Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - 'Siyasi simge bile olsa yasaklayabilir misiniz?'
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 6. sayfa (Toplam 8 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Oca 29, 2008 3:28 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bahçeli: 40 Yıllık sorun çözülüyor



MHP Lideri Bahçeli "Son kırk yıl boyunca Türkiye'nin gündeminde kısır tartışmaların malzemesi olan bu konu, şimdi çözüm aşamasına getirilmiştir." dedi.



Bahçeli, MHP'nin öncülüğü sayesinde çözüm aşamasına gelen başörtüsü konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

MHP Lideri Bahçeli'nin partisinin grup toplantısında yaptığı konusmanın tam metni şu şekilde:



Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle ve saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamın başında; İstanbul-Denizli seferini yapan, Devlet Demiryolları İşletmesine ait Pamukkale Ekspres'in, Kütahya yakınlarında raydan çıkarak devrilmesi sonucu 9 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinden ve 30 vatandaşımızın yararlanmasından dolayı duyduğum üzüntüyü belirtmek istiyorum.

Kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet ve kederli ailelerine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza ise acil şifalar diliyorum.

Bu elim hadise bir kez daha göstermiştir ki, demiryolları gibi güvenli bir ulaşım seçeneğinde bile; yanlış politika ve ihmal edilmiş alt yapı sorunları ciddi ve telafisi olmayan sonuçları ortaya çıkarmaktadır.

Daha 2004 yılı Temmuz ayında meydana gelen ve onlarca vatandaşımızın hayatına mal olan tren faciası akıllarda iken, bir kazanın daha meydana gelmesi çok düşündürücüdür. Bu durum geçen yıllar boyunca demiryollarında hızlı ve güvenli işletme anlayışında büyük kusurların ve eksikliklerin oluştuğunu göstermektedir.

Bu ve benzeri üzücü kazaların değişik ulaştırma türlerinde de tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirlerin vakit geçirilmeksizin alınması elzemdir. Ayrıca meydana gelen tren kazasının da tüm boyutlarıyla incelenerek kamuoyuyla paylaşılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklediğimizi ve konuyu çok yakından takip edeceğimizi bu vesileyle vurgulamak isterim.

MHP ÖNCÜLÜĞÜNDE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU ÇÖZÜLÜYOR

Değerli Milletvekilleri,

Geride bıraktığımız hafta içinde yüksek öğrenim kurumlarında başörtüsü konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin öncülüğünde başlatılan temaslarda somut gelişmeler yaşanmıştır.

Sürekli kaşınarak toplumsal bir yara haline getirilen bu konuya vicdanları rahatsız etmeyecek adil ve hukuki bir çözüm bulunması için Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi arasında başlatılan görüşme sürecinde 28 Ocak 2008 günü mutabakat sağlanmıştır.

Böylece, son kırk yıl boyunca Türkiye'nin gündeminde kısır tartışmaların malzemesi olan ve Anayasa Mahkemesinin 1989 kararını izleyen ondokuz yıl içinde çözümü yönünde samimi ve ciddi hiçbir adım atılmayan bu konu, şimdi çözüm aşamasına getirilmiştir.

Bu konuda iki parti arasında varılan mutabakat dün gece yapılan basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurulmuştur.

Bu anlaşmaya uygun olarak Anayasa ve yasa değişiklikleri tekliflerinin iki partinin ortak önerisi olarak bugün Yüce Meclis'e sunulması öngörülmektedir.

Oluşan görüş birliğinin esasları, genel çerçevesi ve unsurları ile bu yönde yapılacak Anayasa ve yasa değişikliklerinin anlamı ve amacı hakkında bu vesileyle kamuoyunu daha ayrıntılı biçimde aydınlatmak istiyorum.

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARIYLA SINIRLI OLACAK

Değerli Milletvekilleri,

● Mutabakat'ın esasları şunlardır:

√ Yükseköğrenimde bir sorun olarak ortaya çıkan fiili başörtüsü yasağının, bununla sınırlı olarak kaldırılması amaçlanmıştır.

√ Bunun için yapılacak düzenlemeler yükseköğrenim kurumlarıyla sınırlı olacaktır.

√ İlk ve orta öğretim kurumları bunun dışında kalacaktır.

√ Kamu kurumlarında kamu yetkisini kullanarak kamu hizmeti verenler de aynı şekilde bu düzenlemenin kapsamı dışındadır.

● Bu amaçla Anayasa'nın 10. ve 42. maddeleri ile Yükseköğretim Kanunu'nun Ek. 17. maddesinde bazı değişiklikler yapılması öngörülmüştür.

Bu çerçevede;

√ Anayasa'nın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesine eklenecek bir cümle ile kamu hizmetlerinden yararlanılmasında eşitlik ilkesine vurgu yapılmıştır.

- Bu şekilde, devlet bakımından başta gelen ödevlerden sayılan ve öncelikli bir kamu hizmeti olan yükseköğretim hizmetinden eşit şekilde yararlanma hakkının kısıtlanmamasının anayasal teminat altına alınması amaçlanmıştır.

- Devlet organlarına ve idare makamlarına eğitim ve öğrenim hizmeti sunarken, bundan yaralananlar bakımından ayrımcılık yapılmaması yükümlülüğü sarih bir biçimde getirilmiştir.

√ Bunun yanı sıra Anayasa'nın eğitim ve öğrenim hakkını düzenleyen 42. maddesinin birinci fıkrasında yapılan bir değişiklikle bir kimsenin açık bir yasal düzenleme yoksa eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı hükme bağlanmıştır.

- Bu şekilde, öğrenim hakkının ancak kanunla kısıtlanabileceği, bu hakkın kullanılması için bazı yasal sınırlamalar getirilebileceği açık Anayasa hükmü haline getirilmiştir.

- Kamuoyuna yapılan açıklamada da vurgulandığı gibi, bu düzenlemenin amacı yükseköğretim kurumlarında eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasıdır.

- İlk ve orta öğretim kurumlarında uygulanacak esaslar, kılık-kıyafet şartları esasen yürürlülükteki kanunlarla düzenlenmiştir.

- 42. maddede yapılan bu değişiklik, bu kurumlar bakımından bir sonuç doğurmayacaktır. Mevcut düzenlemeler aynen sürecektir.

- Anayasa'nın bu maddesinde kılık-kıyafet nedeniyle hiç kimsenin bu haktan mahrum bırakılmayacağı yolunda açık bir hükme yer verilmemiş, bu konudaki sınırların belirlenmesi ilgili kanuna bırakılmıştır.

√ Bu amaçla Yükseköğretim Kanunu'nun Ek 17. maddesinde bu yönde sarih bir düzenleme yapılması öngörülmüştür.



KANUNLARA AYKIRI OLMAMAK KAYDIYLA...

- Bilindiği üzere Ek 17. madde halen yürürlüktedir.

- Buradaki amaç, eğitim ve öğrenim hakkını kullanmak, bu haktan yaralanmak isteyenlerin bunun için uymak zorunda oldukları kılık kıyafete ilişkin kuralların bu maddede açıkça sayılması, bunun dışında kalan giysilere sınırlama ve yasak getirilmesinin hükme bağlanması olmuştur.

- Buna göre yürürlülükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbest olacaktır.

- Yürürlülükteki kanunlar, kılık-kıyafete ilişkin inkilap yasaları, ceza kanunları ve kamu düzeni, kamu güvenliği ve genel ahlak mülahazalarıyla yasaklama ve kısıtlama getiren meri mevzuattır.

- Bu kanunların konusu olan kılık ve kıyafetlerle üniversitelere girilemeyecektir.

BAŞÖRTÜSÜ ÇENE ALTINDAN BAĞLANACAK


√ Bu düzenleme ile başın örtülü olması, yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakma sebebi olmaktan çıkartılmıştır.

- Bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamayacağı yasal teminata kavuşturulmuştur.

- Ancak, bunun için başın nasıl örtüleceği Ek 17. madde içinde açık tanıma kavuşturulmuştur.

- Buna göre başın örtülmesinde yüz açık olacak ve bu örtünme kişinin kimliğinin tanınmasına imkan verecek şekilde yapılacaktır.

- Bu da başın çene altından bağlanacak şekilde örtülmesidir.

- Böylece, bu baş örtünme şeklinin dışındaki çarşaf, peçe, burka ve benzeri kıyafetlerle yüksek öğretim kurumlarına girilmesine izin verilmeyecektir.

● Bu ilkeler temelinde varılan mutabakatın unsurları organik bir bütünlük arzetmektedir.

√ Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerle devlet organları ve idare makamlarına sundukları kamu hizmetinde ayrımcılık yasağı ve vatandaşlarımızı başının örtülü olması nedeniyle eğitim ve öğretim hizmetinden yararlanma hakkından mahrum bırakmama yükümlülüğü getirilmiştir.

√ Bu düzenlemelerin münharısan yükseköğretim kurumları ile sınırlı olması ilkesine uygun olarak, Anayasal çatının bu şekilde belirlenmesi sonrası yükseköğretim kanunun Ek 17. maddesinde kılık-kıyafetin ne şekilde serbest olacağı açık hükme bağlanmıştır.

ENDİŞELER YERSİZ

Değerli Milletvekilleri,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Son bir haftalık süreçte bu konu etrafındaki tartışmalar yoğunluk kazanarak sürmüş, toplumun çeşitli kesimlerinin tepkileri, endişeleri ve tereddütleri bütün yönleriyle ortaya konulmuştur.

Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, akademik çevreler, düşünce kuruluşları ve medya bu konuda ne düşündüklerini ve nerede durduklarını sözleri ve beyanlarıyla göstermişlerdir.

Konunun özüne ilişkin olarak dile getirilen görüş ve değerlendirmelerin ve ortaya konulan endişe ve tereddütlerin bazılarının katılmadığımız yönleri olmasına rağmen, bunları saygıyla karşıladığımızı öncelikle belirtmek isterim

Bu sürecin toplumsal sorunların toplumsal uzlaşı ruhuyla makul ve meşru çözümlere kavuşturulması için gerekli olan demokratik tartışma kültürünün gelişmesine önemli katkılar sağladığı açıktır.

Bununla birlikte, ortak değerlerin karşılıklı istismarı sonucu kördüğüm haline getirilen konuların çözümü yönünde iyi niyetle atılan adımların anlamı ve amacının saptırılmak istenmesinin, yersiz ve yakışıksız olduğunu hatırlatmamız gerekecektir.

Bu konuda yapılan bazı önyargılı değerlendirmelerin ve kullanılan polemik üsluplarının, siyasi sorumluluk ahlakıyla bağdaşamayacağı ve sahiplerine itibar kazandırmayacağı çok iyi bilinmelidir.

