Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - LIDER´DEN
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 3 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Şub 14, 2006 6:33 pm    ileti konusu: LIDER´DEN Alıntıyla Cevap Gönder

Lider'den Sert Açıklamalar



Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli düzenlediği basın toplantısında dünyada ve ülkemizde gelişen olayları değerlendirdi. Bahçeli, AKP'ye yine çok sert eleştirilerde bulundu
Bahçeli'nin önemli açıklamalara yer verdiği konuşma metni şu şekildedir.

TÜRKİYEYİ ÇOK ZOR GÜNLER BEKLEMEKTEDİR


Bugün karşımızdaki Türkiye manzarasının her yönüyle karanlık bir tablo olduğu, fikri namus sahibi herkesin kabul edeceği acı bir gerçektir.


AKP iktidarı döneminde Türkiye içerde ve dışarıda tam anlamıyla sıkışmış, duvara dayanmış ve nefes alamayacak bir noktaya getirilmiştir.


Çürüme ve yozlaşma toplum ve devlet hayatımızın her alanına sirayet etmiş ve bunun sonucu ahlaki değerlerimizin temellerini sarsan bir manevi çöküş süreci hız kazanmıştır.


Bugün yolsuzluk ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü Türkiye, suçluların ve vurguncuların cenneti haline gelmiş, temiz ve namuslu insanlarımız yoksulluk ve ümitsizliğin karanlığına terkedilmiştir.


Türkiye’nin varlığını hedef alan hain tahrikler, asırlardır bir arada kardeşçe yaşayan Türk milletinin birliğini ve dirliğini tehdit eden boyutlara ulaşmıştır.


İçerde böyle ağır bir bunalım süreci yaşayan Türkiye, dış politika alanında da bir cenderenin içine sürüklenmiştir. Çevremizde yaşanan yangınlar içimize de sıçramış, Türkiye’nin karşısına çok tehlikeli güvenlik sorunları çıkmıştır.


Türkiye’nin üzerinde toplanan kara bulutlar, tahribatı çok ağır olacak bir fırtınanın habercisidir. Türkiye’yi çok zor günler beklemektedir.


Bu vahim gidişin durdurulması, bir bütün olarak Türk Milleti için artık bir varoluş-yokoluş meselesi haline gelmiştir.


Bugünkü basın toplantımızda Türkiye’nin içine hapsedildiği kısır döngünün karşımıza çıkardığı tehlikeler ve son gelişmeler hakkındaki görüşlerimizi sizlerin aracılığıyla Aziz Milletimizle paylaşmak istiyorum.


Bu vesileyle hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


ASIL SORUN GÖLGE HÜKÜMETLE YÖNETİLİYOR OLMAK


Bugün Türkiye’nin ana sorunu, yönetim aczi ve zaafiyetiyle malül gölge bir hükümet tarafından yönetiliyor olmasıdır. Türkiye şimdi bunun sancılarını yaşamaktadır.


Tesadüflerin işbaşına getirdiği AKP’nin temel felsefesi, ucuz bir fırsatçılığın yönlendirildiği kayıt dışı bir kapkaç siyaseti anlayışıdır.


Bugün yaşanan sorunlara bu zihniyet davetiye çıkarmıştır. Türkiye üzerinde kirli oyunlar oynanması için müsait ortamı ve şartları bu zihniyet hazırlamıştır.


TÜRKİYE YANGIN YERİNE DÖNMÜŞTÜR


Bunun sonucu Türkiye bir yangın yerine dönmüştür. Bu durumdan hiçbir sıkıntı duymayan AKP, şimdi büyük bir pişkinlikle, sanal gündemler, suni istikrar yalanları ve hayali başarı masallarıyla bu gerçekleri saklamak gayretine girmiştir.


AKP ile çıkar ortaklığı kuran çevreler ve doğru ve gerçek bilgiler yerine sahte imajlar üreten basın ve yayın organları da bu yanıltma kampanyasının ön saffında yerlerini almışlardır.


AKP’NİN TESLİMİYETÇİ POLİTİKALARI İFLAS ETMİŞTİR


AKP yönetiminin ve çıkar ortaklarının reklamını yaptığı sahte Türkiye tablosu ile Türk milletinin yaşadığı gerçek Türkiye arasında gece ve gündüz farkı kadar büyük bir uçurum bulunmaktadır.


Türkiye’nin karşısına çıkarılan çok ağır iç ve dış sorunların yalan propagandalarıyla saklanması artık mümkün değildir.


AKP’nin siyasi ufku ve stratejisi olmayan teslimiyetçi dış politikası her alanda iflas etmiştir. Bunun en somut tezahürleri Irak ve Kıbrıs konularında ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanmıştır.


Dış politikada yapılan büyük hataların karşımıza çıkardığı güvenlik krizinin merkezinde Irak’ta yaşanan gelişmeler yer almaktadır. Irak krizi giderek derinleşmektedir.


TÜRKİYE AKP SAYESİNDE KUZEY IRAKTAN SİLİNMİŞTİR


Bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye, AKP hükümetinin gaflet siyaseti sonucu Irak’tan tamamen dışlanmış ve silinmiştir.


Bir geçiş ve yeniden yapılanma süreci yaşayan Irak’taki gelişmeleri etkilemek imkânını tamamen kaybeden Türkiye, bunun aksine Irak’taki gelişmelerden ağır biçimde etkilenen bir konuma gelmiştir.


BARZANİ’NİN ELİ TÜRKİYE İÇİNDEDİR



Kuzey Irak’ta Kürt bölgesinin bağımsız bir devlete dönüştürülmesi sürecinin neredeyse bütün aşamaları tamamlanmıştır.


Anayasa’da açıkça belirtilen mekanizmalarla Kerkük’ün de önümüzdeki yılsonuna kadar Kürt bölgesine bağlanması kaçınılmaz olacaktır.


Bunun yanı sıra, Irak PKK terörünün geri cephesi ve lojistik merkezi haline gelmiştir.


Bunları açıkça himaye eden Kürt peşmerge grupları, şimdi de Irak’taki Kürt siyasi yapılanması modelini Türkiye’ye uygulamak için harekete geçmiştir.


Barzani’nin eli Türkiye’nin içindedir.


15 Aralık 2005’de yapılan genel seçimlerde, Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinin son aşaması da geride bırakılmıştır.


TÜRKİYE’NİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ SİLİNMİŞ YERİNE PEŞMERGENİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ GELMİŞTİR

AKP hükümetinin, Kürt gruplara ve ABD’ye şirin görünmek uğruna sırt çevirdiği Irak’lı Türkmen kardeşlerimiz, seçim sonuçlarıyla Irak’ta tamamen silinmişlerdir.


Bütün bunların sonucunda Türkiye’nin Irak’a ilişkin kırmızı çizgileri bugün artık kalmamıştır. AKP’nin yeni umudu, ne hazindir ki, artık Barzani ve Talabani’dir.


Hükümet, Irak’ta da teslim olmuştur. Bundan cesaret alan peşmerge grupları Türkiye’ye karşı yeni kırmızı çizgiler geliştirmiştir.


AKP KIBRISLI KARDEŞLERİMİZİ YOK OLMAYA TERKETMİŞTİR



Kıbrıs konusunda gelinen nokta ve gerçekler de bütün çıplaklığıyla ortadadır.


AKP hükümeti hayali bir Avrupa Birliği sürecinde günü ve görüntüyü kurtarabilmek hesabıyla Kıbrıs’lı Türk kardeşlerimizi bir yok olma sürecine terketmiştir.


Bilindiği gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hastalıklı bir yapı kazanmasında etkili olan başlıca arazlardan birisi Kıbrıs meselesidir.


Kıbrıs konusu, Türkiye-AB sürecinde tek başına belirleyici ve yönlendirici bir baskı ve tehdit unsuru haline gelmiştir.


AKP hükümeti, siyasi meşruiyetinin yegâne teminatı olarak sarıldığı bu sürecin göstermelik bir biçimde de olsa sürdüğü izlenimini vermek için, Kıbrıs ipoteğini gönüllü olarak kabul etmiştir.


Kıbrıs davamızın bugün içine sokulduğu çıkmazın temel nedeni, hükümetin bu konudaki aczi ve çaresizliği ile Kıbrıs Rumları’nın Avrupa Birliğini arkasına alarak bundan azami ölçüde yararlanması olmuştur.


ANAN PLANI TÜRKİYE’YE AĞIR BEDELE MAL OLMUŞTUR


Hükümetin, 2004 yılında, Kıbrıs Türklüğü için bir yok oluş reçetesi niteliğindeki Annan Planı kabul etmesi ve Kıbrıs Türk halkına siyasi baskı yaparak referandumda kabul ettirmesi sonrası yaşananlar, yığınakta yapılan ağır hataların Türkiye’ye nasıl ağır bir bedele malolduğunu açıkça göstermiştir.


İzlenen bu politikanın hala iyi ve doğru olduğunu söyleyebilen hükümet yetkilileri, bu konudaki gerçekleri unutmak ve Türk milletine unutturmak için çırpınsalar da, bunu yapmaları mümkün değildir.


Acı gerçekler gün gibi ortadadır ve karşımızda durmaktadır.


Türkiye ve Kıbrıs Türkleri Anan Planını kabul etmiş ve kendisini bununla bağlamıştır. Rum tarafı ise reddetmiş ve kendisi için büyük bir hareket serbestisi kazanmıştır.


Bugün hala Annan Planı zemininde çözüm için Avrupa Birliğinin ve Rum tarafının peşinde koşan hükümet, yeni bir süreç başlarsa bunun sonucu ortaya çıkacak çözüm paketinin Rumları daha fazla tatmin etmeye dönük olacağını çok iyi bilmektedir.


Rum tarafı Annan Planında yapılmasını istediği değişiklikleri ortaya koymuştur. Bugüne kadar izlediği siyasetle kendi kendisini köşeye sıkıştıran hükümet, ya bunları kabul edecek, ya da çözüm sürecinin bu zeminde yürüyemeyeceğini nihayet görerek bu sevdadan vazgeçecektir.


Ancak, Avrupa Birliği’nin esiri olan hükümetin gerçekleri görmeye ne niyeti ne cesareti ve ne de kudreti bulunmaktadır.


AKP KIBRIS’IN RUMLARA TESLİMİNE VE KIBRIS TÜRKLÜĞÜ’NÜN VARLIĞINA SON VERİLMESİNE KARARLI GÖRÜNMEKTEDİR


AKP, Avrupa Birliği koltuk değneğini kaybetmemek için Kıbrıs’ın bir bütün olarak Rumlara teslimine ve Kıbrıs Türklüğü’nün varlığına son verilmesine kararlı görünmektedir.


Yaşanan gelişmelerin yanlış ve sakat olduğunu açıkça ortaya koyduğu bu gaflet ve ihanet siyasetinin sürdürülüyor olmasının başka bir izahını bulmak mümkün değildir.


AB VERDİĞİ SÖZLERİ TUTMAMIŞTIR


Avrupa Birliği, referandum sonrası Kıbrıs Türklerine verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmemiştir. Ticaretin geliştirilmesi, ekonomik yardım ve uygulanan kısıtlamaların kaldırılması konusundaki sözlerin hepsi kâğıt üzerinde kalmış, bu yönde hiçbir adım atılmamıştır.


Kıbrıs Türklerine karşı siyasi, ekonomik, ulaştırma, turizm ve spor alanlarında reva görülen haksız ambargolar bugün aynen sürmektedir.


Kıbrıs Türk tarafına adil davranma sözü veren Avrupa Birliği’nin adalet ve hakkaniyet anlayışı, göstermelik birkaç temas ve görüşme ile sınırlı kalmıştır.


Avrupa Birliği Kıbrıs Türklerini yok saymakta, Kıbrıs Rum yönetimini Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak tanımaktadır.


Bununla da yetinmeyen Avrupa Birliği, Türkiye’nin de Rumları bütün Kıbrıs’ın meşru temsilcisi olarak tanıması ve Rum tarafıyla bu sıfatıyla ilişkileri normalleştirmesi için baskı yapmaktadır.


AKP DAYATMALARA TESLİM OLMUŞTUR


AKP hükümeti bu dayatmalar karşısında da teslim olmuş ve bunların gereğini zamana yayarak yerine getirmek için adımlar atmıştır.


1963 Ankara Anlaşmasını ve Gümrük Birliğini Kıbrıs’a teşmil eden Ek Protokol’ün imzalanması bu yolun başlangıcıdır.


Ek Protokol ile Türkiye, Rumların temsil ettiği “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile ahdi bir ilişkiye girmiş, karşılıklı hak ve yükümlülükler üstlenmiştir.


Hükümetin imza sırasında Kıbrıs’ın temsili konusunda ayrı bir beyan yapmış olması siyasi ve hukuki gerçekleri değiştirmeyecektir. Böyle bir ilişkiye girilmesinin, fiili tanıma anlamına geleceği çok açıktır.


Esasen, Avrupa Birliği Türkiye’nin bu tek taraflı açıklamasının hukuki ve siyasi açıdan hiçbir sonuç doğurmayacağını yaptığı karşı deklarasyonla ortaya koymuştur. Üstelik bu husus, 3 Ekim 2005’de Türkiye ile göstermelik şekilde başlatılan sanal sürecin bir ön şartı haline getirilmiştir.


Türkiye’nin Kıbrıs Rum bayraklı gemilere limanlarını açması ve Rum uçaklarının Türk hava sahasını ve meydanlarını kullanmasının önündeki kısıtlamaların kaldırılması dayatmasının amacı ve hedefi budur.


Bu konuda Türkiye’nin önüne takvime bağlanmış ve ödeme vadesi belirlenmiş siyasi bir fatura konulmuştur. Buna göre önümüzdeki üç-dört aylık sürede Türkiye limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açacak, ya da sanal AB süreci bu noktada tıkanacaktır.


Bundan önceki basın toplantımızda ifade ettiğimiz gibi, Avrupa Birliği ile ilişkilerde maskelerin düşeceği ve gerçeklerin daha iyi görüleceği bir kavşak noktasına gelinmektedir.


Avrupa Birliği sanal sürecinin böylesine iç içe geçmiş ön şart ve dayatmaların ipoteğinde ilerletilmesi esasen mümkün değildir. AKP’nin böyle bir sahte görüntü ve izlenimi verme imkânı da artık tükenmiştir.


İlişkilerde yaşanması mukadder olan tıkanma kapıya gelmiştir. Kıbrıs Avrupa Birliği ile ilişkilerden kırılma noktası olacaktır. Hükümetin telaşı ve tutarsız beyanlarının nedeni burada aranmalıdır.


PEYGAMBERİMİZE YAPILAN SALDIRIYI NEFRET VE ŞİDDETLE KINIYORUZ


Türkiye’yi de etkileyen ve rencide eden gelişmeler çerçevesinde, son dönemde Avrupa’da kök salan İslam karşıtı saldırılara kısaca değinmek istiyorum.


Danimarka ve bazı Avrupa ülkeleri basınında Peygamberimizin karikatürünün yayınlanması çok ciddi bir krize yol açmıştır.


İnsani değerleri yücelten ve diğer semavi dinlere saygı esasına dayanan İslam dininin Peygamberine yapılan bu hayasız saldırılar Türk halkını da derinden yaralamıştır.


Daha önce de açıkladığımız üzere affedilemez ve hiçbir şekilde mazur görülemez bu büyük saygısızlığı nefretle ve şiddetle kınıyoruz.


HAÇLI ZİHNİYETİNİN OYUNUNA GELİNMEMELİDİR


Hiçbir ahlaki değer ve ölçüyle bağdaşmayan bu alçak saldırılar, kaçınılmaz olarak haklı tepkileri davet etmiştir. Ancak, burada makul ve haklılık sınırları içinde kalınması ve tepkilerin İslam dininin geleneğine yabancı şiddet unsurları içermemesi büyük önem taşımaktadır.


Sevgi, saygı, hoşgörü ve rahmet dini olan İslam’ı terörle özdeşleştirerek karalamaya yeltenen haçlı zihniyetinin kalıntılarının oyununa gelinmemesine dikkat edilmesi bir zarurettir.




AKP, PEYGAMBERİMİZE HAKARET EDENLERİN TÜRK HALKINI NASIL MANEN YÜKSELTECEKLERİNİ AÇIKLAMAK ZORUNDADIR


Burada üzerinde durmak istediğim nokta, bu saldırıların Avrupa’daki bazı etkili çevrelerin çarpık kafa yapısını ve marazi ruh halini yansıtan hezeyanlar olması gerçeğidir.


Danimarka’da başlatılan bu saldırı, diğer bazı Avrupa ülkeleri basın organlarının dayanışma adı altında aynı karikatürleri yayınlamasıyla bir gövde gösterisine dönüşmüştür.


Semavi bir dinin Yüce Peygamberine bu şekilde dil uzatılmasının, Avrupa değerler sisteminin düşünce ve ifade özgürlüğü ile izah edilmeye ve savunulmaya çalışılması, Avrupa’nın farklı din ve kültürleri nasıl gördüğünün kendileri açısından utanç verici bir göstergesi olmuştur.


Avrupa Birliği’nin dini değerler üzerine bina edilen ve Hıristiyan kültüründen beslenen bir yapı olduğu konusunda yakın bir geçmişte Avrupa’da yaşanan tartışmalar hatırlandığında, bu ayrımcı ve dışlayıcı kültürün Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini kaçınılmaz olarak etkileyeceği görülecektir.


Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı samimiyetten uzak tutumun temelinde din ve kültür farklılığının yattığı düşüncesi, bu son gelişmeler ışığında yeni bir anlam kazanmıştır.


Bu bakımdan Türkiye’nin yaşayan bu krizden Avrupa Birliği ile ilişkilerin geleceği açısından da gerekli sonuçları çıkarması doğal olacaktır.


Başbakan Erdoğan geçtiğimiz ay sonundaki bir konuşmasında “Avrupa Birliği’nin Türk halkının yaşam standartlarını madden ve manen yükseltecek bir proje olduğunu ve bunun bu şekilde halka anlatılması gerektiğini” söylemiştir.


İslam dinin peygamberine hakaret etmeyi düşünce ve ifade özgürlüğü adına kendilerinde doğal bir hak olarak gören bu zihniyetin, Türk halkının yaşam standartlarını manen nasıl yükselteceğini Başbakan Erdoğan ve AKP şimdi Türk milletine anlatmak ve açıklamak durumundadır.


PKK TERÖRÜNÜN DESTEKLENMESİ AKP İKTİDARINDA NORMAL SAYILMAKTADIR


Dış politika alanında milli çıkarları ağır biçimde yara alan Türkiye, iç bünyesini zehirleyen ve toplumsal dokusunu tahrip eden hastalıklar ve tahriklerle de hırpalanmış ve yorgun düşmüştür.


Bugün Türkiye’de ayrılıkçı emelleri çok iyi bilinen bir parti’nin PKK terörünü açıkça desteklemesi ve İmralı’daki elebaşının sözcülüğünü yapması normal karşılanır hale gelmiştir.


Bu ihanet odaklarının İmralı’nın talimatı doğrultusunda siyasi parti hüviyeti kazanması, bunu itiraf ederek Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okuması ve her vesileyle kin, düşmanlık ve husumet tohumları ekerek ihanet provaları yapması, AB normlarına uygun bir örgütlenme ve düşünce açıklama özgürlüğünün bir icabı olarak görülmektedir.


Bu partiye mensup belediye başkanları ve mahalli yöneticilerin yerel yönetimlerde “tek ulus ve tek dil” anlayışının terk edilmesi çağrıları yapması, bölücü terör ve İmralı katilinin lehinde gövde gösterilerinde bulunması, Türkiye’yi Avrupa Birliğine taşıyacak özgürlük ortamının bir gereği olarak hoşgörüyle karşılanmaktadır.


Hükümet, bu konuda hiçbir tepki göstermeyerek sütre gerisine çekilmiştir. Belediyeler üzerindeki idare yetkilerini kullanmayan hükümet, yargı organlarını da atalete itmek için sistemli ve örgütlü bir baskı mekanizması oluşturulmuştur.


Basın ve yayın organlarının, sivil toplum örgütlerinin ve kamuoyunu etkileyen kurum ve çevrelerin büyük bir bölümü bu konuda da hükümete ayak uydurmuş ve derin bir sessizlik içine girmiştir.


Türkiye’de hukukun üstünlüğü, kanun hakimiyeti ve yargının etkin işleyişi konularının tartışıldığı bir ortamda, gemi azıya alan bu etnik tahrikler karşısında böyle bir suskunluk cephesi oluşturulması, Türkiye’nin geleceği bakımından çok büyük endişeleri davet eden talihsiz bir olgu olarak karşımızdadır.


MİLLİYETÇİ HAREKETE KARŞI KAMPANYA BAŞLATILMIŞTIR


AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin böylesine utanılacak bir çöküş ve çürüme sürecine sokulması karşısında milli vicdanın isyan etmemesi mümkün değildir.


Bu felaket sürüklenişini durdurmak için demokratik nizam içinde ayağa kalkmak, Türkiye’yi gerçekten seven herkes için bir vatanseverlik borcudur.


Hal böyle iken son dönemde milli duyguları ve hassasiyetleri, “yükselen milliyetçilik tehlikesi” olarak mahkûm etmeye çalışan bir kampanya başlatıldığı ibretle görülmektedir.


Avrupa Birliği’nin taşeronluğunu yapan ve Türklük değerleriyle sorunları olan çevreler, milliyetçilik fikriyatını “ değişime kapalı, içi boşalmış ve zemini aşınmış çağ dışı değerler sistemi” olarak karalamak yarışına girmişlerdir.


Bunlara göre yükselen milliyetçilik akımı, Türkiye’nin AB yolunda yaşadığı değişime karşı direnen, AB karşıtlığından beslenen “ öfkeye ve yaratılan geçersiz korkulara dayanan bilinçsiz bir reflekstir.”


Türkiye’nin milli değerlerine ve hassasiyetlerine, onuruna ve haysiyetine sahip çıkılmasının bayraktarlığını yapan Milliyetçi Hareket’e karşı, bizim dışımızdaki olayları ve gelişmeleri bahane ederek yeni bir husumet cephesi açılması, bu kampanyanın bir parçası olarak görülmelidir.


Türk milliyetçiliğine karşı geçmişten kalan kinlerini ve bastırılmış komplekslerini her vesileyle açığa vuran bu çevrelerin, Türkiye’nin milli kimliğinin, milli birliği ve bütünlüğünün ve milli çıkarlarının bekçiliğini yapan Milliyetçi Hareketi hedef almaları bizler için şaşırtıcı olmamıştır.


Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi dışlamasından ve her gün yeni bir dayatma ile karşımıza çıkmasından rahatsız olmayan bu odaklar, Avrupa Birliği yalan rüzgarının peşine takılarak içerde ve dışarıda teslimiyetçiliği, değişim dinamiğinin bir gereği olarak Türk milletine pazarlama gayreti içindedir.


Bugün Türkiye, bu çıkar cephesinin yoğun bir psikolojik baskı kampanyasıyla karşı karşıyadır. Bu cephenin amacı sessiz, sinmiş ve tepkisiz bir toplum yaratmak ve bunun için ilk planda milli bilinci ve milli refleksi köreltmektir.


Türkiye’nin çağdaşlaşması gibi sahte bir sloganla yürütülen bu sosyal yönlendirme projesi Avrupa Birliği patentini taşımaktadır.


Türk Milletinin tarih şuurunun zayıflatılması, milli kimliğinden ve kültüründen kopartılması ve milli değerlerine yabancılaştırılması, bu sinsi kampanyanın temel hedefleri olarak ortaya konulmuştur.


