Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - türk kimdir
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 13, 14, 15, 16  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 14. sayfa (Toplam 16 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
ilteris-kaan
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 27, 2005
İletiler: 146

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 5:32 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Hala anlamamakta ısrar ediyorsun. Şimdi bir insan yanlışından pişman olmuş ve onu tadil etmişse ondan tevbe etmişse yok benim dediğim demek mi lazımdır ?

Şimdi dün hata eden ama bugün pişman olan insanları misal Necip Fazılı seneler senesi Erbakanı gizliden ve açıktan desteklemiştir. Ama 1977 'de Erbakanın gerçek yüzünü görmüş ve MHP'ye gelmiştir. Başbuğumuzda bağrına basmıştır. Ülkücüler de üstad olarak kabul etmişlerdir.

Şimdi NEcip Fazılı da milli görüşçü mü yapalım ? Hayır o MHP'ye geçmiş , bu yüzden her türlü hakarete maruz kalmış bir ülkücüdür deyip üstadamız mı diyelim ?

Said Nursi de hatasını anlamış, tevbe istiğfar etmiş. Sözlerini tadil etmiş. Eski sözlerini reddetmiş. Kendisini de komunizmin önüne atmış .

Hatta Ülkücülerin 1948 'de komunist Sertellerin Tan gazetesini basmasını sahiplenmiş , desteklemiş ve kendi hareketi olarak kabul etmiş bir insanı.

Kürt milliyetçisi diyorsun ama Kürtçe bir tek eseri yok. Bir tek mektubu yok. Kendi öz kardaşına dahi Türkçe mektub yazmış bir insan.

1969 'da Türkeş ve İslami Hareket adında bir broşür hazırlanır. Broşürü iki kişi hazırlar AP ve Demirelin isteğiyle : 1. Bekir Berk 2. Başbuğun CKMP'den kovduğu Mustafa Polat .

Her ikisi de öldükleri için ben haklarında bir şey söylemek istemiyorum ama broşür rezalet ve iftira doludur. Anadoluya dağıtılır dağıtılmaz inanılmaz bir tepki gelir :

Kütahya ve Isparta gibi yerlerde Hüsrev Abi, Kastamonu ve Karadeniz bölgesinde Feyzi abi, İzmir'de Fethullah Gülen ve Elazığda Hulusi Abiler karşı çıkarlar broşürün içeriğine.

Nur cemaati bu broşürden dolayı en büyük ve en ciddi bölünmesini yaşar.

Bilmem anlatabiliyor muyum aziz kardaşım ?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
ALP-TUR
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Apr 14, 2005
İletiler: 277

İletiTarih: Sal Tem 05, 2005 9:21 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Said'i kürdi kürt milliyetçiliğini bırakmıştır. Çünkü Atatürk döneminde kürtçülük yapamazdı. 1940 lardan sonra ise islamcılık yaparak yine bir nevi kürtçülük yapmıştır. Türk köylerine gönderilen risalelerinde ''kadın şeytandır, evlenmeyin, çocuk yapmayın, çocuk yaparsanız çocuğun kafir olma ihtimali vardır'' gibi saçma sapan şeyler vardır. Türk bunları okuyacak çocuk yapmayacak ama dağdaki cahil kürdün bundan haberi olmayacağı için onlar fare gibi üremeye devam edecek dimi.

Orta okula giden kızların ilerde cehenneme gideceğini söyleyende kürt said değilmidir?

Cunhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı ve her şeyden evel milli Türk devletine düşman olan bu yobaz kürdü burada savunduğuna göre seninde Türklükle bir sorunun olsa gerek...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
ilteris-kaan
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 27, 2005
İletiler: 146

İletiTarih: Çar Tem 06, 2005 1:53 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Elh ki Türküm ve Türklük ile ilgili bir sorunum yok olamaz da olduğu gün zaten vatan hainlerinin safında yerimi alırım.