Son günlerde yoğunluk kazanan tartışmalarda bu konuda dile getirilen görüşlere ilişkin olarak şu hususları kamuoyumuzla paylaşmak istiyorum.

● Yüksek öğrenimde başörtüsü konusunda seslendirilen endişelerin başında, böyle bir yol açılırsa bunun ilerde başörtüsü serbestisinin ilk ve orta öğretime ve kamu alanına taşınacağı, bu yöndeki taleplerin cesaret kazanacağı kaygısı yer almıştır.

Bu konuda önyargısız ve samimi olanların duydukları bu endişe, genelinde haklı sayılabilecektir.

Ancak, iki parti arasındaki mutabakat, bu endişelere yer bulunmadığını açıklıkla ortaya koymaktadır.

√ Başörtüsü sorunu yüksek öğrenimde yaşanan bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. Çözümün çerçevesi de bununla sınırlı kalacaktır.

√ Bu konuda yüksek öğrenim kurumları dışında böyle bir düzenleme hiçbir şart altında düşünülemeyecektir.

Milliyetçi Hareket'in bu konudaki tavrı net ve açıktır.

√ Aynı husus, kamu'da çalışanlar, kamu yetkilerini kullanarak kamu hizmeti verenler için de geçerlidir.

MHP, bugün de yarın da, bu yöndeki taleplerin yanında ve arkasında yer almayacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu konudaki ilke tutumu kamuoyumuz tarafından bu gerçekler ışığında doğru anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir.

● İkinci endişe ve tereddüt konusu, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasının, bunun dışındaki çarşaf, peçe, cübbe ve benzeri kıyafetlerin önünü açabileceği olmuştur.

√ Bu endişenin de yersiz olduğu, varılan mutabakatın açık hükümleri karşısında anlaşılmaktadır.

TBMM'NİN ANAYASA'YI DEĞİŞTİRME YETKİSİ MUTLAKTIR

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu konudaki yaklaşımına yön veren temel mülahazalar bütün açıklığıyla bunlar olmuştur.

Burada herkesin sorumluluğunun bilinci içinde bu konuda geniş tabanlı bir anlayış birliği oluşturulmasına katkı vermesini beklediğimizi belirtmek isterim.

Çok yönlü toplumsal hassasiyetler taşıyan böyle bir konuda klişe sloganlar üzerinden tartışma yapmak ve suçlamalarda bulunmak, bundan beklenen dar siyasi hesapların gerçekleşmesine de hizmet etmeyecektir.

Son dönemdeki tartışmalarda sergilenen bazı tutum ve davranışlar hakkındaki görüşlerimizi bu vesileyle kayda geçirtmek isterim.

● Bu konudaki tartışmaları doğal mecrası dışına taşıyarak, laiklik ve rejim tartışmaları ekseninde bir polemik başlatan; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin anayasa değişikliği yapamayacağını, bunun "sivil darbe" ve "anayasa suçu" olacağını iddia ederek demokrasi dışı yol ve yöntemlerden medet uman; hukuki fetvalar vererek Anayasal kurumları yönlendirmeye çalışanlar çıkmıştır.

● Bu çevrelere şunu hatırlatmak isterim:

√ Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Anayasa'da belirlenen esas ve usullere göre Anayasa'yı değiştirme yetkisi münhasır ve mutlaktır.

√ Bu konuda son sözü söyleyecek olan sadece ve sadece milli iradenin yegane temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.

√ Anayasal yargı, konu önüne gelirse Anayasa'da açıkça sayılan hususlardaki yetkisini doğal olarak kullanacaktır.

√ Anayasa'ya bağlı olarak görevini yapacak olan yüce mahkemenin emekli olduktan sonra hidayete eren akıl hocalarına ihtiyacı yoktur.

√ Çok iyi bilinmelidir ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve çarpıtılarak takdim edilen içtihadı da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üzerinde değildir.

√ Bu çevrelere Brüksel ve Strazburg'un bu konuda sığınma limanı olmayacağını, bunlardan medet ummanın da beyhude bir çabadan öte bir sonuç doğurmayacağını hatırlatmak isterim.




BAYKAL'A AĞIR ELEŞTİRİLER

● Ana muhalefet Partisi ve Sayın Genel Başkanı'nın bu konularda izlediği yaklaşım, milli değerleri istismar alışkanlıklarının değişmediğini maalesef bir kere daha göstermiştir.

√ "Tartışılan sorunun başörtüsü değil, Türkiye'de laiklik anlayışının var olmaya devam edip etmeyeceği" olduğunu söyleyen Sayın Deniz Baykal'a hatırlatmak isteriz ki; Cumhuriyet'in temel ilke ve değerlerine bağlılık konusunda kendilerinden alacağımız hiçbir ders veya nasihat yoktur.

√ "Devlete üniforma giydirerek bir kimliğin parçası ve bir inancın simgesi haline getirmenin dışlayıcılık ve bölücülük olduğu" iddiasında bulunan Sayın Baykal'ın, bu yaptığının açık ve çok tehlikeli bir tahrik ve istismar çabası olduğunu buradan belirtmek isterim.

√ Bizim laiklik ilkesi ve din ve vicdan özgürlüğü konularındaki değişmeyen tutumumuzun geçen haftaki grup toplantımızda bütün ayrıntılarıyla açıklandığı bilinmektedir.

√ Şimdi Sayın Baykal'dan beklediğimiz bu konulardaki görüşlerini, aynı şekilde bütün çıplaklığıyla açıklamasıdır.

√ Edibali'den bahsederek milliyetçi olunamayacağı gibi, başörtüsünü seçim otobüslerinde resim malzemesi olarak kullanıp üniversitelerde buna karşı çıkarak ve ortak değerleri çatıştırarak laiklik savunuculuğu yapılamayacağı da çok iyi bilinmelidir.

● Bu konunun gündeme gelmesi üzerine İstanbul sermayesinin bazı meslek kuruluşlarının ve medya organlarının gösterdikleri tepkiler de demokrasi ve tutarlılık anlayışlarını göstermesi bakımından ilginç ve ibret verici olmuştur.

√ Bu çevreler sorunun çözüm zemininin Anayasa olmaması gerektiğini, uygulamada pratik yollar bulunabileceğini söyleyerek bir anlamda geçmişe dönük günah çıkarmışlardır.

Bu kesimlere hatırlatacağımız ve soracağımız tek şey vardır:

- Kanuni bir düzenlemeye dayanmadan, zorlama yorumlarla ve fiili uygulamayla sürdürülen bu sorun kangren haline gelirken, pratik bütün çözüm yolları bir bir tıkanırken siz neredeydiniz?

- Şimdi söylediğiniz pratik çözüm yönünde ne çaba harcadınız, ne yaptınız?

Bu sorumuza vicdanınızda bulacağınız cevap dışında size söyleyebileceğimiz hiçbir şey yoktur.

√ İstanbul sermayesinin siyasi konularda fetva makamı olarak görev yapan bir çatı kuruluşu da, "başörtüsü sorunu, şu anda en büyük sorunmuş gibi ortamı germenin, gündem yaratmanın alemi olmadığı"nı buyurmuş ve ekonomik krizin Türkiye'ye etkileri üzerine yoğunlaşılması gerektiğini açıklamıştır.

Kurumsal kimlikle yapılan bu açıklamanın doğal bir hakları olduğu ve bu çerçevede saygı duymak gerektiği açıktır.

Ancak, kendilerine bazı somut gerçekleri hatırlatarak bu konular üzerinde düşünmelerini tavsiye etmek isteriz:

√ Bu kuruluş 1997-2007 yılları arasında demokratikleşme adı altında hazırladığı raporlarda:

- Kürt kimliğinin tanınmasını;

- Türkçe dışındaki dillerde devlet okullarında anadil eğitimi verilmesini;

- Eyaletler sisteminin alt yapısını hazırlayacak şekilde belediyelere vergi koyma, ilk ve orta öğretimde okul kurma, öğretmen tedariki ve özlük işleri gibi konularda yetki devrini savunmuştur.

√ Üniter-milli devlet ve tek millet esası bakımından tartışma yaratacak bu görüş ve önerileri demokratikleşme, çağdaşlaşma, insan hakları ve Avrupa Birliği normları adına savunan bu kuruluşun, konu yüksek öğrenimde başörtüsü olunca "şimdi sırası mı" demesi, demokrasi ve insan haklarına ne kadar inandıklarını ve bu konularda nasıl bir çifte standardın esiri olduklarını göstermiştir.

√ Buradan kendilerine seslenmek isteriz;

- Siz Türkiye'nin milli birliğini ve üniter yapısını hedef alan bölünme modellerine, demokratikleşme reçetesi olarak sahip çıkacaksınız, ancak konu üniversitede başörtüsü olunca bunu sudan bahanelerle geçiştireceksiniz.

- Türk milletini ve değerlerine hakaretin serbest bırakılmasını çağdaşlık adına savunacaksınız, PKK'nın siyasi taleplerinden olan anadilde eğitimin, demokratik reform adı altında pazarlamacılığını yapacaksınız, sonra da başörtüsü sorununun çözümü için siyaset kurumunun sarfettiği iyi niyetli çabaları gereksiz gündem yaratmak diye mahkum etmeye çalışacaksınız.

- Ve bütün bunlardan sonra demokrasi ve insan hakları havarisi rolüyle ortaya çıkacaksınız ve Türk milletinin buna inanmasını bekleyeceksiniz!

- Siz istediğinizi düşünmekte ve beklemekte serbestsiniz. Ancak, unutmayın ki Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay etmek hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.

TOPLUMSAL HUZUR VE DAYANIŞMA...

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Başörtüsü konusunun toplumumuzun geniş kesimlerinin endişelerini giderecek şekilde hakkaniyete uygun bir çözüme kavuşturulması, toplumsal huzur ve dayanışma bakımından özel bir önem taşımaktadır.

√ Yüksek öğrenimde başörtüsü sorunu özü itibariyle bir temel hak ve özgürlükler sorunudur.

Buna siyasi anlam ve fonksiyon yüklenmesi ve bunun üzerinden siyasi istismar yapılması sonucu bugünkü çıkmaza gelinmiştir.

√ Başörtüsünün siyasi bir simge olarak görülmesi ve devlete meydan okuma aracı haline getirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemeyecektir.

√ MHP ile AKP arasında başlatılan çözüm sürecinde varılan mutabakatın özü ve esası; başörtüsü nedeniyle yüksek öğrenim hakkından mahrum kalan gençlerimizin bu sorununun hukuki bir çerçevede nihai çözüme kavuşturulmasıdır.