Bunun için gerçeklerin karartılması ve yalan borsaları kurulması dahil ahlak dışı her yol mübah sayılmaktadır.


Avrupa Birliği’nin koruyucu kanatları altında sahte demokrasi havariliği rolüne soyunan bütün çevreler bu çirkin oyun için sahneye çıkmıştır.


Bunların tek istediği, rahatça at koşturabilmeleri için idraklerin ipotek altına alındığı ve taşların bağlandığı bir Türkiye’dir.


Ancak, Avrupa Birliği misyonerliğini bir geçim kapısı olarak gören bu talihsiz zümrenin Türkiye’de sahnelemek istedikleri oyun amacına ulaşamayacaktır. Türk milliyetçileri buna geçit vermeyecektir.


AKP ACZİNİ VE İLKESİZLİĞİNİ GİZLEMEK İÇİN GÜNAH KEÇİSİ ARAMAKTADIR


Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler ve siyasi gündeme sokulan tartışma konuları, gerçeklerin projektörünü AKP’nin üzerine çevirerek hakiki hüviyetinin görülmesine yardımcı olmuştur.


Hiçbir konuda dik bir duruş sergileyemeyen ve sözünün arkasında duramayan AKP, hükümet etme görevinin gereklerini yerine getirmek konusundaki aczini ve ilkesizliğini gizlemek için sürekli bahane üretmekte ve her konuda günah keçisi aramaktadır.


Türk toplumunda gerginlik konusu olan sorunları makul ve sağduyulu çözümlere kavuşturmak yönünde hiçbir çaba göstermeyen bu zihniyet, bu sorunları kangren haline getirerek çözümsüzlüğe mahkûm etmiştir.


GÖLGESİNDEN KORKAN BAŞBAKAN’I ŞİKAYET ETMEYE VE KINAMAYA HAKKI YOKTUR


Başbakan’ın ve Bakanlarının kronik başörtüsü ve meslek liseleri konularında sergilediği son tutum bunun yeni bir örneği olmuştur.


Kamu hizmeti verenler için başörtüsü yasağını kamusal alan dışına da taşıran son Danıştay kararına Başbakan’ın gösterdiği tepki, aslında bir aczin itirafıdır.


Sürekli sızlanmak ve yakınmaktan başka bir şey yapmayan Başbakan, hükümet etme makamını bir ağlama duvarı olarak gördüğünü bir kere daha ortaya koymuştur.


Gölgesinden korkan Başbakan’ın kimseyi şikayet etmeye ve kınamaya hakkı yoktur. Bu konular AKP’nin aczi ve riyakârlığı sayesinde kangren haline gelmiştir.


AKP’DEN BEKLENEN TÜRK MİLLETİ İLE ALAY ETMEYİ BIRAKIP GEREKLİ YASAL DÜZENLEMELERİ YAPMASIDIR


Anayasa’yı değiştirecek Meclis çoğunluğuna sahip AKP’den beklenen, Türk milleti ile alay etmeyi bırakıp gerekli yasal düzenlemeleri yapmasıdır.


Ancak, samimiyetten ve asgari siyasi cesaretten nasibini almamış bu zihniyetin bu konuda dirayetli ve basiretli bir tavır sergilemesini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.


Bu sorunların, toplumumuzu kucaklayacak bir sağduyu ve hoşgörü ortamı yaratılması yoluyla Türkiye’nin gündeminden çıkartılması ve geride bırakılması bir başka bahara kalmıştır.


Başörtüsü meselesinin Türk toplumunda çok yönlü hassasiyetler taşıyan nazik bir konu olduğu ortadadır. Burada herkesin azami sağduyu ve basiretle hareket etmesi, bu konuda ortak akılla makul bir sonuca ulaşılabilmesinin vazgeçilmez şartıdır.


DANIŞTAY’IN KARARI AKP’YE HİZMET ETMEKTEDİR


Danıştayın aldığı son karar, bu amaca maalesef hizmet edemeyecek, toplumsal hassasiyetleri daha da derinleştirecektir.


Türk yargı makamlarının bu gibi konularda Türk toplumunun yapısını ve değerler sistemini gereğince göz önünde bulunduracak bir yaklaşım içinde olması, konunun toplumsal bir gerginlik kaynağı olmaktan çıkarılması bakımından büyük önem taşımaktadır.


Aksi takdirde başörtüsü sorununun sürüncemede kalmasından çıkarı olan istismarcı çevrelerin amaçlarına hizmet edilmiş olacaktır. Danıştayın son kararı, bu bakımdan başörtüsü sorununu ucuz bir istismar aracı olarak kullanmak istediği artık görülen AKP’nin yeni zaman kazanması sonucunu doğurmuştur.


BAŞBAKAN’IN TAVRI DEVLET ADABI VE CİDDİYETİ İLE BAĞDAŞMAMAKTADIR


Bugünkü iktidar sadece fiil ve eylemleriyle değil sözleri ve üslubuyla da siyasi tarihimize kara bir delik olarak geçecektir.


AKP’nin siyaset felsefesinin ayırıcı özelliği olarak belirginleşen “yönetim kimliği” nden sonra şimdi de “üslup kirliliği” ne şahit olunmaktadır.


Panik psikolojisi içine girdikleri anlaşılan Başbakan ve Bakanlarının giderek bozulan ruh halleri üslup ve beyanlarına da yansımaktadır.


Türk halkını azarlamasına artık alışılan Başbakan, son günlerde kontrolü iyice kaybederek aleni hakaretlere yönelmiştir.


Devlet adabı, nezaketi ve ciddiyetiyle bağdaşmayan bu tavır, her şeyden önce bulunduğu makama yakışmamaktadır.


Aziz milletimiz, Türk insanı adına siyaset yapma iddiasıyla ortaya çıkan bu kadroların sergilediği bu tavrın anlamını elbette takdir edecektir.


MHP İKTİDARA GELECEK VE TÜRKİYE’Yİ AYAĞA KALDIRCAKTIR


Bu karanlık tablonun Türkiye’nin karşısına çıkaracağı tek adres, erken seçimdir. Türkiye AKP çıkmazını aşmak ve bu kamburu biran önce sırtından atmak zorundadır.


Önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşması beklenen iç ve dış sorunlar erken seçimi kaçınılmaz kılacaktır.


Milli iradeden kaçmaya çalışan AKP’nin bu konudaki direnişi beyhudedir. Erken seçim için gerekli şartlar bütün unsurlarıyla oluşmuştur.


Bu kötü gidişat karşısında Türkiye’nin önümüzdeki tek demokratik reçetenin seçim sandığı olduğunu, erken seçimi ihanet olarak nitelendiren Başbakan ve hükümeti de çok yakında anlayacaktır.


Milliyetçi Hareket’in iktidar yürüyüşünün sonuna yaklaşılmıştır. Bu yıl yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket tek başına iktidara gelecek ve Türkiye’yi ayağa kaldırmak için topyekün bir onarım seferberliği başlatacaktır.


SAHTE KAMUOYU YOKLAMALARI MHP’DEN KORKUNUN TEZAHÜRÜDÜR


Bütün göstergelerin işaret ettiği MHP iktidarından rahatsız olan çevrelerin MHP’nin önünü kesmek için nafile arayışlar içine girdikleri görülmektedir.


Son dönemde Milliyetçi Harekete karşı başlatılan karalama kampanyaları, piyasaya sürülen sahte kamuoyu yoklamaları ve kıymeti kendinden menkul sözde siyaset mühendislerinin dillendirdiği ittifak modelleri ve tasarımları bu korkunun tezahürleridir.


VURGUNCULARDAN MHP İKTİDARINDA HESAP SORULACAKTIR


AKP döneminde vurgun imparatorlukları kuran çıkar çevreleri, Milliyetçi Hareket’in iktidarında bu kapının bir daha açılmayacak şekilde kapanacağı ve her kim olursa olsun bütün sorumlulardan sonuna kadar hesap sorulacağını çok iyi bilmektedir.


Bugün sergiledikleri Türk Milliyetçiliği ve MHP düşmanlığı son çırpınışlarındadır. Ancak, bunlara hak ettikleri cevabı Türk milleti seçim sandığında verecektir.


MİLLİYETÇİ HAREKET İKTİDARA GELECEKTİR



Milliyetçi Hareket, Türkiye’de siyasetin geleceği üzerinde yapılan kadastro planlamalarıyla, Parlamento aritmetiğini değiştirme hesaplarıyla ve demokrasi ve ahlak dışı senaryo arayışlarıyla hiç ilgilenmemektedir. Bunların hepsi bize yabancıdır ve bizim dışımızdadır.


Koltuk değneği ve siyasi ittifak arayışında olmayan Milliyetçi Hareket sadece emrinde olduğu Büyük Türk Milleti’ne güvenerek ve onların şaşmaz teveccühü ve desteğiyle iktidara gelecektir.


O gün geldiğinde Türkiye’de nelerin nasıl değişeceğini de herkes görecektir.


Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, basın toplantımıza katıldığınız için kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.




Soru ve Cevaplar


Soru: AKP’li Isparta Belediye Başkanı’nın korumalarıyla birlikte gazeteci dövmesini nasıl yorumluyorsunuz


Cevap: Seçilmiş şahsiyetlerin basın mensuplarına karsı daha nazik davranmaları Türkiye’deki siyasi kültürün gelişmesine yüksek katkı sağlar. Yakışmayan bir davranıştır.




Soru: Konuşmanızda Barzani’nin eli Türkiye’nin içinde dediniz. Iraktaki Kürt siyasi yapılanması modelini Türkiye’ye taşımak istediklerini söylediniz. Böyle bir bilgimi ulaştı elinize? Acaba Barzani ve Talabani Türkiye’de bu yönde partimi kurdurmak istiyorlar?


Cevap: Olayları yakinen takip etmiş olsanız bu gelişmelerin adım adım ilerlediğini hep beraber görürsünüz. Bunun için özel bir bilgiye gerek yok. Irak’taki gelişmeleri takip edin, Türkiye’deki aydın çevrelerin düşüncelerini takip edin. Belli sonuçlar elde etmek mümkündür. Çok arzuluyorsanız 11 Martta İstanbul’da düzenlenen toplantıyı bekleyin.




Soru: Danıştay’ın türban kararını ve Başbakan’ın buna yönelik tavrını eleştirdiniz. Anayasal bir düzenleme yapılması gerektiğini söylediniz. Size göre toplumu kucaklayacak sağduyulu, hoşgörülü olarak yapılması gereken ortak akıl nedir.

Cevap: Milliyetçi Hareket Partisi eskiden bu yana bu ortak aklı hep dillendirmektedir. Bu toplumun sancısı konumuna gelmiş sosyal sorunu toplumsal uzlaşmayla çözmek gerekmektedir. Bunun için çaba sarfedilmelidir. Toplumsal uzlaşmada da kamu alanıyla diğer alanları çok iyi tanımlamak lazımdır. Öncelikle de siyasi istismardan çıkarmak gerekmektedir. Bugünkü AKP yönetimi anayasa değişikliğine muktedir bir siyasi iktidardır. Namus borcu olarak nitelendirmiştir. Meydanlarda tartışıp halkı azarlayacağı yerde mecliste arkadaşlarıyla oturup bu toplumsal uzlaşmanın zeminin düşünmesi ülkemiz için daha hayırlıdır.


Soru: ABD ve Türkiye arasındaki çuval olayını işleyen Kurtlar Vadisi Filmini Başbakan ve AKP vekilleri izleyip beğendiler. Siz filmi izlediniz mi? Bu filme milliyetçilerin yoğun ilgisi nedendir.

Cevap: Ben filmi henüz izlemedim. Milliyetçi çevrelerinde çok aşırı bir ilgiyle takip ettiklerini söylemekte doğru değildir. Ama o diziden hoşlanan insanlarımız vardır, milliyetçi arkadaşlardan da bu diziyi seyretmekten zevk alan arkadaşlar vardır, buda tabiidir.


Soru: İran nükleer faaliyetlerine ilişkin olarak ABD ve basının aldığı tavrı nasıl karşılıyorsunuz. Yeni bir oyun mu oynanıyor, Türkiye bu oyundan nasıl etkilenir?

Cevap: Irak’taki müdahale tarzını hatırladığınız takdirde benzer noktalar varsa daha dikkatli olmak gerekir.

Kaynak; Etikhaber.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
BasbugAtilla
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jan 02, 2006
İletiler: 447
Şehir: İstanbul

İletiTarih: Sal Şub 14, 2006 8:00 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Az kaldı az Devletin başına Devlet gelicek.İşte o zaman herkes görücek temiz toplumu,adalet sistemini

TEK ÇARE
MİLLİYETÇİ TÜRKİYE
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 3:17 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Anketler MHP'yi durduramaz



MHP lideri Bahçeli "Milliyetçi Hareket'in iktidar yürüyüşünün sonuna yaklaşılmıştır. Bu yıl yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket tek başına iktidara gelecek ve Türkiye'yi ayağa kaldırmak için topyekün bir onarım seferberliği başlatacaktır" dedi.

MHP korkusu sardı

Bütün göstergelerin işaret ettiği MHP iktidarından rahatsız olan çevrelerin MHP'nin önünü kesmek için nafile arayışlar içine girdiklerini vurgulayan Bahçeli,. "Piyasaya sürülen sahte kamuoyu yoklamaları ve kıymeti kendinden menkul sözde siyaset mühendislerinin dillendirdiği ittifak modelleri ve tasarımları bu korkunun tezahürleridir" dedi

Vurgun imparatorlukları

Bahçeli "AKP döneminde vurgun imparatorlukları kuran çıkar çevreleri, Milliyetçi Hareket'in iktidarında bu kapının bir daha açılmayacak şekilde kapanacağı ve her kim olursa olsun bütün sorumlulardan sonuna kadar hesap sorulacağını çok iyi bilmektedir" diye konuştu.

AKP kambur oldu

"Bu karanlık tablonun Türkiye'nin karşısına çıkaracağı tek adres, erken seçimdir" diyen MHP Lideri "Türkiye AKP çıkmazını aşmak ve bu kamburu biran önce sırtından atmak zorundadır.Önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşması beklenen iç ve dış sorunlar erken seçimi kaçınılmaz kılacaktır" açıklaması yaptı

Kurtuluş MHP'de

MHP Lideri Devlet Bahçeli, AKP hükümetini sert bir dille eleştirdi. Bahçeli "Milliyetçi Hareket'in iktidar yürüyüşünün sonuna yaklaşılmıştır. Bu yıl yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket tek başına iktidara gelecek ve Türkiye'yi ayağa kaldırmak için topyekün bir onarım seferberliği başlatacaktır" dedi

MİLLİYETÇİ Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, " Bugün Türkiye'nin ana sorunu, yönetim aczi ve zaafiyetiyle malül gölge bir hükümet tarafından yönetiliyor olmasıdır " dedi.

Türkiye'nin ve dünya gündeminin önemli sorunlarını değerlendiren Bahçeli, Genel Merkez'de düzenlediği basın toplantısında, " Karşımızdaki Türkiye manzarasının her yönüyle karanlık bir tablo olduğu, fikri namus sahibi herkesin kabul edeceği acı bir gerçektir. AKP iktidarı döneminde Türkiye içerde ve dışarıda tam anlamıyla sıkışmış, duvara dayanmış ve nefes alamayacak bir noktaya getirilmiştir. Çürüme ve yozlaşma toplum ve devlet hayatımızın her alanına sirayet etmiş ve bunun sonucu ahlaki değerlerimizin temellerini sarsan bir manevi çöküş süreci hız kazanmıştır. " açıklaması yaptı

Çevremiz yangın yeri

"Bugün yolsuzluk ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü Türkiye, suçluların ve vurguncuların cenneti haline gelmiş, temiz ve namuslu insanlarımız yoksulluk ve ümitsizliğin karanlığına terkedilmiştir " diyen Bahçeli, şunları söyledi: " Türkiye'nin varlığını hedef alan hain tahrikler, asırlardır bir arada kardeşçe yaşayan Türk milletinin birliğini ve dirliğini tehdit eden boyutlara ulaşmıştır.İçerde böyle ağır bir bunalım süreci yaşayan Türkiye, dış politika alanında da bir cenderenin içine sürüklenmiştir. Çevremizde yaşanan yangınlar içimize de sıçramış, Türkiye'nin karşısına çok tehlikeli güvenlik sorunları çıkmıştır. Türkiye'nin üzerinde toplanan kara bulutlar, tahribatı çok ağır olacak bir fırtınanın habercisidir. Türkiye'yi çok zor günler beklemektedir. Bu vahim gidişin durdurulması, bir bütün olarak Türk Milleti için artık bir varoluş-yokoluş meselesi haline gelmiştir. "

Kap kaç siyaseti

MHP lideri " Bugün Türkiye'nin ana sorununun, yönetim aczi ve zaafiyetiyle malül gölge bir hükümet tarafından yönetiliyor olmasıdır. Türkiye şimdi bunun sancılarını yaşamaktadır.Tesadüflerin işbaşına getirdiği AKP'nin temel felsefesi, ucuz bir fırsatçılığın yönlendirildiği kayıt dışı bir kapkaç siyaseti anlayışıdır "diyen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü: " Bugün yaşanan sorunlara bu zihniyet davetiye çıkarmıştır. Türkiye üzerinde kirli oyunlar oynanması için müsait ortamı ve şartları bu zihniyet hazırlamıştır. Bunun sonucu Türkiye bir yangın yerine dönmüştür. Bu durumdan hiçbir sıkıntı duymayan AKP, şimdi büyük bir pişkinlikle, sanal gündemler, suni istikrar yalanları ve hayali başarı masallarıyla bu gerçekleri saklamak gayretine girmiştir. AKP ile çıkar ortaklığı kuran çevreler ve doğru ve gerçek bilgiler yerine sahte imajlar üreten basın ve yayın organları da bu yanıltma kampanyasının ön saffında yerlerini almışlardır. "

Teslimiyetçi politika

AKP yönetiminin ve çıkar ortaklarının reklamını yaptığı sahte Türkiye tablosu ile Türk milletinin yaşadığı gerçek Türkiye arasında gece ve gündüz farkı kadar büyük bir uçurum bulundğunu belirten Bahçeli, Türkiye'nin karşısına çıkarılan çok ağır iç ve dış sorunların yalan propagandalarıyla saklanmasının artık mümkün olmadığını belirterek " AKP'nin siyasi ufku ve stratejisi olmayan teslimiyetçi dış politikası her alanda iflas etmiştir. Bunun en somut tezahürleri Irak ve Kıbrıs konularında ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde yaşanmıştır. Dış politikada yapılan büyük hataların karşımıza çıkardığı güvenlik krizinin merkezinde Irak'ta yaşanan gelişmeler yer almaktadır. Irak krizi giderek derinleşmektedir. Bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye, AKP hükümetinin gaflet siyaseti sonucu Irak'tan tamamen dışlanmış ve silinmiştir.

Bir geçiş ve yeniden yapılanma süreci yaşayan Irak'taki gelişmeleri etkilemek imkânını tamamen kaybeden Türkiye, bunun aksine Irak'taki gelişmelerden ağır biçimde etkilenen bir konuma gelmiştir " dedi Kuzey Irak'taki Kürt bölgesinin bağımsız bir devlete dönüştürülmesi sürecinin neredeyse bütün aşamalarıyla tamamlandığını, anayasa'da açıkça belirtilen mekanizmalarla Kerkük'ün de önümüzdeki yıl sonuna kadar Kürt bölgesine bağlanmasının kaçınılmaz olacağını vurgulayan MHP Lideri, bunun yanı sıra, Irak PKK terörünün geri cephesi ve lojistik merkezi haline geldiğini söyledi.Bunları açıkça himaye eden Kürt peşmerge gruplarının, şimdi de Irak'taki Kürt siyasi yapılanması modelini Türkiye'ye uygulamak için harekete geçtiğini söyleyen Bahçeli, " Barzani'nin eli Türkiye'nin içindedir. 15 Aralık 2005'de yapılan genel seçimlerde, Irak'ın yeniden yapılandırılması sürecinin son aşaması da geride bırakılmıştır.

AKP hükümetinin, Kürt gruplara ve ABD'ye şirin görünmek uğruna sırt çevirdiği Irak'lı Türkmen kardeşlerimiz, seçim sonuçlarıyla Irak'ta tamamen silinmişlerdir. Bütün bunların sonucunda Türkiye'nin Irak'a ilişkin kırmızı çizgileri bugün artık kalmamıştır. AKP'nin yeni umudu, ne hazindir ki, artık Barzani ve Talabani'dir. Hükümet, Irak'ta da teslim olmuştur. Bundan cesaret alan peşmerge grupları Türkiye'ye karşı yeni kırmızı çizgiler geliştirmiştir. Kıbrıs konusunda gelinen nokta ve gerçekler de bütün çıplaklığıyla ortadadır "dedi

AB hayali

AKP hükümetinin hayali bir Avrupa Birliği sürecinde günü ve görüntüyü kurtarabilmek hesabıyla Kıbrıs'lı Türk kardeşlerimizi bir yok olma sürecine terkettiğini vurgulayan Bahçeli, " Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin hastalıklı bir yapı kazanmasında etkili olan başlıca arazlardan birisi Kıbrıs meselesidir. Kıbrıs konusu, Türkiye-AB sürecinde tek başına belirleyici ve yönlendirici bir baskı ve tehdit unsuru haline gelmiştir.

AKP hükümeti, siyasi meşruiyetinin yegâne teminatı olarak sarıldığı bu sürecin göstermelik bir biçimde de olsa sürdüğü izlenimini vermek için, Kıbrıs ipoteğini gönüllü olarak kabul etmiştir. Kıbrıs davamızın bugün içine sokulduğu çıkmazın temel nedeni, hükümetin bu konudaki aczi ve çaresizliği ile Kıbrıs Rumları'nın Avrupa Birliğini arkasına alarak bundan azami ölçüde yararlanması olmuştur. Hükümetin, 2004 yılında, Kıbrıs Türklüğü için bir yok oluş reçetesi niteliğindeki Anan Planı kabul etmesi ve Kıbrıs Türk halkına siyasi baskı yaparak referandumda kabul ettirmesi sonrası yaşananlar, yığınakta yapılan ağır hataların Türkiye'ye nasıl ağır bir bedele malolduğunu açıkça göstermiştir. İzlenen bu politikanın hala iyi ve doğru olduğunu söyleyebilen hükümet yetkilileri, bu konudaki gerçekleri unutmak ve Türk milletine unutturmak için çırpınsalar da, bunu yapmaları mümkün değildir. Acı gerçekler gün gibi ortadadır ve karşımızda durmaktadır. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri Anan Planını kabul etmiş ve kendisini bununla bağlamıştır. Rum tarafı ise reddetmiş ve kendisi için büyük bir hareket serbestisi kazanmıştır. Bugün hala Anan Planı zemininde çözüm için Avrupa Birliğinin ve Rum tarafının peşinde koşan hükümet, yeni bir süreç başlarsa bunun sonucu ortaya çıkacak çözüm paketinin Rumları daha fazla tatmin etmeye dönük olacağını çok iyi bilmektedir " diye konuştu.