Said Nursi Kürt milliyetçiliğini değil siyaseti bırakmış 1919 - 1925 tarihleri arasının çoğu zamanının inzivada geçirmiştir. 1925 Şeyh Said isyanından sonra kendisinin bölgedeki nüfuzundan korkularak önce Burdura sonra da Isparta Barlaya nefyedilmiştir.

Risale i nurun çok büyük bir kısmı 1926 - 1935 tarihleri arasında ATATÜRk devrinde Barlada telif edilmiş, 1928 'de harf devrinden sonra matbaalarda basılmadığından elle çoğaltılmıştır.

1935 ,1943,1948 'de tutuklanmış muhtelif suçlar ile yargılanmış ve bunların içerisinde Kürtçülük ve vatana ihanet suçlarından beraat etmiş ve tesettüre dair kısımdan mahkum olmuştur.

Kendisi kadın şeytandır, evlenmeyin , çocuk yapmayın dememiştir. Nitekim kendisinin varisim dediği KAstamonulu öz be öz Türk olan Mustafa Sungur Abi evlenmiş ve beş çocuğu vardır.

Ama siz zahmet edip risale-i nur okusanız neyin nerede söylendiğini ne amaçla söylendiğini görürsünüz ama siz okuyup araştırmaktansa kulaktan duyma sözler ile saldırmayı tercih ederek ne denli bir insan olduğunuzu beyan ediyorsunuz.

Çocuğu vefat etmiş bir babaya yazdığı taziyede geçen kafir olma meselesini bile çarpıtabiliyorsunuz.

Amacınızın üzüm yemek olmadığı belli olmasına rağmen size cevap vermeye devam edeceğim.

Kürtçülük yaptıysa ATATÜRK'ün veya İsmet Paşanın kendisini asması gerekmezmiydi* CUmhuriyet düşmanı iddianı sakın bir daha tekrar etme gülünç duruma düşersin. Dİvan-ı Harbi Örfi adlı eserinde kendisi 1908lerde Cumhuriyeti savunmuştur .

Türk Milletine düşman olmadığını , bilakis hizmetinde olduğunu mahkeme önünde kanıtlamıştır.

Yobazlık müslümanlıksa ben o damgayı kabul ediyorum. İslamın bin hakikatine bin başım olsa da aynen feda ederim. Derdiniz Said Nursi üzerinden İslama ve müslümanlara saldırmaksa bilelim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
yorukhasan
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 08, 2005
İletiler: 438
Şehir: türkiye

İletiTarih: Çar Tem 06, 2005 8:04 am    ileti konusu: esselamün aleyküm ve rahmetullah Alıntıyla Cevap Gönder

üstadım gerekeni söylemiştir bundan sonra 3. kez söyleyişim ama gene söylüyorum konuşulacak ve tartışılacak bir konu kalmamıştır tabi ALP_TUR denilen herif yine abuk zubuk bir iddiada bulunmazsa Allah (azze ve celleye ) emanet olun inş. sa.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
tatvanbozkurt
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Apr 11, 2005
İletiler: 512
Şehir: ....

İletiTarih: Çar Tem 06, 2005 10:03 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

alptur kardeşim sen de şimdi şahin ayaz gibi yapma Saidi Kurdiymiş.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM YIM MSNM
ulkucu_gardas
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 18, 2005
İletiler: 23
Şehir: türkiye

İletiTarih: Per Ağu 18, 2005 2:10 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

YORUK HASAN GARDŞIMA KATILIYORUM..

lütfen bunları kale almayın..

allaha emanet olun
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
gokce_yurek
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 21, 2005
İletiler: 6
Şehir: DADAŞLAR DİYARI - küçük bozkurt -

İletiTarih: Pzr Ağu 21, 2005 4:14 pm    ileti konusu: FATİH SULTAN MEHMED Alıntıyla Cevap Gönder

Padişahlık Sırası 7
Saltanatı 31 Yıl
Cülûsu I. 1444 II. 18 Şubat 1451
Babası Sultan İkinci Murâd Hân
Annesi Hatice Alime Huma Hatun
Doğumu 30 Mart 1431
Vefâtı 3 Mayıs 1481
Kabri İstanbul Fatih Camiî yanında Türbesinde'dir