Bir sorunu çözerken yeni sorunlara kapı aralanmaması, sıcağı sıcağına yeni istismar kapıları arayışına girilmemesi, siyasi sorumluluğun herkes için vazgeçilmez asgari gereğidir.

Bu mülahazalarla, herkese, bu konudaki sorumluluklarını bir kere daha hatırlatmak ve bunun gereğini yapmaya davet etmek istiyorum.

Bu düşüncelerle toplumsal bir gerilim ve huzursuzluk alanı haline getirilen başörtüsü konusundaki Anayasa ve yasa değişikliklerinin Türkiyemize ve aziz milletimize hayırlı olmasını bütün kalbimle temenni ediyorum.

Bu süreçte değerli katkıları olan bütün arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.

YUNANİSTAN BAŞBAKANININ ZİYARETİ

Değerli Milletvekilleri,

Geçtiğimiz günlerde Yunanistan Başbakanı Karamanlis'in Türkiye'ye yaptığı ziyaretin sonuçları, bu konuda kamuoyuna yansıyan bilgiler ve hükümet yetkililerinin Patrikhane'nin statüsü hakkındaki tehlikeli beyanları, bugünkü toplantımızda üzerinde duracağım ikinci konu olacaktır.

Yunanistan Başbakanı'nın 49 yıl sonra Türkiye'yi ziyareti, Yunan kamuoyunda Türkiye'yi incitecek tartışmaların gölgesinde gerçekleşmiştir.

Bu ziyaret Türk hükümeti tarafından ise ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olarak takdim edilmeye çalışılmıştır.

Hiçbir konuda somut ve olumlu bir sonuç vermeyen bu ziyareti farklı biçimde pazarlamakta zorlanan Sayın Başbakan çareyi, basını azarlamakta ve ucuz bir "bardağın dolu tarafına bakın" polemiğinde bulmuştur.

AKP hükümetlerinin Türk-Yunan sorunlarını Avrupa Birliği sürecinin ipoteğine soktuğu, bu konuda sergiledikleri teslimiyetçi çizginin Yunan tarafında sorunların Türkiye'ye dayatma ve baskı yoluyla çözümlenebileceği ümidini yarattığı bir gerçektir.

● Türkiye'nin AB sürecini desteklediği görüntüsü veren Yunan hükümetleri, AKP'nin bu zaaf ve aczinden bugüne kadar azami ölçüde yararlanmış ve sorunların kendi emelleri doğrultusunda çözümü yönünde kayda değer bir zemin kazanmıştır.

√ Bugün Kıbrıs sorununun çözümü, bir ipotek ve baskı denklemi içinde Avrupa Birliği'ne havale edilmiştir.

√ Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik statüsünün tanınması ve Papaz ihtiyacının karşılanması için Heybeli Ruhban Okulu'nun Patrikhane'ye bağlı olarak açılması Türkiye ile Avrupa Birliği sorunu haline dönüşmüştür.

√ İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada'da, Rum vakıflarına, Yunanistan ve diğer AB ülkelerindeki mevzuat ve uygulamadan daha geniş yetkiler verilmesi, bugün AB'nin talep ve dayatma listesinin ön sıralarına yerleştirilmiştir.

√ Azınlık cemaatlerine tüzel kişilik tanınması da keza bir Avrupa Birliği kriteri olarak Türkiye'nin karşısına çıkarılmıştır.

● Avrupa Birliği, bugün bu sorunların değişmeyen Yunan emelleri doğrultusunda çözümünün Yunanistan adına takipçiliğini yapmaktadır.

Bu konuları bu şekilde Avrupa Birliği'ne havale eden Yunanistan, şimdi sözde Türkiye desteği edebiyatıyla Sayın Başbakan'ın bu alanlarda geri adım atması ve Yunanistan'ın hak ve hukuk dışı taleplerine boyun eğmesi için gün saymaktadır.

Sayın Başbakan Erdoğan ise, oynanan bu oyunun farkında olmasına rağmen, nikah şahitliğine kadar taşıdığı dostluk ve arkadaşlık masalıyla Türk-Yunan sorunlarında Türkiye'ye kaybettirdiği zemini kamuoyundan saklamaya çalışmaktadır.

Türk-Yunan ilişkilerinde oynanan orta oyunun özü maalesef budur.

FENER-RUM PATRİKHANESİ'NİN DURUMU

Değerli Milletvekilleri,

Sayın Basın Mensupları,

Sayın Başbakan'ın Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik statüsü konusunda Karamanlis'le yaptığı görüşmeden sonra belirttiği hususlar, hükümetin bu konuda çok tehlikeli bir yola girme hazırlığı içinde olduğunu göstermektedir.

Sayın Başbakan Patriğin ekümenik statüsünün Hıristiyan dünyasını ilgilendiren bir sorun olduğunu söyleyerek, bu statüyü tanımanın Türkiye için bir sorun olmayacağını dolaylı bir biçimde ortaya koymuştur.

● AKP hükümetinin Yunanistan'ın ve Avrupa Birliği'nin bu dayatmasını kabul etmesinin hukuki ve siyasi anlamı ve sonuçları şu olacaktır:

√ Bir Türk kurumu olan Patrikhane'nin başındaki Patriğin tüm dünya Ortodokslarının ruhani lideri olarak her türlü idari ve siyasi tasarrufları Türkiye tarafından resmen tanınacak,

√ Bu tasarrufların Türk iç hukuku bakımından yansımaları ve doğuracağı hukuki sonuçlar kabul edilecek,

√ Patrikhane tüzel kişilik kazanarak Lozan'da belirlenen çerçeve dışında her türlü faaliyetler bulunacak ve

√ Böylece Lozan Antlaşması delinerek Patrikhane siyasi bir statüye kavuşacaktır.

● Sayın Başbakan'ın Patrikhane'nin papaz ihtiyacını karşılamak amacıyla Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için çalışmakta olduklarını açıklaması da bu resmi tamamlamaktadır.

√ Bilindiği gibi Patrik, ruhban okulunun Türk yüksek öğretim sistemi dışına çıkarılarak doğrudan Patrikhaneye bağlı bir eğitim kurumu olarak açılmasını istemektedir.

√ Sayın Başbakan'ın Avrupa Birliği'nin baskıları karşısında bu konuda da teslim olması, Patrikhane'nin Türkiye'nin denetimi dışında bağımsız bir kurum olmasının yolunu açacaktır.

√ Bunun arkasından, Patrikhane'nin ruhban sınıfı ihtiyacı için dışardan yabancı din adamlarının Türkiye'ye gelmesine izin verilmesi ve Patriğin Türk uyruklu olması şartının kaldırılması talepleri gelecektir.

√ Sayın Başbakan ve hükümeti, Patrikhane'nin ekümenik statüsü ve ruhban okulunun açılması konusunda bu adımları atması halinde, aslında bütün bu talepleri karşılayacağını da peşinen ilan etmiş olacaktır.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın Değerli Mensupları,

Bir Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan'da Batı Trakya Türk Azınlığı'nın içinde bulunduğu durum karşısında, Sayın Başbakan'ın bu konularda adım atarken hiç olmazsa bu alanda tam mütekabiliyet şartını masaya getirmemesi utanç verici bir durumdur.

√ Batı Trakya Türk azınlığının seçtiği Müftüleri Yunan Hükümeti tanımamakta ve gayri meşru ilan ederek Türk azınlığı için Müftü atamaktadır.

Hakkın rahmetine kavuşan İskeçe müftüsü Mehmet Emin Aga'nın ömrünün önemli bir kısmı mahkemelerde geçmiş, Gümülcine müftüsü İbrahim Şerif de benzer takibat ve tacizlere maruz kalmıştır.

Buna karşılık Fener Rum Patrikhanesi, Patriği Türkiye'nin hiçbir müdahalesi ve söz hakkı olmadan kendisi seçmektedir.

Rum Patriği Türkiye'de büyük itibar görmekte ve bazı çevreler tarafından Türkiye'nin Avrupa elçisi ilan edilmektedir.

√ Yunanistan'da Batı Trakya Türk azınlığının ihtiyaçları için din adamı yetiştiren bir okul yoktur.

Ramazan aylarında Türkiye'den geçici din adamı gönderilmesine bile bir dizi engel ve kısıtlama çıkarılmaktadır.

Buna karşılık Sayın Başbakan Heybeliada Ruhban okulunun açılması için Türk hukuk sistemini zorlamakta ve bu düşüncesini hayata geçirmek için uygun zaman kolladığı anlaşılmaktadır.

● Yunan Başbakanı'nın ziyareti sırasında yaptığı konuşmalarda "Batı Trakya Türkleri" kelimesini dahi ağzına almayan Sayın Başbakan, "Batı Trakya'da yaşananlar" ifadelerini kullanarak aile dostu Karamanlis'i sevindirmiş ve Avrupa kimliğini bu vesileyle de ispat ederek Patrikhane pasaportuyla ve teslimiyet treniyle Avrupa Birliği hayal yolculuğunu sürdürme iradesini ortaya koymuştur.

TÜRKİYE TAZMİNAT ÖDEMEK DURUMUNDA KALACAK

Değerli Milletvekilleri,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Azınlık cemaatlerine tüzel kişilik tanınması ve cemaat vakıflarının yasal denetim dışında bırakılarak çok geniş yetkilerle donatılması, Avrupa Birliği'nin dayatma paketinin en önemli unsurlarından birisidir.

AKP hükümeti bunun gereğini yerine getirmede son aşamaya gelmiş ve Lozan Antlaşmasına açıkça aykırı olan ve daha önce Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen Vakıflar Kanunu'nu virgülüne dahi dokunmadan Komisyondan geçirerek Meclis genel kurulu'na getirmiştir.

Bu konudaki gerçeklere gözlerini kapatan ve yaptığımız bütün haklı uyarıları dikkate almayan AKP hükümeti, Türkiye'nin başına çok büyük sıkıntılar açacak bu düzenlemeyi Avrupa Birliği'ne bir diyet borcu olarak ödemekte kararlı görünmektedir.

● Vakıflar kanunu'nun bu şekliyle Meclis'ten geçirilerek uygulamaya konulması, telafisi mümkün olmayan çok vahim sonuçlar doğuracaktır.

√ Osmanlı döneminden Lozan'a kadar cemaat vakıfları istisnai bir düzenlemeye tabi olmuştur. Şimdi bu istisnai düzenleme, kurulmuş ve kurulacak bütün yabancı vakıflar için bir hak ve kurul haline getirilmektedir.

Eski ve yeni vakıfların statüleri eşitlenmekte ve tümü için yurt içinde ve yurt dışında sınırsız bir örgütlenme, faaliyet ve parasal dış yardım alma serbestisi getirilmektedir.