AKP köşeye sıkıştı

Rum tarafı Anan Planında yapılmasını istediği değişiklikleri bütün yönleriyle ortaya koyduğunu belirten MHP Lideri Bahçeli " Bugüne kadar izlediği siyasetle kendi kendisini köşeye sıkıştıran hükümet, ya bunları kabul edecek, ya da çözüm sürecinin bu zeminde yürüyemeyeceğini nihayet görerek bu sevdadan vazgeçecektir. Ancak, Avrupa Birliği'nin esiri olan hükümetin gerçekleri görmeye ne niyeti ne cesareti ve ne de kudreti bulunmaktadır. AKP, Avrupa Birliği koltuk değneğini kaybetmemek için Kıbrıs'ın bir bütün olarak Rumlara teslimine ve Kıbrıs Türklüğü'nün varlığına son verilmesine kararlı görünmektedir.

Yaşanan gelişmelerin yanlış ve sakat olduğunu açıkça ortaya koyduğu bu gaflet ve ihanet siyasetinin sürdürülüyor olmasının başka bir izahını bulmak mümkün değildir. Avrupa Birliği, referandum sonrası Kıbrıs Türklerine verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmemiştir. Ticaretin geliştirilmesi, ekonomik yardım ve uygulanan kısıtlamaların kaldırılması konusundaki sözlerin hepsi kâğıt üzerinde kalmış, bu yönde hiçbir adım atılmamıştır.

Kıbrıs Türklerine karşı siyasi, ekonomik, ulaştırma, turizm ve spor alanlarında reva görülen haksız ambargolar bugün aynen sürmektedir. Kıbrıs Türk tarafına adil davranma sözü veren Avrupa Birliği'nin adalet ve hakkaniyet anlayışı, göstermelik birkaç temas ve görüşme ile sınırlı kalmıştır " dedi. Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Türklerini yok saydığını, Kıbrıs Rum yönetimini Kıbrıs'ın tek temsilcisi olarak tanıdığını, bununla da yetinmeyip,, Türkiye'nin de Rumları bütün Kıbrıs'ın meşru temsilcisi olarak tanıması ve Rum tarafıyla bu sıfatıyla ilişkileri normalleştirmesi için baskı yapmaktadır. AKP hükümeti bu dayatmalar karşısında da teslim olmuş ve bunların gereğini zamana yayarak yerine getirmek için adımlar atmıştır. 1963 Ankara Anlaşmasını ve Gümrük Birliğini Kıbrıs'a teşmil eden Ek Protokol'ün imzalanması bu yolun başlangıcıdır. Ek Protokol ile Türkiye, Rumların temsil ettiği " Kıbrıs Cumhuriyeti " ile ahdi bir ilişkiye girmiş, karşılıklı hak ve yükümlülükler üstlenmiştir. Hükümetin imza sırasında Kıbrıs'ın temsili konusunda ayrı bir beyan yapmış olması siyasi ve hukuki gerçekleri değiştirmeyecektir. Böyle bir ilişkiye girilmesinin, fiili tanıma anlamına geleceği çok açıktır. Esasen, Avrupa Birliği Türkiye'nin bu tek taraflı açıklamasının hukuki ve siyasi açıdan hiçbir sonuç doğurmayacağını yaptığı karşı deklarasyonla ortaya koymuştur. Üstelik bu husus, 3 Ekim 2005'de Türkiye ile göstermelik şekilde başlatılan sanal sürecin bir ön şartı haline getirilmiştir. Türkiye'nin Kıbrıs Rum bayraklı gemilere limanlarını açması ve Rum uçaklarının Türk hava sahasını ve meydanlarını kullanmasının önündeki kısıtlamaların kaldırılması dayatmasının amacı ve hedefi budur. Bu konuda Türkiye'nin önüne takvime bağlanmış ve ödeme vadesi belirlenmiş siyasi bir fatura konulmuştur. Buna göre önümüzdeki üç-dört aylık sürede Türkiye limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açacak, ya da sanal AB süreci bu noktada tıkanacaktır" dedi.

Karikatür krizi

Türkiye'yi de etkileyen ve rencide eden gelişmeler çerçevesinde, son dönemde Avrupa'da kök salan İslam karşıtı saldırılara da değinen Bahçeli, "Danimarka ve bazı Avrupa ülkeleri basınında Peygamberimizin karikatürünün yayınlanması çok ciddi bir krize yol açmıştır. İnsani değerleri yücelten ve diğer semavi dinlere saygı esasına dayanan İslam dininin Peygamberine yapılan bu hayasız saldırılar Türk halkını da derinden yaralamıştır. Daha önce de açıkladığımız üzere affedilemez ve hiçbir şekilde mazur görülemez bu büyük saygısızlığı nefretle ve şiddetle kınıyoruz. Hiçbir ahlaki değer ve ölçüyle bağdaşmayan bu alçak saldırılar, kaçınılmaz olarak haklı tepkileri davet etmiştir. Ancak, burada makul ve haklılık sınırları içinde kalınması ve tepkilerin İslam dininin geleneğine yabancı şiddet unsurları içermemesi büyük önem taşımaktadır. Sevgi, saygı, hoşgörü ve rahmet dini olan İslam'ı terörle özdeşleştirerek karalamaya yeltenen haçlı zihniyetinin kalıntılarının oyununa gelinmemesine dikkat edilmesi bir zarurettir.

Burada üzerinde durmak istediğim nokta, bu saldırıların Avrupa'daki bazı etkili çevrelerin çarpık kafa yapısını ve marazi ruh halini yansıtan hezeyanlar olması gerçeğidir. Danimarka'da başlatılan bu saldırı, diğer bazı Avrupa ülkeleri basın organlarının dayanışma adı altında aynı karikatürleri yayınlamasıyla bir gövde gösterisine dönüşmüştür. Semavi bir dinin Yüce Peygamberine bu şekilde dil uzatılmasının, Avrupa değerler sisteminin düşünce ve ifade özgürlüğü ile izah edilmeye ve savunulmaya çalışılması, Avrupa'nın farklı din ve kültürleri nasıl gördüğünün kendileri açısından utanç verici bir göstergesi olmuştur.

Avrupa Birliği'nin dini değerler üzerine bina edilen ve Hıristiyan kültüründen beslenen bir yapı olduğu konusunda yakın bir geçmişte Avrupa'da yaşanan tartışmalar hatırlandığında, bu ayrımcı ve dışlayıcı kültürün Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini kaçınılmaz olarak etkileyeceği görülecektir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı samimiyetten uzak tutumun temelinde din ve kültür farklılığının yattığı düşüncesi, bu son gelişmeler ışığında yeni bir anlam kazanmıştır. Bu bakımdan Türkiye'nin yaşayan bu krizden Avrupa Birliği ile ilişkilerin geleceği açısından da gerekli sonuçları çıkarması doğal olacaktır" açıklaması yaptı Başbakan Erdoğan geçtiğimiz ay sonundaki bir konuşmasında "Avrupa Birliği'nin Türk halkının yaşam standartlarını madden ve manen yükseltecek bir proje olduğunu ve bunun bu şekilde halka anlatılması gerektiğini" söylediğinin altını çizen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "İslam dinin peygamberine hakaret etmeyi düşünce ve ifade özgürlüğü adına kendilerinde doğal bir hak olarak gören bu zihniyetin, Türk halkının yaşam standartlarını manen nasıl yükselteceğini Başbakan Erdoğan ve AKP şimdi Türk milletine anlatmak ve açıklamak durumundadır. Dış politika alanında milli çıkarları ağır biçimde yara alan Türkiye, iç bünyesini zehirleyen ve toplumsal dokusunu tahrip eden hastalıklar ve tahriklerle de hırpalanmış ve yorgun düşmüştür. Bugün Türkiye'de ayrılıkçı emelleri çok iyi bilinen bir parti'nin PKK terörünü açıkça desteklemesi ve İmralı'daki elebaşının sözcülüğünü yapması normal karşılanır hale gelmiştir. Bu ihanet odaklarının İmralı'nın talimatı doğrultusunda siyasi parti hüviyeti kazanması, bunu itiraf ederek Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okuması ve her vesileyle kin, düşmanlık ve husumet tohumları ekerek ihanet provaları yapması, AB normlarına uygun bir örgütlenme ve düşünce açıklama özgürlüğünün bir icabı olarak görülmektedir. Bu partiye mensup belediye başkanları ve mahalli yöneticilerin yerel yönetimlerde " tek ulus ve tek dil " anlayışının terk edilmesi çağrıları yapması, bölücü terör ve İmralı katilinin lehinde gövde gösterilerinde bulunması, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıyacak özgürlük ortamının bir gereği olarak hoşgörüyle karşılanmaktadır. Hükümet, bu konuda hiçbir tepki göstermeyerek sütre gerisine çekilmiştir. Belediyeler üzerindeki idare yetkilerini kullanmayan hükümet, yargı organlarını da atalete itmek için sistemli ve örgütlü bir baskı mekanizması oluşturulmuştur. Basın ve yayın organlarının, sivil toplum örgütlerinin ve kamuoyunu etkileyen kurum ve çevrelerin büyük bir bölümü bu konuda da hükümete ayak uydurmuş ve derin bir sessizlik içine girmiştir. Türkiye'de hukukun üstünlüğü, kanun hakimiyeti ve yargının etkin işleyişi konularının tartışıldığı bir ortamda, gemi azıya alan bu etnik tahrikler karşısında böyle bir suskunluk cephesi oluşturulması, Türkiye'nin geleceği bakımından çok büyük endişeleri davet eden talihsiz bir olgu olarak karşımızdadır.

Milli vicdan isyanda

AKP iktidarı döneminde Türkiye'nin böylesine utanılacak bir çöküş ve çürüme sürecine sokulması karşısında milli vicdanın isyan etmemesi mümkün değildir.

Bu felaket sürüklenişini durdurmak için demokratik nizam içinde ayağa kalkmak, Türkiye'yi gerçekten seven herkes için bir vatanseverlik borcudur. Türk milliyetçiliğine karşı geçmişten kalan kinlerini ve bastırılmış komplekslerini her vesileyle açığa vuran bu çevrelerin, Türkiye'nin milli kimliğinin, milli birliği ve bütünlüğünün ve milli çıkarlarının bekçiliğini yapan Milliyetçi Hareketi hedef almaları bizler için şaşırtıcı olmamıştır.

Yeni dayatma

Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi dışlamasından ve her gün yeni bir dayatma ile karşımıza çıkmasından rahatsız olmayan bu odaklar, Avrupa Birliği yalan rüzgarının peşine takılarak içerde ve dışarıda teslimiyetçiliği, değişim dinamiğinin bir gereği olarak Türk milletine pazarlama gayreti içindedir. Bunların tek istediği, rahatça at koşturabilmeleri için idraklerin ipotek altına alındığı ve taşların bağlandığı bir Türkiye'dir. Ancak, Avrupa Birliği misyonerliğini bir geçim kapısı olarak gören bu talihsiz zümrenin Türkiye'de sahnelemek istedikleri oyun amacına ulaşamayacaktır. Türk milliyetçileri buna geçit vermeyecektir. Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler ve siyasi gündeme sokulan tartışma konuları, gerçeklerin projektörünü AKP'nin üzerine çevirerek hakiki hüviyetinin görülmesine yardımcı olmuştur. Başbakan'ın ve Bakanlarının kronik başörtüsü ve meslek liseleri konularında sergilediği son tutum bunun yeni bir örneği olmuştur. Kamu hizmeti verenler için başörtüsü yasağını kamusal alan dışına da taşıran son Danıştay kararına Başbakan'ın gösterdiği tepki, aslında bir aczin itirafıdır.

Sürekli sızlanmak ve yakınmaktan başka bir şey yapmayan Başbakan, hükümet etme makamını bir ağlama duvarı olarak gördüğünü bir kere daha ortaya koymuştur.

"Gölgesinden korkuyor"

MHP Lideri Devlet Bahçeli "Gölgesİnden korkan Başbakan'ın kimseyi şikayet etmeye ve kınamaya hakkı yoktur. Bu konular AKP'nin aczi ve riyakârlığı sayesinde kangren haline gelmiştir" dedi. Bahçeli Anayasa'yı değiştirecek Meclis çoğunluğuna sahip AKP'den beklenen, Türk milleti ile alay etmeyi bırakıp gerekli yasal düzenlemeleri yapmasıdır. Ancak, samimiyetten ve asgari siyasi cesaretten nasibini almamış bu zihniyetin bu konuda dirayetli ve basiretli bir tavır sergilemesini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır.

Bu sorunların, toplumumuzu kucaklayacak bir sağduyu ve hoşgörü ortamı yaratılması yoluyla Türkiye'nin gündeminden çıkartılması ve geride bırakılması bir başka bahara kalmıştır.

Başörtüsü meselesinin Türk toplumunda çok yönlü hassasiyetler taşıyan nazik bir konu olduğu ortadadır. Burada herkesin azami sağduyu ve basiretle hareket etmesi, bu konuda ortak akılla makul bir sonuca ulaşılabilmesinin vazgeçilmez şartıdır.

Danıştayın aldığı son karar, bu amaca maalesef hizmet edemeyecek, toplumsal hassasiyetleri daha da derinleştirecektir.

Danıştay kararları

Türk yargı makamlarının bu gibi konularda Türk toplumunun yapısını ve değerler sistemini gereğince göz önünde bulunduracak bir yaklaşım içinde olması, konunun toplumsal bir gerginlik kaynağı olmaktan çıkarılması bakımından büyük önem taşımaktadır.

Aksi takdirde başörtüsü sorununun sürüncemede kalmasından çıkarı olan istismarcı çevrelerin amaçlarına hizmet edilmiş olacaktır. Danıştayın son kararı, bu bakımdan başörtüsü sorununu ucuz bir istismar aracı olarak kullanmak istediği artık görülen AKP'nin yeni zaman kazanması sonucunu doğurmuştur.

Bugünkü iktidar sadece fiil ve eylemleriyle değil sözleri ve üslubuyla da siyasi tarihimize kara bir delik olarak geçecektir. Panik psikolojisi içine girdikleri anlaşılan Başbakan ve Bakanlarının giderek bozulan ruh halleri üslup ve beyanlarına da yansımaktadır.

Erdoğan'ın sözleri

Türk halkını azarlamasına artık alışılan Başbakan, son günlerde kontrolü iyice kaybederek aleni hakaretlere yönelmiştir.

Devlet adabı, nezaketi ve ciddiyetiyle bağdaşmayan bu tavır, her şeyden önce bulunduğu makama yakışmamaktadır.

Aziz milletimiz, Türk insanı adına siyaset yapma iddiasıyla ortaya çıkan bu kadroların sergilediği bu tavrın anlamını elbette takdir edecektir.

Erken seçim isteği

Bu karanlık tablonun Türkiye'nin karşısına çıkaracağı tek adres, erken seçimdir. Türkiye AKP çıkmazını aşmak ve bu kamburu biran önce sırtından atmak zorundadır. Önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşması beklenen iç ve dış sorunlar erken seçimi kaçınılmaz kılacaktır. Milli iradeden kaçmaya çalışan AKP'nin bu konudaki direnişi beyhudedir. Erken seçim için gerekli şartlar bütün unsurlarıyla oluşmuştur. Bu kötü gidişat karşısında Türkiye'nin önümüzdeki tek demokratik reçetenin seçim sandığı olduğunu, erken seçimi ihanet olarak nitelendiren Başbakan ve hükümeti de çok yakında anlayacaktır. Milliyetçi Hareket'in iktidar yürüyüşünün sonuna yaklaşılmıştır. Bu yıl yapılacak seçimlerde Milliyetçi Hareket tek başına iktidara gelecek ve Türkiye'yi ayağa kaldırmak için topyekün bir onarım seferberliği başlatacaktır.

Bütün göstergelerin işaret ettiği MHP iktidarından rahatsız olan çevrelerin MHP'nin önünü kesmek için nafile arayışlar içine girdikleri görülmektedir.

Son dönemde Milliyetçi Harekete karşı başlatılan karalama kampanyaları, piyasaya sürülen sahte kamuoyu yoklamaları ve kıymeti kendinden menkul sözde siyaset mühendislerinin dillendirdiği ittifak modelleri ve tasarımları bu korkunun tezahürleridir.

Vurgun imparatorluğu

AKP döneminde vurgun imparatorlukları kuran çıkar çevreleri, Milliyetçi Hareket'in iktidarında bu kapının bir daha açılmayacak şekilde kapanacağı ve her kim olursa olsun bütün sorumlulardan sonuna kadar hesap sorulacağını çok iyi bilmektedir.

Bugün sergiledikleri Türk Milliyetçiliği ve MHP düşmanlığı son çırpınışlarındadır. Ancak, bunlara hak ettikleri cevabı Türk milleti seçim sandığında verecektir. O gün geldiğinde Türkiye'de nelerin nasıl değişeceğini de herkes görecektir.

Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Ogul50
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 11, 2006
İletiler: 211
Şehir: Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 6:35 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ÜLKÜCÜLERE SESLENIYORUM. AZ KALDI AZ DIYORUZ AMA MALESEF BIR TEK TUNC BILEGI OLAMIYORUZ. HIC BIRSEYE DEGINMEDEN BIRKAC SÖZLER ETMEK ISTIYORUM. MILLIYETCI TÜRKIYE CIN LÜTFEN BIRLIGHIMIZI NE PAHASINA OLURSA OLSUN KORUYALIM! HERKEZ SADECE ÜZERINE DÜSENI YAPSIN FAZLADA DA DEGIL AZ DA. YANI HER ISE KARISMADAN SISTEME UYGUN BIRSEKILDE HERKEZ GÖREVINI YAPARSA ARAMIZA FIDNE SOKAMAZLAR VE BÖYLECE BIRLIGIMIZ KORURUZ. AYRICA GENCLIRIMIZE SESLENMEK ISTIYORUM. ÜLKÜCÜ GENCLER HAYATINIZI BU DAVA YOLUNDA VERIN AMA BU DEVIRE GÖREDE KENDINIZI CAGYA UYDURUN. BU BULUNDUGUMUZ CAG ILIM CAGIDIR. YANI ARTIK KALEMLE YAPILIYOR SAVASLAR VE POLITIKA. KENDINIZI BU DAVADA YAR ETMEK ISTIYORSANIZ VE EGER TÜRK MILLETINE HIZMET ETME DUYGUSUNDAYSINIZ ILK OLARAK KENDINIZI EGITMENIZ VE IYI BIR MAKAMA GELMENIZ GEREKIR. BÖYLECE ÜLKÜCÜLÜK KAVRAMINI YANI BU ASIL DAVAYI BIRCOK KISIYE TANITABILIRSINIZ VE ÜLKÜCÜLÜGÜ EN IYI SEKILDE TEMSIL EDEBILIRSINIZ.

BEN INANIYORUM BU GÜNLERDE GECECEK! INTIKAM YAKINDA.......!
SAYGILARIMLA...
cCc<ÜLKÜCÜ GENCLIK ALMANYA/REM>cCc
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 6:38 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ogul50


Özel ileti ile uyarildiginiz halde büyük harflerle yazmaya devam ediyorsunuz... Bu son uyaridir...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Ogul50
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 11, 2006
İletiler: 211
Şehir: Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 7:07 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Özür diliyorum vuslatim. aliskanlik olmus. kalin saglicakla.....
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Çar Mar 08, 2006 2:34 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



LIDER: Bu Vatan Hepimizin Son Yurdu




MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, düzenlediği basın toplantısında "Ülke bağımsız olursa yargının bağımsızlığının bir anlamı olsa gerek" dedi.
Bahçeli'nin konuşması şu şekilde,

Türkiye Süratle Kargaşa Ortamına Sürüklenmektedir


Türkiye bugün siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda hızla yayılan topyekün bir kriz sarmalına hapsedilmiştir.


Toplumsal yapımızı derinden etkileyen ve çok ağır maddi ve manevi yaralar açan bunalım giderek derinleşmektedir.




Hergün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ortamına sürüklenmektedir.




Erdoğan Aynaya Baksın


Bu noktaya gelinmesinin birinci derecede sorumlusu, Türkiye’nin başına hergün yeni bir dert açan, hergün yeni bir sorun ve kriz üreten ve tezgahladığı çirkin oyunlarda her seferinde suçüstü yakalanan AKP hükümetidir.


Bugün Türkiye’de yaşanan derin krizin adı ve adresi, Adalet ve Kalkınma Partisidir. Bunalımların temelinde bu sakat zihniyet yatmaktadır.


Bu bakımdan, yaşanan kaos ve kriz ortamının baş mimarı olan Başbakan Erdoğan’ın başka adreslerde kriz mühendisleri aramaya çalışması beyhudedir. Bunun için aynaya bakması yeterlidir.


Siyasi, ahlaki ve vicdani hiçbir ölçü ve sınır tanımayan bu inançsız kadrolar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliğini, milli birliğini ve bekasını çok ciddi ve ağır tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır.


Yarattığı tahribat milli bir afet boyutlarına ulaşan AKP, bu hüviyetiyle Türkiye’nin geleceğini tehdit eden en büyük risk faktörü haline gelmiştir.


Şemdinli olaylarıyla ilgili son gelişmeler, AKP yönetiminin Türkiye’yi sürüklediği karanlığın ve çürüme süresinin ulaştığı vahim boyutları bir kere daha gözler önüne sermiştir.


Ağır Bir Terör Ortamı Yaratılmıştır


Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Şemdinli’de silahlı terör odaklarının kışkırtmalarıyla başlayan olaylar sonrası yaşanan gelişmeler, bugün karşımıza ibret verici bir tablo çıkarmıştır.


Bu tablonun doğru anlaşılabilmesi için, ilk önce resmin bütününün çok iyi görülmesi ve Türkiye’nin milli birliğini ve bütünlüğünü hedef alan siyasi suikastın hain amaçlarının ve bunun planlayıcılarının, taşeronlarının ve tetikçilerinin doğru teşhis edilmesi gereklidir.


Bu konuda yaşanan sürece gerçekçi ve objektif bir açıdan bakıldığında, herkesin şu temel noktalar üzerinde çok iyi düşünmesinin ahlaki ve vicdani bir zorunluluk olduğu görülecektir.


Şemdinli Tesadüf Değildir


Bu süreci tetikleyen tahrikler için PKK terör örgütünün kanlı tarihinde sahneye çıktığı yer olan Şemdinli’nin seçilmesi bir tesadüf olmamıştır.


Şemdinli’yi pilot bölge olarak seçen hainler, sistemli bir şekilde tırmandırdıkları silahlı eylemlerle ağır bir terör ortamı yaratmışlardır.


Teröre karşı meşru bir mücadele veren devletin güvenlik kuvvetlerini bir işgal gücü olarak gören hainler, alçakça tezgâhladıkları kirli oyunun son perdesini patlayan bir bomba ile açmışlardır.


Bundan hemen sonra, bölge halkı sokağa dökülmüş ve bir direniş cephesi oluşturma provası yapılmıştır. Bu süreçte PKK’nın sivil maskeli militan kadroları, ülke sathında yoğun bir sokak terörü estirmiştir.


Bu tahrikler ve silahlı saldırılarla eş zamanlı olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve meşru güçlerini hedef alan eşi görülmemiş bir karalama, suçlama ve peşinen mahkûm etme kampanyası başlatıldığı hatırlanacaktır.


Başbakan İhanet Cephelerine İstismar Malzemesi Sağlamak İçin Seferber Olmuştur


“Derin devlet” hezeyanlarıyla güvenlik kuvvetlerine karşı bu siyasi linç seferberliğini başlatan derin ihanet cephesinin içinde kimlerin yer aldığı ve sahte demokrasi ve insan hakları havariliği yaparak bu hain oyuna kimlerin alet ve ortak olduğu her yönüyle bilinmektedir.


Şemdinli sendromu yaşanan bu dönemde, basın ve yayın organlarının, sivil toplum örgütlerinin ve bazı siyasi partilere mensup milletvekillerinin bu konuda sergiledikleri tavır ve söyledikleri arşivlere girmiştir.