Osmanlı pâdişâhlarının yedincisi. İstanbul’un fâtihi olup,İkinci Murad Hanın oğludur. 30 Mart 1431 (H. 833) Pazar günü Edirne’de dünyâya geldi. Annesi Candaroğulları âilesinden Hadîce Alîme Hümâ Hâtundur. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok ehemmiyet verilen Şehzade Mehmed devrin en mümtaz alimlerinden ilim öğrendi. İlk hocası Molla Yegan’dı. Meşhur din ve fen âlimi olup zâhirî ve bâtınî ilimlerde mütehassıs Akşemseddîn hazretleri şehzâdenin her şeyi ile bizzat ilgilendi. 12 yaşına gelince devlet idâresini öğrenmesi için Edirne’den Manisa’ya vâli olarak gönderildi. Kısa bir süre sonra babası tarafından tahta çıkarıldı. Ancak bundan faydalanmak istiyen yeni bir Haçlı ordusu 1444 Eylülünde Türk topraklarına girdi.Vaziyetin ciddiyetini anlayan Sultan Mehmed yazdığı mektupla babasını yeniden saltanata dâvet etti. Bâzı rivâyetlerde bu taleb üzerine, bir kısım rivâyetlere göre de, durumun vehâmetini takdir eden İkinci Murad, kendi reyi ile İstanbul Boğazından Avrupa’ya geçerek Edirne’ye geldi. Derhal idâreyi ele alarak Varna’ya hareket etti.

Gerek Avrupa devletlerinin hasımca davranışları, gerek Anadolu’daki Türk beyliklerinin nizâmı bozucu hareketleri, devleti çok sarsmıştı. 1444 Varna Zaferi ile Osmanlı Devletinin temelleri tam olarak sağlamlaştırılmış oldu.

1451 târihinde babası İkinci Murad’ın vefâtı üzerine İkinci Mehmed, ikinci defâ Osmanlı tahtına oturduğunda 19 yaşındaydı. Daha önceden saltanat tecrübeleri olduğu gibi, babasının yanında seferlere de katılmış ve çok iyi bir kumandan olarak yetiştirilmişti. Saltanat değişikliği dolayısıyla fırsat kollayan Karamanoğulları üzerine bir sefer yaptıktan sonra, artık kangren hâline gelen Bizans meselesini halletmek üzere bütün ağırlığını bu konuya verdi.Rumeli Hisarını yaptırıp, Yıldırım Bâyezîd’in karşı kıyıda yaptırdığı Anadolu Hisarı ile berâber boğazı kestikten sonra, 1452-1453 kışını Edirne’de harp hazırlıkları ile geçirdi.

Rumeli Hisarının inşâ plânının bizzât Pâdişâh tarafından çizildiği rivâyeti kuvvetlidir. Hisarın kerestesi İzmit’ten, kireci Şile bölgesinden getirildi ve yapımında 1000 taşçı ustası, 5000 işçi, 10.000 civârında yamak çalıştırıldı. Vezirler sırtlarında taş taşıyarak hisarın yapılmasına hizmet ettiler.Ayrıca bâzı burçların yapım masrafını işçi ücretleri dâhil vezirler üzerine aldılar.Rumeli Hisarı’nın inşâsı esnâsında Bizans İmparatoru elçi göndererek, “kendi toprakları üzerine kale yapılmasının dostluğa ve ahde vefâya uymadığını” bildirdi. Bunun üzerine Fâtih SultanMehmed elçiye; “Var git kralına söyle! O, rahmetli babam zamânında ahdi çok defâ bozmuştu.Arada ahid mi kaldı ki vefâdan bahseder. Bu topraklara biz hisar yaparız, toprak elçi göndermekle kurtarılmaz. Eğer bu topraklar onunsa, gelip kurtarsın.” diyerek niyetini az çok ortaya koydu. Dört aydan az bir zamanda bitirilen Rumeli Hisarı ile İstanbul’un Karadeniz’den ikmâl yolu tam kontrola alınmış oldu. Ayrıca Karadeniz kıyılarına yayılan Venedik kolonilerinin de Venedik ile irtibatı kesilmiş oluyordu.İstanbul’un muhâsarasına kadar da her geçen gemi, yükü, kalkış ve varış iskeleleri gibi bilgileri ve geçiş rüsûmunu (geçiş vergisi) altın olarak vermeye mecbur bırakılmış, vermeyen batırılmıştır.

