Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - Yildiray Cicek´ten
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 8 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 3:05 am    ileti konusu: Yildiray Cicek´ten Alıntıyla Cevap Gönder

KARANLIK GİDİYOR, AYDINLIK GELİYOR.





Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en buhranlı günlerini yaşamakta ve hızla karanlığa doğru sürüklenmektedir.

Türkiye’nin kimlerin eline kaldığı, son günlerde yaşananlardan daha net anlaşılmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan’ın dışa karşı teslimiyetçi, ülkenin menfaatleri için kaygısız ama kendi şahsi çıkarları için oldukça donanımlı olan iktidar kadroları, gün geçtikçe erimektedir.

Bu durum Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerde daha çok bozulan uslübunda, AKP’li belediyelerde yaşanan olaylarda, ”iktidar elimizden gidecek” telaşının hâkim kılınmasında ve erken seçim duyduğunda kimyası bozulan AKP’yi kurtaracak ve sipariş üzre yapılan anketlerin ortaya koyduğu gerçekler, AKP’nin Türkiye’yi tüketirken, kendini de tükettiğidir.

Türkiye tükenişini durduracak siyasi iradeyi aramaktadır. Türkiye’ye yönelen tehditlere ve yaşanan meselelere baktığımızda, bu siyasi iradenin MHP’den başka bir adres olmadığını görülmektedir.

Bu adresten rahatsızlık duyan çevreler, öteden beri olduğu gibi, MHP’nin önünü kesmek ve onu olumsuzluklar havuzuna çekerek yıpratma girişimlerini sürdürürken, MHP’nin başında bulunan Lider, inançlı ve azimli bir şekilde “tek başına iktidar” hedefine doğru Ülkücü Hareketi sefere çıkarmıştır.

Bu ilerleyen seferden rahatsız olan AKP yanlısı medya, MHP’nin yükselişini perdeleyen her tezgâhı uygulamaktadır.

Bu manzara, MHP için alışılagelmiş bir durum olduğu için, MHP kendi ayakları üstünde durmanın başarısını göstermektedir.

MHP’nin oyları hızla yükselmektedir. AKP’nin tehlikeli varlığı, MHP’yi görev başına acil bir şekilde davet etmektedir.

MHP’nin yıllardır Türkiye için tehlikeli olacağından bahsettiği gelişmeler, bugün AKP iktidarı sayesinde etkinlik kazanmıştır.

Bu duruma her zaman dikkat çeken MHP Lideri, geçtiğimiz gün düzenlediği basın toplantısında, yine Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri değerlendirmiştir. Fakat yaklaşık altı sayfalık konuşma metni ile birçok önemli tespitler yapan MHP Lideri’nin açıklaması, maalesef medya tarafından yine bilinçli bir şekilde görülmek istenmemiştir.

“Türkiye’nin genel durumu, Avrupa Birliği ile olan ilişkiler, Irak’ın kuzeyinde yaşananlar, Barzani ve Talabani’nin AKP’den gördüğü destek, Türkmenler üzerinde yapılmak istenenler, Kıbrıs Türklüğünün içine düşürüldüğü tuzak, Danimarka’nın yüce peygamberimiz Hz.Muhammed’e yönelik yapmış olduğu çirkin karikatür, Danıştay’ın başörtüsü yasağını sokağa taşıma kararı, Recep Tayyip Erdoğan’ın halka küfür edercesine azarlama moduna girmesi, MHP’nin önünü kesmek isteyenlere verilen mesaj” gibi ana başlıklarda içeriğe sahip olan basın toplantısında söylenenlerin Türk milletine ulaşması engellenmiştir.

Çünkü her tespit, Türk milletinin duygu ve düşüncesinde yer bulacak ifadelerdir. MHP, gerçek anlamı ortaya çıkarmakta ama bazı odaklar tarafından sahte anlamların gündemi işgal etmesi sağlanmaktadır.

Türk Milleti, yaşadıkları ve yaşananların devam etmemesi yüzünden anlamı aramaktadır. O anlam, Türkiye’nin mevcut dokusunda da görüldüğü gibi milliyetçi kadrolarda aranmaktadır.

Türk milletine sahip çıkma, onu koruma anlamı, MHP’nin kadrolarında mevcuttur. Bunu tarih tescillemiş, gelecek günler de tescillenen tarihe katkı olarak sunacaktır.
Son sözü, Türk milliyetçiliğinin Lideri Dr.Devlet Bahçeli’ye bırakalım:

Bugün sergiledikleri Türk Milliyetçiliği ve MHP düşmanlığı son çırpınışlarındadır.
Ancak, bunlara hak ettikleri cevabı Türk milleti seçim sandığında verecektir.
Milliyetçi Hareket, Türkiye’de siyasetin geleceği üzerinde yapılan kadastro planlamalarıyla, Parlamento aritmetiğini değiştirme hesaplarıyla ve demokrasi ve ahlak dışı senaryo arayışlarıyla hiç ilgilenmemektedir. Bunların hepsi bize yabancıdır ve bizim dışımızdadır. Koltuk değneği ve siyasi ittifak arayışında olmayan Milliyetçi Hareket sadece emrinde olduğu Büyük Türk Milleti’ne güvenerek ve onların şaşmaz teveccühü ve desteğiyle iktidara gelecektir.
O gün geldiğinde Türkiye’de nelerin nasıl değişeceğini de herkes görecektir.


Yildiray Cicek

Kaynak; Yildiraycicek.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Şub 16, 2006 3:11 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ECE kürdistankuran!



Medyada sözde Kürdistan’ı meşrulaştırmak ve kamuoyu zihnine kazımak için durumdan vazife çıkaran bazı şahsiyetler, yer buldukları köşelerde bunu yeterince uygulamaya çalışmaktadırlar.

Zaten bunlar, medya içerisinde ‘düşünce tarikatı’ gibi bir oluşum içindedirler. Düşünce olarak, birbirlerinden hiçbir farkları olmadan, durdukları alan içinde Türkiye için tehlike ve bela olabilecek ne kadar mesele varsa sahiplenmeyi, bulundukları tarikat içinde yapılan gizli bir ibadet gibi görmektedirler.

“Hangi birini sayalım?” diyeceğimiz kadar çokturlar. Geçmişte bunların birçoğunun karanlıklarına ışık tutmuştuk…

Milliyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Ece Temelkuran isimli bayan da bu bahsetmeye çalıştıklarımız içerisinde görevini dört dörtlük yapanlar içerisindedir.

Köşesinde tatlı tatlı ve edebiyatla süslü cümlelerle ‘insan hakları, demokrasi ve özgürlük’ gibi kavramları, birilerin yolunu açmak için pusula gibi kullanan Ece Temelkuran, şimdi Milliyet Gazetesi’nde “Adı konmamış şantiye devlet” başlığı ile (sözde) Kürdistan’ı ballandıra ballandıra anlatıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve PKK arasında arabuluculuğa soyunan sözde aydınlar içinde imzası bulunan Ece Temelkuran, yazı dizisiyle adeta Kürdistankuran olmuştur.

Yazı dizisinin adını“Adı konmamış şantiye devlet” olarak belirlese de cümleleri Kürdistan diye başlayıp, Kürdistan diye bitmektedir. Şimdi de kendince tuttuğu sözde Kürdistan günlüklerini köşesine taşıyarak, Türkiye ile sözde Kürdistan arasında arabuluculuğa soyunmuştur.

Ece Temelkuran, Kürdistan’ı meşrulaştırma çabasının Türkiye’de tepki göreceğini bildiğinden “Kürdistan adının Türkiye’deki milliyetçi hassasiyetleri kaşıdığı muhakkak…” diye giriş yaptığı cümlesinde “Bu bölgenin Irak Anayasasındaki ismi bu” açılımı ile Irak’ı işgal eden küresel çetenin belirlediği anayasaya dayandırarak suçunu hafifletmeye çalışmaktadır.

Ece Kürdistankuran, pardon Temelkuran, Irak’ın kuzeyinde kapı kapı dolaşarak, “Adı konmamış şantiye devlet” dediği oluşumun propagandasını yapmaktadır. Sözde Kürdistan’ı öyle bir yansıtıyor, öyle bir tanıtıyor ki,’yahu hadi şu şantiye devletin adını tüm dünya hemen tanısın’ tarzında...