Bu süreçte Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, terörle mücadelenin siyasi sorumluluğunu taşıdıklarını unutmuş ve bu ihanet cephesine istismar malzemesi sağlamak için seferber olmuştur.


Olaylardan sonra ucuz kahramanlık gösterileri yapan Başbakan, devleti peşinen suçlama kampanyalarını haklı gösterecek beyanlarda bulunmuştur.


Türk devletini ve kurumlarını sürekli karalamak için vesile arayan ve etnik bölücülüğün siyasi hamisi rolüne soyunan Avrupa Birliği komiserleri de bu koro içinde yerlerini almıştır.


Bugün geldiğimiz nokta hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapılırken, Şemdinli olaylarından hemen sonra başlatılan bu kampanyalar bir kere daha hatırlanmalıdır.


Ayrıca, Şemdinli olaylarından sonra bölgeye akın eden hükümet yetkililerinin, siyasi parti temsilcilerinin ve diğer sivil toplum örgütlerinin, birkaç gün önce dört emniyet görevlimizin alçakça şehit edildiği terör saldırıları karşısında niye sessiz kaldıkları ve aynı şekilde Batman’a niye gitmedikleri sorusunun cevabını herkes vicdanında aramalıdır.


Şemdinli Komisyonunda PKK Propagandası Yapılmıştır


Şemdinli olayları hakkında doğru ve gerçek bilgileri toplamak amacıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu çalışmalarının izlediği seyir ve yapılan tartışmalar, bu kapsamda üzerinde dikkatle durulması gereken diğer bir önemli husustur.


Komisyon çalışmaları AKP’li üyelerin çabalarıyla baştan itibaren amacından saptırılmış ve yönlendirilmiştir.


Komisyon’a bilgi almak, için çağrılan bölge Belediye Başkanları, olaylardan devleti sorumlu tutmuşlar ve alenen PKK propagandası yapmışlardır.


Belediye Başkanlarının Komisyon’da PKK’nın terör örgütü olmadığını savundukları ve İmralı canisini de içine alacak bir siyasi af talep ettikleri basına da yansımıştır.


Gizli Tutanaklar PKK Yayın Organlarında Yayınlanmıştır


Her vesileyle hukukun üstünlüğü ve kanunlara saygı edebiyatı yapan AKP hükümeti, bu tahrikler karşısında yine sessiz kalmış ve İçişleri Bakanı kanunların verdiği idari yetkilerini kullanmaktan yine kaçınmıştır.


Komisyon çalışmalarında yaşananlar ve Kara Kuvvetleri Komutanı etrafında yapılan tartışmalar, bugün karşımıza çıkan sonucun habercisi olmuştur.


Komisyon’un raporunun içeriği ve kapsamı hakkında başlatılan tartışmaların, arkadan gelecek olan Savcılık iddianamesiyle ilgili olduğu şimdi anlaşılmıştır.


Bu süreç boyunca hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesi ayaklar altına alınmış ve soruşturmanın safahatı ve zanlıların ilk ifade tutanakları PKK yayın organlarında çarşaf çarşaf yayınlanmıştır.


Nihayet, Cumhuriyet Savcılığının iddianamesinin basına sızdırılmasıyla bu oyunun son halkası da tamamlanmış ve Türkiye’nin karşısına bugünkü vahim tablo çıkarılmıştır.


PKK ve Bölücü İhanet Odakları Amaçlarına Ulaşmıştır


Bu tabloya bakıldığında, kanlı terör örgütü PKK’nın ve bölücü ihanet odaklarının melun amaçlarına büyük ölçüde ulaştığı görülmektedir.


Bölücü hainlerin bir işgal ordusu olarak gördükleri ve bölgeden çekilmesini sağlamaya çalıştıkları Türk ordusu çok ağır ithamların hedefi haline getirilmiştir.


PKK’nın sözcülüğünü yapan ve teröre yardım ve yataklıktan hüküm giyen hainlerin bu konudaki suçlamaları, buna dayanak ve gerekçe olarak kullanılmıştır.


AKP Sayesinde Türk Adaleti Bu Oyuna Alet Edilmiştir


AKP hükümetinin siyasi alt yapısını hazırladığı ve yönlendirdiği bu süreçte, Türk adaleti bu hain oyuna alet edilmiştir.


Bu konuda Türkiye’de yapılmakta olan tartışmalarda, bu hain oyunun amacının ve nihai hedefinin gözden kaçtığı görülmektedir.


Terör Örgütü Ve İhanet Maşaları, Devletle Hesaplaşmak İstemektedir.


Bu olayın, Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisi içinde komuta kademesinde yapılacak görev ve nöbet değişimi sürecini etkilemek amacıyla tezgâhlandığını söylemek, tek başına resmin bütününü anlamak için yetersiz kalacaktır.


Türkiye’nin maruz kaldığı bu siyasi suikastın hedefi ve niteliği çok daha derinlerde aranmalıdır.


Burada, ilk önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kanlı teröre karşı yirmi yılı aşkın bir süredir verdiği meşru mücadele sorgulanmakta ve bunun hesabı sorulmaktadır.


Terör örgütü ve ihanet maşaları, devletle hesaplaşmak istemektedir.


AKP Himayesi ve Yargı Eliyle Ordu Mahkum Edilmeye Çalışılmaktadır


AKP’nin siyasi himayesi ve yargının eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.


PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarında son günlerde çıkan haberler, devletten intikam almanın bayramını yaşadıklarını göstermektedir.


Güvenlik Kuvvetlerinin Terörle Mücadele Azmini Kırmak İstemektedirler


İkinci amacın, güvenlik kuvvetlerimizin terörle mücadele azmini kırmak ve morallerini çökertmek olduğu bütün açıklığıyla ortadadır.


Uzunca bir süredir güvenlik ve emniyet güçlerini yıpratmak ve “günah keçisi” haline getirmek için sürdürülen sistemli gayretlerin yeni bir tezahürüne şahit olunmaktadır.


Nihai Hedef Terör Örgütünün Siyasi Çözüm Zorlamalarına Zemin Hazırlamaktır


Bu oyunun nihai hedefi ise, kanlı terörün değişmeyen amaçlarını siyasi vasıtalarla gerçekleştirmek ve siyasi çözüm zorlamaları için uygun bir ortam ve zemin oluşturmaktır.


AKP’nin Aczi Sayesinde Türk Devletinin Sanık Sandalyesine Oturtulmasına Zemin Sağlanmıştır


AKP hükümetinin aczi ve gafleti sonucu büyük cesaret kazanan ve Türkiye’de siyasi gündemi yönlendirme imkânına kavuşan terör örgütünün, önümüzdeki dönemde bu yönde başlatacağı yeni tahrik kampanyası hep birlikte görülecektir.


Bugünkü aşamada, bu ihanet stratejisinin ilk adımları atılmış ve Türk devletinin sanık sandalyesine oturtulabilmesi için bir zemin kazanılmıştır.


Çok Vahim Sonuçlar Doğuracak Kriz Kapıya Dayanmıştır


Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi çok ciddi bir terör ve siyasi bölücülük gündemi beklemektedir. Çok vahim sonuçlar doğuracak bir kriz kapıya dayanmıştır.


Türkiye, içerdeki hainlerin yanı sıra Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler sonucu şimdi iki cepheyle karşı karşıyadır.


Türkiye’de sahnelenmekte olan oyunun tam olarak anlaşılabilmesi için Irak bağlantısı büyük önem taşımaktadır.


AKP Şuursuz Biçimde Adımlar Atmaktadır


Siyasi tükeniş krizini yaşayan AKP, şuursuz bir şekilde Türkiye’yi içerde ve dışarıda çok ağır krizlere sürükleyecek adımlar atmaktadır.


Terörle mücadelede içine düşülen zaaf, bölücülüğün siyasi meşruiyet kazanması ve Irak’tan kaynaklanan güvenlik riskleri karşısında izlenen tutum bunun çarpıcı örnekleridir.


Irak’taki Gelişmeler Türkiye’nin Güvenliğine ve Bekasına Karşı Tehdit ve Tehlike Mahiyeti Kazanmıştır


Irak’ta yaşanan gelişmeler ve hükümetin bunlar karşısındaki tutumu, Türkiye’nin güvenliğine ve bekasına karşı açık ve yakın bir tehdit ve tehlike mahiyeti kazanmıştır.


Komşumuz Irak, savaşın tahribatından sonra şimdi de çok daha vahim sonuçları olacak bir mezhep çatışmasına, iç savaş ortamına sürüklenmektedir.


Bu kaos dinamiklerinin, bundan sonraki bir aşamada etnik temelde topyekün bir iç savaşa zemin hazırlaması ihtimali çok yüksektir.


Bu da, korkarız ki, esasen etnik ve mezhep temelinde fiilen bölünmüş olan Irak’ın hukuki ve siyasi bakımdan da parçalanması olacaktır.


Irak’ta Kürt Devleti Yapılanması Türkmen Kardeşlerimizin Tamamen Yok Olmasına Yol Açacaktır


Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasından en fazla Türkiye etkilenecektir. Böyle bir sonuç, Kuzey Irak’taki fiili Kürt devleti yapılanmasını bağımsız siyasi bir devlet olarak kalıcı hale getirecek ve Türkmen kardeşlerimizin tamamen yok olmasına yol açacaktır.


Bugün Kerkük’ü fiilen ele geçiren Kürt gruplar, Kerkük’ü sınırları içine alacaklar ve Türkmen varlığı Irak’tan silinecektir.


Irak’taki durumun Türkiye için arzettiği güvenlik tehdidi, bununla da sınırlı kalmamaktadır.


ABD Hoşgörüsü ile Hareket Eden PKK Faaliyetlerini Hızlandırmıştır


Kuzey Irak’ta yuvalanan, Barzani ve Talabani’nin desteği ve ABD askeri gücünün hoşgörüsüyle rahatça hareket eden PKK terör unsurlarının son dönemde faaliyetleri hız kazanmıştır.


Terör kartını Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanan Barzani, şimdi de Kuzey Irak’taki etnik yapılanma modelini Türkiye’de de uygulamak için harekete geçmiştir.


Bağımsızlık yolunda çok önemli mesafeler alan ve Türkiye’ye siyasi çözüm çağrılarında bulunma cüretini gösteren peşmerge liderleri, PKK teröristlerini maaşa bağlayarak yedek bir militan gücü oluşturmuştur.


Karşımızdaki bu tablo, PKK tehdidi ile Barzani tehdidinin örtüştüğü ve birleştiği, Türkiye’nin milli birliğini hedef alan içimizdeki etnik bölücülerin de aynı karede yer aldığı bir vehamet tablosudur.


Türkiye’nin hareketsiz ve tepkisiz kalamayacağı bu tablo karşısında, gereken somut tedbirlerin derhal alınması artık bir beka meselesidir.


Türkiye, bu konuda somut ve inandırıcı bir askeri güçle desteklenen etkin bir siyasi caydırıcılık stratejisi geliştirmek ve bunu uygulamak zorundadır.


Peşmergelerin Hain Emellerinin Karşılıksız Kalmayacağı Açıkça Belirtilmelidir


Bu kapsamda, ilk önce, peşmerge grupları çok açık ve kesin bir dille uyarılmalı ve terörü himaye ederek Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve milli birliği üzerinde hain emeller beslemelerinin karşılıksız kalmayacağı açıkça ortaya konulmalıdır.


Bunlar yapılmadığı takdirde, olayların kontrolden çıkması Türkiye’yi büyük gailelerle karşı karşıya bırakacak ve istenmeyen sıcak bir çatışmanın içine çekebilecektir.


AKP Peşmegelerin Hamiliğine Soyunmuştur


Ancak, Irak’taki yangının Türkiye’ye sıçramasına bugüne kadar seyirci kalan ve peşmergelerin hamiliğine soyunan AKP hükümetinin, bu yönde adım atmasını beklemek mümkün değildir.


AKP’nin niyetleri ve gündemi ile Türkiye’nin milli çıkarları bu alanda da çatışmaktadır.


Sergilediği teslimiyetçi politikalarla Türkiye’nin Irak üzerindeki siyasi etkisini sıfırlayan AKP, bu konuda kararlı bir adım atmaya ne niyetlidir, ne de buna gücü ve cesareti vardır.


AKP, Irak’ta teslim olmuştur.


AKP Kürdistan Bölgesel Hükümetini Tanıma Hazırlığındadır


Bu konuda basına da yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere, AKP hükümeti şimdi de Kürdistan Bölgesel Hükümetini tanımaya hazırlanmaktadır.


Kuzey Irak’ta Kürt siyasi yapılanmasının zemininin hazırlanmasına karşı sessiz kalarak en büyük desteği veren AKP hükümeti, şimdi de biran önce tam bağımsızlık kazanmalarını kolaylaştırmak amacıyla siyasi himaye sağlamak için uygun bir zaman ve zemin kollamaktadır.


Bu son halkayla ihanet zinciri tamamlanmış olacaktır.


AKP Terörün Tırmanmasının ve Bölücülerin Siyasi Sahneye Çıkmasının Birinci Derecede Sorumlusudur


Türkiye’nin milli birliğini ve bütünlüğünü yıkmak isteyen bölücü heveslerin cesaret kaynağı olan AKP, Türkiye’de terörün tırmanmasının ve bölücü akımların siyasi maskeyle sahneye çıkmasının birinci derece sorumlusudur.


Bu zihniyet Türkiye’de kin, nefret ve düşmanlık tohumlarının ekilmesine ve milli birliğimiz ve kardeşliğimizin temellerinde tahrip kalıpları yerleştirilmesine adeta çanak tutmuştur. Avrupa Birliği kriterlerine uyum bahanesiyle, bir taraftan terörle mücadelede devlet güçleri zaafa uğratılmış, öbür yandan da İmralı’nın güdümündeki bölücü akımların siyasi meşruiyet kazanmasının zemini hazırlanmıştır.


Önümüzdeki dönem bu konuda Türkiye’yi çok zor günler beklemektedir.


Pusuya Yatan PKK Fırsat Kollamaktadır


Kış mevsimi şartlarında inlerine çekilerek pusuya yatan hain teröristlerin yakında sahneye çıkmak için son hazırlıkları yaptıkları ve fırsat kolladıkları anlaşılmaktadır.


Avrupa Birliği’nin siyasi desteği ve AKP’nin koruyucu kanatları altında, siyasallaşma ve meşruiyet kazanma umutları artan ve bu yönde mesafe alan siyasi bölücülerin önümüzdeki günlerde yeni tahriklerle ortaya çıkmaları beklenmelidir.


Tarih boyunca Türk dünyasında geleneksel bahar ve bereket bayramı olarak kutlanan Nevruz’u hain emelleri için kullanan bölücüler, önümüzdeki Nevruz’da da sokağa dökülecektir.


Türk Milletinin Sabrı Taşma Noktasına Gelmektedir


Bu vatanı sahipsiz zannederek gözü dönmüş bir şekilde ateşle oynayan bu hainlerin tahriklerinin sürmesi halinde, fazlasıyla hak ettikleri karşılığı almaları mukadder olacaktır. Türk milletinin sabrı taşma noktasına gelmektedir.


Toplumsal çatışma dinamiklerini ateşleme riski taşıyan bu kanunsuz eylemlere geçit verilmemesi bu bakımdan hayati önem taşımaktadır. Hükümet, bunun için gereken bütün etkili tedbirleri zamanında almalı ve hiç olmazsa bu konuda kararlı bir tutum ortaya koymalıdır.


Önümüzdeki dönemde artması beklenen ve hain amaçları çok iyi bilinen bu tahrikler karşısında, Milliyetçi Hareket camiası mensupları ve ülkücü kardeşlerim her zaman olduğu gibi azami teyakkuz içinde olacaklar ve sağduyu ve soğukkanlılıklarını her şart altında koruyacaklardır.


Milletten Ve Adaletten Sürekli Kaçmaya Çalışan AKP İçin Yolun Sonu Görünmüştür.


AKP yönetimi döneminde son üç yıl boyunca yaşanan karanlık süreç, Türkiye’nin karşısına bu bataklığı çıkartmıştır.


Bugün şahit olduklarımız, can çekişen AKP hükümetinin son çırpınışlarıdır.


Türkiye’ye çok büyük kötülükler yapan ve siyasi ömrünü uzatabilmek için Türkiye’nin milli birliğini ve güvenliğini ateşe atan bu hükümet çok yakında tasfiye edilecektir.


AKP’nin demokratik yollardan tasfiyesi, devletin ve rejimin geleceği açısından artık mutlak bir zarurettir.


Milletten ve adaletten sürekli kaçmaya çalışan AKP için yolun sonu görünmüştür.


Türk milleti düğmeye basmıştır. AKP’nin kendisini bekleyen siyasi akıbetten kaçması bundan sonra mümkün değildir.


Türk Milleti AKP’nin Defterini Dürecektir


Bugün endişeli ve tedirgin bu bekleyiş içinde olan Türk milleti, yakında seçim sandığını önlerine getirecek ve vicdanı kör, kulakları sağır ve gönlü mühürlü bu zihniyetin defterini dürecektir.


Türkiye, yaşanan bütün güçlüklere ve karşılaştığı siyasi suikast ve ihanetlere rağmen, vatanını ve milletini gönülden seven temiz ve sessiz bir çoğunluğun, milli bir direnç kalesi olarak dimdik ayakta durduğu büyük bir ülkedir.


Türkiye’nin geleceğinin en büyük teminatı, işte bu milli şuur ve milli ruhtur.


Bu temiz ve vatansever çoğunluğun ülkenin kaderine sahip çıkma iradesi, Milliyetçi Hareketin temiz ve ilkeli siyaset anlayışında somutlaşacak ve önümüzdeki erken seçimlerde temiz ve namuslu bir idare Türkiye’de işbaşına gelecektir.


Vatanseverleri Milliyetçi Hareket’in Mücadelesine Katılmaya Davet Ediyorum


Türkiye’nin milli birliğinin ve kardeşliğinin teminatı ve milli vicdanın sesi olan Milliyetçi Hareketin iktidar yürüyüşünde son dönemece girilmiştir.


Bu vesileyle, Türk milletinin temiz ve vatansever insanlarını, Milliyetçi Hareketin çatısı altında, Türkiye’yi bu bataklıktan çıkarma mücadelesine katılmaya bir kere daha davet etmek istiyorum.


Milliyetçi Hareketin şerefli geçmişinde çok değerli hizmetleri ve katkıları bulunan, ancak siyasi rüzgarların ve gelişen diğer bazı şartların sonucu şimdi ayrı düştüğümüz bütün dava ve ülkü arkadaşlarımı da yuvaya dönmeye çağırıyorum.


Bu Vatan Hepimizin Son Yurdudur


Bu vatan hepimizin son yurdudur. Türkiye’nin önünü ve ufkunu açmak ve onurlu geleceğini hazırlamak hepimizin ortak görevidir. Hiçbir düşünce ve mülahaza, Türkiye’ye olan bu namus borcumuzdan daha önemli değildir.


Bu borcu yerine getireceğimiz gün gelmiştir. Bir araya gelmek için gün, bugündür.


Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.





SORU VE CEVAPLAR


SORU: Tüm ülkücüleri MHP Çatısına davet ettiniz. Bu davet meclis dışındaki ülkücüler için mi yoksa şu an parlamentodaki eski ülkücüler için mi?


CEVAP: Adres çok açık. Meclis dışındaki tüm ülkücüleri kastediyorum. Topyekün meclise gelmek için.




SORU: Adalet Bakanının Van Cumhuriyet Başsavcısı Hakkında İnceleme Başlatması hakkında ne düşünüyorsunuz?


CEVAP: Hükümet konuşacağı yerde iş yapmaya başlasın biraz evvel metinde ifade ettiğim gibi 22 yılı aşan bir süredir doğu ve güneydoğu anadoluda bölücü terörizme karşı mücadele veren değerli emniyet ve güvenlik güçlerimiz sorgulamaya niyeti olan her insana cevabını vermelidir. Ülke bağımsız olursa yargının bağımsızlığının bir anlamı olsa gerek.


Kaynak; Etikhaber.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Mar 20, 2006 11:15 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Gaflet sınırını aştınız



MHP Lideri Bahçeli, AKP hükümetini ve Başbakan'ı ağır bir dille suçladı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP'nin son günlerdeki tahrik kampanyalarının baş sorumlusu olduğunu söyledi

Tarih sizi affetmeyecek

NEVRUZ bahane edilerek, bölücülerin emellerini gerçekleştirme beklentilerine girdiğini vurgulayan Bahçeli,
"Sorumluluğun gereğini yerine getirmeyenleri, gaflet ve ihanet yoluna sapanları tarih ve millet affetmeyecektir. AKP hükümetinin bu konudaki aczi ve siyasi hesaplarla izledigi gaflet sinirlarini aşan yaklaşimi, kanli terörü yeniden hortlatmiş ve bölücü heveslerin iştahini kabartmiştir" dedi.

"İmralı ile aynı söylem"

DEVLET Bahçeli, "Türk kimligini tartişmaya açan ve hedefi Türkiye'nin varligina kastetmek olan terör ve siyasi bölücülügü etnik bir sorun olarak hakli göstermeye çalişan Başbakan ve AKP hükümeti, bu tahriklerin zeminini hazirlamiştir. Imrali'daki cani ile söylem birligi içine giren Başbakan'in bu tutumu, terör örgütü güdümündeki ihanet odaklarina yeni ufuklar açmişti" açıklaması yaptı.

MHP Lideri Bahçeli, Nevruz öncesi sağduyu çağrısında bulundu

'AKP bölücülere moral veriyor'

MHP Lideri Bahçeli, "Türk kimliğini tartışmaya açan ve hedefi Türkiye'nin varlığına kastetmek olan terör ve siyasi bölücülüğü etnik bir sorun olarak haklı göstermeye çalışan Başbakan ve AKP hükümeti, bu tahriklerin zeminini hazırlamıştır" dedi.

"Bölücülüğe bu şekilde moral veren AKP hükümeti, diğer taraftan devlet güçlerinin terörle mücadelesinin önüne engeller çıkararak, Anayasal görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten de kaçınmıştır" diyen Bahçeli, gaflet ve ihanet yoluna sapanları tarih ve millet affetmeyecektir "diye söyledi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, ülkemizdeki son siyasi ve sosyal gelişmeleri ile ilgili yazılı bir basın açıklaması yaptı. AKP Hükümetine yüklenen MHP Lideri Bahçeli yaptığı açıklamada şunları söyledi: " Türkiye'de hüküm süren gerginlik ortamının giderek ağırlaştığı ve çok ciddi endişeleri davet edecek boyutlara ulaşmakta olduğu görülmektedir.

Milli birliğimizin ve iç huzurumuzun temellerini yıkmak amacıyla sürdürülen tahrik kampanyaları son dönemde yeni bir hız kazanmıştır. Türkiye'de etnik temelde bir ayrışma ve çatışma ortamı yaratmak için kanlı terör örgütü ve siyasi maşalarının izlediği stratejinin yeni ve ileri bir aşamasına gelindiğini gösteren işaretler her geçen gün artmaktadır. PKK cephesinin yeni stratejisi, silahlı terörün yanı sıra, bölücülüğün kök salması için müsait bir zemin hazırlanması amacıyla siyasi yöntemlerin daha yoğun olarak kullanılmasını öngörmektedir.

