Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - "Bahçeli ya ermiş ya da.."
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Eyl 03, 2009 12:47 am    ileti konusu: "Bahçeli ya ermiş ya da.." Alıntıyla Cevap Gönder

Açılım kehaneti

Bahçeli ya ermiş ya politikayı artık iyice çözmüş ya da dediği gibi; Erdoğan'ın karakterini iyi biliyor...



- Zübeyir Kandıra

Tatile başlamadan, son iş gününde gündemimdeki konulardan biri Bahçeli'nin Antalya'daki konuşmasıydı. Kürt açılımından söz ediyordu... Başbakan açılıma olan kararlılığını büyük büyük laflarla gazete manşetlerinde sergiliyordu.

Ben giderken adı Kürt Açılımı idi.
Değiştirmiş, Demokratik açılım yapmışlar.
Kürt ya da demokratik açılım,
ne derseniz deyin.
Artık o çok önemli değil.
Hükümet ya da AKP bir Kürt açılımı der bir Demokratik açılım der...
Size ne?
Her şeyi istediği gibi idare etmeye müktedir. İsimleri de istediği gibi değiştirebilir.
Eee ne de olsa iktidar gücü var.
İsterse Güroymak, isterse Norşin.
Cani isterse Norşin'i il yapar; plakasını gazete manşetinden iri puntolarla gözümüze sokar...
Boru değil, yüzde 47 var ortada..

Neyse biz dönelim Antalya konuşmasına:
Bahçeli'nin sözleri ilginçti.
Sevr'den filan söz ediyordu.
"İstanbul'u da Konstantinapolis mi yapacaksınız?" diye soruyordu. Arada şunları da söyledi:


"...Şimdi bunları yapmak için 15 Ağustosta İmralı canisinin, PKK terör eylemlerinin 25. yıl dönümüyle 'Bir yol haritası vereceğim' diyerek, o yol haritasını önceden öğrenerek, uzlaşma zemini hazırlamak için, İçişleri Bakanlığının resmi kurumlarında, televizyonlarda, bunların hepsine zemin hazırlayacak, toplumu iknaya zorlayacak davranışlarla 15 Ağustosa hazırlanmanın ve bunun adını 'demokratik açılım' diye değiştirerek milleti kandırmanın kime ne faydası olacak Sayın Başbakan?

Biz senin karakterini biliyoruz. Şimdi konuşmuyorsun, aklınca konuşturuyorsun. Sonra da zemini uygun bulursan bunu gerçekleştireceksin, uygun bulmadığın takdirde hemen 'U' dönüşü yaparak belki de hepimizden fazla milliyetçi rolüne dönüşeceksin..."

Yaz bitti.
Yazıya geri döndüğüm gün
Gazete manşetlerinde başbakanın sözleri vardı.
"Üniter devletten vazgeçilmez"
"Tek bayrak, tek millet"
"Resmi dil Türkçe'dir..."
falan filan..

Bahçeli
ya ermiş
ya politikayı artık iyice çözmüş
ya da dediği gibi;
Erdoğan'ın karakterini iyi biliyor...

Baksanıza daha Ağustos başında açılım yumuşaklığındaki başbakan
Nasıl da hard Milliyetçi bir söylem içinde.
Bahçeli'den bile ileri gitse de yakışır artık Erdoğan'a.
Türkeş mezarından kalkıp, öpse alnından
‘Aslanım Milliyetçim' diyerek,
yadırgamam..

İnternet Haber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Cmt Eyl 19, 2009 11:41 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder


[/b]MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sürekli gerilim ve milli konulara duyulan alerjiyle birlikte kaybolan güven neticesinde, kuşkuyla yaklaşılan bir ülke haline gelen Türkiye'de; ekonomik sektörlerin normale gelebilmesi, kalıcı bir canlanma ve büyümenin sağlanabilmesi Başbakan Erdoğan'ın siyasi anlayışıyla çok zor görülmektedir" dedi.



Ekonomideki son gelişmeleri değerlendiren Bahçeli, Siyasi uygulamalarıyla milli bütünlüğümüzü tehlikeye sokan AKP iktidarının; Türk milletinin birliğini tehlikeye sokacak açılımları bir kenara bırakarak, asıl ekonomide kapsamlı bir reform ve çiftçiden esnafa, memurdan emekliye, işçiden dul ve yetimlere kadar her kesimi içine alacak ve artık elzem haline gelen bir açılım başlatması bizim en samimi dileğimizdir " diye konuştu.



Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye bir yıla yakın süredir derin ve uzun bir ekonomik krizin etkisi ve h‰kimiyeti altında olduğunu belirterek, " Özellikle son günlerde birbiri ardına açıklanan ekonomik veriler, aksi görüşlere rağmen; krizin bariz bir şekilde devam ettiğini, sosyal ve ekonomik sistemi her yönden baskı altına aldığını göstermiştir " dedi.



EKONOMİK GÜVENLİK KALMADI

Ekonomideki son gelişmeleri değerlendiren MHP Lideri Bahçeli yaptığı yazılı basın açıklamasında şunları söyledi:

"Başbakan Erdoğan'ın yok farz ettiği, başka tartışma ve sanal gündemlerle görmezden geldiği ekonomideki yangın gittikçe yayılmış ve ekonomik afet her hanenin kapısına dayanmıştır.

Bugün Türkiye'nin ekonomik güvenliği hiç olmadığı kadar tehdit ve tehlikelere maruz kalmış bulunmaktadır.

Durum ciddidir ve Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında gelen ekonomideki buhran telafi edilemeyecek bir aşamaya gelmiştir.

Gecikmeyle açıklanan ve üç yıllık bir sürede ekonomideki hedefleri içeren Orta Vadeli Program; ekonomide olumlu yönde değişim ve umut verici gelişmelerin olmayacağını ilan etmiştir.

Son zamanlarda içine çekilmek istenen dipsiz kuyulardan kurtulmanın çarelerini arayan aziz milletimiz, bir tarafta da ekonomide dinmek ve tükenmek bilmeyen sarsıntıların sancılarını yaşamaktadır.



EKONOMİDE BÜYÜK BOZGUNLUK

Kimliklerin kışkırtıldığı, demokratikleşme söylemleriyle üzeri örtülen yıkım sürecinin alt yapı çalışmalarının yapıldığı bugünkü ortamda; ekonomideki bozgun ve tahribat alabildiğine artmıştır.

Bu kapsamda AKP iktidarı tarafından Türkiye ekonomisi unutulmuş, kriz başıboş bırakılmış, alınması gereken tedbirler ihmal edilmiş ve maalesef milletimiz kendi kaderine terk edilmiştir.

Geçen hafta açıklanan 2009 yılı ikinci çeyrek GSYH rakamlarına göre Türkiye ekonomisi bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde yedi oranında küçülmüştür.

Dokuz aydır daralan ve resesyon çarkında öğütülen ekonomik sistemin sonucunda Türk milleti fakirleşmiş, sefalete mahkum olmuş ve işsizliğin önlenemez yükselişiyle geleceğinden endişe eder bir duruma gelmiştir.



HÜKÜMETTEN KAYIP YIL İTİRAFI

En son açıklanan Orta Vadeli Ekonomik Program'da; içinde bulunduğumuz yılda ekonominin eksi yüzde 6 oranında gerileyeceğinin hükümet tarafından itirafı 2009 yılının kaybedilmiş bir yıl olduğunun kanıtıdır.

Yeterli ve gerekli gelirden mahrum olan toplumsal yapıya devamlı tüketimi tavsiye eden mevcut iktidar zihniyetinin bu haliyle, üretimi önceliğine alması ve buna göre bir ekonomi politikası kurgulaması mümkün olmayacaktır.

Başbakan Erdoğan'ın; bize bir şey olmaz, diyerek geçiştirmeye çalıştığı krizin ekonomik büyümede yol açtığı zayiat milletimizin işsizlik sorununa daha uzun bir süre muhatap olacağını göstermektedir.

İŞSİZ SAYISI ENDİŞE VERİCİ BOYUTTA

En son açıklanan işsizlik verileri; Türkiye genelinde işsiz sayısının geçen yıla göre 972 bin kişi artarak 3 milyon 269 bin kişiye yükseldiğini ve işsizlik oranının ise 3,6 puanlık artış ile yüzde 13 seviyesinde gerçekleştiğine işaret etmektedir.

İş aramayan, ancak çalışmaya hazır olan 1 milyon 848 bin kişiyle birlikte toplam işsiz sayısının ne kadar endişe verici bir aşamaya geldiği tartışma götürmez bir gerçek olarak karşımızdadır.

Orta Vadeli Ekonomik Program'da işsizlik oranının 2009 yılı için yüzde 14,8; 2010 yılında yüzde 14,6; 2011 yılında ise yüzde 14,2 olacağı göz önüne alındığında, gelecek yıllarda da işsizliğin en öncelikli problem olmaya devam edeceği net olarak ortaya çıkmıştır.