Kürdistan oluşumu bundan 4-5 yıl önce Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak belirtilen ve savaş sebebi sayılıyordu, fakat AKP’nin Türkiye’nin başına musallat olduğu günden itibaren bu durum Kürdistan’ın benimsenmesine dönüşmüştür. Sözde Kürdistan’ı, Türk milletine de kabullendirmek için her türlü araç kullanılmaktadır.

Bu araçlar içinde önemsiz bir figüran olan Ece Temelkuran (Kürdistankuran) “Adı konmamış şantiye devlet” adı altında devam ettiği yazı dizisinde bir nevi inşaat kalfası gibi çalışmaktadır. Yevmiyesini artık Barzani’den mi alıyor, Talabani’den mi bilmiyoruz. Belki de bu şantiyede ücretsiz çalışıyordur.

Türkiye’de, bu şantiyeye yardımda bulunan iktidar çevresinden oldukça geniş potansiyel vardır. Ece Temelkuran, daha bu inşaat için omuz vermeden, Türkiye Cumhuriyetini yöneten Recep Tayyip Erdoğan, kendisini AKP Genel Merkezi’nde ziyaret eden Talabani’ye “Irak ve Kürdistan’dan gelen haberler bizi mutlu ediyor” demişti.

Ece Temelkuran’a gelinceye kadar, aslında bu ülkeyi yönetenlerden hesap sormak gerekiyor. Ece Temelkuran ve benzerlerini köşelerinde ‘Kürdistankuran’ yapan yönetimin yarattığı zihniyet atmosferidir. Bu yüzden gazetelerde tam sayfa yerler ayrılarak, sözde Kürdistan’dan şirinlikler sunulmaya devam etmektedir.

Ece Kürdistankuran ve bu tarikatın medyadaki üyeleri; dikkat edin... “Adı konmamış şantiye devletiniz” bir gece yarısı başınıza yıkılmasın...

Bir sözüm de şantiyenin çapulcu şefleri olan Barzani ve Talabani’yedir.

Okyanus ötesinden gelip, Irak işgalinden size pay çıkararak arkanıza geçenler, geldikleri yere geri döndüklerinde kime sığınacaksınız acaba? O zaman kimin kapısında dileneceksiniz?

Şantiyenin yazarlarından Ece Temelkuran’ın yazı dizileri mi kurtaracak sizleri? Yoksa Ya’lan’lı ve yapılacak ilk seçimde yalan olacak AKP iktidarı mı?

Söylesenize, sizleri kim kurtaracak şantiyenin çapulcuları?


Yildiray Cicek

Kaynak; Yildiraycicek.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Şub 20, 2006 9:29 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

“TÜRKİYELİLİK” UCUBELİĞİNİ SAVUNANLAR!


Başbakanlığa bağlı olarak çalışan İnsan Hakları Danışma Kurulu eski başkanı Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu ve Alt Komisyon Başkanı Prof.Dr. Baskın Oran’ın hazırladıkları raporda Türkiye’yi azınlıklar olarak tarif ederek, onlara çeşitli haklar kazandırıp, millet tanımı ve yapısını ortadan kaldırma girişimleri şimdi mahkemeye taşınmış durumdadır.

“Türkiyelilik” gibi Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan, Leyla Zana, Osman Baydemir gibi isimlerin sürekli dillendirdikleri kavramı, İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran, Başbakanlık bünyesinde hazırladıkları raporlarla hayata geçirmeye çalışmışlar, oluşan kamuoyu baskısı yüzünden başarılı olamamışlardı.

“Türkiyelilik” tanımı yapılarak, kamuoyuna sunulan raporu ilk sahiplenen partinin de PKK’nın siyasal kanadı DEHAP olması, niyetleri okumamızı kolaylaştırmaktadır.

İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran’ın ifade verdiği mahkemede, avukat Oya Aydın’ın müvekkillerini savunurken “Başbakan Erdoğan’ında Şemdinli olaylarından sonra “Türkiyelilik” kavramını kullandığını” ifade etmesi de bir nevi referanslarını göstermektedir.

Bu referansta Abdullah Öcalan, Leyla Zana, Osman Baydemir gibi PKK’nın önde gelenlerini söyleme gereği duymamışlardır.

Mozaikçi Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık makamına bağlı çalışan ‘İnsan Hakları Danışma Kurulu’nda, ‘Türkiye’yi mozaikler ülkesi yapma’ çalışmalarının fazla şaşılacak bir yanı yoktur. Herşey planlı ve programlı şekilde hazırlanmaktadır.

AKP iktidarının öne çıkan en büyük eylemi, “Türklük” kavramını yıpratıp,”milli” olan herşeyi bertaraf etmektir. Yıllardır bu atmosferi bulmaya çalışan belirli çevrelerde, AKP’den yüz bularak bu misyon için yan yana gelmişlerdir.

“Bozacının Şahidi Şıracı” espirisine uygun bir şekilde, hepsinin birbirine sahip çıkması da aralarındaki ahengi göstermektedir.

Bu adı geçen isim ve onlara bağlı oluşumların kendi politik görüş ve ülkeyi mozaik yapma hezeyanlarına, çeşitli aralıklarla Mustafa Kemal Atatürk’ü alet etme terbiyesizlikleri de işin başka bir çirkefliğidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün seçtiğimiz şu sözleri, bu çirkeflere tokat gibi cevap niteliğindedir.

“*-Türkiye Türklerindir.

*-Eğer bende bazı fevkaladelikler görüyor, buluyorsanız bunları sadece ve yalnız Türk olmama, Türklüğüme bağlayınız.

*- Taş kırılır, Tunç erir, ama Türklük ebedidir.

*- Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki ASİL kanda mevcuttur!

*-Türk, Türk olduğu için asildir. Çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.

*- Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı...'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kuran inanç ve düşünce felsefesini yansıtan buna benzer birçok sözü, ihanet çalışmalarına Atatürk’ü perde yapmak isteyenlerin düşüncesini ezecek silindir gibidir.

“Azınlıklar ve Kültürel Haklar Raporu” davasında yaptığı savunmasında “Türkiyelilik” kavramının daha önce Atatürk tarafından kullanıldığını söyleyerek, Atatürk’ün düşünce ve fikirlerinden ne kadar uzak olduklarını gösteren Baskın Oran zihniyeti, yukarıda yer verdiğimiz Atatürk’ün düşünceleri ile kendi düşünceleri arasındaki Oran-tıyı nasıl kurabiliyorlar acaba?

İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran’ın savundukları PKK’nın üst düzey yöneticilerinden tutun da, tabanına kadar herkesin sahiplendiği düşünceler olurken, bu ikili utanmadan “Yargılandığımız insan haklarıdır” demiş...30 bin insanı öldüren ve halen de öldürmeye devam eden bir örgütün propagandası içinde olan “Türkiyelilik” kavramını savunmak, PKK’yı ve benzerlerini savunmaktır.

İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran, yargılandıkları davalardan Orhan Pamuk, Hrant Dink ve benzerleri gibi AK’lanacaklardır. Çünkü İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran’da diğerleri gibi AKP’nin düşünce ve suç ortaklarıdır.

Alt ve üst kimlik tartışmalarını başlatıp, ”Türkiyelilik ”kavramını Türkiye Cumhuriyeti’nin sıfatı haline getirmek için çalışan AKP iktidarının gönüllü memurları olan İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran kaygılanmasın, çünkü AKP iktidarı, düşünce birliği içinde olduğu bu zihniyetin sözcülerini de kurtaracaktır.

Türk milletinin kimliğini sorgulamak ve onu parçalara ayırmak düşüncesi, bu ülkede itibar görmez.

AKP kriterleri sizi kurtarsa bile, millet vicdanı sizi sonsuza dek mahkûm edecektir.

Yildiray Cicek

Kaynak; Yildiraycicek.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Nis 11, 2006 5:07 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



AMPÜL IŞIĞINDA dtp(pkk) İLE MASADA OLMAK !


AKP'nin politikaları, hafta sonları gazete eklerinde yer alan ve cevapları arka sayfada bulunan bulmacalar gibi olmaktadır.

AKP'nin tüm söylemleri ve attığı her adım aslında bulmaca gibi görünse de AKP'nin arka sayfasını çeviren herkes cevabını bulmaktadır.