Yaklaşan nevruz

Bahar dönemine girilmesiyle birlikte bu yeni aşamaya geçilmesi beklenmektedir. Yaklaşan Nevruz'un, yapılacak yeni tahriklerle bir kaos ortamı hazırlaması için önemli bir başlangıç noktası olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. İç ve dış dinamiklerin Türkiye'yi getirdiği bugünkü ortamda, bölücü tahrikler yeni bir cüret kazanmış ve hain emellerini gerçekleştirme ümit ve beklentileri artmıştır. Türkiye'yi adım adım bir kardeş kavgasına sürüklemeyi amaçlayan hain tahriklerin pervasızca sürdürülmesinde en büyük amil bu olmuştur.

AKP hükümetinin bu konudaki aczi ve siyasi hesaplarla izlediği gaflet sınırlarını aşan yaklaşımı, kanlı terörü yeniden hortlatmış ve bölücü heveslerin iştahını kabartmıştır. Türk kimliğini tartışmaya açan ve hedefi Türkiye'nin varlığına kastetmek olan terör ve siyasi bölücülüğü etnik bir sorun olarak haklı göstermeye çalışan Başbakan ve AKP hükümeti, bu tahriklerin zeminini hazırlamıştır. Sorunun tanımı ve çözüm yönetimi konusunda İmralı'daki cani ile söylem birliği içine giren Başbakan'ın bu tutumu, terör örgütü güdümündeki ihanet odaklarına yeni ufuklar açmıştır.

Moral kaynakları AKP

Bölücülüğe bu şekilde moral veren AKP hükümeti, diğer taraftan devlet güçlerinin terörle mücadelesinin önüne engeller çıkararak, Anayasal görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten de kaçınmıştır. Devlet görevlilerinin sürekli uyarılarına rağmen terörle mücadelede ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayacak yasal ve idari düzenlemelerin hala hayata geçirilmemesi, bunun çok çarpıcı bir örneğidir.

AKP hükümetinin bu hayati konuyu sürüncemede bırakması sonucu terörden beslenen bölücülüğün önü daha da açılmış ve etnik tahrikler için kendilerinin bile beklemedikleri yeni bir hareket alanı kazanmaları sağlanmıştır. Bu konuda gösterilen ataletin yanı sıra, güvenlik güçlerimizin terörle mücadele azmini kırmak için yürütülen yıpratma ve karalama kampanyalarına imk‰n ve zemin hazırlayan da yine AKP hükümeti olmuştur. Şemdinli'de sahnelenen çirkin oyuna Türk adaletinin de alet edilmesi ve AKP'nin bu tezgahta suçüstü yakalanması, bu konuda gösterdiği gafletin şahikasını oluşturmuştur. Bu olay, AKP hükümetinin sabıkalarla dolu siyasi sicilinde silinmeyecek bir leke olarak kalacaktır.

Şemdinli tezgahı

PKK terör örgütünün Şemdinli halkının en büyük demokrasi eylemi olarak tanımladığı bu tezg‰hın içinde yer alanlar ve bunu destekleyenler, adli yargı süreci sonuçlanınca daha iyi anlaşılacaktır. Şemdinli'de başlayan tahrikler sonrası Nevruz'a gidilen süreçte, son dönemde Türk kamuoyunda başlatılan Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki tartışmaların zamanlaması ve hedefi üzerinde çok dikkatli bir şekilde durulmalıdır.

Bu konuda bilimsel toplantı etiketi altında yapılan tartışmalar ve bunların gazete sütunlarında tefrika edilmesinin hangi amaca hizmet edeceği çok iyi değerlendirilmelidir. Şemdinli olayları sonrası Türk devletini ve meşru güvenlik güçlerini peşinen suçlama kampanyasına öncülük edenlerle, şimdi siyasi çözüm dayatmaları için kamuoyu oluşturmak amacıyla bu tartışmaları yeniden gündemin merkezine oturtanların aynı çevreler olmasının taşıdığı anlam, fikri namus sahibi herkes tarafından sorgulanmalıdır. Hangi kaynaktan ışık aldığı bilinmeyen ve "aydın" sıfatı taşıma iddiasında bulunan bu çevrelerin basında tefrika halinde yayınlanan görüş ve önerilerine bakıldığında, bunların PKK terör örgütünün talepleriyle tam anlamıyla örtüştüğü görülecektir. Şablon tüm unsurlarıyla aynıdır. Etnik kimliklerin tanınarak bunlara siyasi statü verilmesi, bunun Anayasal güvenceye kavuşturulması, PKK teröristleri için genel af çıkartılması ve etnik kimliklere siyaset ve Meclis'te temsil yolunun açılmasının PKK'nın talepleri olduğu bilinen bir gerçektir.

Kürtçeyi resmi dil olmasını istiyorlar

İmralı'nın talimatıyla kurulan ve teröre desteğini saklamayan bir siyasi kuruluş da, son açıkladığı ve barış ve demokrasi programı adına verdiği üç aşamalı planda bu hususları tekrarlamış ve Kürtçe'nin Türkçe'yle birlikte resmi dil olarak kabul edilmesini de istemiştir.

Bu gerçekler ortadayken bu sözde aydınların dile getirdiği görüşlerin Avrupa Birliği normlarını yakalama mecburiyeti olarak savunulması ise ayrı bir garabet örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çevrelere göre Türkiye kanlı bir kardeş kavgasına sürüklenerek demokratikleşecek, bölünerek Avrupa'lı kimliğini ispat edecek ve devlet yapısını değiştirerek Batılı değerlere uyum sağlayacaktır. Bunun sonucu da Türk insanının yaşam kalitesi yükselecek ve Türkiye gelişmiş Batılı demokratik toplumlar arasındaki yerini alacaktır. Karşımızda duran ve toplumumuzun bazı kesimlerinde yaşanan çürüme ve çöküntünün boyutlarını gösteren hazin tablo maalesef budur. Bu konuda söylenecek fazla bir şey bulunmamaktadır. Ancak, Türk milletinin aydınlanması bakımından yine de bu çevrelere şunların sorulması, yararlı olacaktır:

Türkiye'nin karşısına çıkarılan kanlı terör ve siyasi bölücülük sorununun çözümü için öne sürülen bu görüşler demokrasin bir icabı olarak doğru ve geçerli sayılacaksa, bu durumda siyasi eylem planı aynı görüşler üzerine oturtulan PKK terör örgütünün de demokratikleşmekte olduğu sonucu mu çıkacaktır? PKK mı demokratik çizgiye gelmektedir, yoksa onun sözcülüğünü yapan bu çevreler mi PKK'nın çizgisine yanaşmaktadır? Bunlardan hangisi doğru ve geçerlidir? Bu sorulara verilecek cevaplar, kimin nerede durduğunun, hangi düşüncelerin esiri olarak hangi amaçlara hizmet ettiğinin aynası olacaktır. Bu soruların cevabını, PKK terör örgütünün şu açıklamaları acı bir biçimde ortaya koymaktadır. Kanlı terör örgütü, yaptıkları son strateji değişikliğinin ve İmralı canisinin siyasi çözüm önerilerinin, Türk toplumu içindeki çözüm güçlerinin ortaya çıkarılmasını hedeflediğini ve bunda da başarı sağlandığını, amaca ulaşıldığını söylemektedir.

PKK'nın sözde yürütme konseyi de yaptığı açıklamada, demokratik çözüm sürecinin ilerletilmesi için Türkiye'deki aydın çevrelere girişim geliştirilmesi ve İmralı'nın öncülüğündeki barış ve demokrasi mücadelesinde seslerini daha da yükseltmeleri çağrısında bulunmuştur.
Bu gerçekler karşısında bizim bu konuda söyleyeceğimiz başka bir söz kalmamıştır. Bugün gelinen noktada, Türkiye'de süregelen bu etnik tahrikler ve dayatmalar, Avrupa Birliği sürecinin doğal bir gereği olarak önümüze getirilmektedir. Bu bakımdan bu konuda gerçeklerin ışığında dürüst bir değerlendirme yapılması kaçınılmaz olacaktır.

AKP, AB'yi sığınma yeri olarak görüyor

AKP hükümeti, her konuda olduğu gibi, bu konuda da Avrupa Birliği'ni bir sığınma kapısı olarak görmektedir. Türkiye'de yaptığı her tahribatın gerekçesi ve izlediği teslimiyetçi ve ezik politikaların tek izahı Avrupa Birliğidir. Ancak, AKP'nin siyasi zihniyeti ile Avrupa Birliği arasında daha derin bir ilişki bulunduğu, Başbakan Erdoğan'ın son beyanlarıyla bir kere daha anlaşılmıştır.

Başbakan, son konuşmasında AKP'nin siyasi vizyonu ile Avrupa Birliği'nin gerekleri ve hedeflerinin örtüştüğünü söylemiştir. Bu fikri örtüşmenin hangi alanlarda ön plana çıktığına bakıldığında, AKP hükümetinin Avrupa Birliği'nin Türkiye'de zorla azınlık yaratma ve siyasi çözüm dayatmalarıyla da fikir birliği içinde olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa Birliği'nin bir konudaki sakat yaklaşımı resmi raporlarında somut ifadesini bulmuştur. Avrupa Birliği bu bakış açısıyla, PKK terör örgütünün siyasi hüviyet ve meşruiyet kazanmasının en büyük destekçisi konumuna gelmiştir.

Birbirleriyle örtüşüyorlar

Bu konuda PKK terör örgütünü de Avrupa Birliğine bir kurtarıcı olarak baktığı düşünülürse, AKP hükümeti, Avrupa Birliği ve PKK'nın hedeflerinin aynı potada birleştiği ve örtüştüğü sonucu çıkacaktır. PKK'nın içinde yer aldığı bir cephenin Türkiye'nin hayrına olmayacağı gerçeği karşısında, Başbakan Erdoğan'nın bu cephe ile hangi vizyonu paylaştığını Türk Milletine anlatması kendisi için ahlaki ve siyasi bir mecburiyettir.

Bunun yanı sıra siyasi vizyonunun Avrupa Birliği'nin hedefleriyle ve normlarıyla örtüştüğünü söyleyen Başbakan'a hangi Avrupa'ya ve hangi değerine özendiğini sormak gerekecektir.Türk milletini etnik sınıflara bölerek zorla azınlık yaratan ve bunlara ana dillerinde eğitim hakkını savunan Avrupa'dan mı bahsediyorsunuz, yoksa ülkesinde misafir olarak bulunan ve başka bir ülkenin taabiyetinde olan Türk çocuklarına okul ders saatleri dışında bile Türkçe konuşmayı yasaklayan Avrupa'yı mı kastediyorsunuz?

AKP hükümeti hangi Avrupa ile fikri akrabalık ilişkisi içindedir?

Aynı şekilde, AKP'nin siyasi vizyonun örtüştüğü Avrupa, Türkiye'de bölücü teröre cesaret veren ve İmralı canisinin yeniden yargılanma hakkını savunan Avrupa mıdır, yoksa PKK'nın Avrupa'daki yıkıcı faaliyetlerini hoşgörüyle karşılayan ve Türkiye'de değerli bir işadamımızı alçakça katlettiği sabit olan bir teröristi adaletten kaçırmak için bütün kurumlarıyla seferber olan Avrupa mıdır? Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı tarihi önyargılardan beslenen ayırımcı ve dışlayıcı bir muameleyi reva gördüğü, bu konuda iyi niyetli olmadığı artık anlaşılmıştır. Bu durumda Başbakan Erdoğan da, içi boş sloganlarla ve Avrupa Birliği hayal ticaretiyle Türk milletini daha fazla kandıramayacağını, bu konudaki yalan sermayesinin tükendiğini artık anlamak durumundadır. Türkiye, işte böyle ağır bir ortamda ve gergin bir bekleyiş içinde Nevruz vesilesiyle sahnelenecek tahrikleri beklemektedir.

PKK örgütü, Nevruz'la başlatmayı planladığı ve yeni bir eylem dönemi olarak gördüğü önümüzdeki bahar aylarında izlenecek politikaları militanlarına ve sivil uzantılarına bildirmiş ve bunları kamuoyuna da yazılı olarak duyurmuştur. Buna göre, yoğun ve kapsamlı bir mücadelenin yürütüleceği bu dönemde siyasi çözüm dayatmalarına ivme kazandırılacak ve Nevruz kutlamaları İmralı canisini sahiplenmek için büyük kitlelerin alanlara ve sokaklara çıkacağı gösterilere sahne olacaktır. Nevruz organizasyonunun başında olan İmralı güdümündeki bir siyasi kuruluş ve bölge belediye başkanları da, Irak'taki peşmerge liderlerini de kutlamalara davet ettiklerini ve bu davetin Barzani ve Talabani'nin bulundukları konum ışığında yapıldığını açıklamışlardır. Türkiye'ye karşı sürekli düşmanlık sergileyen ve Kuzey Irak modelini Türkiye'de de uygulamak sevdasının peşinde koşan Barzani'nin Kürtçe davetiye ile tahrik törenlerine çağrıldığı da basında yeralan haberlerden anlaşılmaktadır.

Amaçları devlete karşı meydan okuma

Bütün bunlar Nevruz kutlamalarının İmralı caninsin posterleri altında devlete karşı meydan okumayı amaçlayan güç gösterilerine ve ayaklanma provalarına dönüştürüleceğini göstermektedir. Son tahriklerin odağı olan Şemdinli'nin de bu sokak gösterilerinin merkezi olacağı anlaşılmaktadır. Sivil itaatsizlik olarak isimlendirilen bu kitlesel ayaklanma gösterilerinin büyük şehirlere de sıçrayarak yaygın bir sokak terörüne dönüşmesi çok muhtemeldir. Türkiye'nin böylesine büyük tehdit ve tehlikelere maruz bırakıldığı böyle gergin bir ortamda, AKP hükümetinin tam bir sessizlik ve ilgisizlik içinde gelişmeleri bir seyirci gibi kenardan izlemesi, en hafif tabiriyle ibret verici bir gaflettir. Türkiye'nin bir kaos ortamına sürüklenmesi için aleni hazırlıkların yapıldığı bir dönemde Hükümet, İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı sıradan asayiş genelgeleri dışında anlaşılmaz bir atalet sergilemektedir.

Tünrkiye'yi enkaza çevirdiler

Türkiye'yi bir enkaza çeviren Başbakan Erdoğan ve Hükümeti, hiç sıkılmadan hayali cennet tabloları çizmekle ve hayali başarı masallarıyla Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay etmekle meşguldür. Hükümetin bütün mesaisini ve dikkatini verdiği diğer bir alan ise, AKP kadrolarının boğazlarına kadar gömüldüğü yolsuzlukların üstünü örtmek ve bir yolsuzluk markası haline gelen yöneticilerini aklamak olmuştur.

AKP milletvekilleri, surda delik açtırmayarak parti namusunu korumak adına, yolsuzluklara bulaşan AKP yöneticilerini otomatik olarak aklama mekanizması haline gelmişlerdir. Türkiye'nin kaderi üzerinde çok tehlikeli bir şekilde kumar oynayanların amacının, Türkiye'yi bir etnik ayrışma ve çatışma sürecine çekmek olduğu gün gibi ortadadır. Ancak, Türk milleti bu hain emelleri besleyenlere hiçbir şart altında geçit vermeyecektir. Bu kirli hesaplar boşa çıkarılacak ve Türkiye'nin birliğine, huzuruna ve kardeşliğine sonuna kadar sahip çıkılacaktır.

Türkiye'yi sahipsiz bırakmayacağız

Bu bakımdan kimse ham hayaller peşinde koşmamalı ve Türk milletinin gücü ve kararlılığı üzerinde yanlış hesap yapmamalıdır. Bu aziz vatanın sokakta bulunmadığı, sahipsiz olmadığı ve bölücü terörün maşalarına teslim edilmeyeceği bir an için dahi unutulmamalıdır.

Bugün yaşadığımız nazik dönemde herkesin sağduyunun rehberliğinde hareket etmesi, Türkiye'ye kastetmek isteyen bu hain suikasta karşı topyekün bir milli duruş sergilemesi ve toplumsal huzurun korunması için üzerine düşeni yapması tarihi bir görev ve sorumluluktur.

Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeyenleri, gaflet ve ihanet yoluna sapanları tarih ve millet affetmeyecektir. Bu konuda birinci derecede siyasi sorumluluk altında olan hükümetin, vakit çok geç olmadan kendisine çekidüzen vermesi ve görevinin gereğini yerine getirmek için ilkeli ve kararlı bir tavır ortaya koyması elzemdir.Bu yapılmadığı takdirde, doğacak vahim sonuçların bütün sorumluluğu hükümetin omuzlarında olacaktır. Bu ağır vebalden de, ne bu dünyada ne de ahirette kurtulmaları mümkün değildir.

Buradan, Milliyetçi Hareket camiasının mensuplarına ve ülkücü kardeşlerime sağduyu ve soğukkanlılıklarını korumaları ve etnik tuzaklara düşmemek için çok dikkatli olmaları çağrımızı tekrarlarken, hükümetin ve devlet güçlerinin de bu tahriklerin ve ihanet provalarının önüne geçmek için gerekli tüm tedbirleri kararlılıkla almalarını beklediğimizi bir kere daha belirtmek istiyorum. Bu düşüncelerle, Türkiye'nin önümüzdeki kritik dönemeçten suhuletle geçmesini gönülden temenni ettiğimizi belirtmek ve ortak akıl yoluyla bütün bu badirelerin aşılacağına ve Türk milletinin parlak bir geleceğe taşınacağına olan sarsılmaz inancımızı tekrarlamak istiyorum. Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklayan ve Büyük Türk Milleti ailesinin kardeşliği, onuru ve mutluluğu için her bedeli ödemeye hazır ve gönüllü olan Milliyetçi Hareket, bu süreçte üzerine düşeni sonuna kadar yerine getirmeye kararlıdır



Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Pts Mar 20, 2006 11:27 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

liderimizinde söylediği gibi asıl sorun bu ülkeyi akp nin yönetmesidir.akp yüzünden kuzeyıraktan,kıbrıstan ve diğer türk topraklarından elimizi ayağımızı çektir.3 yıl içinde bütün ortadoğuyu kapsayacak politikalar üretemediler bunun içindirki okyanusun karşı tarafından birileri kalkıp ortadoğunun hakimi oldular.her karış toprağında türk izini bulabileceğimiz topraklarda artık adımız geçmez oldu.3 yıl içinde tamamiyle avrupanın ve amerikanın kölesi olduk,ne istedilerse yapık,şerefimizden,onurumuzdan tavizler verdik,çanakkaleyi,sakaryayı unuttuk,bu vatan için şehit düşenleri unuttuk,çünkü bunları düşünme fırsatı olmadı bu milletin 3 yıldır açlıktan süründüğü için bu millet milli konulara el atamadı,bu akp hükümeti bütün bunların hesabını verecek,bu millet hızlı bir şekilde uyanmaya başladı.bu milleti ekonomi düzeliyor,çiftçiler kazanıyor diye kandıramayacaklar.devletin en çok kazanan şirketlerini satamayacaklar ve milli konularda artık taviz veremeyecekler.seslerini keseceğiz,ampulü klarartacağız.ALLAH TÜRK ü korusun ve yüceltsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
-ULKUCU-GARDAS-
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 10, 2004
İletiler: 395
Şehir: İSTANBUL

İletiTarih: Pts Nis 09, 2007 11:06 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Hadlerini bildirmek artık kaçınılmazdır

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Türkiye’ye küstahça dil uzatarak sonlarını hazırlayan peşmerge bozuntularına hadlerini bildirmek artık kaçınılmazdır. Bu sadece bir zaman ve vade meselesidir” dedi.

Haine cüret verdiniz
Devlet Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığına heveslenen Başbakan Erdoğan, kendisini bekleyen hazin sondan kurtulamayacaktır” dedi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye’ye yönelik hayasızca sürdürülen tahrik ve saldırıların, er veya geç ama mutlaka hak ettikleri milli karşılığı bulacağını” belirtti. Bahçeli, “tırmanan terör eylemleri ve etnik tahrikler” konularında yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye’nin, yakın tarihin en ağır güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bulunduğunu, içeriden ve dışarıdan hain tahrik ve saldırıların hedefi olduğunu belirten Bahçeli, “son dönemde artan terör eylemleri ve hayasızca sürdürülen bölücü tahriklerin ise artık sabır sınırlarını zorladığını” ifade etti.
Tarihi bir kavşak noktası
Tahrik ve saldırıların hedefinin, “devletin varlığı, ülkenin bütünlüğü ve Türk milletinin birliği ve kardeşliği” olduğunu belirten Bahçeli, Türkiye’nin, bugün tarihi bir kavşak noktasında ve milli bir hesaplaşmanın arifesinde olduğunu kaydetti. Sadece son üç günde Şırnak, Bitlis ve Bingöl’de on güvenlik gücü görevlisinin alçakça şehit edildiğini belirten Bahçeli, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

Bölücü tahrikler artıyor
“Bölücü teröristler sadece dağdan inmekle kalmamış, PKK’nın şehirdeki militan kadrosu sokaklara hakim olmak için harekete geçmiştir. İstanbul’un göbeğinde yakalanan seyyar bombacılar, Adana ve İstanbul’da polis karakollarına yapılan saldırılar, şehir eşkıyalarının Türkiye’yi kan gölüne çevirmek için eylem hazırlıklarının son aşamasına gelindiğini göstermektedir. PKK’nın siyasi hüviyetle siyaset arenasındaki faaliyetlerini de pervasızca sürdürmektedir. PKK’nın siyasi kolu ve maşası olan kin, nefret ve fesat oluşumu, yasal parti kimliğiyle alenen bölücülük yapmakta ve yıkıcı faaliyette bulunmaktadır. Milli mensubiyet bakımından kendisini Türkiye’ye değil, Kuzey Irak’a daha yakın gören bu partinin yöneticileri, siyasi önderlerinin İmralı canisi, Talabani ve Barzani olduğunu kürsülerden haykırabilmektedir. Bunun yanı sıra, PKK’nın sözcülüğünü yapan terör güdümündeki belediyeler, bölücü tahriklerini her geçen gün artırmaktadır.”

Erdoğan’dan hesap sorulacak
“İmralı canisinin, PKK’nın, Türkiye’deki etnik bölücülerin ve Barzani’nin etrafında kenetlendiği bu Büyük Yıkım Projesi’nin karşısında, Başbakan Erdoğan ve hükümetinin sessizliğinin ne anlam taşıdığını Türk milleti elbette değerlendirecek ve vicdanında en doğru hükme varacaktır” diyen Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti: AKP döneminde Türkiye’nin iç ve dış güvenliği çok vahim tehdit ve tahriklerle karşı karşıya bırakılmış, terörle mücadele zaafa uğratılmış ve etnik bölücülüğün cüret ve cesaret kazanacağı bir ortam bilerek hazırlanmıştır. Başbakan Erdoğan; Türk milli kimliğine karşı duyduğu alerji ve kompleksiyle, tedavi kabul etmez kronik Türk milliyetçiliği düşmanlığıyla, terörün azmasının şartlarını hazırlamak ve etnik bölücülüğün önünü açmakla, Türkiye’nin bölünme reçetelerini siyasi gündeme sokmakla, PKK meşru muhatap alınarak bölücülerin istediği zeminde siyasi çözüm süreci başlatacağı ümitlerini yeşertmekle ve Barzani karşısında Türkiye’yi küçük düşürmekle, İmralı canisinin, PKK’nın, etnik bölücülerin ve Barzani’nin cesaret kaynağı haline gelmiştir. Başbakan Erdoğan, bu anlamda, Türkiye’yi hedef alan ’Büyük Yıkım Projesi’nin taşeronluğu misyonunu üstlenmiştir. Bu siyasi geçmişi, sicili ve hüviyetiyle şimdi Cumhurbaşkanlığına heveslenen Başbakan Erdoğan, kendisini bekleyen hazin sondan kurtulamayacaktır. Milliyetçi Hareket kendisini kaçtığı yere kadar kovalayacak ve Türk adaleti önüne çıkararak hesap soracaktır.” Bahçeli, tarihi hesaplaşma günü geldiğinde, Türkiye’nin varlığına kastedenlerin çok ağır bir bedel ödeyeceğini ve Türkiye’ye ihanet ve husumetin cezasız kalmayacağını ifade etti.