√ Bütün yabancı vakıflara devletin hiçbir müdahalesi olmadan sınırsız şube açması yasal güvenceye kavuşturulmaktadır.

√ Bu vakıfların siyasi amaç gütmemesinin ve siyasi nitelikli faaliyette bulunmamasının önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır.

√ Yabancıların Türkiye'de istedikleri gibi serbestçe vakıf kurmaları ve bunların yönetiminde yer almaları imkanı getirilmektedir.

● Bütün bunlar Türkiye'nin Lozan'da üstlendiği yükümlülüklerin çok ötesine giden ve başta Yunanistan olmak üzere hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde bulunmayan düzenlemelerdir.

● Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle;

√ Türkiye vakıf malları konusunda çok büyük miktarda tazminat ödemek durumunda kalacak,

√ Her bir azınlık vakfı ve kilise tüzel kişiliğe kavuşacak,

√ Vakıfların şirket kurarak denetimsiz faaliyette bulunmasının önü açılacak,

√ Batı Trakya Türk azınlığı için Lozan'da öngörülen mütekabiliyet ilkesi çiğnenecek,

√ Türkiye'de misyoner örgütlerin ve ideolojik derneklerin yabancı fonların yönlendirilmesinde vakıf adı altında örgütlenerek denetimsiz faaliyette bulunması mümkün hale gelecektir.

Bütün bunlar karşısında Türkiye Cumhuriyeti hiçbir denetim yetkisine sahip olmayacak ve bu vakıfların zararlı faaliyetleri karşısında hukuk düzeni içinde cevap verilmesi imkânı bu yasayla hukuk sisteminin elinden tamamen alınacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, vakıflar yasası görüşmeleri sırasında haklı ve samimi ikazlarını sürdürecek ve hükümetin dönüşü olmayan çok tehlikeli bir yola girmesini önlemek için elinden geleni yapacaktır.

Hepinizi en içten dileklerimle selamlıyorum.




Etikhaber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Oca 29, 2008 3:41 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Endiselerimiz yersiz degildi.

Üzerinde tartisilan ve mutabakata varilan maddeleri inceleyecegiz.

Büyük satrancta blok halinde ileri cikmis durumdayiz. Kalelerimize dikkat etmek, icten yikima yol acabilecek secenekleri sezmek ve önlemini almak zorundayiz.

akp ve chp zihniyetlerinin nemalanma gayretlerini, kurum ve kuruluslarda yozlasmaya veya cephelesmeye gitmelerini dikkatle incelemek durumundayiz. Takipcisi olacagiz.

Bu vesile ile yüce Milletimize hayirli olmasini dileriz.

akp ve chp zihniyetlerinin basörtüsünden kirli ellerini bir daha uzatmamak üzere cekmelerinin Türk´ün yüksek cikarlari icin büyük önemi vardir.

Cirkeflesmelerinin de önü alinmalidir.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Sal Oca 29, 2008 5:28 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Gerçek bir beyefendi ve Türkmen Beyi olan liderimizin,yaptığı konuşmasıyla,benim gibi çekincesi olan ülkücü ve diğer kesimden insanlarımıza değer verdiği ve bu endişelerimizin haklı olduğunu teslim ederek,gerekli açıklamayı bugün yapmış bulunuyor.Saygı duyuyorum.
Başta sayın liderimiz olmak üzere,camiamızın pek çok insanının destek verdiği,ama hayli insanın da destek vermediği bu turban meselesine ,benim mhp nin samimi olarak yaklaştığından zerre kadar şüphem yoktur.
Ancak karşıda,protokol yapılan tarafın bu konuda asla samimi olmadığı,bugün hala daha bazı gazetelerde bazı akepe vekillerinin,alıştıra alıştıra laflarını ibretle okumaktayız.Ben Devlet Bey ve mhp nin,sözünün eri olacağına inanıyorum.Ama ;hazırlanan protokoldeki özellikle mhp nin dayattığı,akepenin ise partisinin kapatılmaması için hizaya geldiği,iyiniyet noktalarının;bu tasarı yasalaşırsa,en kısa zamanda delineceğini de biliyorum.Bunu akıl hocaları özbudun hocaefendi de söylemektedir.Bu nedenle koşa koşa Dolmabahçeye gidip uyarısını yapmıştır.Bugün kilit partisi olan mhp nin yarın Allah korusun işler ters gidip de hiçbir rolünün kalmayacağı bir dönemde;nasıl bugün bir değişiklik yapıldıysa;yarın da bunun kamuya taşınması hususunda bir değişiklik yapılmayacağını kimse garanti edemez.Bir devletin temel çizgileri ile bir kez oynanmasının bile,Özalın zamanında söylediği"anayasa bir kez de deliniversin canım!"noktasına gitmesinden de ayrıca endişe duyarım.
İleride yanına alacağı bir başka ortak ile,bu anayasa gene onların istediği hal yola sokulur.Benim görüşüme göre turban meselesi bu şeklide çözülemez.Çünkü değişiklik gerkçesi olarak ileri sürülen eşit davranma ilkesi gereğince bu kez de ayni hakkı kamu çalışanlarına vermek durumundasınız.Çünkü ben iddia ediyorum ki,bu yasa değişikliğinin gerekçesi sakattır,hukuki değildir.Ayrıca bu yasa ile üniversitelerde bir de kılık kıyafet masası ve denetimi kurulması da gerekecektir.Çünkü,toplumda bugün bu konuda bir uzlaşma olduğunu da söylemek mümkün değildir.Ben askılı bir elbisei kabul etmem,ama karşımdaki süper bir mini eteğin bile masum bir kılık olduğunu ileri sürebilir.Ayrıca bir Türk evladı olarak sadece turban değil,pavyon kadınlarına layık olduğunu düşündüğüm tarzda oralarada giyilen kıyafetler vardır.Bu sorunu ağırlaştırmamanın ve kriz çıkarmamanın tek yolunun;böyle turbanı serbest bırakmak değil;genelgelerle çıkartılan ve uygulanan memur kılıık ve kıyafet yönetmeliğinin üniversiteler getirilmesinden yanayım.
Üniversite öğretim üyeleri de bir devlet memurudur.Tertemiz giyinmiş ve kravat takarak,öğrencilerine saygı duyan;babaları,hatta dedeleri yaşındaki hocaların karşısına;plaj kıyafeti ile çıkan öğrencinin niye saygısızlık yaptığı da sorgulanmalıdır.Böyle saçma sapan bir özgürlük anlayışı olamaz.Biz avrupa üniversitelerini kılık kıyafet yönünden örnek almak zorunluluğunda değiliz.Orası bir kamu kuruluşu ise,oraya işi için de öğrenmeye gelenlerin de buna uyması gerektiğini düşünüyorum.
Kastettiğim spor kıyafet değildir.Çünkü hepimiz öğrencilik yaptık,Gurbetlerde okuduk.ütüsü,şusu busu,bir genç için zordur.Demiyorum ki takım elbise ile gelsinler.Ama toplumun üzerinde anlaştığı,makul ve cinsellik çağrıştırmayacak bir kılık kıyafet.Turban ise tamamne devre dışı.Böyle bir çözümün çok daha akılcı olacağına ve millet tarafından destek verileceğine de inanıyorum.Ben bu yapılmak istenilen ile
bu meselenin daha da derinleşeceğine inanıyorum.
BİR DEVLETİ DEVLET YAPAN TEMEL YASALAR İNSANLARIN İYİ NİYETİNE BIRAKILAMAZ!
AMA..........
Buradan da sn Liderim Devlet Bahçeli ye sesleniyorum.
Kendisine seslenişim,Büyük taarruzda savaş biçimine muhalefet şerhi koyan,ama karar verildikten sonra taktik saldırılarla görevini en iyi şekilde yapıp düşmanı yanıltan 2.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa nın sözleri olacaktır!
KAYGILARIMI KORUMAKLA BİRLİKTE,BAŞKOMUTANIN VERECEĞİ EMİRLERE TEREDDÜTSÜZ UYACAĞIM TABİİDİR!
BENDEN BU KADAR SAYIN GENEL BAŞKANIM.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Sal Oca 29, 2008 10:50 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu yasağın kalkmasının sadece Üniversitele ile sınırlı kalmayacağının sinyalleri geldi bile.. Halkın içinde büyük bir çoğunluk şimdiden mahkemelere

başvurmaya hazırlanıyormuş.. kız çocuklarının ortaokul ve liselerde kız -erkek karışık olmasından rahatsız olan aileler.. kızlarının başlarının kapalı olarak gitmesinden yana...

Ülkede çok büyük bir kaos yaşanacağını düşünmekteyim..

Düşünün ; Başı açık olan müslümanlar.. Başı kapalı olan müslümanlar..

Kapalı olanlar dinin gereği olarak taktıklarını söyleyip.. devamlı takmayanları taciz edecek!... her yerde her zeminde biz sizden ayrıyız diyecekler...

Türkler birbirini yiyecek...

Biri malı götürecek...

(Talabani -Barzani .. Eminim kıs kıs gülüyorlardır!)


saygılar.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
tamerr
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 27, 2006
İletiler: 416

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 9:29 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:
Erdoğan'dan vekillere yasak
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başörtüsüyle ilgili düzenleme konusunda, milletvekillerine konuşma yasağı getirdi.
Erdoğan dünkü grup toplantısının basına kapalı bölümünde "Görüşmeleri yürüten komisyondaki 4 milletvekili dışında kimse türban konusunda konuşmasın" talimatı verdi.
Erdoğan, "Konuyu bilmeyen milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, hem partiyi, hem de hükümeti sıkıntıya sokuyor" dedi.
Başbakan Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, grup başkanvekilleri Sadullah Ergin, Bekir Bozdağ ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu dışındaki isimlerin konuşmamasını istedi.
Başbakanın bu uyarısında, "yasak, kamuda da kaldırılmalı" diyen AKP'li Hüsnü Tuna ve Fatma Şahin'in açıklamalarının yarattığı tartışmanın etkisi olduğu belirtiliyor.
Erdoğan toplantıda bir kez daha amaçlarının sadece üniversitelerde türban yasağını kaldırmak olduğunun söyledi.
Başbakan, Anayasa teklifinin gelecek hafta Meclis Genel Kurulu'na geleceğini belirterek, "İzinler kaldırılsın, Meclis'te olun" talimatı verdi.


Düşünceleri belli, konuştukça batıyorlar, farkındalar da zaten, demokratik bir parti oldukları için, sus denilince susuyorlar, konuş denilince konuşuyorlar, bana tuhaf geldi ama sanki biraz dikta kokusumu alıyorum ne?