Şehzâdeliğinden beri bir an önce İstanbul’u fethetmek, hazret-i Peygamberin müjdesine mazhar olabilmek ideali ile tutuşan SultanMehmed, bu büyük meselenin halline çalışıyordu. Bu sebeple askerî târihin kaydettiği ilk büyük ateşli silahlar ve toplarla bu orduyu dayanılmaz bir kudret hâline getirmiş, İstanbul muhâsarısında donanmayı Beşiktaş’tan kara yolu ile Haliç’e indirilen teknik bir dehâya ve çeşitli muhâsara makinalarına, seyyar kulelere sâhib olmuştu.

Haliç üzerinde; Kasımpaşa tarafından başlamak üzere boş fıçılar üzerine kalaslar bağlatarak beş buçuk metre eninde bu köprüyü Kasımpaşa-Ayvansaray arasına inşâ ettirdi. Bu çalışmaları görenBizanslılar su üstünde yüründüğünü zannederek, sihir yapıldığına hükmetmişlerdi. Devrin en ağır toplarını döktürdü. O zamana kadar ateşli silahların atıştan sonra soğuması beklenirdi. Fâtih Sultan Mehmed, zeytinyağı döktürerek insanlık târihinde “yağla makina soğutmasını” havan topunun balistik hesaplarını yaparak, plânını çizerek dik mermi yollu ilk silahı keşfetti.

Fâtih, bu yüksek vasıfları ve üstün kuvvetiyle İstanbul fethine hazırlanırken,ona karşı dış düşmanları ve içerde şehzâdeleri kışkırtanBizans, târihî fesat siyâsetinin son gayreti olarak bu sefer de şehzâde Orhan’ı Fâtih aleyhine kullanma teşebbüsüyle genç Pâdişâh’a İstanbul seferinin meşruluğunu ve zarûretini bir kere daha göstermiş oluyordu. Üstelik daha Manisa’da şehzâdeyken, hocası büyük velî Akşemseddînİstanbul’u fethedeceğini müjdelemişti. Hazret-i Peygamberin; “İstanbul muhakak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdâr ve ordu ne mükemmel insanlardır.” meâlindeki hadîs-i şerîfi onu ayrı bir şevke getirmişti.

Kaynakların belirttiğine göre, Pâdişah, hep İstanbul’un fethini düşünüyordu. Evliyânın işâretleri, keşif ve kerâmet sâhiplerinin sözleri ile o bu fikri tamâmiyle benimsemişti. Pâdişâhın gece-gündüz huzûru kaçmıştı. Yatağına girer kalkarken, sarayında ve dışarıda gezinirken kafası hep İstanbul’un fethi ile meşguldü. Yalnız veya maiyetiyle gezintiye çıktığında da yine fethi düşünür, istirâhat ve uyku bilmezdi. Elinde kalem ve kâğıt dâimâ İstanbul’un haritası ile uğraşırdı.Yine bir gece aynı düşünceyle uykusu kaçmış, veziri Çandarlı Halil Paşayı gece yarısından sonra konağından sarayına çağırtmıştı. Böyle gece yarısı vakitsiz çağrılmaktan korkan yaşlı vezir, pâdişâhın ayaklarına kapanarak, özürler dilemiş, pâdişâh da korku ve telaşının yersiz olduğunu belirterek,İstanbul’un alınması için oturup konuşmaya çağırdığını bildirmişti.