Barzani’nin haddi bildirilmelidir
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye’ye küstahça dil uzatarak sonlarını hazırlayan peşmerge bozuntularına hadlerini bildirmek artık kaçınılmazdır” ifadesini kullandı.

Derin bir acz ve gaflet
Bahçeli, “Kürt kökenli Türk vatandaşlarının siyasi koruyuculuğuna heveslenen peşmerge bozuntusu Barzani’nin emrinde olan bir partinin de bugün Türkiye’de yasal siyasi parti hüviyetiyle açıkça melanet icra edebildiğini” belirterek, Türkiye’ye kin ve düşmanlığını her vesileyle kusan Barzani’nin tahriklerinin, savaş ilanı boyutlarına taşınarak tırmandırıldığını kaydetti. Barzani’nin açıklamaları karşısında hükümetin sessiz kaldığını da ifade eden Bahçeli, “AKP’nin öngördüğü yegane tedbirin ise Barzani’yi Amerika’ya şikayet etmek” olduğunu söyledi. Hükümetin konuyla ilgili izlediği politikayı da eleştiren Bahçeli, “Türkiye’nin varlığına kastetmek için harekete geçen bu husumet cephesinin hain saldırıları ve tehditleri karşısında, AKP derin bir acz ve gaflet içinde bunları tepkisiz ve sessiz biçimde seyretmektedir” görüşünü dile getirdi.

Dr. Devlet BAHÇELİ
Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkanı
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
turkemre52
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jan 07, 2006
İletiler: 16

İletiTarih: Per Nis 12, 2007 10:12 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

iktidar olacağımız günler yakındır bir kac ay sonra bu acıklamaları meclisten dinlicez. :D
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
-ULKUCU-GARDAS-
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 10, 2004
İletiler: 395
Şehir: İSTANBUL

İletiTarih: Pts Nis 16, 2007 10:47 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bir ampul odayı
Bir HİLAL dünyayı
ÜÇ HİLAL Gönülleri aydınlatır
Malesef Bazı vatandaşlarımız geçekleri görmüyor
İktidarın Alternetifimi var diyenler okusun


Çankaya´ya sığınamazsın

Bahçeli, ''Milliyetçi Hareket Cumhurbaşkanlığı makamına sığınarak hiç kimsenin vereceği hesaptan kurtulmasına izin vermeyecektir'' dedi.


DÜN Kayseri'de MHP ve Devlet Bahçeli rüzgarı esti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Kayseri'de partisince düzenlenen Bölge İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada önemli mesajlar verdi. ''Devletin Başına Devlet Gelecek'' sloganları arasında konuşan Bahçeli, AKP iktidarına ve Başbakan'a sert eleştiriler yöneltti.AKP, her kurum ve kuruluşla çatışmayı tercih ederek, önlerinin kesildiği iddiası ile mağdur ve mazlum görünme taktiğinin peşindedir. Cumhurbaşkanlığı seçimini de bu oyunun bir parçası olarak görmek gerekmektedir''' açıklaması yaptı.


'''BAŞINDAN beri ortak akıl, sağduyuyu ve basiret yoluyla ve mutlaka bir milli mutabakatla seçilmesi gereken Cumhurbaşkanlığı için, bu yolun AKP tarafından kapatılmış olduğu bugün artık bilinmektedir'' diyen Bahçeli, şunları söyledi: ''Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ortaya çıkan bu tıkanma noktasını dört ay önceden gören partimiz, milletin temsilini yansıtacak bir erken seçimin yapılmasını bu nedenle ve ısrarla istemiştir. Bu teklif Meclis'te bulunan partiler tarafından desteklenmeyince, süreç bugün karşımıza çıkan vahim ve gerilimlerle yüklü aşamaya kadar gelmiştir''


''MİLLİYETÇİ Hareket Partisi açısından bu zihniyet ve yandaşlarının yalnızca aritmetik bir desteği yeterli bularak, uzlaşma olmadan Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, bu makamı siyaseten işgal etmeleri anlamına gelecektir. Bu nedenle bilinmelidir ki, Türk milletinin sandık başında tecelli edecek iradesiyle gerekli şartlar oluştuğunda, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında bu zattan hesap sorulacaktır.'' Bahçeli, 5 yıllık AKP iktidarının iç ve dış siyasetinden de örnekler vererek ,'' Bunların sonunun geldiğini'' vurguladı.


Dün Kayseri'de MHP ve Devlet Bahçeli rüzgarı esti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Kayseri'de partisince düzenlenen Bölge İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada önemli mesajlar verdi.

Sözlerine ''2006 yılının Kasım ayı içinde gerçekleştirmiş olduğumuz 8.Olağan Büyük Kongremizde başlattığımız seçim seferberliği, tek başına iktidar hedefimiz doğrultusunda büyük bir şevk ve heyecanla devam etmektedir'' diye başlayan Bahçeli, ''Şubat ayı itibariyle İzmir'de birincisini yaparak başladığımız istişare toplantılarımızın altıncısını Kayseri ilimizin ev sahipliğinde gerçekleştirmekten duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.

Genel seçim gününe doğru sağlam ve emin adımlarla ilerlediğimiz bu süreçte, milliyetçilik heyecanı ile toplantımıza Kırşehir, Nevşehir, Yozgat, Sivas, Tokat, Amasya illerinden katılan bütün dava arkadaşlarıma saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Lider ülke Türkiye ülküsü ile yola çıkan Türk milliyetçilerinin gösterecekleri, yüksek fedakârlık ve çalışma ile aziz milletimizin kötü giden talihini değiştireceklerine ve yeni bir başlangıca damgalarını vuracaklarına yürekten inanıyorum'' dedi


AKP göz boyuyor

''Devletin Başına Devlet Gelecek'' solaganları ile sık sık sözleri kesilen Bahçeli ''Ülkemiz bugün, iktidardaki AKP zihniyetinin adım adım sürüklediği ortamda, yüksek risk ve tehlikelerle karşı karşıyadır. Türkiye"nin siyasi, ekonomik, sosyal bir buhrandan geçtiği bu dönemde, kurgulanan senaryolar ve sürdürülen tahrikler ile saldırıların tırmanışa geçtiği gözlenmektedir.AKP iktidarının dört buçuk yılı, inançsız ve aciz kadroların yalan, yakınma, göz boyama ve yanıltmadan başka siyasi sermayesinin ve projesinin bulunmadığını ortaya koymuştur.

Çizilmeye çalışılan sahte Türkiye tablosunun merkezinde, sanal bir siyasi istikrar ve ekonomik güven aldatması, hükümet ve çıkarcı yandaşları tarafından tekrarlanıp durmaktadır.

Bu sözde umut tablosunun korosunu, borç ve taviz kıskacına düşmüş bazı medya patronları, küresel firmaların acenteliğine razı olan bazı işadamları, geleceğini AKP'ye bağlamış küresel simsarlar oluşturmaktadır.

İş başına geldiği 2002 yılından bu yana taviz, teslimiyet, talan ve tutarsızlıklarla dolu AKP iktidarı ile geçen yıllar milletimiz için kayıp ve kara yıllar olarak hatırlanacaktır'' dedi.


İşte AKP Türkiyesi

Bahçeli, "Hepimiz aynı rüyayı görelim" diyen Başbakan'ın, kontrolden çıkmış Türkiye'si, kendi ifadesindeki gibi derin bir uyku halinde kâbuslar ile yüz yüzedir.

Türkiye yalnızca son haftalar içinde,

* Kiliselerin onarılarak, Ermenilere jest ve sürprizlerin yapıldığı,

*Bölücü partilerin, hıyanet ittifakı için çağrılarda bulunduğu,

* Kıbrıslı sözde Türklerce, Mehmetçiğin istilacı olarak itham edildiği,

* ABD makamlarının yeni çuval tehditlerinde bulunduğu,

* Gizli devlet belgelerinin, yurtdışından dergilere servis yapıldığı,

* Ve, bir hafta içinde birbirinden değerli ve kahraman on vatan evlâdımızın şahadetle kucaklaştığı, bir kaos ve kargaşa ortamı ile karşı karşıyadır.

Karşımızdaki gerçek AKP Türkiye'sinin tablosu maalesef budur. Ve bu esef verici tablo Başbakanın eseridir. Bu vahim durum ilk seçimde sona erecek ve bu ilkesiz, gafil ve teslimiyetçi iktidar tarihe gömülecektir.

Bu tablonun sahipleri de bağımsız Türk adaletine hesaplarını tek tek vereceklerdir.

Buradan ilan ediyorum: Hesap sorma gününün de başlangıcı Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarının müjdelendiği gün olacaktır'' diye konuştu.


Gerginlik siyaseti

Sözlerini ''Hepimizin bildiği gibi, yaklaşık iki yıldır siyaset gündemini meşgul eden Cumhurbaşkanlığı seçimi için artık sona gelinmiş bulunulmaktadır'' sürdüren Bahçeli şunları söyledi:''Bu süre içinde, adaylığı üzerindeki tartışmalardan Başbakan ve AKP zihniyeti;

* Milletimizin kardeşlik bağını zedeleyen gerginlikleri artırarak,

* Devletin kurumları ile yapay ve sistematik olarak çatışarak,

* Yandaş ve karşıt iki cephe oluşturarak,

* Sanal bir mağduriyet ortamında mazlum rolü oynayarak,

* Başörtüsünü kullanıp, inanç istismarından medet umarak, sözde stratejilerini oluşturmuş ve bu en yüksek makamı, basit hesap ve ihtirasları için yıpratmaktan kaçınmamıştır.

Aslında, bu siyaset ekolünün yakın tarihi incelendiğinde, sürdürülen yöntem ve stratejinin, bu zihniyetin yabancısı olmadığı zaten anlaşılacaktır.

Geride kalan yıllar içinde, bu siyaset temsilcilerinin, devletin temel kurumları ve değerleri ile çatışarak sürekli mağduriyet ortamından beslenmiş oldukları ve milletimizin merhamet ve duygularını ve inançlarını istismar ettikleri bilinmektedir.''

Mahpushane sömürüsü

''Bu oyunları iyi okuyamayan, kronik çatışma aktörleri de Cumhuriyet değerlerini sözde savunma adına yarattıkları gerilim ve demokrasi dışı baskı yöntemleri ile geçmişte bu zihniyete zemin hazırlamışlardır'' diyen Bahçeli,''Bugünkü belirtiler, vuruşarak çekilme, mahpushane sömürüsü, beraber yürüme edebiyatı, "işte cumhur, işte başkanı" sloganlarına dönüştürülerek yeni bir siyasi kumpanyanın başlamış olduğunu göstermektedir.

Çankaya seçimlerinin ardından bu organizatörlerin biz ve onlar cepheleşmesini kullanacağı ve genel seçimlere kutuplaşmış ve gerginliklerle yüklü bir Türkiye profili ile girileceği artık ortaya çıkmıştır.

Bu kutuplardan birine, parlamentoda bulunmayı yeterli gören, sınırlı seçmen desteğine sahip kronik muhalefet anlayışı taliptir. Bu nedenle kendi çizgisindeki hassas sorunları siyasette tutunmak kaygısıyla tırmandırma yolunu seçmiştir.

Diğer kutbun talibi ise sözde tahrik, tertip ve baskıları kendine karşı mağduriyet komplosuna çevirmeye çalışan AKP'dir.

AKP, her kurum ve kuruluşla çatışmayı tercih ederek, önlerinin kesildiği iddiası ile mağdur ve mazlum görünme taktiğinin peşindedir. Cumhurbaşkanlığı seçimini de bu oyunun bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

Başından beri ortak akıl, sağduyuyu ve basiret yoluyla ve mutlaka bir milli mutabakatla seçilmesi gereken Cumhurbaşkanlığı için, bu yolun AKP tarafından kapatılmış olduğu bugün artık bilinmektedir.


Türkiye'yi hasım gören iktidar

İktidar zihniyetinin Ortadoğu tipi Baasçı yönetim anlayışının "bizden olsun" inadı ve "ele geçirme" saplantısı maalesef ülkemizi gerilimlerle dolu hassas bir noktaya getirmiş bulunmaktadır.

Yalnızca bir işgal gücünde olabilecek hınç ve örneklerine ancak tarihte rastlanan bir intikam felsefesi ile Türkiye'yi ve Türk milletini hasım gören iktidar zihniyetinin, saklı duran millet ve devletle hesaplaşma dürtüsü galebe çalmış görünmektedir.

Ancak gelinen bu tıkanma noktasında, tek sorumlu AKP değildir. Bu süreci kaşıyarak, kutuplaşmadan nemalanmak isteyen, milletin değer ve inançlarından habersiz siyasal hareketler ve bazı kurumlar da sorumluluk sahibidir.

Tahterevalli siyasetinin zayıf oyuncusu olmayı yeterli gören bu gruplar, sloganlarla hareket ederek, zorlama ve hukuk dışı yöntemler önererek AKP'nin gerginlik stratejisine adım adım hizmet etmişlerdir.'' dedi


Meclis aritmetiği

''Bu aymaz girişimleri ile demokrasi dışı çağrışımları lehine kullanan AKP'ye, derinleşen meşruiyet açığını kapatmak için eline malzeme ve bahane vermişlerdir'' diyen Bahçeli şunları söyledi: ''Geldiğimiz bu aşamada, AKP'nin giderek rasyonel düşünceden uzaklaştığı, kendisinde güç vehmederek tehlikeli bir kumar oynamaya karar verdiği anlaşılmaktadır.

Saklı tuttuğu siyasi hesaplaşma ve rejime yönelik ihtirasları AKP'yi makulden uzaklaştırarak bu secimi bir siyasi düelloya, bir Rus ruletine dönüştürmüş bulunmaktadır.

Gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla Başbakan ve ekibi, konuyu bir inat ve ikbal fırsatı bilerek, siyasi hesaplarından vazgeçme erdem ve basiretini gösteremeyecektir.


Bugün karşımıza çıkan sorunun kaynağı, meclis aritmetiğini oluşturan seçim sisteminin bir neticesidir.

Bu durum, istikrar adına, azınlığın tahakkümüne neden olan ve demokrasi ile de bağdaşmayan meşruiyet ve temsil eksikliğini doğurmuştur.

Siyasal ortamın ve seçim sisteminin yarattığı tek başına AKP iktidarı seçmenin yalnızca dörtte birinin desteğini temsil edilmektedir. Sorun da buradadır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ortaya çıkan bu tıkanma noktasını dört ay önceden gören partimiz, milletin temsilini yansıtacak bir Erken Seçimin yapılmasını bu nedenle ve ısrarla istemiştir.

Bu teklif Mecliste bulunan partiler tarafından desteklenmeyince, süreç bugün karşımıza çıkan vahim ve gerilimlerle yüklü aşamaya kadar gelmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir kez daha tekrar edelim ki,

*Cepheleşme ve kutuplaşmadan kendisine ikbal arayan;

* Toplumsal kardeşliğimizi bozmaya çalışan,

* Cumhuriyetimizin değerleri ile hesaplaşmaya çalışan,

* Hakkında çok ciddi iddialar ve dosyalar bulunan,

*Türklük değerlerine karşı inkâr ve aşağılama kampanyasına öncülük eden,

*Ve en vahimi, başkomutan olacağı Türk ordusunun mensuplarını yan gelip yatmakla suçlayan,

* Aziz şehitlerini "kelle" olarak tanımlayan ve canileri "sayın" diyerek kutsayan bir zihniyet sahibinin, Türk milletinin değer ve birliğini temsil etmeyeceği bellidir.

Bu şahsın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, hakkındaki bu iddiaları ortadan kaldırmayacak ve gerçekleri değiştirmeyecektir.''


Hesap sorulacak

''Milliyetçi Hareket Partisi açısından bu zihniyet ve yandaşlarının yalnızca aritmetik bir desteği yeterli bularak, uzlaşma olmadan Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, bu makamı siyaseten işgal etmeleri anlamına gelecektir'' diyen Bahçeli, ''Bu nedenle bilinmelidir ki, Türk milletinin sandık başında tecelli edecek iradesiyle gerekli şartlar oluştuğunda, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında bu zattan hesap sorulacaktır.


Milliyetçi Hareket namuslu, ilkeli ve temiz bir siyaset ve yönetim anlayışını, devlet ve toplum hayatımızda hakim kılmaya kararlıdır. Cumhurbaşkanlığı makamına sığınarak hiç kimsenin vereceği hesaptan kurtulmasına izin verilmeyecektir.


Sağduyu çağrısı

Temennimiz, sağduyunun hâkim olması, mutabakatla bir adayın belirlenerek bu sorunun mahkemede sonuçlanmamasıdır.

Partimizin bu konudaki mücadelede tek seçeneği demokratik gelenek içindedir ve hesaplaşma yeri seçim sandığı sonucu oluşacak Türkiye Büyük Millet Meclisi tablosudur.

Buradan kesin bir ifade ile söylüyorum: Başka çözüm yolları Milliyetçi Harekete kapalıdır. Çözüm demokrasi içinde ve öncelikle sandıktadır.

Hal böyle iken, bir süredir, bazı güçlerin vatana sahip çıkma adına demokratik oluşumları kullanarak, ancak demokrasi dışı müdahale çağrıları yaptıkları görülmektedir.

Bilinmelidir ki, Türk demokrasisi bu günlere kendiliğinden ve kolayca gelmemiştir. Noksanları, yanlışları, kusurları olsa bile 60 yılda elde edilen demokratik kazanımın ve demokrasi geleneğinin durdurulması, sekteye uğratılması asla çare olarak görülmemelidir.

Geçmişteki demokrasi dışı müdahalelerin Türkiye'mizin önünü açmadığı, sorunları çözmediği hatta açmazlara sürüklediği hepimizin bildiği ve yaşadığı bir gerçektir.

Bilinmelidir ki en büyük güç ve kudret, aziz milletimizin kendi geleceğini belirleme ve yönetme, azim, inanç ve iradesidir. Bunu yok sayan, buna inanmayan veya küçümseyenlerin sonu hüsran olacaktır.


Sinsi tahrikler

Kalıcı, köklü, temiz, ölçülü, demokratik bir tepkinin nihai yeri seçim sandığıdır. Bunun dışındaki arayışlar AKP'nin kutuplaşma emellerine hizmet etmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Son günlerde hükümete ve başbakan'a yönelik eleştirilerin, demokratik tepkilerin ötesinde bir mecraya kayması ihtimali ve durdurulamaması kaygısı artmaktadır.

Başbakanın sinsi tahriklerle bu tepkileri tetikleyici beyanatlar vermesi, gerginlikleri körüklemekte, çatışma ortamına davetiye çıkarmaktadır.

Ümidimiz, iktidarı uğruna her tavize hazır olan bu zihniyet içinde başlayan kokuşmuşluk ve çürümenin, milli bünyemize bulaşmadan, demokrasimize zarar vermeden, milli iradenin sandıkta bir an önce tecelli etmesidir.


Yüzleri kalmadı

Bu aşamadan sonra Türk milletinin huzuruna çıkmaya yüzü olmayan AKP'nin, önümüzdeki seçim döneminde, yapay korku ve endişeler etrafında şekillenen yeni bir yanıltma ve aldatma stratejisine bel bağladığı anlaşılmaktadır.

Oysa ki Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu çok ağır sorunların çözümü ancak milli birlik ve dayanışma ruhunun şaha kaldırılmasıyla mümkündür.

Bu sorunların, hangi amaç ve niyetle olursa olsun, cepheleşme ve kutuplaşma çağrışımı yapacak anlayış ve yaklaşımlarla aşılamayacağı, demokrasi dışında bir arayışın milliyetçilerin iktidarına engel olacağı bilinmeli ve dikkat edilmelidir.

Bu gelişmeler karşısında Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar izlediği ilkeli ve sağduyulu siyaseti, bundan sonra da aynı inanç ve kararlılıkla sürdürecektir.


Sokaklara çıkmayacağız

Sokaklara kim çıkarsa çıksın Milliyetçi Hareket ve Ülkücüler çıkmayacaktır. Milliyetçiler, oyunlarla, gerilimlerle, çatışmalarla değil seçimle ve Ankara'da iktidar olacaktır.

Hainlerle, gafillerle, işbirlikçilerle, millet düşmanları ile mücadele sokaklarda değil, Milliyetçi Hareket'in iktidarında Başkent'te ve Mecliste yapılacaktır.


Irak'ta son dört yıl içinde yaşanan gelişmelere ilave olarak artan gerilim çok vahim bir sonuca doğru ilerlemektedir. Türkiye'nin milli güvenliği ve Türkmen kardeşlerimizin mevcudiyeti büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.

Irak'taki kargaşa ve terör Türkmenlere de ulaşmış, silahlı bir sindirme ve yok etmeye stratejisi sonucunda her gün yeni katliam haberi gelmeye başlamıştır.

Türkiye'nin müdahalesi olmadığı takdirde, bu yıl içinde göçlerle sosyal yapısı değiştirilmiş olan Kerkük'te sonucu şimdiden belli olan bir nüfus sayımı yapılacak ve Kerkük'ün statüsünün belirleneceği referandum gerçekleştirilecektir.

4 Yıllık kara dönem

Dört yıllık kara dönemin sorumlusu olan AKP; Türkmenlerin ezilip horlanmasına, milli namusumuz olan kırmızı çizgilerin çiğnenmesine, Kerkük'ün nüfus yapısının değişmesine, Türkmen kardeşlerimizin Irak'tan dışlanmasına göz yummuştur.

İşgal güçlerinden aldıkları teminat ile cüret kazanarak hakaretlerini Türkiye'de isyan çıkarma tehdidine kadar vardıran aşiret kalıntılarını "kardeşlerimiz" diye kucaklayan AKP, gerçek kardeşleri olması gereken Türkmenleri ise kaderlerine terk etmiştir.


Yıllardan beri Irak'lı aşiret reislerinin milli güvenlik ve onurumuza yönelik en ağır hakaret ve tahriklerini "diyalog ve masaya oturma" pişkinliği ile sürekli sineye çeken hükümet için artık sona gelinmiştir.

Başbakan'ın görüşme ve kucaklaşma hevesinden cesaret alan Peşmergelerin tahriklerinin dozunu iyice artırmış oldukları görünmektedir.

Nitekim bu mihraklar muhtemel bir Kürt devletinin sözde kuruluş takvimini bile telaffuz edebilmişler ve vatan topraklarımız üzerindeki çirkin emellerini söyleme cüretini gösterebilmişlerdir.

Geçmişte benzer hakaretlere karşılık, yükselen milli duyguları istismar ve milliyetçiliği bastırma adına hükümetin "sonucuna katlanırlar" diyerek savurduğu boş tehditler ile "yarının çok şeye gebe olduğuna" yönelik kuru gürültüler milletimizin henüz hafızasındadır.


Çaresizlik göstergesi

Bu kez ise hükümet kabaran millet öfkesinden çekinerek Irak hükümetine nihayet bir nota verme cesaretini göstermiştir. Bu cılız adım bile bu hükümet nezdinde çok önemli bir gelişme sayılmalıdır.