Toplumsal bütünleşmeyi risk altına sokan, sosyal yapıda kaosa neden olabilecek işsizlik sorunu çözülmeden ekonomik istikrardan ve gelişmeden bahsetmek ancak milletimizi kandırmak olacaktır.



DÜZELME İHTİMALİ YOK

Çözülen ve dağılan üretim sistemini ayağa kaldırmadan, toplumsal güven ve siyasal huzuru sağlamadan işsizliği zayıflatacak yatırım ortamının tesisi ihtimal d‰hilinde görülmemektedir.

İşsizliğin en başta gelen nedenleri arasında yer alan; sanayi üretimindeki düşüş, imalat sanayindeki kapasite kullanımının azalması ve diğer üretim göstergelerindeki gerilemeler tersine çevrilmeden istihdam artışını sağlamak çok zor olacaktır.

Yeni iş sahalarının açılmasının en önemli belirleyicilerinden olan ihracat sektöründeki kan kaybı sürmekte, bu alandaki olumsuzluklar AKP hükümeti tarafından küresel gelişmelere bağlanarak sorumluluk almaktan ısrarla kaçınılmaktadır.

2009 yılı Temmuz ayında, 2008 yılının aynı ayına göre yüzde 28,3 düşen ihracat ayağa kalkmadan, yeni istihdam alanları oluşturulması mümkün olmayacaktır.



BU KAFAYLA BÜYÜME ZOR GÖRÜNÜYOR

Sürekli gerilim ve milli konulara duyulan alerjiyle birlikte kaybolan güven neticesinde, kuşkuyla yaklaşılan bir ülke haline gelen Türkiye'de; ekonomik sektörlerin normale gelebilmesi, kalıcı bir canlanma ve büyümenin sağlanabilmesi Başbakan Erdoğan'ın siyasi anlayışıyla çok zor görülmektedir.

Büyümedeki düşme ve doğal sonucu olan işsizlikteki yükselmenin yanı sıra kamu maliyesi tam anlamıyla felç olmuştur.

Ocak-Ağustos döneminde 171 milyar 741 milyon TL'lik bütçe giderleri karşılığında, 140 milyar 405 milyon TL bütçe geliri ortaya çıkmış; bütçe açığı da geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 779,7 artışla 31 milyar 336 milyon TL düzeyinde gerçekleşmiştir.



KORKUTUCU TABLO

Bu korkutucu tablo tutarsız, sorumsuz ve ne yaptığını bilmez AKP iktidarının eseridir.

Bütçe açığının kontrolden çıkması sonucunda yakın zamanda kamu finansman sorunu ortaya çıkacak, borç miktarı yükselecek ve uzun dönemde, şimdi bile katlanılamaz olan hayat pahalılığı artacaktır.

Milletimizin dibe vuran refahından vereceği ödünlerle kapatılmaya çalışılacak olan bütçe açığı, daha az yatırım, daha az iş, daha az ekmek ve daha az umut olarak herkese fatura edilecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi; Başbakan Erdoğan ve hükümetinin böylesi bir bedeli Türk milletine ödetmeye hakkı ve haddi olmadığına yürekten inanmaktadır.



ÜLKE KARANLIĞA SÜRÜKLENİYOR

Bütçenin bu hali, izlenen ekonomi politikalarının da iflas ettiği anlamına geleceğinden, yoğunlaşan belirsizlik ve yükselen risklerle birlikte Türkiye hızla karanlığa doğru sürüklenecektir.

AKP iktidarının, ekonomiden siyasete, diplomasiden güvenliğe kadar ülkemizi içine soktuğu girdaptan çıkarma niyet ve isteğinin hiç olmadığı gün gibi ortadadır.

Siyasi uygulamalarıyla milli bütünlüğümüzü tehlikeye sokan AKP iktidarının; Türk milletinin birliğini tehlikeye sokacak açılımları bir kenara bırakarak, asıl ekonomide kapsamlı bir reform ve çiftçiden esnafa, memurdan emekliye, işçiden dul ve yetimlere kadar her kesimi içine alacak ve artık elzem haline gelen bir açılım başlatması bizim en samimi dileğimizdir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin ekonomik yapıdan kaynaklanan sorunlarının çözülmesi için atılacak her adımın yanında ve destekçisi olacak; ancak ayrışma ve bölünme getirecek girişimlerin de sonuna kadar karşısında olmaya devam edecektir.



Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Sal Ekm 20, 2009 10:32 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Bahçeli'den teşkilatlara kongre teşekkürü

Aziz Dava Arkadaşlarım,


Milliyetçi Hareket Partisi'nin, 18 Nisan 2009 tarihinde yapılan Merkez Yönetim Kurulu Kararı ile başlayan kongre süreci, 8 Kasım 2009 tarihinde yapılacak 9. Olağan Büyük Kurultay ile sona erecektir.


Bu siyasal takvime uygun olarak partimizin il ve ilçe kongreleri tamamlanmış ve milliyetçi-ülkücü iradenin tecellisi ile yeni yönetimler belirlenmiştir.
ALİNTİ

Bu süre zarfında, demokratik bir rekabet ortamında yaşanan siyasal yarış, partimizin ve partililerimizin siyasi olgunluğunun, yüksek ahlakının ve mücadele şuurunun da iftihar edilecek bir vesilesi olmuştur.


Türk milletinin hizmetindeki bir görevin ve tarihi bir misyonun nöbet değişimi olan bu seçimler, partimizin kırk yıllık onurlu mazisine, partililerimizin vakarına da uygun olarak gerçekleşmiştir.


Bu kutlu nöbet değişimine katılan bütün dava arkadaşlarımın, yarışırken gösterdikleri heves ve heyecanı, ülkemiz, milletimiz ve partimiz için önümüzdeki kritik süreçte de sürdüreceklerinden, yönetimlere destek ve katkılarını esirgemeyeceklerinden eminim.


Büyük sonuçlara ulaşmak, yüksek hedeflere yönelmek günlük sorunlara takılmadan, inançlardan ve ülkülerden kırılma yaşamadan istikrarlı, kendisini aşmış; şahıslara değil ülkülere odaklanmış dava adamlarının özelliğidir.


Bu hasletlerin bütün mensuplarımızda olgunlaşmış bulunduğunu biliyor, önümüzdeki zorlu görevlerin elbirliğiyle başarılmasında bugüne kadar olduğu gibi birlik ve bütünlük içinde olunacağına inanıyorum.


Bu kutlu sonuçlar ile süreç içinde yaşanan dayanışma anlayışı, Türkiye'nin aydınlık geleceğine ve Milliyetçi Hareketin iktidarına olan inancımızda hepimize güç katmıştır.


Kongrelerle belirlenen yeni yönetici kadrolar, bir yandan kırk yıllık bir siyasal yolculuğun zorlu ve şerefli sorumluluğunu üstlenecekler, diğer yandan, partimizi yeni kırk yıllara taşıyacak kadroların ve vizyonun tespitinde belirleyici olacaklardır.


Ülkemizin ve milletimizin ağır tahribatlarla karşı karşıya kaldığı son yıllarda Milliyetçi Hareket Partisi'ne olan ihtiyaç artık bütün gerçeği ile belirginleşmiş ve izlediği siyaset kamuoyunca takdir edilmeye başlanmıştır.


Şüphe yoktur ki, milli konulardaki duruşumuz ve tavrımız çözülmeye çalışılan milli birlik ve kimliğin en önemli güvencesi, milli devlet yapımızın devamının en sağlam dayanağı olacaktır.


Şehadetlerle, kahramanlıklarla ve çilelerle bugünlere taşınmış bu davanın şuurunda olduğunuzu biliyor ve sizlere sonuna kadar güveniyorum.


Türkiye'miz için yürüdüğümüz yolda, sanal ve yapay süreçlerle meşgul olmadan, kısır ve basit çekişmelerden kaçınarak, önünüze bırakılan sinsi tuzaklara düşmeden, hak bilinen yolda ilerleyen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.


Hepinize aziz milletimizin refahı, esenliği, huzuru ve yükselişi uğruna engelleri birer birer aşarak, dayanışma ve kucaklaşmayı göstererek verdiğiniz siyasal mücadelenizde Cenab-ı Allah'tan üstün başarılar diliyorum.


Partimizin 9. Olağan Büyük Kurultay'ında buluşmak üzere hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
ALİNTİ HASÜLKÜ.COM
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Sal Ekm 20, 2009 5:01 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Bahçeli hakkında suç duyurusu

Ankara'da Melik Bayat isimli bir avukat, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bir gazetede yer alan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik sözlerinin etnik ayrımcılığa neden olduğunu savunarak, Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.