Saygılarımla
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 10:29 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Hürriyet den alıntı:
Alıntı:
Anayasa’ya türbanın sokulmaması geri adım 30 Ocak 2008


Oya ARMUTÇU



Refah Partisi ve Fazilet Partisi’ni kapattıran eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, AKP ve MHP’nin üzerinde anlaştıkları formülde türbanın Anayasa’ya sokulmamasını "olumlu bir gelişme olarak" değerlendirdi.


Savaş, "Anayasa’ya sokulması çok tehlikeli bir yoldu. Türban ilkokula kadar girecekti. Ama şimdi yasa ile yapılacağı için iptal etme ve düzeltilme şansı olacak. Çok büyük bir geri adımdır, düzeltilmesi yolu vardır" dedi. Savaş şöyle devam etti: "Eğer türban Anayasa’ya girseydi, Meclis çoğunluğu anlaştığı takdirde ilkokullara kadar türban girecekti. Laiklikle elde edilen her türlü kazanımın kaybedilmesinin çok tehlikeli yolu açılacaktı. Ama bu değişikliğin tam metnine ve gerekçelerine de bakmak gerekiyor."

KİTABI ÇIKIYOR

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP hakkındaki incelemesi sürerken Savaş’ın "AKP çoktan kapatılmalıydı" adlı kitabı önümüzdeki hafta çıkıyor. Savaş, kitabıyla ilgili şunları söyledi: "Bu kitapta, türban meselesinin arkasında, ABD’nin, siyonist güçlerin, Soros’un olduğunu belgeliyorum. AKP, 2002 yılından itibaren altı yıl boyunca RP ve FP’nin on mislini yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Sırf Erdoğan ile Gül ve Arınç’ın söyledikleri bile kapatmaya yeterli. AKP çoktan kapatılmalıydı. AKP’nin kapatılmasıyla, Erdoğan, Gül ve Arınç’ın milletvekilleri düşecek ve siyasi yasaklı olacaklardı. Ne Gül Cumhurbaşkanı olabilirdi, ne Erdoğan yeniden Başbakan olurdu. Türkiye cumhuriyetinin temeline dinamit koyan bu Anayasa değişikliği paketi de hiç gündeme gelmeyecekti."



Şimdi sayın Vural Savaş ın şu açıklamalarını okuyunca;turban meselesinin
çözüldüğünü iddia etmek mümkün mü?Çok açık bir şekilde turban serbestisi getireceğiz diyenlerin(belki de akpenin bu konudaki akıl hocası anayasa profesörlerinin müdahale ve uyarılarıyla,bu işin parti kapatılmaya kadar gidebileceği uyarılarıyla)işi bir başörtüsü durumuna getirmeye çalışacak teklifleri kimi memnun edecek?
Sayın Savaş diyor ki;bu haliyel getirilecek bir kanun anayasa mahkemesi tarafından iptal edilir.Bu belli mi ,belli!Bunu biz de kaç defa söylemedik mi,söyledik!Dün bu konuda Mesut Yılmaz da böyle söylemedi mi?Bu işi başaramamaktan aciz kaldığını itiraf etmedi mi etti!
Hal ortada iken;"biz siyasi olarak bunu yapıyoruz"deyip,bir emr-i vaki ile daha doğmadan ölen bu yasa teklifini meclise getirmek kimin işine yarar?
Kurumlarla marifetmiş gibi meydan savaşına girmeye kalkışan akepe ye değil mi?BU TRÜBÜNLERE OYNAMAK DEĞİL MİDİR?
SİYASETÇİ ELİNİ TURBAN SORUNUNDAN ÇEKMEDEN BU SORUN ÇÖZÜLMEZ,ÇÖZÜLEMEZ!
SİYASETÇİ ARTIK BU İŞİN PEŞİNİ BIRAKMALIDIR!BU KONUDA SAMİMİ OLDUKLARINA ARTIK KİMSEYİ BU SAATTEN SONRA İNANDIRAMAZLAR!
AKEPE BU GETİRMEYE KALKIŞTIĞI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE,AZDIRDIĞI KİTLELERE İHANET ETMİŞTİR.BUZ GİBİ TURBANDAN GERİ ADIM ATMIŞTIR,SÖZDE DAVASI OLAN TURBANI DA SATMIŞTIR!
İŞTE BUGÜN ORDU DA BU İŞE KARŞI OLDUĞUNU AÇIKLADI.İMA ETTİ.
BUNUN LAMI CİMİ YOK.MAHKEME KARŞI,KORUMA KOLLAMA YAPAN KUVVETLER KARŞI.SİYASİLER BU DURUMDA BİZ TANIMIYORUZ DEMEK HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR.NE YANİ BU ÜLKENİN MECLİSİNİN BİLMEM KAÇ TANE MİLLETVEKİLİ ANLAŞSA,BİZ BU ÜLKEDE KOMÜNİST İDARE İSTİYORUZ DESE,DEDİKLERİ OLACAK MI?NE DEMEK ,BÖYLE SAÇMA SAPAN BİR ANLAYIŞ OLUR MU?SİYASİLER BU ÜLKENİN VE DEVLETİN YAPISI VE TEMEL TAŞLARI İLE OYNAMAK HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR.
ANAYASANIN ESASLARINA GÖRE DE SİYASET YAPMAKLA YÜKÜMLÜDÜRLER.BUNUN AKSİNE TASARI GETİRMEYE KALKIŞMANIN NE ANLAMI VARDIR?
ŞU ANLAMI VARDIR.TERÖRİSTİN SİLAHLA YAPMAYA KALKIŞTIĞINI,SİYASETİ KULLANARAK YAPMAYA KALKIŞMAK.YANİ ANAYASAYI İLGAYA YELTENMEK!İŞTE BUNU İÇİN DİYORUM Kİ,SİYASETÇİ ELİNİ TURBANDAN ÇEKSİN,YETER ARTIK!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 10:54 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

akp kadar chp de bu isten elini ayagini cekmek zorundadir.

Kutuplarin karslikli yok olmasi meselenin nihayi cözümü icin mutlak gereklidir.

Türban yada basörtüsü ayirt etmeksizin dini inanclarimiza yönelik manidar aciklamalari ibretle seyrediyoruz. Bu günahta msp, rp, fp, akp, chp ve dsp gibi istismarci partilerin paylari büyüktür.

Siyasiler bu isten vazgecmeyecekler, daha da cirkeflesip cenazenin kolunu, bacagini koparmayi kendilerine kazanc göreceklerdir.

Diger yanda bazi rektörlerin sagduyu yoksunu aciklamalari bizleri endiseye sevketmektedir. Hele birisinin "kardes kavgasi" uyarisi, önümüzdeki dönemin zorlugu bakimindan önemlidir.

akp, chp ve dsp bu kirli oyundan vazgecmelidirler. fp´den fazla bir ses duymadik. Yoksa arkadaslar konu ile ilgilenmiyorlar mi?

Ülkücüler her zamanki gibi sagduyulari ile, Atatürk ilke ve inkilaplarina sahip cikarak, milletimizin inancindan nemalanma gayreti olanlar ile mücadelesini sürdürmelidir.

Her safhayi yüce Milletimize iyiden iyiye anlatmali, akillardaki soru isaretleri yok edilmelidir.

Mevcut tabloyu tasvip edip etmedigimize bakmaksizin, Ülkücülügün geregi olarak biz, yüce Milletimize basörtüsü yasagi veya serbestisi konusunda yalin gercegi anlatmakla mükellefiz. Yüce Milletimiz MHP´nin samimi olarak meselenin halli icin ugrastigini bilmeli, anlamali...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kaganos
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Jan 02, 2005
İletiler: 1034
Şehir: TÜRKİYE

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 2:00 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kaganos demiş ki:
Bu yasağın kalkmasının sadece Üniversitele ile sınırlı kalmayacağının sinyalleri geldi bile.. Halkın içinde büyük bir çoğunluk şimdiden mahkemelere

başvurmaya hazırlanıyormuş.. kız çocuklarının ortaokul ve liselerde kız -erkek karışık olmasından rahatsız olan aileler.. kızlarının başlarının kapalı olarak gitmesinden yana...

Ülkede çok büyük bir kaos yaşanacağını düşünmekteyim..

Düşünün ; Başı açık olan müslümanlar.. Başı kapalı olan müslümanlar..

Kapalı olanlar dinin gereği olarak taktıklarını söyleyip.. devamlı takmayanları taciz edecek!... her yerde her zeminde biz sizden ayrıyız diyecekler...

Türkler birbirini yiyecek...

Biri malı götürecek...

(Talabani -Barzani .. Eminim kıs kıs gülüyorlardır!)


saygılar.



Yetmeyeceğini söylemiştim..

Buyrun başladılar bile...

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=125776


Ekonomi kötü olsun.. kuruluşlar yabancılara peşkeş çekilsin.. Askerlerimiz şehit olsun.. hiç mi hiç önemli değil..

Bu ülkenin 40 yıllık sorunu Türban.. daha önemli..

B u ülkenin siyasetçilerine Akıl -Fikir dilerim...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 7:55 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

hürriyet den alıntıdır:
Alıntı:
Türbanın bu çeşidi Lübnan’dan ithaldir

Bugün ‘türban’ dediğimiz ve gece-gündüz tartışır olduğumuz omuzlara kadar inen başörtüsü modelinin ilk defa nerede ortaya çıktığını acaba hiç merak ettiniz mi?

İslami terminolojideki ismi ‘hicab’ olan bu modeli 1970’li yılların başında Lübnan’da yaşayan üst düzeyde İranlı bir din adamı, Hüccetülislam Musa Sadr, Güney Lübnanlı Şii kadınları bölgeye hákim olan Filistinli gerillaların tacizinden koruyabilmek için yaratmıştı.

1979’daki İran Devrimi’nin de benimsemesiyle model bütün İslam dünyasına yayıldı, bir ideoloji ve kimlik alámeti halini aldı ve bu arada biz de ithal ediverdik. Kimsenin ne giydiğine karışmak hiç ádetim değildir ama türbana içim bir türlü ısınamıyor, zira bana hiç de estetik gelmiyor ve örtünme konusunda asırlar boyunca kendi modasını kendisi yaratıp zarif bir çizgi yaratmış olan Türk kadınının Lübnan’dan örtünme modeli ithal etmeye ihtiyaç hissetmesinin sebebini bir türlü anlayamıyorum.

Önce, bir hususu açıkça ifade edeyim:

Artık dur-durak bilmez hale gelen türban inatlaşmasından bıkanlar arasındayım. ‘Canı isteyen başını örtsün ama bunu siyasi vasıta háline getirmesinler’ demek istiyorum ama işin içine bugünün türbanı girince bir türlü diyemiyorum.