AKP, bulmaca gibidir... Her bulmacanın birkaç şıkkı olduğu gibi, AKP'nin de çok çeşitli yüzü vardır. Çok yüzlü olmasının sebebi de kitleleri idare etmekte zaman kazanma ve aldatma-kandırma ilişkisinde metod denemesidir.

Recep Tayyip Erdoğan'ın son haftalarda sahnelediği siyasi oyun, bu durumun bir parçasıdır.

DTP-PKK ile girdiği söz düellosu, karşılıklı atışmalar, kontrollü gerginlik stratejileri, bir şeylerin olgunlaştırılmaya çalışıldığının göstergesi gibiydi.

PKK ile düşünce olarak birçok kavramda buluşabilen Recep Tayyip Erdoğan, son haftalarda kamuoyu baskısının artmasından dolayı PKK'ya sözde 'tavır alıyor', duruşu sergilemektedir. Zira, PKK'ya bugüne kadar, şimdi yapmış olduğu çıkışın
zerresini yapmamıştı.

Recep Tayyip Erdoğan, PKK'ya karşı ne kadar yağsa-gürlese de PKK, AKP'nin bumerangı gibi olmaktadır.

Bumerang olmasını ise Recep Tayyip Erdoğan sağlamaktadır.

İktidara geldiği ilk aylarda "Kürdistan" tanımında bulunmuş, iktidarının işleyen sürecinde birçok düşüncede PKK ile aynı çizgiye gelmiş ve PKK'nın azması için her türlü tavizi vermiş Recep Tayyip Erdoğan'ın PKK'ya yaptığı çıkışları şüphe ile karşılanırken, o yine yapacağını yaptı ve PKK'nın siyasal cephesi olan DTP'yi "Silahsız bir şekilde gelirsin, masada her şeyini konuşursun" sözleri ile PKK'ya yine kıyak geçti.

Aslında bu sözün muhatabı, direkt PKK ama Başbakan'ın gaflarını toplamakta nefes nefese kalmış Başbakanlık sözcüsü Akif Beki, Tayyip Erdoğan'ın, bu sözleri DTP'ye söylediğini belirtmek zorunda kalmıştır.

DTP'nin elinde silah varsa sen o koltukta ne güne duruyorsun Recep Tayyip Erdoğan? Çiftçiye, garibana aslan kesilirken, PKK'ya ve uzantılarına karşı niye Başbakanlık yetkililerini kullanmıyorsun?

Kaldı ki, PKK ile DTP'nin birbirinden farkı nedir?

Hadi, anayasanın nimetleri ile kurulmuş ama PKK için çalışan parti ile masada buluştunuz diyelim...

DTP, PKK'nın beyninde bir geniş hücre değil mi? Onlarla girişeceğiniz her diyalog, PKK ile muhatap olmak değil de nedir?

DTP ile masaya oturduğunuzda, onlarla hangi şartlarda anlaşacaksınız?

DTP'nin eş başkanlarını bile İmralı'daki katil belirlemişken, DTP'nin ağzından çıkacak her sözün Abdullah Öcalan'a ait olduğunu düşünemeyecek kadar idrak özürlü müsünüz?

DTP'liler, sanki kendileri de PKK'dan ayrı bir şeymiş gibi, Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleri için "Açıklamaların muhatabı biz değiliz, PKK'dır" demektedir.

PKK'ya sert uyarılar yaparken, 'masaya gelin' çağrısı aslında, başta belirttiğimiz gibi, cevabı arka sayfadaki bulmaca gibidir.

Sert çıkışlar arasından, PKK'ya yumuşak girişler mi yapılmaktadır?

Masada buluşma olayı, öylesine söylenmiş bir söz değil, AKP'nin geldiği günden bu yana zeminini hazırladığı bir olaydır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın, DTP'yi(PKK) masaya davet olayına kimse şaşırmamalıdır.
Zaten, illa masaya gelmelerine de gerek yok. Zaten Recep Tayyip Erdoğan, masaya oturmadan da Abdullah Öcalan'ın kavramlarını Türkiye Cumhuriyeti'ne monte etmeye çalışıyor.

"Kürdistan'dan gelen bilgiler bizi memnun etmektedir" (7 Mart 2002) sözünün sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın PKK'ya bakış açısı, bu sözün şifresinde yatmaktadır.

AKP, bulmaca gibi diyorduk ya, Recep Tayyip Erdoğan'ın bu sözü ile birlikte ampülü çevirdiğinizde, bulmacanın cevabını aldınız mı?

Yurdun dört bir yanına, kahpe PKK'nın şehit ettiği askerler tabutlarla dağılırken, Recep Tayyip Erdoğan'ın masallarını dinlemeye bu milletin sabrı kalmamıştır.

Bir an önce istifa etmeli ve ülkeyi erken seçime götürmelidir. Devletten, hükümetten elini-ayağını çektikten sonra, kiminle masada oturtmak istiyorsa gidip, onunla oturmalıdır.

Pazarlamacı Tayyip! DTP ile masaya oturduğunda yoksa Türkiye'yi mi pazarlayacaksın?

Malum ya, sen 'ülkeyi pazarlamakla mükellefsin'...

Yildiray Cicek

Kaynak; Yildiraycicek.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Nis 11, 2006 5:13 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



MASANIN GARSONLARI HAZIR!


PKK azdı, kudurdu... Her gün askerlerimizi, polislerimizi ve sivil vatandaşlarımızı şehit ediyor. Ortada bunu durduracak siyasi iradeyi ortaya koyabilecek bir hükümet yok. Türk milleti’nin yaşadığı acılardan dolayı yüreği kan ağlarken, hükümet rolü oynayan iktidar, PKK’yı masaya çağırma gafletinde bulunuyor. Buna tabii sadece gaflet dersek...

Halkın teröre karşı öfkesi doruğa çıkmışken, provokasyon peşinde koşanlar için zemin çalışması yapıldığına dair manzaralara da şahit olmaktayız. Hükümet boşluğunun yaşandığı bu zamanda ve PKK’yı masaya bekleyen bir iktidar karşısında, oldukça sağduyulu davranmamız gereken günleri yaşamaktayız.

Türkiye’nin huzurunu, birlik ve beraberliğimizi bozmak için her türlü oyunu oynayabilecek güçlerin hareketlendiği şu günlerde, Türk milliyetçileri olarak çok dikkatli olmalıyız, çok...

Terör karşısında Türkiye’yi acze düşüren hükümet, PKK ile pazarlığa oturma çağrısı da yaparak, hançeri milletin sırtına bir kez daha saplamıştır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Silahsız bir şekilde gelirsin, masada her şeyini konuşursun” sözü ile Türkiye’de PKK muhataplığının ilk adımlarını atarak ‘masaya oturulsun mu, oturulmasın mı’ tartışmasını başlatmıştır.

Sonra kendi sözünü yalanlayarak, “Alçaklarla, canilerle konuşacak meselemiz yoktur” diye öfkeli bir şekilde reddetse de DTP’nin bile dediği gibi, R.T.E, PKK’ya seslenmiştir.

Halbuki aynı AKP iktidarı, PKK’lıları devletin binalarında ağırlamış, onlara iftar sofraları açmıştı. Recep Tayyip Erdoğan, o zaman, “Bu alçaklarla, canilerle ne işiniz var?” diye soranları azarlıyordu. Hem de ne azarlama... Adeta PKK’lıların üstüne kendini siper ediyordu.

Recep Tayyip Erdoğan, bu alçakların, bu canilerin düşüncelerini, kavramlarını zaten masaya oturmadan da savunmuyor muydu? Savunuyordu! O zaman, Recep Tayyip Erdoğan PKK’ya ‘çok hiddetleniyor’ görüntüsü verdiği bu günlerde PKK’yı niçin masaya davet etti ve DTP(PKK), son zamanlarda niçin bu kadar kudurgan bir hal takındı? Bunun sebebi, AKP iktidarının, Türkiye’de son günlerini yaşamasının telaşı olmasın sakın?

Kıbrıs’ı Rumlara vermiş, Türkmen kenti olan Kerkük ve Musul’u Peşmergelere vermiş bir zihniyet, PKK ile masaya oturduğunda Türkiye’nin doğusunu da PKK’ya mı verecektir.

AKP iktidarının, milli bir mesele için masaya oturduğunda, Türkiye’nin kazançlı çıktığı bir tane hadise gösterebilecek birisi var mı?