Avukat Bayat, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bir gazetede yer alan ve AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "ABD'ye de gitsen, Ortadoğu'da da kaybolsan bozkurtun nefesi ensende olacak. Güneydoğu'da milletvekili çıkarmış olabilirsin, ama onları kendinden zannetme." sözlerinin etnik ayrımcılığa yol açtığını suç duyurusuna gerekçe gösterdi.

Bayat, adliye önünde yaptığı açıklamada, doğu kökenli bir yurttaş olarak bu sözlerin kendisini üzdüğünü belirtti. Bayat, "Bir hareketin, bir siyasi partinin genel başkanı sıfatıyla yapılan, bu talihsiz ve tahrik edici ifadelerin o hareketin tabanında doğuracağı etki de hesap edilmelidir." dedi. (CİHAN)

ALİNTİ TİMETÜRK
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Sal Ekm 20, 2009 6:25 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:
ABD'ye de gitsen, Ortadoğu'da da kaybolsan bozkurtun nefesi ensende olacak. Güneydoğu'da milletvekili çıkarmış olabilirsin, ama onları kendinden zannetme

Bu cümle uzerine once akepe kıyameti kopardı,arkasından da bir aklı evvel avukat dava acacakmış.Belli ki bir yerlerden bu avukatın dugmesine basılmış.
Bu sozu çarpıtmak icin buldukları gerekçeler,laf salatasından ote bir şey degil.Onları asıl çıldırtan soz;"BOZKURTUN NEFESİ ENSENDE OLACAK"sozudur.
Çunku Bozkurtu duydukları zaman kendilerini boğazından ısırılıp paramparca olmus kadar kotu hissediyor bunlar.
Burada Devlet Bey in soyledigi lafın nesi yanlış?Dogu ve Guneydoğuda demokratik bir seçim mi oluyor ki de alınıyorsunuz.
Daha bir kaç ay önce densiz bir dtpli kadın milletvekili,Iğdırda idi galiba,tam olarak bilemiyorum.Kendi adayı seçilmedi diye"sen burada belediye başkanlığı yapamazsın !demedi mi?Tehditler savurmadı mi?O avukat gitsin o dtp li kadına dava açsın!
Bugun ne dtp,ne pkk,ne de akepe asla ve asla ne doğu ne de guneydoğu anadoluyu temsil ediyor.Oralarda devletine hala daha bağlı bir suru vatandasımız kardeşimiz var.
Devlet gucunu gostermiyor,siyasi irade ortaya koymuyor diye meydan çakallara kaldı.
Batının buralara korkunç derecede bolucu destegi ve parası akıyor.Elbet de rte nin gerçek oyu degil bu.O oy;bölücü desteginin oyu.O oy ,sindirilmis insanların oyu.
Çeksin bakalım dtp destegini ne oy alacak akepe gorelim.
Peki hal boyle ise oranın insanlarının tamamı hain mi?Asla!Çunku devlet terorle savasma azim ve iradesini ortaya koyamıyor.dtp nin oyları kimin iktidarında patlama yaptı?
Bugun batıdaki goc nufus destegini ceksin,bakalım batıdan 1 milletvekili çıkarabilir mi rte?
Ama çekiyorlar mı destegi?Hayır.Çunu akepenin iktidarda olması dtp nin daima isine geliyor.İşte dunku açılım rezaletini gorduk.Elleri kanlı bir suru onun bunun cocuğu,dun serbest kaldılar!
Devlet Bey in sözünde bence bir ince anlam daha var.
Şunu da soyluyor bence.
SEN ORADA MİLETTVEKİLİ ÇIKARIYORSUN,DTP DE OYLE.AMA ZAMANI GELDİGİNDE GORECEKSİN Kİ,KENDİNİZDEN SANDIĞINIZ O MİLLETVEKİLLERİNİN BAZILARI SİZİNLE BİRLİKTE HAREKET ETMEYECEKLER,VE BOLUNMEYİ KABUL ETMEYECEKLERDİR.
SENİN GİBİ BEN GURCUYUM DİYE DAYATMIYACKALARDIR!
Yalan mı ,olmadı tarih de? Sevgili Turgut Ozakman gecenlerde ;İsmet Paşa lozana giderken kürt milletvekillerinin"sakın ha bizi bırakmayın,biz ayrılmak istemiyoruz!"dediklerini soylemedi mi?Bu tarihi bir gerçek degil mi?
Sayın Bahçeli bu ayrımı asla yapmamıştır.Biz çıldırdık,su guneydoğuyu silin,yetti bu kurtler dedik.Ama o hER zaman "aman ha,sakın ha!sizi oyuna getirmek istiyorlar" demedi mi?
Surekli yuzyıllardır kardesce yaşadığımızı soylemedi mi?Ne zaman Irkçılık yaptı Devlet Bey?
Bu kadar terbiyesizlik,onursuzluk olmaz.Devlet Bey bir göz kırpıp bir işaret verseydi,bugun batıda yaşayan binlerce kürdü çoktan geldikleri yere postalardık,yapamaz mıydık?Batıda kaç yerde ocak başkanlarımızı şehit edip,bıçaklayıp bu işi başlatmak istediler.Bunları onleyen hep Devlet Bey dir.
Devlet Bey artık son noktaya gelip dayanmış bölücülük ,kürtçülük noktasında,rte ,dtp ve avanesini uyararak tarihi gorevini yapıyor.
Ama bir yere kadar.Burada bir kaç milyon başıbozuk kürt çıkıp da sen kole olacaksın ben efendi derse;yok oyle yağma!Bu ülke benim derse yok oyle yağma!
Dun pkk gosterisi ,dagdan inme açılımı zaten sinirlerimi alt ust etti,şimdi baska bir şey demeden bu konuyu kapatmak istiyorum.Yeter artık utanmaz lar!
Devletin her noktasına,memurluğa,müsteşarlığa kurtçuluk yapıp,kürt ayrımcılığı yapıp kürtleri yerleştirirkenbir şey olmuyor da,Devlet Bey konusunca mı bi yerinize batiyor?
ŞU KPS DE 6 YILDIR İŞE ALINAN MEMURLARIN DOĞUM YERLERİNE BİR BAKIN BAKALIM!
BİZ ORALARDA KPS SINAVLARI NASIL YAPILIYOR ONU DA BİLİYORUZ!
ASIL BÖLÜCÜ SİZLERSİNİZ,VE TÜRKİYEYİ KÜRDİSTAN YAPMAK İSTİYORSUNUZ.AMA NAH YAPARSINIZ!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Çar Ekm 21, 2009 6:49 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