Ancak, işin ilginç tarafı Dışişleri Bakanının Peşmergeye sınır ötesinde hak ettiği karşılığı vereceği yerde, okyanus ötesindeki Amerikalı muhataplarına şikâyet ederek aczini ve çaresizliğini göstermiş olmasıdır. Bu tutum, hükümetin teslimiyet ve hesap verme psikolojisini belgelemesi açısından ibret vericidir.

Bunca şahadete ve tahriklere göz yumduklarına göre; buradan hükümete soruyorum:

* Irak'a müdahale etmeyeceğinize dair bir taahhüt altına mı girdiniz? Birilerine söz mü verdiniz?

* Stratejik ortağınızın deliğe süpürmesinden mi korkuyorsunuz?

* Ekonominiz üzerinde yapılan bir şantaja boyun mu eğiyorsunuz?

* Yoksa, ahlakınızı, inançlarınızı ve milli duygularınızı mı kaybettiniz.

Artık, inandırıcılığı tükenen ve dış güçlerin oyuncağı haline gelen hükümetin, hiçbir ihtarının ciddiye alınması mümkün görülmemektedir. Hükümet caydırıcılığını tamamen yitirmiştir.

Nitekim son olarak, ülkesi işgal altında inleyen Irak'ın Meclis Başkanı olan zavallı, Türk milletine yönelik olarak "Irak'a el uzatanın elini keseriz" diyebilme cüretini göstermiş ve artık sınırı aşmıştır.

Mazeretleri kalmadı

Türkiye, bugüne kadar Irak'a ve Kandil'e müdahale için diplomasinin icaplarını yapmak ve koordinatörle çözmek adına yeteri kadar oyalanmıştır.

Artık hükümet yorgunluk, pısırıklık, atalet ve korkuyu üzerinden atmalı, Türkiye büyük devlet olmanın gereklerini derhal yerine getirmelidir.

Terör, Kerkük ve Türkmen konusunun kesin çözümü için acilen radikal tedbirler almanın, askeri güç kullanımının zamanı gelmiştir.

Genelkurmay Başkanının açıklamalarından anlaşılmaktadır ki, ordumuzun bu harekât için hazırlığı tamdır, gerekli görmektedir ve isteklidir. AKP için artık mazeret kalmamıştır.

AKP'nin elinde yeterli çoğunluk vardır. TBMM acilen toplanmalı, yeri, zamanı ve kapsamı Türk Silahlı Kuvvetlerinin insiyatif ve uhdesinde kalmak üzere Irak'a, sınır ötesi müdahale izni verilmelidir.

Türk milleti büyük milletir. Kudretlidir, muktedirdir.

Türk milleti milli bir ruhla ayağa kalkmaya ve tarih yazmaya hazırdır.

Peşmergelere ve bölücülere hak ettiği cevabı vermeye kararlıdır.

AKP zihniyetine buradan çağrıda bulunuyorum.

Yeter, Milletimize daha fazla engel olmayın.

Tezkereyi çıkarın ve Mehmetçiğin önünden çekilin.


2007 milletvekilliği genel seçimleri Türkiye'nin varlığını, milli birliğini, gelecekteki devlet ve toplum yapısını doğrudan etkileyecek ve tayin edecek tarihi bir referandum niteliği kazanmıştır.

Seçim sandığı başında hayati bir sınavdan geçecek olan Aziz Milletimiz;

* Türkiye'nin kaderi hakkında tarihi bir karar verecek,

* Ülkesinin nasıl bir geleceğe yürümesini istediğini ve

* Kendisinin ve çocuklarının geleceğini nasıl bir Türkiye'de görmeyi arzuladığını, yapacağı tercihle ortaya koyacaktır.

Türkiye, bugün bir yol ayrımına gelmiştir.

Milliyetçi Hareket, Türk milletinin engin sağduyusuna, idrakine, vicdanına ve ortak bir kaderi paylaşarak bir arada yaşama iradesine sonuna kadar güvenmektedir.

Çok yönlü saldırıların hedefi olan aziz milletimiz;

* Üzerine gerilmeye çalışılan kefeni bir kader olarak kabul etmeyecektir.

*Türkiye'nin husumet, çatışma ve kavga ortamına sürüklenerek tükenip yok olmasına seyirci kalmayacak, bu tarihi vebale asla ortak olmayacaktır.

*Türk milleti, milli değerler ve birlikte yaşama ülküsü etrafında kenetlenecek, Türkiye'nin bölünmeyeceğini dosta ve düşmana bir kere daha gösterecektir.


Gelişmeler, önümüzdeki seçimlerin taraflarını belli etmiştir:

* Bir yanda, AKP ve işbirlikçi çıkar çevrelerinin koalisyonu, diğer yanda milletini karşılıksız seven Türkiye sevdalıları,

* Bir yanda, Türkiye'den intikam almaya niyetli iç ve dış mihraklar diğer yanda ise ülkemizi lider ülke yapmaya yemin etmiş Türk milliyetçileri,

* Bir yanda, milletimizi ve varlıklarımızı sömürmeye hazırlanan küresel odaklar, diğer yanda hakkaniyet ve adaleti savunan vatan evlatları,

* Ve. Bir yanda, siyasi ikbal ve menfaat için siyasete soyunanlar, diğer yanda millete hizmet ve milli değerlere sadakat için Türkiye'ye talip olan Milliyetçi Hareket vardır.

Aziz milletimiz, kaderini belirleyeceği seçim geldiğinde;

* Ya bölünmeyi seçecektir, ya kardeşliği,

* Ya ihaneti seçecektir, ya sadakati,

* Ya sömürüyü seçecektir, ya paylaşmayı,

Seçenekler azalmıştır. Tercihler ikiye inmiştir. Karar anı gelmiştir.

Bunun dönüşü yoktur. Bir kez daha tekrarlıyorum, son tercihinizi yapınız,

Ya, teslimiyetçilik, ya milliyetçilik

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Türkiye'nin içinden geçtiği bu karanlık dönem çok yakında geride kalacaktır.

Milliyetçi Hareket, bu şerefli göreve taliptir ve kadroları ve projeleriyle buna hazırdır.

Milliyetçi Hareket Türkiye'nin yaralarını saracak, milli bir şahlanışla bir onarım ve inşa dönemi başlatacaktır.

Milliyetçi Hareket mensuplarının, bu günden itibaren, fitne ve tahriklere aldırmadan bütün mesailerini iktidar hedefine yönlendireceklerine olan inancım tamdır.

Hesap günü seçim günüdür

Milliyetçiler, bu hedeften asla sapmayacak, tahriklerin ve kutuplaşmaların adresi, demokrasi dışı müdahale niyetlerinin tarafı asla olmayacaktır.

İhanet odakları ve işbirlikçileri ile olan hesabımız, Türk milleti adına Ankara'da, Milliyetçi Hareketin iktidarında görülecektir. Bu hesap günü seçim günüdür.

Bu amaçla, kapı kapı dolaşarak Türkiye'de ayak basmadık hane bırakmayınız, Tüm vatandaşımızın vicdanlarına ulaşarak sesleniniz, gönüllerini ve kalplerini kazanınız.

Biliniz ki, ancak o zaman vatan ve millet sevgisiyle çarpan temiz yüreklerinizle Ankara'da temsil edileceksiniz.

Bu kutlu mücadelede yolunuz ve bahtınızın açık olmasını, azminizin daim olmasını diliyorum.


Cenabı-ı Allah'ın yardım ve himayesinin, vatanlarını karşılıksız seven Türk milliyetçilerinin yanınızda ve üzerinizde olacağına yürekten inanıyorum.

Toplantıya ev sahipliği yapan Kayseri il teşkilatına teşekkür ediyorum.

Bu toplantıya katılarak heyecanımızı paylaşan, kararlılıklarını tekrarlayan, inançlarını tazeleyen gönül ve ülkü erlerine sevgi ve saygılarımı bir kez daha sunuyorum.

Sağ olun, var olun.

Milliyetçi Hareket'in tek başına iktidarında Ankara'da yeniden buluşmak üzere Allah'a emanet olun.

Tek başına iktidar için tek yürekle ve hep beraber bir kez daha haykırıyorum.

Altmışıncı Hükümet, Milliyetçi Hareket.

Ne mutlu Türküm diyene. ''
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Şub 03, 2009 2:04 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bahçeli: Çuvalda da bağırsaydın ya!



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli'nin açıklamasının tam metni şöyle;

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli'nin açıklamasının tam metni şöyle;

ERDOĞAN DAVOS'A NEDEN KATILDI?

Değerli Milletvekilleri,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi İsrail'in Filistinlilerin yaşadığı Gazze topraklarına 2008 yılının son haftasında Hamas tarafından atılan füzeleri gerekçe göstererek başlatmış olduğu saldırılar, 23 gün sürmüş ve İsrail'in gevşek bir ateşkes kararından sonra şimdilik sona ermiştir.

Bu süre zarfında evleri, okulları ve işyerleri tahrip edilen ve bombalanan Filistinlilerden çoğu kadın ve çocuk olmak üzere ölenlerin sayısı 1500' e yaklaşmış, yaralıların sayısı ise dört bin beş yüzü aşmıştır.

Saldılar karşısında gösterilen tepkileri umursamayan İsrail, uluslararası kararları bile ciddiye almamış, suskun ve etkisiz Arap ve İslam Dünyasının durumundan cesaret alarak dilediği zamana kadar saldırılarını sürdürmüştür.

Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre ölenlerin üçte birinin çocuk olması; yolların, trafoların, su depolarının, okulların, hastanelerin ve resmi binaların hedef alınması, İsrail'in hedefinin öncelikle sivil halk ve günlük hayatın idamesini sağlayan tesisler olduğunu ortaya çıkarmıştır.

İsrail'in hukuk ve ölçü tanımayan pervasızlığı ve Gazze'de yaşanan insanlık dramının korkutucu boyutlara ulaşması, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de infiallere neden olmuş, milletimiz Gazze'de yaşananlara haklı ve vicdani bir hassasiyet göstererek Filistinli kardeşlerimize sahip çıkılmasını talep etmiştir.

Bu arada hükümetin göstermelik arabuluculuk tavrından ikna olmayan ve soruna müdahale niyetinden kuşku duyan kamuoyu, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bu konudaki samimiyetini sorgulamaya başlamıştır.

İşte, geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan'ın haklı tepkileri ile gündeme gelen Davos toplantısının öncesindeki süreç ve psikolojik ortam, hükümetin kendisini Filistin meselesinde sıkışmış ve etkisiz gördüğünü hissettiği bir dönemde gerçekleşmiştir. Gelişmeler bu açıdan anlamlıdır.

Bildiğiniz gibi otuz dokuzuncusu İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen ve son kırk yılın en önemli ekonomik toplantısı olarak nitelendirilen Dünya Ekonomik Forumu'nda, 96 ülkeden 2500 katılımcı yer almış, Türkiye'yi temsilen ise Başbakan Erdoğan ve bazı bakanlar ile çok sayıda medya, iş ve ticaret dünyası mensupları katılmıştır.

Son yüzyılda ikincisi yaşanan ağır bir küresel ekonomik krizin dünyayı sarstığı, milli ekonomilerin bu krize karşı çıkış ve çözüm aradığı bu dönemde gerçekleşen böylesi bir toplantıda, Türkiye'nin önceliklerinin ekonomi olması idrak sahibi herkesin üzerinde ittifak edeceği bir gerçektir.

Ne var ki Başbakan, ekonomik tedbirler açısından çok yaranlı olabilecek bu toplantı sürecini, siyasal kaygıları ve ihtiraslarıyla başka mecraya kaydırmış, kamuoyu Başbakan Erdoğan'ın "Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli" isimli oturumdaki tepkilerine odaklanmıştır.

Başbakan'ın söz konusu tartışmaya ne niyetle katıldığı, hangi saiklerin kendisini oraya yönelttiği, hangi sıfatı taşıyarak orada bulunduğu ve Ortadoğu'daki soruna doğrudan müdahil olan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Arap Birliği Genel Sekreteri ve İsrail Cumhurbaşkanı'nın arasındaki bu tartışmada Filistinli hangi grubun adına ve hangi yetkiyle orada bulunduğu ayrıca sorgulanmalıdır.

Ancak katılma gerekçesi ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyetinin bir Başbakanına yönelik olarak İsrail Cumhurbaşkanı ile oturum yöneticisinin küstah ve aşağılayıcı tavırları karşısında Başbakan Erdoğan'ın tepkisi, yazılı açıklamamızda da belirttiğimiz gibi, yöntemi tartışılsa bile haklı, meşru ve yerindedir.

Şayet maruz kalınan muamelelere rağmen tepki bu noktada, yeri ve zamanı geldiğinde gösterilmemiş olunsaydı Türk milletinin şeref ve haysiyeti savunulmamış, hakaretlere boyun eğilmiş olunacaktı.

YALNIZCA BİR DOĞRUSU SAYISIZ YANLIŞLARINI SİLMEMİZE YETMEZ

Ancak, Başbakan Erdoğan'ın bu tepkisi ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak göstermesi gereken bu tavrı, altı yılı aşkın süredir sergilediği ilkesiz, omurgasız, teslimiyetçi ve daha da önemlisi taşeron siyasetini örtemeyecek, "yalnızca bir doğrusu, sayısız yanlışlarını" silmemize yeterli olmayacaktır.

Nitekim, hükümetin tavizkâr dış politikasına artık alışmış ve onurlu tavır, dik duruş ve seviyeli ilişki konusunda Başbakandan umudu kesmiş milletimiz de Davos resti karşısında şaşırmış ve heyecanlanmıştır.

Başbakandan bugüne kadar görmediğimiz tutum, toplumda altı yıldır özlenen ve aranan devlet adamlığı duygularını da ortaya çıkarmış, milletimizde haklı bir umut uyandırmıştır.

Bu umudu, basit hesaplarla iç siyasette oya tahvil etmek isteyen AKP zihniyeti, köhnemiş anlayışını yurda dönüşünde de sergilemiş ve maalesef değişen hiçbir şeyin olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.

SEÇİM KAMPANYASI MALZEMESİ

Muhterem Milletvekilleri,

Son gelişmeler nedeniyle zihninin bulanık olduğu anlaşılan Başbakan'ın, Türkiye'ye dönüşünden sonraki tutarsız ve çelişkili beyanları, Türk basını ve Dışişleri Bakanlığı mensuplarını hedef alan ithamları, kendisine hakim olan niyetler hakkında kuşkuların doğmasına yol açmıştır.

Bunun yanı sıra, yandaş basın vasıtasıyla başlatılan ve mizah ve magazin ölçülerini ve sınırlarını zorlayan "kahramanlık kampanyaları", bu konunun seçim malzemesi olarak kullanılmak istendiğine işaret eden gelişmeler olarak karşımıza çıkmıştır.

Bugüne kadar "sahte mağdur ve mazlum" rolü oynayarak bunun ucuz istismarıyla yol alan Başbakan'ın, şimdi de "Gazze mağdurlarının yanında dik durarak İsrail'e meydan okuyan, "sessizlerin sesi ve kimsesizlerin kimsesi" kartvizitiyle yeni bir siyasi duygu istismarından medet umduğu anlaşılmaktadır.

Başbakan'ın Büyük Atatürk'ün Çanakkale'deki sözlerine atıfta bulunan hamasi beyanları, Türkiye'nin büyüklüğünü anlamak için şerefli tarihimize bakılması yolundaki hatırlatmaları ile yandaş basının "fetih-fatih" ekseninde yürüttüğü imaj mühendisliği çabaları, seçim kampanyası malzemelerinin hazırlandığının göstergeleri olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, İsrail'in Gazze saldırılarından bu yana geçen süreçte yaşanan gelişmeler ve Başbakan'ın bu konudaki çelişkili ve kuşkulu tutumu hakkındaki görüşlerini, objektif ve somut gerçeklere dayalı olarak bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

Bu konuda baştan itibaren tutarlı bir tavır sergilemeyen, asabi ve fevri çıkışlarla suçluluk psikolojisi içine giren Başbakan, bu alandaki sorularımıza bugüne kadar inandırıcı cevap verememiş, İsrail ile ilişkilerde atılmasını önerdiğimiz somut adımlar karşısında derin bir sessizlik ve kayıtsızlık içine girmiştir.

ERDOĞAN'IN BOP EŞBAŞKANLIĞI VE YAHUDİ CESARET ÖDÜLÜ

Bu kapsamda,

√ Gazze saldırılarından beş gün önce İsrail Başbakan'ı ile Ankara'da yaptığı beş saatlik görüşmenin neden resmi tutanağının tutulmadığı,

√ Başbakanlık basın açıklamasında yer aldığı gibi bugün katil olmakla suçladığı İsrail Başbakanı'na "Ortadoğu barış sürecine olumlu katkıları" dolayısıyla neden teşekkür ettiği,

√ Bu özel görüşmede Gazze konusunun nasıl gündeme geldiği gibi karanlıkta kalan konulara bugüne kadar tatmin edici bir açıklama getirememiş ve,

√ İsrail ile askeri ilişkilerin gözden geçirilmesi, Başbakan'ın BOP eş başkanlığını bırakması ve Musevi kuruluşlarından aldığı cesaret madalyalarının iade edilmesi önerilerimiz karşılıksız kalmıştır.

Başbakan, bu konudaki samimi telkinlerimizi ya görmezden gelmiş, ya da "bakkal dükkanı- devlet idaresi" gibi ciddiyetsiz benzetmelerle bunları geçiştirme yolunu seçmiştir.

Bugüne kadar dış politikada teslimiyetçi anlayışını pusula olarak benimseyen Başbakan'ın dik durma adına yaptığı bu çıkış, sakat dış politika anlayışının bundan sonra değişeceği yolunda da bir iyimserlik yaratmıştır.

Bu beklentinin gerçekleşmesinin yolu, Başbakan'ın bugüne kadar izlediği teslimiyet politikalarıyla çıkmazlara sürüklenen milli meselelerde aynı onurlu tavrı göstermesi olacaktır.

BAŞBAKAN'IN YAPMASI GEREKENLER

Bu çerçevede, Başbakan'ın acilen yapması gerekenler;

√ Türkiye'nin Irak politikasını gözden geçirerek terörle mücadele, Türkmenlerin geleceği ve Barzani ile ilişkiler konusunda Türkiye'nin çıkarlarını koruyan onurlu politikalar izlemesi,

√ Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını sorgulayan ve sahte soykırım yalanı etrafında Türkiye'yi mahkum ettirmek için hayasız bir kampanya sürdüren Ermenistan'ın peşinden koşmaktan vazgeçilmesi,

√ Kıbrıs Türklerini bir azınlık toplumu olarak teslim almaya hazırlanan Rum yönetimi ve Yunanistan'a karşı kararlı bir duruş sergilemesi,

√ Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin milli birliğinin, devlet yapısının ve kuruluş ilkelerinin temellerini sarsmaya yönelik dayatmaları ve sürekli aşağılamaları karşısında Türkiye'nin onurunu koruyacak bir tavır geliştirmesi ve,

√ ABD'nin küresel senaryolarının bölgesel taşeronu olmaktan vazgeçmesidir.

Davos'ta Türkiye'nin onurunu ve itibarını koruduğunu, gölgesinden korkanların bunu anlamakta zorlanabileceğini söyleyen Başbakan'ın yapması gerekenler bunlardır.

YAKIN DÖNEMDEKİ HAYSİYET KIRICI GELİŞMELER.. ÇUVAL MESELESİNDE NEREDEYDİN..

Yakın dönemde yaşanan haysiyet kırıcı gelişmelere bakıldığında,

√ Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirilirken,

√ ABD Savunma Bakanı Kuzey Irak'a kara harekâtına derhal son verin diye okyanus ötesinden müdahale ederken,

√ Barzani "Kerkük'e karşı Diyarbakır'da cevap veririz, içinizi karıştırırız" diye Türkiye'ye meydan okurken, Başbakan Erdoğan'ın; Türkiye'nin itibarıyla oynanacak sıradan bir ülke olmadığını hatırlamadığı bir gerçektir.

ERDOĞAN'IN ÖNÜNE ONURLU POLİTİKA FIRSATI ÇIKMIŞTIR

Bunların yanı sıra, Başbakan ve hükümetinin;

√ Avrupa Birliği komiserleri Türkiye'ye alenen hakaret ederken,

√ Brüksel'in baskılarıyla Türk tarihine ve Türklük değerlerine hakaret suç olmaktan çıkarılırken,

√ Ermenistan yetkilileri "Türkiye'nin hastalıklı bir toplum olduğu, geçmişiyle ve tarihiyle yüzleşmesine yardımcı olunarak tedavi edilmesi gerektiği"ne yönelik hakaretlerde bulunurken, şerefli Türk tarihini, Çanakkale'yi ve Milli Mücadele ruhunu hiç aklına getirmediği de bir vakıadır.

Ancak, şimdi Başbakan Erdoğan'ın önüne bu alanlardaki şaibeli siyasi sicilini düzeltmek ve temiz bir sayfa açarak onurlu politika izlemek imkânı ve fırsatı çıkmıştır.

BAŞBAKAN'DAN BEKLENEN

Dış politikada yeni bir ufuk ve vizyon değişikliği yaptıklarını açıklayan Başbakan'dan beklenen;

√ AB ve ABD karşısında ezik, mahcup, mecbur ve mahkûm olmayı bırakması,

√ Hamas'ın avukatı ve sözcüsü olarak görüşlerini savunmada gösterdiği heyecan ve kararlılığı, Türkiye'nin milli çıkarlarını koruma ve savunmada da sergilemesi,

√ Türkiye'yi hain bir kuşatma altına alan kanlı terör ve etnik bölücülükle mücadelede gerekli irade ve dirayeti göstermesi ve,

√ Başta Kıbrıs, Ermenistan ve Irak konularında Türkiye'nin onuruna, haysiyetine ve şerefli tarihine yakışır omurgalı ve dik bir duruş ortaya koymasıdır.

BAŞBAKAN ÇARK EDİYOR... ARKASINA DÜŞÜP, ALKIŞLANAN BAŞBAKAN HANGİSİ?

Değerli Milletvekilleri,

Her şeye rağmen, Başbakanın duruşu ümit verici bir gelişme olarak adlandırılmalıdır.

Türk milleti şimdi Sayın Başbakan'dan açtığı bu yeni kapıdan yeni hamleler beklemekte, bütün milli meselelerde onurlu duruşun devamını arzulamaktadır.

Ancak terk edilen Davos toplantısından sonraki gelişmeler ve Başbakan'ın Türkiye'deki beyanatları, iyimser düşünmemize imkân vermekten çok uzak kalmış, Başbakan bildiğimiz kimlik ve kişiliğine dönerek "karakolda doğruyu söyleyip, mahkemede şaşan" şahsiyet olarak tekrar karışımıza çıkmıştır.

Terk edilen toplantının ardından bugüne kadar olan gelişmeler, Başbakan'ın birer birer geri adım atmaya başlaması, gösterilen tepkinin bir iç siyaset malzemesi olarak kullanılmak istendiğine dair kanaatleri artırmıştır.

Başbakan yurda dönünce iç politikada şişirdiği sanal kahramanlık ile gerçek dünyadaki hesaplar arasında bocalamaya başlamış, Davos'ta söylediklerinden aşama aşama çark ederek konuyu bir an önce kapatmanın arayışına düşmüştür.

Buradan huzurlarınızda soruyorum: Arkasına düşüp alkışlanan Başbakan hangisidir:

√ Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı'na yönelik ithamlarda bulunan Başbakan mı; yoksa ülkemize dönünce, tavrının oturum yöneticisine yönelik olduğunu açıklayan Başbakan mı?