Nihayet İkinci Mehmed, 23 Martta ordusuyla Edirne’den hareket etti. Kuşatma 6 Nisanda başladı. 18 Nisanda İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e indirildi. 23 Nisanda sulh teklifine gelen Bizans elçisine genç Pâdişah; “Ya ben şehri alırım, ya şehir beni!” cevâbını verdi. 29 Mayıs sabahı yapılan son taarruzda İstanbul düştü. Bu şekilde ortaçağ sona erdi yeniçağ başladı. İstanbul’un fethi, Türk târihinin en müstesnâ olayı sayılarak “Feth-i Mübîn” denildi. Dünyânın en büyük kilisesi (Sainte-Sophie) ve bütün Avrupa’nın ayakta kalan en eski yapısı olan Ayasofya câmiye çevrildi. Fâtih bu mabedin kıyâmete kadar câmi kalmasını yazılı olarak vasiyet ve vakfeyledi. Bütün Ortodoks Hıristiyanların başı olan patrikliği ortadan kaldırmadı. Bunu o zamanki, siyâsî olaylara göre değerlendirmek îcâb eder.İsteseydi İstanbul fâtihi, patrikliği ortadan kaldırabilirdi. Fakat o zamânın siyâsî durumu bunu gerektirmemekteydi. İstanbul’un düşmesinden sonra, surlarda Ceneviz kumandan ve askerlerinin ölülerine rastlandı. Hâlbuki CenevizlilerTürklerle dostluk anlaşması imzâlamışlardı. Bu ihânetleri ortaya çıkınca çok korktular. Kendilerine çok ağır cezâlar verileceğini beklerken, Fâtih Sultan Mehmed, Ceneviz vâlisi ve papazını çağırtarak üzüntülerini bildirdi ve Galata’da oturan bu Cenevizliler için bir ferman çıkarttı; “Evvelden olduğu gibi herkes sanat ve ticâretinde, ibâdetinde serbesttir. Kiliseler açık bulunacak, ancak çan çalınmayacaktır.” şeklindeki emriyle ölüm bekleyen insanları sevindirdi.

Gerek Ortodokslara, gerek Cenevizlilere tanıdığı bu serbestlik, Avrupalıların husûmetini azalttı. Bâzı Avrupalı târihçiler, Türklerin Avrupa’da süratli bir şekilde ilerlemesini, Avrupa’nın kolay fethini bu davranışa bağlarlar ve Osmanlı İmparatorluğu, bu hâdise ile cihânşümûl hâle geldi şeklinde yazarlar. 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fâtih, Katolik Avrupa’ya cephe aldı ve Ortodoks Hıristiyanlığın Katoliklerle birleşmesini önledi. Esâsen imparator ve devlet adamları, İstanbul’u kurtarmak için papalığın asırlardan beri istediği fedâkârlığı yapıyor, papalık da Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi karşılığında askerî yardımda bulunuyordu. Fakat bütün çalışma ve gayretlere rağmen İstanbul’u korumak için Avrupa’dan az bir gönüllüden başka bir şey gelmedi. İstanbul’daki papazlar ve halk da dinlerini korumak için İstanbul’da Lâtin şapkası yerine Türk sarığını görmeyi tercih ettiklerini belirttiler.

İstanbul’un fethi ile Osmanlı Cihan Devletinin temelleri atılmış oluyordu. Doğu Roma Fâtihi olarak Edirne’ye dönen Fâtih Sultan MehmedHan, dünyâ politikasını yeniden gözden geçirdi. Devletin geleceği için önemli kararların alınması gerekiyordu. Bizans’ın düşmesini Avrupa’nın hoş karşılamayacağı tabiî idi.

Karaman ve İstanbul seferinden sonra, 1453’te Cenevizlilerden Enez’i aldı. 1454’te, Kırım’a bir donanma gönderdi.Aynı yıl Sırbistan Seferine çıktı.KuzeyEge adalarına donanma göndererek buraları ele geçirdi. Rodos Seferini yaptı ise de adayı alamadı. 1455-1456 yıllarında ikinci ve üçüncü Sırbistan seferlerine çıktı. Bu ikincisinde babasından sonra Belgrad’ı tekrar muhâsara etti. Kaleyi savunan Hunyadi Yanoş öldü, Fâtih yaralandı. Fakat Belgrad düşmedi. 1455’te Boğdan Beyliği de Osmanlı idâresine girdi.