hurriyet den alıntı:
Alıntı:
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, “Barış Grubu”nun dönüşünün ardından, Meclis grubunda şu mesajları verdi: “Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de iyi, güzel şeyler, umut verici gelişmeler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Bazıları bu sürecin İmralı’dan yönetildiğini söylüyor. 11-12 yıldır orada değil miydi? Niçin böyle bir adım atılmadı?

‘Sürecin bir adımı’

Şu anda bu bir milli birlik sürecinin, bir demokratik açılım sürecinin, bir kardeşlik projesinin gereği olarak atılmış bir adımdır. Biz hep ‘Ayrılık asla kabul etmiyoruz’ demiyor muyuz? Bunun gereğini yerine getiriyoruz. Burada ben gerek dağdakilere gerek Mahmur kampındakilere gerek Avrupa’da olanlara, hepsine çağrımı yineliyorum. Vakit yitirmeden ülkelerine dönmelerini tavsiye ediyorum. Ve bu güzel manzarayı yine siyasi bir şova döndürmek isteyenlere de ‘Lütfen sorumlu davranınız’ diyorum. Bu çözümü zorlaştırmaktan başka hiç bir amaca hizmet etmez. Legal bir örgütün temsilcisinin başkanı, illegal bir örgüt adına konuşmamalıdır, konuşamaz. Bizim legal olan bir örgütle, bu siyasi parti olabilir, bir dernek, vakıf olabilir, onlarla görüşmeye kapımız her zaman açıktır ama illegal örgütle konuşmaya asla. Bunu böyle bilmeleri gerekir.”

Bahçeli’ye sert tepki: Saygısızlığın daniskası

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Doğu-Güneydoğu kökenli milletvekilleri için kendisine “Onlara güvenme” diyen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sözlerini, “Siyasi ahlak ve nezaketten uzak yakıştırma” olarak niteledi. Erdoğan, şöyle dedi:
“Arkadaşlarıma aslında ciddi manada saygısızlık ötesinde, hakaret ediyor. Sen bu ifadelerinle hem bölgesel hem etnik milliyetçilik yapıyorsun. Benim arkadaşlarıma bu saygısızlığın daniskasını ortaya koyuyorsun. Bu ülkenin insanlarını bölme hakkını nereden buluyorsun? İşte senin Doğu ve Güneydoğu’ya niçin gidemediğin belli. Niçin oralarda sıralamaya giremediğin belli.”