Kaldı ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın masaya çağırdığı çapulcular kim ki, onlarla masaya oturacak ve masaya oturduğu vakit de Tayyip’in ağzından onlara söylenecek ilk cümle ne olacak?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Silahsız bir şekilde gelirsin, masada her şeyini konuşursun” sözü ile ha DTP’ye, ha PKK’ya yaptığı davet sonrasında, medyada da bazılarının ağzının suyu akar oldu.

Gazetelerindeki köşelerinden, televizyondaki tartışma programlarından bunları takip ediyoruz... ”AKP-PKK masada buluşsalar da bizler de masaya garsonluk yapsak” düşüncesinde gibi davranmaktadırlar.

Bu garsonluk peşinde koşan, beyni buzlanmışlardan birisi de bir televizyon kanalında DTP’yi(PKK)kastederek diyor ki; ”Adamların neyi istediğini bile bilmiyoruz. Oturup, öğrenelim. Federasyon ya da özerklik istiyorlarsa çözümüne bakalım” diyebilmiştir. Vatanını seven bir insanın kanını donduran, kansızlık da bu olsa gerek...

Tabut tabut şehitler Anadolu’yu bir bayrak gibi örterken, Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’yı masaya daveti, olsa olsa sadece PKK’yı mutlu edecek yeni bir adım olmuştur.

Türkiye, AKP iktidarında varoluş – yok oluş mücadelesi vermektedir. Ülkeyi bölecek, parçalayacak tüm unsurlar, bu iktidar sayesinde palazlanmıştır.

ABD, AB ve AKP şeytan üçgeni, Türkiye’nin varlığına savaş açmıştır.

PKK, bugün masaya kadar dayandıysa, bu üçlünün destekleri ile olmuştur.

Recep Tayyip Erdoğan, şehitlerin kanları üzerine masa kurmaya çalışmaktadır. Bu gerçekleşmemiş olsa da düşünce olarak ifade edilmesi bile niyetleri göstermiştir.

Ne masası Tayyip, ne masası?... Bu alçaklar, bu caniler dağda, ovada, şehirde, köyde, kasabada bir bir temizlenmelidir.

Sen, mikrobu temizlemekle görevliyken, mikrobu masaya çağırıyorsun... O masa, o gün, o saat, o dakika iktidarının başına yıkılır, bunu unutma!

Türk milleti, dayan! Bu AKP belasından en kısa zamanda kurtulacağız.

Türk milleti, tahriklere kapılmadan, iktidarın ihanetleri karşısında yılgınlığa düşmeden, Türkiye’nin bir bütün olduğunu tüm dünyaya göstermelidir.

Tahrik vardır, sağduyulu olacağız... Bölmeye çalışan var, birlik olacağız... Parçalamaya çalışan var, dirlik içinde davranacağız... Türk bayrağına, vatanına, milletine hep beraber sarılacağız, koruyacağız.

Hiçkimse şunu unutmasın: Başka Türkiye yoktur ve bu ülke en kısa zamanda safralarını atacaktır...

Yildiray Cicek

Kaynak; Yildiraycicek.com
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
YALNIZKURTmfc
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Feb 14, 2006
İletiler: 26
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Sal Nis 11, 2006 5:49 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ESSELAMINALEYKÜM!!Desenize ülküdaşlar bunların da foyası ortaya çıktı!!!çıkacak tabi!!ne yaptığı ne ettiği ortada zaten!sabır,az daha sabır ülküdaşlar..az daha!biz çok sabrettik az daha!hiç kimse merak etmesin herkes anlayacak neyin ne olduğunu!anlayacak bu millet benliğinden neler kaybettiğini ve gene aslını bulacak!bulacak ve dönecek ÜLKÜSÜNE!Sabır ülküdaşlar sabır...ALLAH(c.c)'A EMANETSİNİZ...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Sebas
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Apr 18, 2003
İletiler: 510
Şehir: Bordeaux / KahramanMaras

İletiTarih: Sal Nis 11, 2006 11:26 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

yazarlarimizin yuregine saglik

dogrudur ! destekliyoruz !!

60. Hükümet MILLIYETCI HAREKET
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder MSNM
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Çar Nis 12, 2006 4:16 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

yıldıray çiçek herşeyi anlatmış.bize düşen görev milliyetçi harekete 1 kişi kazandırarak milliyetçi hareketi iktidar yapmaktır.ALLAH TÜRK ü korusun ve yüceltsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts May 15, 2006 10:15 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

‘AKP DİBO’ OLDU!



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yolsuzluklara damardan girdik’ sözleri ile miting meydanlarında ve çeşitli toplantılarda kasıla kasıla konuştuğunu biliyorsunuz.

Bu konuşmalar, kendisini ve kadrosunu yakından takip eden bizler için bir şey ifade etmiyordu, fakat toplumun bazı kesimlerine bu maskeli halleri etki bırakıyordu.

‘Yolsuzlukla mücadele ediyoruz’ sözleri ile gündemi başka yönlere kanalize edip, yolsuzluk damarına kendileri oturdu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en yağmacı ve talancı iktidarı ile karşı karşıyayız.
Bu iktidarda şaibeler, şüpheler ve kokuşmalar baştan sona her yanı sarmış durumdadır.

AKP dendiği vakit, dışarıda teslimiyet içeride kadrolaşma, ihale, kayırmacılık, iş takipçiliği akla gelmektedir.

Bunu AKP dışındakiler değil, bizzat kendi içlerinde bulunan milletvekilleri, belediye ve il-ilçe başkanları söylemektedir.

AKP ise bu kişiler hakkında ihraç ve soruşturma yoluna gitmektedir.

İçerideki eleştiri, dışardan gelecek olandan daha zararlı olduğu için, AKP bir an önce imha yoluna gitmektedir.

AKP’nin bu konulardaki taktiği ya görev yükseltmesi yapmak ya da ihraç etmek olarak iki seçenektir.

Bu seçenekleri kime tuttururlarsa, ona göre uygulamaktadırlar.
AKP’de Hatay’da başlayan Ali Dibo olayı, Türkiye’yi sarmış durumdadır. Bir nevi ‘AKP DİBO’ olmuştur.

AKP’nin kaygan zeminde, adeta toplama kampı gibi oluşması zaten bugünlerin habercisi gibiydi.

Türkiye’nin menfaatlerinden ziyade uluslar arası ülkelerin ve kişisel menfaatlerin buluştuğu yer olan AKP, bu haliyle ülke için hem üniter yapıyı bozma adına, hem de sosyal ve ahlaki çöküntü adına çok büyük tehlikedir.

Sözde İslamcı referansı ile iktidara oturan ve Türkiye’yi Hıristiyan ve Yahudi şeriatçılarına adeta yolgeçen hanına çeviren AKP, hangi cepheden bakarsanız bakın, siyasi manada bir ucubelik olarak değerlendirilmektedir.

Hem ecnebiye hizmete adanmış, hem de kişisel menfaatleri için her türlü kılığa giren AKP’nin sonu yaklaşsa da, şuan ‘giderayak’ manasında çok hızlı çalışmalar yapmaktadırlar.

Devletin kurumları ‘cüzdanlarını’ iyi kollamalıdır.

‘AKP Dibo’nun’ hızlanacağı ve en küçük köy-kasaba il olmak üzere tüm Türkiye’yi saracağı muhakkaktır.

AKP’nin sahte yüzüne bir kez kanan kişilerin, bu kadar yaşanlardan sonra tekrar kanması herhalde gerçekleşmez.

Birbirine benzerlerin bu çatı altında olmasının da şaşırtan bir yönü olmayacaktır.
Yolsuzluklara damardan girildiğinde kendi yüzü ile karşılaşmak demek, AKP’li olmak demektir.

Yetimin, öksüzün hakkını adaletsiz bir şekilde paylaşan, onları yandaşlarına dağıtan bu zihniyetten bir an önce kurtulmazsak, ülkede ki kaosa herkes şimdiden hazırlansın…

Ekonomiyi düzelttiğini söyleyen ama gerçekte işsizliğin, yoksulluğun hızla arttığı ve iç ve dış borcun hızla yükseldiği yerde AKP’nin masalları artık bir şey ifade etmemektedir.