1458’de Mora’ya ilk seferini yaptı. 1459’daki Sırbistan Seferi sonunda,Semendire fethedildi ve Sırbistan Devleti son buldu. 1460’da çıktığı İkinci Mora Seferi; Mora prensliklerinin ilgası, Osmanlı devletine katılması, Palegosların sonu ve Bizans kalıntılarının silinmesi ile sonuçlandı.

Sonra Güney Karadeniz meselesini ele aldı. 1461’de Ceneviz’den Amasra’yı fethetti. Baharda Sinop’a geldi.Himâyesinde bulunan Candarlı Beyliğine dostça son verdi.Oradan Trabzon’a yürüdü. Denizden de kuşatılan Trabzon Rum İmparatoru teslim oldu.Komnenos imparatorluk hânedanına son verildi. Bu şekilde Batum ve Gürcistan kıyılarına kadar bütün GüneyKaradeniz kıyıları Osmanlı Devletine katıldığı gibi Trabzon ve Rize gibi Anadolu’nun son parçaları da Hıristiyanlardan alınmış oldu. Trabzon seferinden dönüşünde Eflâk üzerine yürüdü ve ayaklanan Kazıklı Voyvoda meselesini hâlletti.

Fâtih, 1462’de Yayçe’nin fethiyle netîcelenen birinci Bosna Seferine çıktı. Aynı yıl Midilli Adasını fethetti. 1463’te Bosna’ya bir sefer daha yaptı. Ertesi yıl tekrar Bosna üzerine gitti. 1466’da Karaman Seferine çıktı. Aynı yıl Arnavutluk üzerine yürüdü. 1466-67’de Arnavutluk üzerine bir sefer daha yaptı.

Bu ardı kesilmeyen seferlerde Fâtih, bir taraftan büyük devlet fikrini gerçekleştirecek tedbirler almış, diğer taraftan da cihanşumûl hâkimiyet fikrini benimsemişti. Bunun için Tuna’nın güneyinde ve Fırat-Toroslar sınırının batısında, Osmanlı Devletine katılmıyan hiçbir yer bırakmamak,Karadeniz’i ve Ege denizini birer Türk gölü yapmak, Venedik donanmasını geçerek, deniz kuvvetlerini de kara ordusu gibi dünyânın birinci kuvveti hâline getirmek ve bu işleri tamâmen gerçekleştirdikten sonra, İtalya’yı fethetmek istiyordu. Bu plân artık dünyâca bilinmeye başlanmıştı. Bu projeye karşı yalnız bütün Avrupa değil, Türkiye’nin doğusundaki komşuları da karşı çıktılar. Bu şekilde Osmanlı Devletine karşı, bir ittifak meydana getirildi ve uzun süren savaşlar başladı.

Bu büyük savaşlarda, Osmanlıların karşısında yer alan büyük devletler; Akkoyunlular, Venedik, Macaristan, Almanya, Polonya, Kastilya, Aragon ve Napoli idi. Fâtih, dehâsı ile bu ittifaka karşı koymasını bildi. Düşmanlarını bâzen teker teker, bâzen ikişer üçer, bâzen beşer onar yenerek bu büyük savaşlardan da gâlip çıktı. Böylece Türk Cihan İmparatorluğunun temelleri sağlamlaştırılmış oldu. Dünyânın Osmanlı Devleti karşısında âciz kaldığı ortaya çıktı.Venedik’in deniz üstünlüğü târihe karıştı. Böylece dünyâ Hıristiyanlığının iki mühim dayanağından Bizans’ı yıkıp Venedik’i sindirmiş oldu.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 14. sayfa (Toplam 16 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 13, 14, 15, 16  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1