Vay vay vay!
Basbakan pkk gosterisi yapan dtp lilere ricada bulunuyor.Sureci zorlaştırmayın diyor.
Hakkını isteyen çiftçiye kufreden rte,bunlara karsı nasıl incelip,eğilip bukuluyor.
Bir açılısta gösteri aleti bozuldu diye gorevliye dumduz giden başbakan,sehirlerine geldiği zaman çöpleri toplamayanların,saygısızlığın binini bir para edenlerin karşısında nasıl da egilip buluyor!
Ulkeyi bilmem kaç etnik parçaya bolüp,tc nin basbakanı olarak ben gurcuyum diyen basbakan;Devlet Bey in boluculuk yaptıgını iddia ediyor.
Dtp kongresinde olup bitenleri seyreden basbakan,sanki bu ülkeyi birleştirmeye çalışıyor!
Etnik boluculugu kendisinin yaptığı yetmemiş gibi,dini boluculuk de yapan;Türkiyeyi alevi-sunni;dindar-dinsiz diye sınıflandırmaya kalkışan ve bunu icraatları ile doğrulayan başbakan ;Bir kez dahi Guneydoğudaki vatandaş hakkında olumsuz konuşmamış sn Bahçeliye ağzına geleni soyluyor.
Devlet bey Ne kastetti tam olarak bilmiyorum ama;az bile soylemiş rte!
Çunku bu ülkede gerçekten çok bolucu var.Yanlız o milletvekilleri degil;ona oy veren,
senin gibi dış guçlerin dediklerini yapmaktan başka bir iş yapmayan birisini seçenler de bolucu ve bozguncudur.Ve bunların çok buyuk bir kısmı da dini bozguncudur.Yobaz takımıdır!Midesinden devlete bağlı çıkarcı insanlardır!Ordu,devlet dusmanıdır!
Ne acıdır ki,gelecek seçimlerde seni goturecek olan,sadece işssizlik ve ekonomik krizdir.
Turkiyeye yaptığın bunca kotuluk,bunca zarar goturmeli seni!
Alıştıra alıştıra,hazmettire hazmettire;ülkeyi feci sona doğru goturuyorsun.
Bozkurtlardan korkmakta çok da haklısın.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Per Ekm 22, 2009 8:14 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Bozkurtların nefesi ensende



MHP Lideri Bahçeli, Hükümetin başlattığı açılım çalışmalarının Türkiye'yi bölünme noktasına getirdiğini belirterek, 'Sayın Başbakan yaptıklarığnın hesabı sorulacaktır. Nereye gidersen git Bozkurtların nefesi ensende olacaktır' dedi.



İSTANBUL Ahmet Cömert Kapalı Spor Salonun'da coşkulu bir kalabalığa hitabeden Bahçeli, "Dava arkadaşlarım her şeyi takip ediyorsunuz.Her şeyin farkındasınız, bazen tilkileri uzaktan seyredip onu Bozkurt sanıyorsunuz.Bu tilkileri fark ediniz ve Bozkurt yerine koymayınız" dedi. Hükümetin başlattığı açılım çalışmalarının Türkiye'yi bölünme noktasına getirdiğinin altını çizen Bahçeli, "Bu yıkım sürecine karşı dik duruşunu devam ettiren tek parti MHP'dir" diye konuştu.



"MHP, PKK, ABD, AB üçlüsünün kurduğu ihanet çemberi içinde olmayacaktır" diyen Bahçeli, "MHP olarak sokakta olmayacağız, bir etnik çatışmanın tarafı olmayacağız. Bir Ülkücü'nün burnu kanamadan çalışacağız, Milletin iradesini alarak iktidar olacağız. Bölücülüğü tahrik edenlerle hesabımız var. Bu hesap görülecek. Anayasa ve yasa çerçevesinde mutlaka hesabı görülecektir. Ama bunun için iktidar olmak lazımdır. Son söz milletindir, son söz Milliyetçi Hareket'indir" açıklaması yaptı.



Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin İstanbul Olağan İl Kongresi'ne katılarak önemli mesajlar verdi ve hükümetin uygulamalarını eleştirdi.

İstanbul Ahmet Cömert Kapalı Spor Salonun'da coşkulu bir kalabalığa hitabeden ve 2009 yılının MHP için çok anlamlı bir yıl olduğunu ifade eden,Bahçeli, 8-9 Şubat 1969 yılında Adana'da gerçekleştirilen Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin Olağanüstü Kongresi sonrasında, bu partinin MHP'ye dönüştürüldüğünü, bu yıl "Türk siyasi tarihindeki bu önemli dönüşümün" 40. yıl dönümümü 8-9 Şubat 2009 tarihinde kutladıklarını anımsattı.