AKP bu masallarla buraya kadar idare etti, AKP Dibo olayları ile de ‘cukka’ olup gitmeyi hedeflemektedir.

Yanınızdan AKP’li bir yetkili geçerken çok dikkatli olun, ne olur ne olmaz! Namuslu ve vicdan sahibi herkeste devlet kurumlarında, belediyelerde gözünü, kulağını dört açmalıdır.

Her adımlarına dikkat, milli bir vazifedir.

Yildiray Cicek
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
mustafayaman
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jan 09, 2006
İletiler: 315
Şehir: türkiye

İletiTarih: Pts May 15, 2006 11:07 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Basında yeni iktidar alternatifi arayışı başladı. Köşe yazarları ve manşetler harıl harıl yeni iktidar alternatifi bulmaya çalışıyor. AKP karşısında yeni bir seçenek olarak gösterilenler arasında seksen iki yaşına varmış DEMİREL bile var. Ama nedense, MHP'ye karşı görmezden gelme kurnazlığı devreye sokuluyor.
Ana muhalefet partisinin iktidar için seçenek olamayacağını düşünenler, merkez sağda yeni oluşumların mayasını çalmakla meşguller. MHP'yi ısrarla görmezden gelenlerin düşündüğü seçeneklerin, AKP'nin önünü kesmesi bir hayaldir. Artık biraz gerçekçi olmak gerekmez mi? MHP'nin sahip olduğu yetişmiş kadrolara tek başına iktidar sorumluluğu verilme zamanı gelmedi mi? AKP iktidarına karşı iktidar seçeneği hazırlayanlar MHP'nin yükselişini niçin gizlemeye çalışıyorlar?
MHP, orta sağda değil, merkezdeki tek iktidar seçeneğidir.
Türk milleti, yeni bir milli mücadeleden geçmektedir. Onun için Türk milletinin bütün gücünü milli hassasiyeti yüksek bir siyasi kadroda bütünleştirmesi gerekir. Şu anda milli hassasiyeti yüksek siyasi kadro, MHP kadrolarıdır.
Türk halkı bu gerçeği bildiği içindir ki, MHP'ye yeni bir şans tanımak istediğini ortaya koymaktadır.
Kurban bayramı münasebetiyle MHP Genel Merkezi'nde yaşanan izdihamı görenler, bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmaktadırlar.
MHP'ye yurt genelinde büyük bir teveccüh gösteren Türk halkı, teslimiyetçi zihniyete karşı Türkiye'yi yeniden ayağa kaldıracak kadronun MHP olduğunu işaret etmektedir.
AKP iktidarı 2002 seçimlerinde halkın öfkesini ve ümidini oya çevirmeyi başarmasına rağmen, bu desteği hizmete aktarmakta başarısız kalmıştır.
Bunu AKP milletvekilleri ve AKP'ye oy veren seçmenler açıkça dillendirmektedir. AKP, üç yıldır iktidardadır. İç ve dış borcu artırmaktan başka hangi başarıya imza atmıştır? AKP'nin AB'ye endeskli ekonomik siyaseti yüzünden Türk ekonomisi çökertilmektedir. Tarım tamamen iflas etmiş, çiftçi tükenmiştir!
AKP'nin yoksullukla mücadele sözleri, seçim meydanlarının süslü direklerinde asılı durmaktadır! İktidarlarının üç yılı geride kalmış olmasına rağmen yoksullukla mücadelede tek adım atamamışlardır. Yolsuzlukla mücadelede ise kendilerini temize çıkarma yolu aramakla meşguller.
Böyle bir ortamda, MHP'nin yetişmiş kadroları koalisyon iktidarında eksik kalan hamleleri tamamlamak üzere bir kez daha hizmet yetkisi istemektedir.
İhtilal ürünü Anap'tan medet ummanın akıl kârı olmayacağını kavramak istemeyenler, ısrarla sağda birlikten bahsetmektedirler. Bu arayışların yanlışlığı defalarca denenerek öğrenilmiştir. Bu kez, AKP iktidarına karşı tek seçenek Milliyetçi Hareket Partisi'dir.
Kamuoyu yoklamaları ve anketler bunu gösterdiği halde, köşe yazarları ile yazılı ve görüntülü basın, bunu halkın dikkatinden kaçırmaya çalışmaktadır. Ama başarılı olamayacaklar.
MHP, Türk milletiyle bütünleşerek iktidar koşusunda ipi göğüsleyen yarışçı olacaktır. Biz buna yürekten inanıyor ve MHP kadrolarına güveniyoruz.
Halep oradaysa, arşın burada. Zamanı gelince ölçü, tartı meydana çıkacak, AKP iktidarı bütün olumsuzluklarıyla çekip gidecektir.
Çekip gidecektir, çünkü Türk milleti teslimiyetçi zihniyetle hiçbir yere varılamayacağını görmüştür. Kıblesi yabancı başkentlerde bulunan siyasi iktidarların, uzun soluklu bir iktidar yetkisine sahip olması, eşyanın tabiatına da aykırıdır.
AKP üç yılda gömleğin yüzünü ve tersini halka göstermiştir!
MHP'nin yükselişini engellemeye çalışanların işi, bu seçimde kolay olmayacaktır.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
sinan37
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 17, 2006
İletiler: 558
Şehir: Kastamonu

İletiTarih: Sal May 16, 2006 6:37 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ISRAR ediyorum: Evet. Azınlık vakıflarına gayrimenkul edinme hakkı verilerek, antlaşma niteliği bile kazanmadan paramparça ettiğimiz Sevr'in bazı maddeleri Avrupa Birliği'ne girmek uğruna Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir.
Ve yine ısrar ediyorum ki; bu kanun MHP'nin koalisyon ortağı olduğu 57. Hükümet döneminde çıkarılmıştır ama, MHP milletvekilleri tasarıya oy vermemişlerdir!
Sayın Devlet Bahçeli de iki kez reddetmiştir tasarıyı. MHP'ye rağmen tasarı kanunlaşınca da Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açmıştır.
Şöyle ki:
Azınlık vakıflarının gayrimenkul edinmelerine ilişkin tasarı, önce Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın 22 Haziran 2000 tarihli yazısıyla hükumetin gündemine getirilmiş, fakat Sayın Bahçeli tasarıyı imzalamamıştır.
Bu red olayından iki yıl sonra tasarı vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Nejat Arseven'in imzasıyla 15 Ocak 2002'de Başbakanlık'a gönderilmiş, Sayın Bahçeli tasarıyı yine imzalamamış, yine reddetmiştir!
Bu kararlı duruş üzerine azınlık vakıflarıyla ilgili tasarının kanunlaşamayacağı anlaşılınca, meseleyi AB uyum yasaları kapsamına dahil etmek gibi bir hileye başvurulmuş ve tasarı MHP'nin dışındaki bütün partilerin desteğiyle kanunlaşmıştır.
Sayın Bahçeli'nin tasarıyı neden imzalamadığı, MHP'nin, Anayasa Mahkemesi'ne açtığı iptal davasının gerekçesinden anlaşılmaktadır.
Gerekçede; 'Mill” Birliğe ve mill” menfaatlara aykırı veya belirli bir ırkı ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamayacağına' ilişkin, Türk Medeni Kanunu'nun 101. Maddesi hatırlatılmış, Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra azınlık vakıflarının mülk edinemedikleri belirtilerek, kanundan duyulan endişeler şöyle sıralanmıştır:
'... Türkiye'yi terk eden şahısların varlıkları, durumlarına göre Hazine'ye veya Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde Mazbut Vakıflar'a intikal etmektedir. (...) Yasanın geriye yürütülmesinden dolayı, Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tasarrufu altındaki taşınmazlar 66 yıl sonra cemaat vakıflarına devredilecektir.'
Ayrıca söz konusu ettiğimiz kanunun, 'Cemaat vakfı kurması yasaklanmış olan diğer Türk vatandaşları aleyhine eşitsizliğe sebep olacağı' belirtilerek, bu durumun Anayasa'nın 10. Maddesi'ne aykırı olduğu ifade edilmiştir.
Kanunun sebep olacağı diğer sakıncalar da ifade edilmiştir.
Ancak bir kısmını özetleyebildiğim bütün bu gerçekler ortada iken, azınlık vakıflarının Hazine ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tasarrufu altındaki mülkleri kendi adlarına tescil ettiriyor olmalarından MHP sorumlu tutulamaz.
Tutuluyorsa bilin ki kötü niyet vardır!
Bilin ki MHP'ye kasıt vardır.