Diyemememin sebebi ideolojik değil, sadece ve sadece estetik! Zira başı tamamen örttükten sonra omuzlara inen, sırttan bele doğru genişçe bir üçgen halinde dökülen ve adına şimdilerde ‘türban’ dediğimiz bu örtü bana hiç mi hiç estetik gelmiyor. Üstelik bizim değil, ithal...

Bu örtünme biçiminin ilk defa nerede göründüğünü, İslam dünyasına nasıl yayıldığını ve hangi yolla bize kadar geldiğini acaba hiç merak ettiniz mi?

‘Türban’ sözü, 18. asrın sonlarında Fransa’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paris elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi’nin sarığının verdiği ilhamla ortaya çıktı. Paris sosyetesine mensup hanımlar 1790’ların sonunda Ali Efendi’nin sarığına benzer şapkalar takmaya, saçlarını kıymetli kumaşlarla sarmaya başlamışlardı ve bu yeni moda ‘türban’ adını aldı. Sarıkta kullanılan, bugün ‘tülbent’ dediğimiz ve Farsça aslı ‘dülbend’ olan kelime Fransızca’da ‘turban’a dönmüştü!

Örtünmenin İslami terminolojideki karşılığı ise, ‘hicab’ sözüydü ve her çeşit başörtüsünün genel karşılığı, Arapça’da ‘bakışlardan gizlenmek’ ve ‘saklanmak’ demek olan ‘hecebe’ kökünden gelen ‘hicab’ kelimesiydi.

Bugünün ‘türban’ dediğimiz ve omuzlara kadar inen başörtüsü, ilk defa 1970’lerin başında, Lübnan’da ortaya çıktı. Modelin yaratıcısı, üst düzeyde bir din adamıydı: Lübnanlı Şiiler’in lideri olan Hüccetülislam Musa Sadr... Ama koskoca Hüccetülislam’ın moda yaratmayı düşünecek háli yoktu ve model herhangi bir dini düşünceyle değil güvenlik maksadıyla ve Şii kadınların tehlikeden korunmaları için ortaya çıkmıştı!

TACİZ TEHDİTLERİ

Şiiler, Lübnan’ın güneyinde çoğunluktaydılar ama bölge 70’li yılların başından itibaren Filistinli gerillaların kontrolü altına girmişti. Kral Hüseyin’in Ürdün’den kovduğu gerillalar, sivil Filistinlilerle beraber Güney Lübnan’a yerleşmiş vaziyetteydiler. Askeri bakımdan zayıf olan Lübnan hükümeti, topraklarındaki siláhlı milislere karşı birşey yapamıyordu ve ülkenin güneyi Filistinliler’in kontrolündeydi.

İşin askeri yönünden başka bir de sosyal boyutu vardı ve Şii Lübnanlılar ile Filistinli gerillalar arasında her an bir gerilim yaşanıyor, gittikçe artan ekonomik sıkıntılara Şii kadınların gerillalar tarafından taciz edilmeleri gibi günlük rahatsızlıklar da ekleniyordu.

Yaratıcılığını Hüccetülislam Musa Sadr’ın yaptığı bugünün türbanı işte bu gibi rahatsızlıklardan, özellikle de Şiiler’in sık sık uğradıkları tacizlerden doğdu ve kısa bir müddet sonra çarşafa bürünmemiş olan hemen bütün Şii kadınlar bir örnek giyinir oldular.

Musa Sadr, Şah dönemi İran’ının en büyük gazetesi ‘Kayhan’ın başında bulunan ve İran’ın en güçlü gazetecisi olan Emir Tahiri’ye 1975 yılında Beyrut’ta verdiği demeçte modeli bizzat hazırladığını anlattıktan sonra ‘İlhamımı Batı dünyasının kilise resimlerinden ve Lübnan’daki Katolik rahibelerin kulladıkları başörtülerden aldım’ diyecekti. Sadr’a göre Lübnanlı Şii kadınlar bu yeni örtünme biçimi sayesinde diğer dinlerden ve mezheplerden olan hemcinslerinden apayrı bir görünüm kazanırlarken tacize ve tecavüze uğrama ihtimalleri de en aza inmişti, zira yeni oluşmaya başlamış olan siláhlı Şii hareketinin de koruması altına girmişlerdi.

Hicab, Lübnan’dan ilk olarak İran’a ihraç edildi ve Şah’ın gidişini hazırlayan olayların başladığı 1977 sonbaharında Tahran’da yönetim aleyhinde yapılan gösterilerde ortaya çıktı. Şah karşıtı kadınların bir kısmı hicaba bürünmüşlerdi. Sürgünde yaşayan ve 1979’da Şah’ın devrilmesiyle sürgünden dönen İmam Humeyni’yi Tahran’ın Mehrábád havaalanında karşılayan yüzbinlerce İranlı kadının arasında da artık binlerce hicablı kadın vardı.

KİMLİKALÁMETİOLDU

Yeni tip başörtüsü, İslam Devrimi’nden sonra önce İran’da, hemen ardından da bütün İslam dünyasında bir kimlik alámeti halini aldı. Dr. Ali Şeriati ile beraber İran Devrimi’nin fikri temellerini ortaya koyan Ayetullah Murtaza Mutahhari, Şah karşıtı ayaklanmalar sırasında yayınladığı ‘Hicab-ı İslami’, yani ‘İslami Örtünme’ isimli kitabında ‘Müslüman kadının niçin kapanması gerektiği’ konusunu ele alacak, Kur’an’ın ‘Nur’ ve ‘Ahzab’ surelerinde emredilen örtünme biçiminin omuzlara kadar uzanan başörtüsü olduğunu yazacaktı.

Ayetullah Mutahhari’nin dini kimliğini belirlediği hicab, İran’da 1981’de yayınlanan ‘Kadınlar İçin İslami Giyim Yönetmeliği’ne girdi. Yönetmelikte çarşafın ve bu tür başörtüsünün İslam’a en uygun örtünme biçimi olduğu söyleniyordu ama İranlı kadınlar başörtüsü seçiminde serbest bırakıldılar. Çarşafa bürünmek yahut yüzü kapatmak mecburiyeti getirilmedi, sadece yüzlerin açıkta kalacak şekilde kapanması emredildi. Şehirli kadınlar genellikle çenenin altından düğümlenen normal başörtüsünü tercih ederlerken devrim yolunda çaba gösteren kadınlar şimdi ‘türban’ dediğimiz örtünme biçimine uydular, kırsal kesim ise eskiden olduğu gibi çarşaflı kaldı. İran’da bugün bizde bilinenin aksine çarşaf yahut omuzları kapatan türban mecburiyeti hiçbir zaman konmadı.

İTHALENEGEREKVAR

Günümüzün türbanı işte böyle doğdu ve İran Devrimi sırasında kazandığı popülarite zamanla ideoloji sembolü ve siyasi kimlik vasıtası olarak bütün İslam dünyasına yayıldı ve bize kadar geldi. Modelin ortaya nasıl çıktığını Musa Sadr’dan bizzat dinlemiş olan İranlı gazeteci Emir Tahiri’nin ‘New York Post’ Gazetesi’nde 2003’ün 15 Ağustos’unda çıkan yazısını ise farketmedik bile...

Türkçe’de bugün ‘türban’ dediğimiz ‘hicab’ın macerası, işte kısaca böyle... Yukarıda da söyledim, kimin başına ne örttüğü beni artık hiç mi hiç ilgilendirmiyor ama Lübnan malı hicaba da içim bir türlü ısınamıyor, zira estetik hoşluğu yok!

Örtünme konusunda asırlar boyunca kendi modasını kendisi yaratmış ve yaşmak, ferace, kadın fesi, felek tabancası, hotoz, maşlah, tandırbaş, yemeni, kundak yemeni, salma yemeni yahut tepelik gibi çeşit çeşit modellerle zarif bir çizgi yakalamış olan Türk kadınının Lübnan’dan örtünme modeli ithal etmeye ihtiyaç hissetmesinin sebebini bir türlü anlayamıyorum.

Türbanın mucidi Musa Sadr’ı Kaddafi ortadan kaldırmıştı

OMUZLARI kapatan ve adına şimdi ‘türban’ dediğimiz başörtüsü biçiminin yaratıcı olan Seyyid Musa es-Sadr, İranlı idi. İran’ın dini ilimler merkezi olan Kum şehrinde, 1928’in 15 Mayıs günü dünyaya geldi. Kum’da ve Tahran’da dini eğitim aldı, ‘Mekteb-i İslam’ adında bir dergi çıkarttı ve bir müddet Kum’daki medreselerde hocalık edip ‘Hüccetülislam’ derecesine yükseldi.

Musa Sadr, Seyyid Abdülhüseyin Şerefeddin’in 1960 yılında ölümüyle dini otorite boşluğuna düşen Güney Lübnanlı Şiiler’i toparlamak maksadıyla Lübnan’ın Sur şehrine yerleşti ve kısa sürede bölgenin en güçlü dini lideri oldu. 1969’da kurulan ‘Yüksek Şii Konseyi’nin başkanlığına gelmesiyle ‘imam’ unvanını aldı, bu arada çok sayıda vakıf ve okul kurdu, 1971’de İsrail’e karşı mücadele etmek maksadıyla Müslüman ve Hristiyan din adamlarından meydana gelen bir diğer dini konseyi hayata geçirdi.

1974 ilkbaharında kurduğu ve ‘Mahrum Bırakılmışlar, Ezilmişler Hareketi’ diye tercüme edebileceğimiz ‘Hareketu’l-Mahrumin’ isimli örgüt, Musa Sadr’ın en güçlü eseriydi. Örgüt, Lübnanlı Şiiler’in sosyal alanda refaha ulaşması için çaba gösterecekti ancak ülkede iç savaşın patlaması üzerine etkisiz kalınca Musa Sadr bu defa da siláhlı bir diğer grubu organize etti. ‘AMAL’ isimli bu örgüt Şiiler’in hem siyasi hem de askeri gücü olacak ve 1990’lı yıllara kadar adından sıkça bahsettirecekti.

Aslen İranlı olmasına rağmen Lübnan’ın siyasi hayatında son derece etkili olan Musa Sadr, 1978 Ağustos’unda, Güney Lübnan’daki Filistinli mülteciler konusunda temaslarda bulunmak maksadıyla Libya’ya gitti ama bu, onun son siyasi faaliyeti oldu ve Sadr’dan bir daha haber alınamadı. Libyalılar İmam’ın Muammer Kaddafi ile görüştükten sonra Roma’ya giden bir uçağa bindiğini iddia ettiler, İtalya ise Sadr’ın uçakta bulunmadığını açıkladı ve dini lider kayboldu!