√ Toplantıda İsrail'i ve geçmişteki cinayetlerini eleştiren Başbakan mı; yoksa İstanbul'a ayak basınca hiçbir ülkeyi ve toplumu eleştirmediğini söyleyen Başbakan mı?

√ Panelde Tevrat'ta atıfta bulunan Başbakan mı; yoksa Yahudilere karşı olmadığını, Anti Semitizmi benimsemediğini açıklayan Başbakan mı?

Türkiye hangi Başbakanı alkışlamış ve hangisinin arkasında durmuştur?

BAŞBAKAN KİME KAHRAMANLIK YAPMIŞTIR?

Başbakanın açıklamalarında belirttiği gibi gösterdiği tepki İsrail'e değilse, İsrail Cumhurbaşkanı'na değilse kime karşı olmuştur? Kime kahramanlık yapmıştır?

Alt yapısı olmayan dik duruş, onurlu siyaset iddiaları sabun köpüğü gibi çabuk dağılmıştır.

Gelinen bu aşamada Türkiye özellikle Ortadoğu siyaseti başta olmak üzere, yaptığı yanlışların ağır faturasını ödemekle yüz yüze kalmıştır.

FİLİSTİNLİLER'İN YÜZÜNE NASIL BAKACAK?

Hükümet Filistin'li siyasi gruplardan biri olan Hamas'tan yana tavır aldığına ve arka çıktığına göre, diğer Filistinli kardeşlerimizle olan ilişkileri nasıl düzenleyecek, yüzlerine nasıl bakacaktır?

Başbakan'ın İsrail karşıtı bir noktada konumlandığı ortadayken, Türkiye talip olduğu arabuluculuk görevini bundan sonra nasıl gerçekleştirecek, bu konuda görevli diplomatlar ve hükümet memurları Ortadoğu'da turlar atmaya nasıl devam edeceklerdir?

İsrail'in Filistin'e yeniden saldırı başlatması halinde, Başbakan ve hükümeti hangi cebri tedbirleri alacak, soruna müdahale için nasıl yöntemler bulacak, kimin yanında yer alacaktır?

Anlaşılan odur ki, bu gelişmelerin en büyük zararını önümüzdeki dönemde görecek olan Filistinli kardeşlerimizdir.

Tıpkı Türkiye'deki siyaset ahlakını oraya da taşımak isteyen Başbakan'ın, Filistin'in yarısını dost diğer yarısını hasım gören siyaseti Türkiye'yi bölgede bir güç olmaktan çıkarmıştır.

Zira omurgasız siyaset anlayışı ve basit arayışların neden olacağı korku ve baskılar maalesef Türkiye'yi bundan sonra daha fazla İsrail tarafına itecek, İsrail politikalarının sadık takipçisi haline getirecektir.

Yapılan mezalim bir vakıadır ama dünya da Gazze'den ibaret değildir.

ERDOĞAN'IN EŞBAŞKANLIĞINI YAPTIĞI COĞRAFYADA MAZLUM MİLLETLER İNİM İNİM İNLİYOR

Eş başkanlığını Başbakanın iftiharla yaptığı çok geniş coğrafyalar ve mazlum milletler de inim inim inlemektedir.

Irak Türkmenleri, Kıbrıs Türkleri, yakın coğrafyalarda bunalan din kardeşlerimiz de Başbakan'dan aynı tavrı beklemekte ve ellerinden tutacak siyasi iradeyi aramaktadır.

AYNI DURUŞU MİLLİ MESELELERDE BEKLİYORUZ

Türkiye o günden itibaren Davos'taki duruşun devamını, bütün milli meselelerde görmeyi beklemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi bu süreci ve hükümetin göstereceği tepkileri yakından takip edecektir.

Başbakan Erdoğan ve hükümeti için gerçek haysiyet ve samimiyet sınavı şimdi başlamıştır. Gerçek duruş şimdi anlaşılacaktır.

AKP SONU MEÇHUL KARANLIK TÜNE SOKTU

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Başbakan Erdoğan tarafından; önce kurgulanan ve oluşturulan, sonra da sahnelenen tartışma ve siyasi dedikodu ortamında, milletimizin asıl ve öncelikli sorunlarının bilinçli olarak kenara itildiğine uzun bir süredir şahit olunmaktadır.

Özellikle, ekonominin her cephesinde; düşen ve krize teslim edilen kumdan istikrar kaleleri, vatandaşımızın günlük hayatına çok olumsuz yansımaktadır.

Ağırlaşan geçim şartlarından dolayı iyice bunalan milyonlarca vatan evladı; aradıkları, bekledikleri ve istedikleri siyasi ve ekonomik uygulamaları bir türlü görememişlerdir.

Başbakan Erdoğan, ne zaman bir çıkmaza girse ve meselelerin üzerinden gelemeyeceğini anlasa; suni bir gündem yaratıp, vatandaşlarımızın duygu ve heyecanlarının kabarmasına yol açarak toplumsal yapıyı gerçeklerden uzaklaştırmaktadır.

İçinde bulunduğumuz dönemde, hükümetin öncelikli ilgi alanı; yoğunlaşan beka meselelerinin çözüme kavuşturulması ve insanımızın ekonomik şartlarının düzeltilmesinden ibaret olmalıdır.

Bugüne kadarki aymazlığıyla, ekonominin kontrolünü kaybeden ve geldiği konusunda herkesin hem fikir olduğu kriz fırtınasına tedbir alacağı yerde, bunu fırsat olarak değerlendirebilecek kadar yönetim aczine düşen AKP hükümeti, ülkemizi sonu meçhul bir karanlık tünelin içine sokmuştur.

Bizim merak ettiğimiz husus; Başbakan Erdoğan ve yol arkadaşlarının; bu puslu ortamdan da istifade eden yandaşların palazlanmaları değil de, krizi fırsata nasıl çevirecekleri ve ne zaman fırsata dönüştürecekleridir?

Bir gerçek vardır ki kriz, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının boyalarının dökülmesine, maskesinin düşmesine, becerisizliğinin açık olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlamış, bunu anlamada hepimize değerli bir fırsat vermiştir.

TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DURUMU

Muhterem Milletvekilleri,

Dünyada birçok ülkenin, krize karşı önlemleri yoğunlaştırdıkları bir dönemin varlığı süratle devam etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, Obama yönetiminin siyasi sorumluluğu devraldıktan sonra, 819 milyar dolarlık yeni bir önlem paketini devreye koyduğu anlaşılmaktadır.

Ortaya çıkan her gösterge, dünya ekonomisinin nasıl bir ekonomik buhranın içinden geçtiğini açıkça göstermektedir.

Bu itibarla, Dünya Ekonomik Forumu tarafından düzenlenen, beş gün süren Davos Zirvesinde; mevcut küresel ekonomik krizden nasıl çıkılacağı, yeni ekonomik düzenin ne olması gerektiği, küresel mali sistemin yeniden istikrara kavuşturulması ve ekonomik büyümenin yeniden canlandırılması konuları gündeme getirilmiştir.

Geçtiğimiz yılın Ekim ayında, 2009 yılı için dünya ekonomisinde yüzde 2,2'lik bir büyüme tahmininde bulunan IMF, bu tahmininden vazgeçerek küresel ekonominin neredeyse durma noktasına geldiğini duyurmuştur.

Uluslararası Finans Enstitüsü'ne göre ise; içinde Türkiye'nin de bulunduğu yükselen pazar olarak tanımlanan bazı ülkelere, net özel sermaye akımı 2007 yılında 929 milyar dolar, 2008'de 466 milyar dolar olarak gerçekleşmişken, bu tutar 2009 yılında 165 milyar dolar olarak tahmin edilmiştir.

2007 yılında toplam GSYH'larının yüzde 7'si kadar özel yabancı sermaye sağlayan yükselen pazar ülkeleri, 2009 yılında, GSYH'ların yüzde 1'i kadar özel dış kaynak bulabileceklerdir.

Bu verilerden çıkarılması gereken en önemli sonuç; yabancı sermaye girişinin hızla daralıyor olduğudur.

AKP HÜKÜMETİ IMF’NIN PAÇASINI HİÇ BIRAKMAYACAK

IMF programının; özel sektörün dış finansman ihtiyacına ilişkin tedirginliğini azaltmak açısından önemli olduğuna vurgu yapan Hazineden Sorumlu Bakan'ın; zaten küresel kriz olmasaydı bile IMF ile daha önce bir ‘İhtiyati Stand-By' yapmayı planladıklarını söylemesi, AKP hükümetinin IMF'nin paçasını hiç bırakmayacağının bir yönüyle itirafı olarak değerlendirilmelidir.

Krizin baskısını ağırlaştırdığı bugünlerde, sahip olunan yaklaşık 70 milyar dolarlık resmi döviz rezervini yitirmemek ve beliren finansman açığının giderilmesi amacıyla çareler arayan AKP hükümeti, IMF'yle bitmeyen ilişkisine yeniden ivme ve istikamet vermeye çalışmaktadır.

Bizim açımızdan, eğer ekonominin finansman açığı giderilmez, aranılan para bulunmaz ve rezerv kullanılamaz ise, kur ve faizlerdeki artışlar hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye ekonomisinin kendi iç çelişkilerinden kaynaklanan ve kronik bir hal alan hastalıklı yapısına, küredeki kriz ateşinin tam olarak bulaşmasının sadece an meselesi olduğunu görmek lazımdır.

Mesele artık çok ciddidir.

Artık konu kısa dönemli tedbirlerle, parçalı ve bir bütünlükten yoksun sözde önlemlerle geçiştirilmeyecek cesamete ulaşmıştır.

Aylardır süren IMF ile müzakereler yılan hikâyesine dönmüş, gelişmelerden, başı ve sonu belli olmayan, fısıltıyla kamuoyuna duyurulan bazı hususlarda anlaşmazlıkların olduğu ortaya çıkmıştır.

2005 yılında yapılan ve geçtiğimiz yılın Mayıs ayında son bulan 19. Stand-By anlaşmasının bitimini takip eden süre içinde başlayan IMF'yle görüşmeler, dokuz aya yaklaşan bir zaman dilimi içinde hiçbir sonuca ulaşmamıştır.

Görüşmelerin nerede kilitlendiği, hangi konularda uzlaşmazlıkların olduğu tam olarak belli olmasa da, anlaşmaya odaklanan ve beklentileri bu yönde biriktiren ekonomik aktörlerin durumunun bundan sonra ne olacağı müphem bir hal almıştır.

Ancak, bazı yaklaşımlardan, IMF ile yapılacak bir anlaşmanın süren ve yayılan krizi önleme konusunda çok etkili olmayacağı, sadece ekonominin girdiği finansman darboğazından çıkabilmek için palyatif bir önlem olacağı anlaşılmaktadır.

Nitekim Hazineden Sorumlu Bakan yaptığı bir açıklamada; IMF programı olsa da, krizin etkileyeceğini ve Türkiye'nin bir programa ihtiyacı olduğunu kabul ve ikrar etmiştir.

Bu kapsamda yaklaşan mahalli idareler seçimleri nedeniyle belirli bir strateji izlediği anlaşılan iktidar partisinin; anlaşma yönünde beklentiler bu kadar kemikleşmişken ve ekonomiyi IMF gözetimine mahkûm hale sokmuşken, kamuoyu nezdinde IMF'nin bazı taleplerine direniyor imajı doğru ve ahlaki değildir.

IMF'nin masasında AKP, yoksulluğun pençesinde Türkiye tablosu artık iyice netleşmiştir.

IMF'yle yapılan görüşmelerin, özellikle dayatılan iki maddeyle birlikte işlemediği, bu çerçevede Başbakan Erdoğan'ın IMF tarafından ileri sürülen bu iki maddenin kabul edilemez olduğunu belirttiği açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Ayrıca, kriz girdabına giren bazı ülkelerle anlaşmadaki hız ve çabukluğu ortada olan IMF'nin, madem istenmeyen ve kabul edilemeyecek talepleri vardır, o zaman kapısında beklemenin, sürekli olarak suya sabuna dokunmayan açıklamalarla ertelenen görüşmelerin devam ettirilmesinin hiçbir manası olmayacaktır!

Türkiye birçok badireyi atlatmış, Türk milleti birçok sıkıntının üstesinden gelmiştir. Yüce Allah'ın izniyle, bugünkü sorunların üstesinden gelinmemesi için hiçbir sebep yoktur.

Bunu yapabilmek için başlangıç olarak, büyük milletimizi, uluslar arası kuruluşların kapılarında dilenci durumuna düşürmemek, kararlı bir siyasi tutum takınmak yeterli olacaktır.

Türkiye'nin, ayak sürüyen, mazeretler üreten, anlaşmamak için zemin kollayan IMF'ye söyleyeceği sözü olabilmelidir.

EKONOMİ AĞIR HASTA, MÜDAHALELER BASİT VE GÜDÜK

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Türkiye ekonomisi girdiği türbülanstan çıkamayarak irtifa kaybetmeye başlamış, çakılmayla sonlanacak akıbetine çok az kalmıştır. Ekonomi ağır hasta, yoğun bakım şartları kötü, teşhis zayıf ve yetersiz, bu itibarla yapılan müdahaleler basit ve güdüktür.

Bugünkü manzara özet olarak şu şekildedir:

√ İşsizlik dayanılmaz bir aşamaya gelmiştir.

√ Büyüme durma noktasına ulaşmış, 2008 yılının son çeyreğinde negatif çıkacağı anlaşılmıştır.

√ Sanayi üretimi felç olmuştur.

√ Ekonominin farklı sektörlerindeki iç kanama artarak devam etmektedir.

√ Özellikle otomotiv sektörünün kapısına kilit vurulmak üzeredir.

√ Sanayide kapasite kullanım oranları hızla düşmektedir.

√ Kapanan işyerlerinin sayısında kaygı verici bir artış görülmekte, ihracat pazarlarımız daralmaktadır. 2008 yılı Aralık ayında; 2007 yılının aynı ayına göre ihracat yüzde 21, ithalat ise 30 azalmıştır.

√ Geleceğe dönük olumlu bekleyişler tükenme noktasına gelmiştir.

√ Alış verişlerin vadesi sıfıra inmiş, işlemler nakit para üzerinden yapılmaya başlanmıştır.

√ Yüksek maliyetli girdiler nedeniyle şirketlerin yazdığı zararlar milyarlarca lirayı bulmuştur.

√ İç ve dış borç toplamı 465 milyar dolar olmuştur.

√ Yapılan faiz indirimleri piyasayı canlandırmaya yetmemiştir.

Vatandaşlarımız perişan bir halde, zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzaktır. Kış aylarında özellikle ısınma ve aydınlanma giderlerindeki artış orta ve dar gelirli vatandaşlarımızı çok bunaltmıştır.

DOĞALGAZ İNDİRİMİ SEÇİM TELAŞI OLARAK GÖRÜLMELİ

Hal böyleyken, yaklaşan seçimlerde siyasi desteğinin azalacağının işaretlerini yoğun olarak alan AKP hükümeti, 1 Şubattan itibaren, evlerde kullanılan doğal gazın fiyatında yüzde 17, sanayide kullanılan doğal gazın fiyatında yüzde 18 oranında indirim yapmıştır.

Bu indirim bize göre yerinde ve fakat yeterli değildir.

Hatırlanacağı üzere, doğal gaza en son zam, 2008 yılının Kasım ayının başında itibaren yapılmış, bununla birlikte konutlarda kullanılan doğal gaz yüzde 22,50, sanayide kullanılan doğal gaz ise yüzde 22 oranında zamlanmıştır.

2008 yılı içinde beş kez zamlanan doğalgazın fiyatındaki toplam artış vergilerle beraber yüzde 82,15 olmuştur.

Biz bu durumu 4 Kasım 2008 tarihli Meclis Grup toplantımızda gündeme getirmiş, doğalgaz zammının bu kadar yüksek olmasını; hükümetin popülist uygulamaları sonucu biriken yüke ve sonunda bu faturanın milletimize ve üretici kesime ihale edilmesine bağladığımızı ifade etmiştik.

Ancak, Başbakan Erdoğan, o dönem içinde yaptığı bazı konuşmalarda zammı savunmuş, Rusya'dan alınan doğal gazın 9 ay, İran'dan alınan gazın 6 ay sonra fiyatlara yansıdığını, bunun yanında dövizdeki fiyat oynamalarının da bu süreci tetiklediğini ifade etmiştir.

Yine Başbakan, Kasım ayının ilk haftasında yaptığı bir konuşmasında, yapılan zammın ham petrol fiyatının 150 dolara yaklaştığı dönemlerin bir yansıması olduğunu ifade etmiş, o zaman ki düşük fiyatların ise 6 ila 9 ay sonra doğal gaz fiyatlarına yansıyacağını belirtmiştir.

Ancak, yapılan en son zamdan sadece 3 ay geçtikten sonra doğal gaz fiyatında indirime gidilmesi, Başbakan Erdoğan'ın ya bir hesaplama hatası olarak değerlendirilmeli, ya da seçim telaşı olarak görülmelidir.

Eğer gerçekten doğal gaz fiyatı, petrol fiyatlarının seyrine doğrudan doğruya bağlıysa; petrol fiyatlarının çok düştüğü dönemler mutlaka doğal gazın fiyatına yansıtılmalıdır.

O halde, doğal gaza yapılan zamların büyük bir bölümünün bir süre sonra geri alınması, vatandaşımızın istediği ve beklediği indirime gidilmesi makul ve haklı bir durum olarak ortaya çıkacaktır.

Doğal gazdaki fiyat artışının bir bölümünün, döviz kurundaki oynaklıklardan kaynaklandığı iddia ediliyorsa ki, Başbakan Erdoğan bunu da söylemiştir, o zaman şu hususların izahı mutlaka yapılmalıdır:

Geçtiğimiz yıl, doğal gaz zammının en son yapıldığı tarihteki dolar kuru fiyatının, bu yıl içinde indirimin yapıldığı tarihteki dolar kuru fiyatından yüzde 3 oranında düşük olduğu anlaşılmaktadır.

Demek ki, daha düşük bir kur düzeyinde zam yapılmış, daha yüksek kur düzeyinde indirim yapılabilmiştir.

6 ila 9 aylık döviz fiyatlarındaki yansımalar açısından meseleye bakıldığında; doğal gazın zamlandığı 2008 yılı Kasım ayının başındaki döviz fiyatının, altı ay önceki döviz kurundan yaklaşık yüzde 18, dokuz ay önceki döviz kurundan ise yaklaşık yüzde 35 fazla olduğu görülmektedir.

2008 yılı için yaptığımız bu değerlendirmede, doğal gaz fiyatının, Başbakan Erdoğan'ın iddia ettiği gibi olmayacağı anlaşılmaktadır.

Döviz kuru nispeten daha düşükken doğal gaza zam yapılmış, daha yüksekken indirime gidilmiştir. Üstelik 6 ila 9 aylık geriye gidildiğinde, doğal gaz fiyatında yüzde 82,15 artışa neden olacak döviz kurunda fiyat hareketliliği olmadığı açıklıkla görülebilecektir.

DOĞALGAZA GEÇEN YIL YAPILAN ZAMMIN EN AZ YARISINI GERİ ALINMALI

Bize göre, sandık ufukta görünmüş, AKP hükümeti doğal gaza yaptığı büyük zammın küçük bir bölümünü geri almak için harekete geçmiştir.

Doğal gaz faturalarındaki yüksek meblağlara maruz kalan aziz vatandaşlarımız elbette bu siyasi uyanıklığı değerlendireceklerdir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kış mevsiminin kalan aylarında, vatandaşlarımızın biraz daha soluk alabilmesi için, geçtiğimiz yıl yapılan zammın en az yarısının geri alınmasının gerektiğine inanıyoruz.

Eğer Başbakan Erdoğan vatandaşımızın sorunlarıyla gerçekten ilgileniyorsa, soğuk kış günlerinde ısınamayan, gelen doğal gaz faturalarını ödeyemeyen aziz millet fertlerinin feryatlarını dikkate alır ve talep ettiğimiz indirimi gerçekleştirir.

Bunu milletimiz adına beklediğimizi ve kararlılıkla takipçisi olacağımızı Başbakan ve arkadaşlarına duyurmak istiyorum.

Konuşmama son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

-ANKET TEPKİSİ-

Bahçeli konuşmasının ardından MHP’ye katılanlara rozetlerini taktı. Katılımlar nedeniyle yaptığı konuşmada Bahçeli, basında, Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki tepkisinin ardından MHP’nin oylarının yüzde 5’e düştüğü, AKP’nin de yüzde 50’ye çıktığı yönünde anketlerin yayınlandığını belirterek “MHP’ye katılanların mevcudiyeti ve çevresindeki oylar zaten yüzde 5’tir” dedi.



Etikhaber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
funda3307
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jul 20, 2004
İletiler: 712
Şehir: türkiye

İletiTarih: Sal Şub 03, 2009 9:49 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

SAYIN BAHÇELİ'DEN KÜSKÜNLERE MEKTUP:

Birlik için görev size düşüyor
Sayın Devlet Bahçeli; 50 bin kişiye yazdığınız mektupta gerçekten samimi iseniz, Türkiye’nin beka sorunu ile karşı karşıya kaldığımız bu süreçte, sadece küskün dediğiniz kitlelere değil size de düşen görevler bulunmaktadır. Türkiye’nin birliği için önce MHP’de birliği sağlamak istiyorsanız, şu hususların gereğini yerine getirmelisiniz...

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partinin Şubat ayında kutlayacağı 40’ıncı kuruluş yıldönümü törenleri öncesinde aralarında başka partilerde görev yapanların da bulunduğu yaklaşık 50 bin ülkücüye mektup gönderdi.
Bahçeli, mektubunda “Küskünlükleri sona erdirelim, birlik ve beraberlik içinde olalım. Geçmişte ne olduğu önemli değil, önemli olan bugün” mesajlarının da verildiği mektuplar için PTT’ye de özel pullar hazırlatıldı. Pulların üzerinde Bahçeli’nin fotoğrafı ve “bir hilal uğruna 40 yıl” yazısı yer alıyor.
Bahçeli,“Aziz Dava Arkadaşım” diye başladığı mektubunda şöyle diyor:
“Tarihin hep haklı çıkardığı siyasi vizyonumuzu rehber aldığımızda, bugün beka düzeyinde vahim bir süreçten geçen ülkemizi, yaşadığı buhrandan bir an önce çıkartabilmek görevi, ruhu ve benliği Türkiye sevdası ile yanan Milliyetçi Hareket’e düşmektedir.
Bu tarihi harekete, 40 yıllık süre içinde ve hangi süreçte olursa olsun gönül vermiş, elini taşın altına koymuş bütün kardeşlerimi doğru yer ve zamanda, doğru fikirlerle yeniden buluşmaya davet ediyorum. Bugün, geçmişte yaşanan küskünlükleri aşma günüdür. Çünkü, aslolan millet varlığının devamlılığıdır.
MHP, 40 yıllık siyasal birikimin temsilcisi olarak, her arkadaşımızın bu eşsiz emanet üzerinde ödenemeyecek manevi hakları olduğunu düşünmektedir. Burası sizlerin baba ocağı, ana kucağıdır. Türk Milleti’ni, ebediyete taşıyacak bu yolculukta, bize yol arkadaşlığı yapacak bütün dava arkadaşlarımı, ülküdaşlarımı ve vatansever yürekleri Milliyetçi Hareket’in bayrağı altında toplanmaya davet ediyorum.”

HABER
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1