NECDET SEVİNÇ-TERCÜMAN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
thegreen_wolf
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 12, 2006
İletiler: 466
Şehir: trabzon

İletiTarih: Sal May 16, 2006 5:32 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Taslak, azınlık vakfı, mazbut vakfı, mülhak vakfı gibi ayrımları da ortadan kaldırarak, tüm vakıfları eşit şekilde değerlendiriyor.

Hükümetin AB'ye uyum çerçevesinde çıkardığı yasalar, azınlık vakıflarının mal ve mülk konusunda aynı yerleri istemelerine neden oluyor.

Aynı yer için hem Ermeni Vakfı, hem de Rum Vakfı, "Burası bizimdir" diye Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne başvuruda bulundu.

Genel Müdürlüğün mükerrer başvuru olarak nitelendirdiği bu girişimlerin sayısı 900'e ulaştı.

Türkiye'de 161 adet tescilli cemaat vakfı bulunuyor. İllerde 52 Ermeni, 18 Yahudi, 75 Rum, 9 Süryani, 3 Keldani ve birer tane Gürcü ve Maroni olmak üzere toplam 161 azınlık vakfı bulunuyor.

İllere göre dağılım da şöyle:

Adana ( Maroni /1), Ankara (Yahudi/1), Balıkesir (Yahudi/1, Rum/6), Bitlis (Süryani/ 1), Bursa (Yahudi/1), Diyarbakır (Ermeni/ 2, Keldani/1, Süryani/7), Edirne (Bulgar/1, Keldani/1, Yahudi/1), Hatay ( Ermeni/2, Yahudi/ 2, Rum/7), İstanbul (Bulgar/1, Ermeni/ 47, Gürcü/1, Keldani/1, Yahudi/12, Rum/62, Süryani/1) ve Kayseri (Ermeni/1)

Ana dilde yayın ve eğitim ile ilgili düzenlemeler tamamlanmıştır. Azınlık vakıflarının mülk ve toprak edinmeleri önündeki engeller de bir bir kaldırılmaktadır.



Atatürk’ün bizzat ilgilendiği 36 Beyannamesi’ni hiçe sayan bu yeni uygulamanın temeli, AB’nin, Kemalist rejimi ve Atatürk önderliğinde şekillenen bölünmez ulus–devlet tezini yıkmaktır.



Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Lozan Antlaşması’yla belirlenmiş azınlık tanımı, Rum, Ermeni ve Musevileri kapsamaktadır.



Hukuk dışında hiçbir bilim alanında kesin sınırları belirlenememiş bir kavram olan “azınlıklar” konusunda, AB’nin Türkiye yorumu şöyledir:



“Türkiye’de 30’dan fazla etnik grup vardır ve her biri azınlık sayılmalıdır, her birine özerklik verilmesi gerekir.”



Lozan’ı hiçe sayan bu tespiti, bir yaptırım haline getiren karar ise, 2000 yılı ilerleme raporunda önümüze konulmuştur.



Türkiye’nin, “Azınlıkların Korunmasına Yönelik Avrupa Çerçeve Sözleşmesi”ni imzalamadığı ve Lozan ile tanımlanan azınlıkların dışında başka bir azınlığı tanımama yolundaki tutumunu sürdürmesinin üyelik önünde ciddi bir engel olduğu vurgulanmıştır.



Bugün küresel dünyada ulus–devletin parçalandığı ve şirket egemenliğinin önündeki büyük devlet engelinin kaldırılması yönünde ciddi çalışmalar vardır.



Cumhuriyet Türkiyesi ise, ulus–devletin güçlü bir temsilcisidir.



Bu sebeple, ciddi propagandalar ve sözde üyelik şartları ile yapılmak istenen, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü parçalamaktadır.



Ülkemizde çeşitli isimler altında faaliyet gösteren yabancı vakıfların da, bu gayeye hizmet eden çalışmalarına yıllardır devam ettikleri bilinen hakikatlerdir.



Ülkemizde “kültür hizmetleri” gayesiyle çalışmalarını sürdüren yabancı vakıflardan özellikle Alman vakıflarının, ulus–devleti yıkma yönünde ciddi propagandaları mevcuttur.



Alman Federal Hükümetinin “Politik Eğitim Fonu”ndan finanse edilen bu vakıflar, Almanya’nın en büyük 4 partisine aittir.



Alman CDU Partisi’nin 1984’te açılan Konrad Adenauer Vakfı; SPD’nin 1988’de kurulan Friedrich Ebert Vakfı; FDP’nin 1991 tarihi; Friedrich Noumann Vakfı ve 1990’lı yılların ortasında kurulan, Yeşiller Partisi’ne bağlı Lieinrich Böll Vakfı İstanbul’da halen faaliyettedirler.



Konrad Adenauer Vakfı’nın Türkiye Danışmanı, Steinbach aynı zamanda, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü’nün müdürüdür.



1998 yılında, “İslam’ın Avrupa için Önemi” konferasında, Türkiye için şu tespitlerde bulunmuştur:



“Sorun, Atatürk’ün bir Paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur... Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu?”



Yeşillerin Heinrich Böll Vakfı ise, “Federal yönetimin” nimetlerini Doğu Anadolu konusunda gündeme getirmekte, Türkiye’nin etnik çetelerini hazırlamaktadır.



SPD’nin Friedrich Ebert Vakfı ise, “Türkiye’de sivil toplumun kurulabilmesi”ne uğraşmaktadır.



Alman Dışişleri Bakanlığı’nın, ülkelerin içine dikkat çekmeden karışabilmek ile ilgili önerilerinde, politik vakıfların etkili olacağı belirtilmiştir.



Bu vakıfların programlarında;



1. Kemalizmin iflas ettiği ve sorunun geçici bir hükümet sorunu değil de, yapay ve uyduruk Türk ulusunu tepeden inme yöntemlerle yaşatmaya uğraşan Türk devleti olduğunu kanıtlamaya çalışmak,



2. Türkiye’de yerel yönetimlere işlerlik kazandırarak Almanya benzeri “federal sistemin” özendirilmesi,



3. Akademisyenler, aydınlar, burs verilen doktora öğrenicileri ile yerli aracılar yetiştirmek gayeleri vardır.



AB’nin azınlıklarla ilgili reformistleri de bu tür vakıfların önünü daha da açmak gayesindedir.



Ulus–devleti yıkarak, Sevr’i hortlatma çabasından asla vazgeçmeyen Batı’ya, bu tür fırsatları uygulamalarına izin verilmesi ağır bir vebaldir.


Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM ICQ
thegreen_wolf
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 12, 2006
İletiler: 466
Şehir: trabzon

İletiTarih: Sal May 16, 2006 5:36 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

"Mr. Erdoğan, Ne Mutlu Türküm desene"