Ailesi, özellikle de kızkardeşi, Sadr’ın Libya’da bir zindanda tutulduğunu ve halen hayatta olduğunu iddia ederken, Şii dünyası Musa Sadr ile kayıp 12. İmam Mehdi arasında bir benzerlik kuruyor ve İmam Musa Sadr’ın da günün birinde Mehdi gibi yeniden ortaya çıkacağına inanıyor.

MURAT BARDAKÇI - HÜRRİYET GAZETESİ Yayın Tarihi : 23 Mayıs

Turbanın nereden çıktığına ve kimlerce bir siyasal simge haline dönüştürüldüğünü anlatan güzel bir yazı.Yazıda özetle bunun bu yüzyılda şiiler tarafından kadınları korumak amacıyla bir gereklilik olarak kendi imamlarınca bulunduğu;arkasından İran a ithal edildiğini,İranda devrimin bir simgesi haline getirildiği;İran yönetiminin başörtüsünü zorunlu hale getirip,şekli üzerinde bir dayatma yapmadığını ve BU TURBANIN DEVRİME YARDIM ETMİŞ KADINLARCA TERCİH EDİLEREK KULLANILDIĞI nı anlatan bir yazı.Tarihi yazılarını büyük bir keyifle okuduğum sn Murat Bardakçı nın
gerçekten okunmaya değer bir eseri.
Buradan apaçık ortaya çıkıyor ki;bu turban denilen nesneye simge diyenler hiç de haksız değil.Kaganos ülküdaşımızın verdiği haberi okudum hayretler içerisinde kaldım.Bu derneğin bu militan ruhlu kadını hala daha nasıl tutuklanmıyor ve içeri tıkılmıyor;bu cüreti nerden buluyor anlamak mümkün değil.
Boyundan büyük laflar söyleyen şu bacaksızın ettiği laflara bakın!
internethaber com dan alıntı:
Alıntı:
Şekerci aynen şu ifadeleri kullandı: "düzenlemenin üniversitelerde dahi yasağı kaldırmaya yetip yetmeyeceği tartışmalı. Anayasa maddeleri arasına soyut birtakım ifadeler ekleyerek meseleyi halledeceklerini sananlar Türkiye'de açık bir yargı despotizminin cari olduğu gerçeğini görmezden geliyorlar gibi."denildi.

Vay, vay ,vay!Bunları duyduktan sonra,bu turbanı inanç diye takıyorum diyen ahmakın ta kendisidir.Samimi olarak takan kızlarımızd aderhal bunu takmayı bıraksınlar.Özellikle asenaları bu turbandan vazgeçmeye çağırıyorum.Bu saatten sonra artık buna inanç gereği diyen varsa ahmaktır.Bilmiyordum demeyin.Bu turbanın inanç işini aştığı,ve artık bir simge haline geldiği çok açıktır.Kadın yanlız turbanı da savunmuyor,kılık kıyafet kanununa aykırı ne kadar kılk varsa serbest bırakılmasını savunuyor.Ve bu kadın,hala daha ortalıkta serbest dolaşıyor.
Alıntı:
Şekercinin açıklamasının en can alıcı yeri çarşaf ve sarıkla ilgili sorduğu soruydu. "Neden bu tür bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmakta? Çünkü ancak bu şekilde çarşafla, poşuyla, sarıkla, şalvarla üniversiteye girilmesini önleyeceklermiş! Ne mahzuru var?" diye soran Şekerci, açıklamasını "Birilerinin göz zevkini mi bozuyor bu kıyafetler?

Burada bunları kullanmayan kadınlara karşı nasıl da bir hakaret var!
Yani bunu takmayan kadınlar,erkeğin göz zevkini okşarmış.Bu ne demek,erkekleri kışkırtıyorlar demek!Bu kıyafeti istemeyenler göz zevkinin bozulmasını istemeyen sapıklardır demeye getiriyor.
Bu kadınlığını unutmuş,erkekleşmiş militanın şu meydan okumasına bakın.
İnanılır gibi değil.YAHU ERGENEKON MİLLETİ NEDEN KIŞKIRTSIN,DA ORDUYA DARBE ZEMİNİ HAZIRLASIN?BÖYLE KIŞKIRTICILAR TÜRK ORDUSUNU HAREKETE GEÇİRMEK İÇİN YETMİYOR MU?KIŞKIRTICININ BUNDAN ALASI OLUR MU?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
tamerr
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 27, 2006
İletiler: 416

İletiTarih: Çar Oca 30, 2008 10:40 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ülkemiz bir belirsizlige ve kutuplaşmaya doğru gidiyor, umarım bir kaos ortamı oluşmaz, bu belirsizliğe gidişin içinde MHP nin yer alması benim en çok canımı sıkan tarafı, saatlerce uğraşıp MHP ye oy verdirdiğim insanlar bana soruyor? MHP nasıl böyle bir işe kalkıştı diye, bunun için verecek cevap bulamıyorum.
Meseleye gelince ileriye baktığımda hiç iyi şeyler göremiyorum, eğer türban üniversitelerde yasal hale gelirse, bundan faydalanmaya kalkışacak tarikat,mezhep ve tayibin alt kimlik grupları hemen harekete geçip türbanı örnek gösterip emsal oluşturabilecek bir karar çıkartmaya çalışacaklardır.
Peki bundan sonra ne olacak asıl meselede zaten bundan sonra başlayacaktır, üniversiteler ve devlet dairelerinde kendi kimliklerini yansıtacak kıyafetlerle dolu insanlar türeyecek, daireler ve üniversiteler kurtarılmış bölge gibi ilan edilecek, kim güçlüyse o hakimiyetini ilan edecektir. Daha ilerisi ise felaket olarak karşımıza çıkacak kutuplaşmalar ayyuka çıkacak büyük çatışmalar olacaktır. Çünkü üniforma haline gelecek olan kıyafetler kimin ne görüşte hangi mezhebe bağlı hangi alt kimlikte olduğunu bariz bir şekilde ortaya koyacaktır. Tek Millet Tek Devlet görüşü kenara atılacak farklı farklı insanlar sokaklarda karşımıza çıkacaktır. Bu durum acaba kimin işine yarayacak? Varın siz tahmin edin……… Böl parçala yönet felsefesini güden abd olabilirmi?

(Bu yazdıklarımın hepsi varsayımdır, gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur)


Saygılarımla
,
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
cCc_OzguR_cCc
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Sep 16, 2005
İletiler: 260

İletiTarih: Per Oca 31, 2008 12:15 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Güzel bir gelişme gibi geldi bana, sizinle de düşüncelerimi paylaşayım dedim. Akşam haberlerini izlerken, bu gündem konusu hakkında, yönetmeliklerin durumunun nasıl olacağı tartışmalarıyla ilgili haberi gördüm. Biliyorsunuzdur belki, eğer bu taslak yasalaşırsa, yönetmelikler aracılığı ile başörtüsünün bağlanmasıyla ilgili bir şekil esası oluşturulması düşünülüyor. Genellikle sosyal demokratların kullandığı, "anneannelerimizin bağlama şekli", kamuoyundaki yaygın adıyla da "GATA fiyongu" diye tabir edilen bağlama biçiminin, baş örtmede şekil esasını oluşturabileceği vurgulanıyor.

MHP böyle bir hesap yaptı mı yapmadı mı bilmem. Yahut a-ke-pe'ye böyle birşey kabul ettirildi mi, o da meçhul. Ama böyle bir yönetmelik çıkarsa ve başörtüsünün bağlanmasına şekil esası oluşturulursa, toplumda net bir ayrışma olacağını düşünüyorum: Başörtüsünü inancı için takanlar-"gösteriş" ve siyaset için takanlar ayrışması.

Malum, başörtüsünün bağlanış-iğneleme şekilleri bazıları için rastgele yapılan şekilden ibaret iken, büyük bir çoğunluk için tarikat-cemaat yapılanmalarıyla ilişkilendirilmiş sembollerdir.

Haberin devamında a-ke-pe kurucularından bir "sıkmabaş"(Bu tabiri bu şahıs için çekinmeden kullanırım.), başörtüsü bağlama şekillerine yönelik bir yönetmeliğe şiddetle karşı çıkıyor, bu noktada bile büyük bir tartışmanın haberciliğini ve çığırtkanlığını yapıyor. Bir başka hanım(!) kızımıza mikrofonu uzatıyorlar, "çene altından bağlama" şeklini "köylülük, eski modalık" diye nitelendirerek başörtüsünü inanç için değil, gösteriş için amuda kaldırıp taklalar attırarak bağladığını "itiraf ediyor". Çene altından başörtüsünün bağlanmasının caiz olmadığına dair kendi çapında fetva vermeye kalkışan şarlatanlar bile türedi bu tartışma kapsamında!..

Yıllardır başörtüsü konusu tartışılmış, bu ülkenin Dışişleri Bakanının eşi bile, kendi eşinin yönetimine bizzat katıldığı devleti "gavura" şikayet edecek kadar madur politikası uygulamış, toplumda bir kutuplaşma yaratılmak istenmiş, din siyasi propagandaya alet edilmiştir. Ülküdaşlarımız olan bayanlar ise bu konuda en çok zarar görenlerden olmuşlardır.

Önümüzdeki süreç ne gösterecek bilinmez, ama eğer tahminim doğru çıkar da a-ke-pe tayfası, başörtüsünün bağlanma şeklini bile kriz haline getirecek olursa, yıllardır süren bizim "Din siyasete alet ediliyor" feryadımız en somut ve toplumun en çabuk kavrayabileceği kanıtlarından biriyle desteklenmiş olacaktır.

Ben bu ana kadar büyük risk alarak, hele hele seçim sırasında "yoldaşım, ülküdaşım" diye bilimum yağcılık örneği gösteren fason sosyal demokrat kesime sırtını dönerek, böylesine büyük bir hamle yapan MHP'yi kutluyorum.

Bu raddeden sonra, a-ke-pe'nin en büyük oyuncağını da kaybedeceğini düşünüyorum. Zira son günlerdeki gelişmelerde; eğer bir sorun nitelemesi yapacak olursak sorunun çözümünde MHP, a-ke-pe'den daha da ön plana çıkartılmıştır. Beklemediğim bir şekilde, Türk ve dünya medyası da MHP'nin bu çabasını hakkını vererek gündeme getirmiştir.

Esas zorluk, bu noktadan sonra dini her türlü hokkabazlığına alet edenlere koz vermemektir. a-ke-pe'nin başörtüsünün bağlama şekli ile başlayıp kara çarşafa kadar uzanacak bir silsilede yığınla arıza çıkarması muhtemeldir. MHP, bu noktadan sonra ayağını nereye basacağını, nerede duracağını düşünmeli, a-ke-pe'nin bundan sonraki hamlelerinde piyon olarak öne sürülmemeyi hesaplamalıdır.

Umarım bu ipin üstünde karşıya kadar başarıyla yürürüz. Zira ipi sallayan da çok, bizi ipten düşürmek için tekmeleyen de çok, düşersek bizi parçalarımıza ayrıp kanımızla beslenmeyi hayal eden de çok.

Allah yar ve yardımcımız olsun.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
ulku_gulu
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Jan 30, 2008
İletiler: 13

İletiTarih: Per Oca 31, 2008 9:08 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

kaganos demiş ki:

Yetmeyeceğini söylemiştim..

Buyrun başladılar bile...

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=125776


Ekonomi kötü olsun.. kuruluşlar yabancılara peşkeş çekilsin.. Askerlerimiz şehit olsun.. hiç mi hiç önemli değil..

Bu ülkenin 40 yıllık sorunu Türban.. daha önemli..

B u ülkenin siyasetçilerine Akıl -Fikir dilerim...



Bu sorunlar elbette çok önemli ama başörtüsüde yıllardır içimizde kanayan bir yaradır..Demokrasinin, özgürlüğün en çok kullanıldığı ama ne acıdırki inancına göre hareket etmenin yasak olduğu bir ülkede yaşamanın zorluğu hiç bir sorunla bence kıyaslanmamalı..
Diğer problemlerde yani ekonomi gibi terör gibi konuların çözüme ulaşmasını isteriz elbette her ne kadar umutsuz olsakta..
Ama daha inancın bile doya doya yaşanmadığı bir ülkede hersey güllükgülistanlık olsa ne yazar..

Anlayamadığım bir noktada şu..Başörtüsünün şekline devletin karar vermesi..Nasıl bir çelişkidir bu böyle..Hem çıkacaksın örtünmenin bir hak olduğunu düsünüp izin vereceksin ama bi yandanda tutup nasıl örtünülmesi gerektiğine sen karar vereceksin!!
Ayrıca MHP'nin bu olayın içinde yeralması pek iyi olmadı.Geçmişte olan örnekleri gibi yine kabak başına patlayabilir..İdam cezasının kaldırılması gibi, af gibi, ekonomik kriz gibi vs..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Oca 31, 2008 11:16 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ulku_gulu demiş ki:

Diğer problemlerde yani ekonomi gibi terör gibi konuların çözüme ulaşmasını isteriz elbette her ne kadar umutsuz olsakta..
Ama daha inancın bile doya doya yaşanmadığı bir ülkede hersey güllükgülistanlık olsa ne yazar..

Anlayamadığım bir noktada şu..Başörtüsünün şekline devletin karar vermesi..Nasıl bir çelişkidir bu böyle..Hem çıkacaksın örtünmenin bir hak olduğunu düsünüp izin vereceksin ama bi yandanda tutup nasıl örtünülmesi gerektiğine sen karar vereceksin!!
Ayrıca MHP'nin bu olayın içinde yeralması pek iyi olmadı.Geçmişte olan örnekleri gibi yine kabak başına patlayabilir..İdam cezasının kaldırılması gibi, af gibi, ekonomik kriz gibi vs..[/b]


Allah´tan (c.c.) olduguna inandigimiz dinlerin temelinde sevgi yatar. Islamiyet ise insanlik icin en mükemmel ve hak olan dindir. Dini inanc; kisinin fitratina uygun yasamasi ve Kalu Bela´da verdigimiz söz üzere "Kullugun ispati" anlamindaki büyük bir imtihanda yardimci aractir.

Ve dini inanc yeri geldiginde büyük bir silahtir. Kötüye kullanilmaya müsaittir. Bu silah, dünya nimetlerininden haksiz kazanc elde etmek icin icin kullanilabilindigi gibi milletler mücadelesinde de "güc ve yaptirim yapabilme yetenegine sahip olma" noktasinda da devletlere karsi biz koz olarak karsimiza cikabilir. Hz. Fatih´in bu noktada hristiyanlik ile de ilgilendigi ve bu inanca sahip olanlari kendi egemenliginde tutma istegi bugün artik bilinen bir gercektir.

Bu manada, millet hayatinda büyük yeri olan din, mantar gibi türeyen rant odaklarina ve devlete hasim olma hayalindekilere karsi koruma ve güvence altina alinmalidir. Buna kavram olarak laiklik diyoruz. Aslinda laiklik; kisinin dinini amacina uygun ve özgürce yasabilmesi icin gelistirilmis bir kurumdur. Islamiyetin özünde de dini inanclarin özgürce yasanabilmesi serbertisinin var oldugunu düsünürseniz hic te dinsizlik olmadigina kanaat getirirsiniz.

Türkiye gündemine dini inanc cogu zaman Devlete yönelmis bir silah gibi gösterilmistir. Nemalanmak icin bugün yesil sermaye adinda tabir ettigimiz güc odaklari, hakikatte devlet düsmanligi yerine DIN DÜSMANLIGI yapmaktadirlar. Türkiye Cumhurtiyeti Devleti hem kendisine hem de samimi vatandaslarina yönelmis bu tehtid karsisinda bir takim önlemler almakla mükelleftir. Bu, iktidarlarin dünya görüslerine göre degil, kurulus gayesine uygun Devlet Politikasi olarak sekillenmistir. Lakin zamanla iktidarlarin da Devlet politikasini yanlis uyguladigini kabul etmek gerekir. Cumhuriyetin kuruldugu gün ile bugünü kiyaslarsak, cizginin tekrar Basbug Atatürk´ün kurdugu noktaya cekilmesi gerekliligi gün gibi karsiniza cikar.

Dinin yasanamiyor noktasina cekilmesi hakikatte DIN TÜCCARLARININ devletimize acmis olduklari dar-ül harp (!) savasi neticesidir. Din tüccarlarinin da rant ve baska milletlere hizmet gibi kaygilari vardir. Din adina dinsizlik yapanlarla mücadelemiz dün oldugu gibi bugün de sürecektir.

Ekonomi ve terör meselelerinin halli bir bakima din tüccarlarinin tasviyesi ile mümkündür. Yesil sermaye milleti sömürerek elde ettigi gücle ülke ekonomisinde söz sahibi oldugu gibi hizbullah ve el kaide örgütlerine sempati duyabilmektedir. Öyle ya Allah (c.c.) icin yapilan hersey güzeldir. Peki soruyoruz; Allah (c.c.) icin dinsizlik te yapilir mi?

Din güzelligi birlik icinde hareket edebilme kaabiliyetine dönüsebilse, ne seyh sait´lerin nede saidi kürdi´lerin torunlari pkk gibi satilmis kölelige alet olmazlardi. pkknin temelinde de din düsmanligini bulabilirsiniz.


Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulusunda Ülkücüler olarak bizim de yürekten Iman ettigimiz YÜKSEK VASIFLI TÜRK YETISTIRME gayesi var idi. Zamanla bu yüksek idealin hem konunistler ve hem de dinciler tarafindan köreltilmeye calisildigina sahitlik etmisiz. Bu ihanete bir de insanimizin yanlis kanalize ederek devlete düsman edilmelerini eklerseniz meselenin sinirlari belli olur.

Her türlü sekilcilikten uzak BIR GÖNÜL DEVRIMI olan Islamiyeti teblig eden Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz, bugün DEVE HÖRGÜCÜ olarak heryerde karsimiza cikan o bas baglama seklini uygun bulmamistir. Örtünmekte amac; KENDINI KALBI HASTA OLANLARDAN KORUMAKTIR. Dikkat cekmemektir. Hele hele Hz. Ömer (ra) Uhud´da Sehid edildigi günün anisina dudak ve tirnaklarin boyanip bu sekil örtünmek CAHILLIK DEGILSE IHANETTIR.

"MHP´nin bu iste yeralmamasi daha uygun olurdu" elestirisini daha önce uyardigimiz sekilde "amacin aslinda ne oldugunun anlatilmasi ve bu sesin cok gür cikmasi gerekliligi" noktasinda paylasiyoruz. "Millet istedi biz de yapiyoruz" anlayisi bize uzak bir yaklasimdir. Biz, herseyi hakki ile yapmasi gereken ve bunda sorumluluk hisseden Türk Islam Ülküsü kadrosu ve ALPERENLERIYIZ.

MHP, inanclari dogrultusunda bedel ödemekten cekinmez. Cekinmemelidir. Yeter ki varolus gayesine uygun hamleler icinde olsun.

Umudumuzu yitirmeyecegiz...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
tamerr
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Feb 27, 2006
İletiler: 416

İletiTarih: Per Oca 31, 2008 1:38 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ulku_gulu demiş ki:
Bu sorunlar elbette çok önemli ama başörtüsüde yıllardır içimizde kanayan bir yaradır..Demokrasinin, özgürlüğün en çok kullanıldığı ama ne acıdırki inancına göre hareket etmenin yasak olduğu bir ülkede yaşamanın zorluğu hiç bir sorunla bence kıyaslanmamalı..
Diğer problemlerde yani ekonomi gibi terör gibi konuların çözüme ulaşmasını isteriz elbette her ne kadar umutsuz olsakta..
Ama daha inancın bile doya doya yaşanmadığı bir ülkede hersey güllükgülistanlık olsa ne yazar..

Anlayamadığım bir noktada şu..Başörtüsünün şekline devletin karar vermesi..Nasıl bir çelişkidir bu böyle..Hem çıkacaksın örtünmenin bir hak olduğunu düsünüp izin vereceksin ama bi yandanda tutup nasıl örtünülmesi gerektiğine sen karar vereceksin!!
Ayrıca MHP'nin bu olayın içinde yeralması pek iyi olmadı.Geçmişte olan örnekleri gibi yine kabak başına patlayabilir..İdam cezasının kaldırılması gibi, af gibi, ekonomik kriz gibi vs..[/b]


Başörtüsü kanayan bir yara değil özellikle kaşınıla kaşınıla yara haline getirilmiş bir meseledir, bunuda özellikle yıllardır belli gruplar bu hale getirmişlerdir, gayet net biliyorum üniversitelerin önünde bekleyen o kişilerin hangi gruplara mensup olduklarını, inancını yaşayamadığın ülkeyide çok merak ediyorum, herhalde Türkiye den bahsetmiyorsundur?

Saygılarımla
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 6. sayfa (Toplam 8 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1