AB ve Türkiye arasında tenis topu gibi gidip-gelen AKP iktidarı,3 Ekim'den kısa bir süre önce Türk milletini kandırmak için başlattıkları "dik duruş" masalını, daha önce de birçok kez örneklerinde gördüğümüz gibi, 3 Ekim günü, akşam saatlerine kadar okumaya devam ettiler… Baktılar olmuyor, akşam saatlerinde yelkenleri suya indirip, AB'den gelecek bir çağrıyı beklemeye başladılar… Yazıyı kaleme aldığım vakitlerde AKP hükümeti, hâlâ "AB'ye kapı arkasında yeni tavizler vererek" anlaşma sağlamaya çalışıyordu. Sanal yolun yolcuları olduklarından, bütün ümitlerini her ne pahasına olursa olsun AB ile entegrasyona bağladıkları için, Türkiye gerçeklerini ve üzerinde oynanan oyunları görmekten de o kadar acizdirler.
Kendilerini bu konularda uyaranlara da çok büyük tepki göstermektedirler. Bu ülkenin onuru ve geleceğinden yana olanların bildiği gibi, kendileri de verdikleri tavizler sonucu, ülkeyi nasıl bir uçuruma götürdüklerinin çok iyi farkındalar... Ne var ki, verdikleri sözlerin ve misyonlarındaki olabilecek kırılmaların önüne geçmeye çalışmaktadırlar.
3 Ekim 2005 tarihi öncesi, MHP'nin önderliğinde, Türk milleti adına yüz binlerce vatanseverin "Başkent Ankara" mitinginde toplanarak milli bir duruş göstermesi, en çok MHP korkusu yaşayan Recep Tayyip Erdoğan'ı ürkütmüş olmalı ki, ertesi gün "laf olsun" babından esip-gürlemiş yine…
Recep Tayyip Erdoğan'ın, bizim için hiçbir ciddiyet ifade etmeyen açıklamaları, son günlerde sürekli MHP'yi hedeflemektedir.
Hele hele Ankara'nın caddelerini, sokaklarını, meydanlarını kitleyen yüz binlerce Türk milliyetçisinin "Başkent Ankara" mitingindeki varlığı, Recep Tayyip Erdoğan'da var olan ABD ve AB ruhunu incitmiş olmalı ki, mitingin hemen ertesi günü yaptığı anlamsız konuşmasında yine MHP'yi eleştirmiş… Artık MHP'yi eleştirmek onda 'olmazsa olmaz' bir anlayış olmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan, MHP'yi, AB'ye bakış ve bazı uygulamalar konusunda zayıf donanımı ile eleştirmeye kalkmış ve kamuoyunu yanıltma çabası vermiştir. MHP'yi, AB konusunda hükümet ortağı iken attığı imzalar noktasında eleştiriyor eleştirmesine ama bütün bunları sapla-samanı birbirine karıştırarak yapıyor…
Mesela; cümlesinin bir bölümünde şunları demiş Recep Tayyip Erdoğan:
"Özellikle içerdekileri samimi görmüyorum. Bu ülkede hükümet olacaksın, hükümet olduğun zaman AB müktesebatının gereği ne ise bunlarla ilgili gerekli adımları atacaksın, hatta terörist başının idamını durdurma kararının altına imza atacaksın, ondan sonra da sıkılmadan kalkıp, bize yol göstermeye çalışacaksın. Böyle şey olmaz. Bu, samimi bir yaklaşım değildir. Samimi olalım, dürüst olalım, ilkeli olalım, dün söylediğini bugün inkâr etme...Artık sözde de kalmıyor, bunlar imzalı olarak arşivlere giriyor. Bütün bunlar Meclis arşivlerinde...
Recep Tayyip Erdoğan'ın, ABD ve AB'ye karşı beslediği samimi duyguları, belgeli uygulamaları ile bildiğimizden, MHP'ye söylediği bu sözler, bumerang gibi kendisini vuracak cinstendir.
Türk milliyetçileri olarak bizim de dürüstlük, samimiyet ve ilkeden yana anlayışımız ve uygulamamız var, muhterem Tayyip Efendi… Acaba bunları derken, hiç siyasi yaşamındaki zikzaklar, sözlerin ve uygulamaların aklına geldi mi?
MHP'nin 57.hükümetten tasfiye edilmeye çalışılmasının temel faktörü zaten, milli konularda taviz vermemesi değil miydi? 57.hükümetin son dönemlerindeki gazete başlıklarına ve köşe yazarlarına bir bakın bakalım; "MHP, AB önünde engel" diye, sırf "milli konularda taviz vermiyor" diye suçlanmadı mı?
Hatta 57.hükümetin küçük ortağı Anavatan Partisi'nin o zamanki genel başkanı Mesut Yılmaz, Hürriyet Gazetesi ile sonradan yaptığı bir söyleşide şu cümleleri kullanmıştı:

[b]
" MHP'nin AB konusundaki tavrı kendi açısından tutarlı ancak bizim açısımızdan kabul edilemezdi. 99 Aralık'taki Helsinki Zirvesi'nden bu yana böyleydi.Zorluk, Ulusal Programın kaleme alınmasında ortaya çıktı. Katılım Ortaklığı Belgesi'nin açıklanmasının ardından bizim Ulusal Programı hazırlamamız bir kaç ay gecikti. Aslında biz bu gecikmeyi çok iyi kamufle ettik. MHP ile o zamandan başlayan pazarlıklar geldi, son AB Paketi'nde MHP'nin itiraz ettiği konularda odaklandı. Ölüm cezası, anadilde eğitim ve anadilde yayın konularında. Ulusal Program da uzlaşma sağlanması için öyle kaleme aldık ki; Katılım Ortaklığı'nda ki net talepleri karşılamıyordu. AB dedi ki; Sizin Ulusal Programı'nız bazı konularda Katılım Ortaklığı ile örtüşmese de, biz bunu kabul ediyoruz. Biz bu farklılığın farkındaydık.Bu farklılık hep önümüze çıktı. MHP, Nuh dedi Peygamber demedi. Hakkını vermek gerekirse Başbakan bu konuda yapılabilecek herşeyi yaptı. En son dönüm noktası, Başkent Hastanesi'nde yapılan zirvedir. Bu zirvede Başbakan, Devlet Bey'e dedi ki; 'Çok rica ediyorum, bu konuda direnmeyin.' Bahçeli, 'Hayır, tavrımız sürüyor' dedi."

Recep Tayyip Erdoğan MHP'yi "hatta terörist başının idamını durdurma kararının altına imza atacaksın" gibi bir cümle ile suçluyor ama geçmişte defalarca belirttiğimiz gibi T.B.M.M'de idamı kaldıran oylamada "evet" oyu veren 6 partiden (DSP, ANAP, DYP, YTP, AKP, SP)birisinin kendi partisi... Ve MHP'nin ise tek başına tüm milletvekilleri ile "hayır" oyu verdiğini unutuyor.
Şu an AKP teşkilatlarını teslim ettiği Dengir Mir Mehmet Fırat denen şahsın da, 'T.B.M.M'de azınlıklara haklar kazandırma mücadelesini verdiğini' anlattığı konuşmasında, Abdullah Öcalan'ın idamı ile ilgili "Ha, asarsınız, asmazsınız; asamadınız; bundan sonra da asamayacaksınız" sözünü de -işine gelmez ama- dürüstlük adına hatırlamasında yarar görüyoruz. Bu arada, Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan örgüt yönetmesini "İşte bu demokrasidir" diye açıklayan sen, acaba Abdullah Öcalan'a yeni kolaylıklar sağlayacak mısın? Dürüst ol, samimi ol, cevap ver Türk milletine!
Recep Tayyip Erdoğan, MHP'yi eleştirdiği cümlelerin devamında da diyor ki: Bunların belgelerini, hepsini halkımıza takdim edeceğiz. Bütün bu belgeleri halkımıza göstereceğiz. Böyle meydanı doldurarak, bindirilmiş kıtalarla meydanlara gelerek, bu milletin istikametini şaşırtmaya kimsenin gücü yetmez, milletimiz artık bunları yutmuyor. Bu devirler artık geride kaldı, artık devir, dürüstlük devridir, dürüstlüğün prim yapma devridir. Biz siyaseti bunun üzerinde yürütüyoruz."
Dürüstlükten bahseden Recep Tayyip Erdoğan, madem belgeler açıklayacaksın, halka bu belgeleri takdim edeceksin, Türkiye'nin geldiği "Başkent Ankara" mitingine bir zahmet gelip, takdim etseydin ya! Hangi parti, nelere imza atmış ortaya çıkardı… Hele sizin ampülünüzün verdiği ışık AK mı, Kara mı daha iyi anlaşılırdı.'Bindirilmiş kıtalar' dediğin yüz binlerce vatanseverin ''Mr. Erdoğan, Ne Mutlu Türküm desene'' gibi pankartları mı zoruna gitti Tayyip Efendi… Senin medyan tarafından saklanmaya çalışılarak, gösterilmeyen yüz binlerce vatanseverin manzarası besbelli ki, sana korku vermiş ve yüz binlerce insanı küçük görmeye çalışıyorsun…
Türk milliyetçileri, himayendeki bazıları gibi ABD, AB ve Soros gibilerden beslenmiyor, her biri cebindeki son kuruşunu o mitinge katılabilmek için kullanmış ve "Başkent Ankara" mitingine katılıp, Türkiye için her şeyini feda edebilecek cesaretinin, yüreğinin olduğunu göstermiştir. Onlar, gariban Anadolu insanıdır, onların arkasında ne ABD, ne AB vardır. Ne Soros'un vakıflarından para almıştır ne de Sami Ofer'in yanında çalışmıştır. Onlar bu ülkeyi karşılıksız sevmiştir, karşılıksız… Dün bu ülke için her türlü fedakârlığı yapan, çile çeken onlardır, yarın içinde her şeye hazırdırlar…
'Bindirilmiş kıtalar' dedin de Sayın Tayyip, şu kendinin dahi neyi kutladığını bilmediğin 17 Aralık Kızılay kutlamalarına katılan ve eline AB bayrakları tutuşturduğun kişiler kimlerdi?
Devir, dürüstlük taslama devri değil, dürüst olma devridir. Türk milliyetçilerine, dürüstlük taslamaya kalkma, sana çok acı laflar söylerler, ABD ve AB'ye hizmet noktasında psikolojinde kusurlar oluşur, onlara mahçup olursun yoksa!
"Mr. Erdoğan, Ne Mutlu Türküm desene"
"Mr. Erdoğan, Ne Mutlu Türküm desene"
"Mr. Erdoğan, Ne Mutlu Türküm desene"
Uykunda bu pankartı mı sayıkladın Tayyip Efendi, hadi söyle! MHP ile derdin ne? Biz biliyoruz bilmesine ama sen yine söyle de kamuoyu da aydınlansın…

Yıldıray Çiçek


Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM ICQ
thegreen_wolf
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 12, 2006
İletiler: 466
Şehir: trabzon

İletiTarih: Sal May 16, 2006 5:45 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alooo, Alooo! İmralı mı ?








[/b]


Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, geçtiğimiz bir Pazar günü Hürriyet gazetesinde yayımlanan röportajında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesine atıfta bulunarak ''Bir keresinde ekselansları Sayın Erdoğan'a sormuştum. Nasıl oluyor da hapishanedeki biri hükümete karşı savaşma emri verebiliyor, diye'' dedi. Talabani, Erdoğan'ın bu soruya karşılık kendisine, ''Bu, demokrasidir'' dediğini belirtmişti…
Hiç şaşırmadığımız bu diyalog sonrasında şimdi de, Abdullah Öcalan'ın İmralı'da demokrasinin nimeti olarak 'cep telefonu' kullandığı iddialarını duyuyoruz.
Bu iddia oldukça ilginç ama AKP iktidarı sayesinde sıradan bir hadise gibi görülebilir. Ben şahsen öyle görüyorum…
Beyrut'ta yayınlanan ve Türkiye'ye ilişkin çok fazla haber vermesiyle tanınan El- Mustakbel gazetesine konuşan IKDP Sözcüzü Fadıl Mirani, terör örgütü PKK ve Türkiye hakkındaki görüşlerini ileterek, PKK'nın açık bir şekilde ortada olduğunu, liderinin İmralı cezaevinde bulunduğunu ve cep telefonuna sahip olduğunu iddia etmiştir.
Yüzeysel bakıldığında "ne kadar gülünç iddia" denilebilir ama AKP'nin derin diyaloglarını, üstlendiği misyonu ve artık gizlemeden attığı adımları düzenli takip edenler için, bu iddia hiç de yabana atılır bir iddia değildir.
Zaten avukatları aracılığı ile bölücü terör örgütüne yön tayin edebilen Abdullah Öcalan'ın şimdi de İmralı'da cep telefonu ile yönlendirme yaptığı iddiası, Recep Tayyip Erdoğan'a sorulmuş,"bu sorunun zamanı ve yeri değil" diyen cevapsız bırakılırken, Başbakan Vekili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin bu iddiaları 'palavra' olarak nitelendirmiştir.
AKP'nin siyasi palavralarını bildiğimiz için, biz bu iddianın takipçisi olacağız. Abdullah Öcalan'ın siyaset yapması için, her türlü af yolunu açmaya çalışan ve Öcalan'ın "benim temsilcim"dediği kişileri bağrına basan iktidar bunlar olduğu için, bizim şüphelerimiz en yüksek düzeydedir.
Recep Tayyip Erdoğan için "demokrasi" olan bazı durumlar, ülke için ihanetle eşdeğerdir.
Recep Tayyip Erdoğan bu iddialar karşısında niye sessiz kalmaktadır; pekâlâ bu durumu da "bu, demokrasidir" diye izah edebilirdi. Bu iddianın gerçek olup, olmadığını illa Talabani'nin mi sorması gerekmektedir?
Türkiye'de yaşananlar ve yaşanması karşısında şaşırmayacağımız bu iddialar, ülkenin midesini bulandırmaktadır.
'Abdullah Öcalan İmralı'da cep telefonu kullanıyor' iddiası, güvenilir (burada iktidarı kastetmediğimi anlamışsındır) kaynaklarca ya çürütülmelidir ya da kabul edilip, sorumlular hakkında gerekli işlemler başlatılmalıdır.
Umarız yetkililer, -tabii eğer böyle bir şey sözkonusu ise- bu defa "Bu, demokrasidir" diyen zevatın çizgisine ayak uydurmayacaktır.
AKP iktidarı, bu milleti kendi palavralarına doyurmuştur.
AKP'nin, Türkiye'de yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları artık 'iddia' olmaktan çıktığı için, gerçeklerin vatanımıza ve milletimize vereceği zararlar konuş
ulmaktadır. Türk milletinin derin kaygısı budur…
Abdullah Öcalan, İmralı Dinlenme Tesisleri'nden 'Parti kuruyor, partiye yönetici atıyor, kanlı eylem mesajları veriyor, örgüt içi infaz yaptırıyor' yani Bekaa Vadisi'ndeki şartlardan daha donanımlı ve rahat şartlarla bunları yapıyor.
Cep telefonu meselesi de aslında bu işin aksesuarı olmaktadır. İmralı'da cep telefonu olmadan bunları yaptığını sandığımız Öcalan canisi, bir de cep telefonu ile böyle bir çalışma içindeyse, varın Türkiye'nin halini siz düşünün !... Tam Bekri Mustafa'lık durum vesselam…
Abdullah Öcalan: Alo aloo Leyla, nasıl gidiyor çalışmalar…
Leyla Zana: Sayın Başkan, hiç bu dönem kadar rahat olmamıştık… Artık düşüncelerimiz ve bölücü örgüt kavramlarımız "demokrasiiii" çerçevesinde, en üst düzey yetkililer tarafından itibar görüyor…
"Türkiyelilik" dedim, sazan gibi atladılar, sizin "demokratik cumhuriyet" söyleminize de keza öyle yaptılar. ABD, AB ve AKP ilaç gibi geldi bize, ilaç…
Abdullah Öcalan: Leyla, unutma; sen benim diplomatik temsilcimsin, hele anlat bakalım, cezaevinden çıkınca Abdullah Gül tarafından ağırlandığınız Başbakanlık konutunda sabahlara kadar ne konuştunuz… Az kulaklarım çınlamadı haa…
Leyla Zana: Sayın Başkan, izzet-i ikram o biçimdi… Sizi temsil noktasında, sizin yüzünüzü kara çıkartacak bir şey yapmam, size bağlılığımı bilirsiniz.
Abdullah Öcalan: Tamam, uzatma Leyla, süreci çok iyi değerlendirin… Bu fırsat bir daha elimize geçmez. Türk milleti, bu iktidarın kokusunu almaya başladı. Elinizi çabuk tutun…
Leyla Zana: Emriniz olur efendim… Biji Serok Apo…
Acaba iddia edildiği gibi, Apo'nun cep telefonu varsa, diyalogları bu şekilde mi olmaktadır. Hangi marka cep telefonu kullanmaktadır, acaba cep telefon numarası nedir?
Eğer Abdullah Öcalan cep telefonu kullanıyorsa, şu numarasını bir açıklasanız da, yüreği yanan şehit aileleri de birkaç laf etseler…
Nasıl olur sizce?
Şu ucube demokrasi anlayışı ile Abdullah Öcalan'a gösterdiğiniz hoşgörüyü, baş üstünde taşımanız gereken şehit ailelerine ne zaman göstereceksiniz?
Aloo aloo hükümet, İmralı'da neler oluyor?
Cevap bekliyoruz, çağrılarımıza, mesajlarımıza cevap verin… Yoksa şu an aradığımız hükümete ulaşılmıyorsa ya da milli duyguların kapsama alanı dışındaysa sonra tekrar mı deneyelim?

Yıldıray Çiçek


Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM ICQ
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 8 sayfa)

Sayfa: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1