2009 yılının partisi için bir önemli olayının ise 8 Kasım'da Ankara'da yapılacak Büyük Kurultay olduğunu ifade eden ve gündeme ilişkin konulara da değinen Bahçeli, "Türkiye'nin nereden nereye gittiğinin görüldüğünü, bilindiğini, algılandığını, anlaşıldığını" belirterek "Allah'a şükür ki milli hassasiyetler konusunda tek dik duruşu sergileyen MHP, bir kez daha milletimizin gönlünde önemli bir yer işgal edebilecek seviyeye ulaşmıştır" dedi.



MHP İKTİDARA KOŞUYOR

MHP'nin hızla iktidara koştuğunu, bütün ayak oyunlarına rağmen MHP'nin yoluna devam ettiğini vurgulayan Bahçeli, "Yeni bir programla milletimizin karşısına çıkmak istiyoruz" dedi.

Türkiye'nin milli kimlik ve milli varlığının hain suikastlerle karşı karşıya olduğunu belirten Bahçeli, "Çatışma dinamikleri harekete geçirilmiş, Türkiye karanlık bir döneme sürüklenmiş ve karanlık bir yol ayırınıma gelmiştir" açıklamasını yaptı.

Hükümetin başlattığı açılım çalışmalarının Türkiye'yi bölünme noktasına getirdiğinin altını çizen Bahçeli, "Bu yıkım sürecine karşı dik duruşunu devam ettiren tek parti MHP'dir" diye konuştu.

HAİN TUZAKLAR

MHP'nin "yalnız kurt " ancak boynu bükülmeyen bir Bozkurt olduğunu belirten Bahçeli şunları söyledi: "MHP açılım safsatalarının yanında olmayacak. MHP birliğin, dirliğin kalesidir. MHP'nin sırtını yere getirmek için her türlü oyun sergilenmektedir.

Hatta MHP'nin varlığından rahatsızlık duyulmaktadır. Bütün bunlar demokrasi adına yapılmaktadır. Bununla da yenitinmeyip yöntem değiştirip MHP içindeki aklıevvelleri almaya çalışıp ihanet ortakları arıyorlar. Bu oyun için her yolu deniyorlar. İçimizden insanları çalıp aleyhinimize çalışıyorlar. Çünkü MHP onların oyunlarını bozuyor."
İHANETİN BELİ KIRILACAK

Bu oyunları başaramayacaklarını belirten Bahçeli, MHP'lileri uyanık olmaya ve oyunlara gelmemeye çağırdı.

İhanetin belinin mutlaka kırılacağını belirten Bahçeli, "Bozkurtlar olarak herşeyin farkındasınız. Tilkileri farkedin ve onları bozkurtların yerine koymayın" dedi. Bahçeli, "AKP'nin alçakça MHP'ye saldırıp direncini kırmaya çalıştığını belirterek " Sayın Başbakan ne yaparsan yap, etnik bölünmenin ve yandaşlarına peşkeş çektiklerinizin hesabı sorulacaktır. ABD'ye gitsen de Ortadoğu'da kaybolsan da Bozkurtların nefesi ensende olacaktır " dedi.

İHANET ÇEMBERİ

AKP sayesinde 3 ayda PKK'nın yapamadığı ayrımcılık yapıldığını söyleyen ve PKK'nın da AKP'nin de Kürtler'i temsil edemeyeceğini belirten Bahçeli,MHP, PKK, ABD, AB üçlüsünün kurduğu ihanet çemberi içinde olmayacaktır" dedi.

.CHP ile AKP'nin kamerali siyasetine de tepki gösteren Bahçeli, "Sayın başbakan neden kaçıyorsun, görüş kameralar önünde. 1989 anlaşmasını sorsunlar sana bakalım ne cevap vereceksin.Siyasete atıldıkları günden beri havada karada sürekli kameraların önündeler. Kamerasız bir iş yapmıyorlar. Peki CHP'nin kamerasından neden korkuyorsun" diye konuştu.

BOZKURTLAR'IN ARASINA KARIŞAN TİLKİ

Bahçeli, "Birileri " DTP dururken, AKP ile uğraşmak doğru mudur " diyor. Bozkurtların arasına karışmış bir tilki aklı sıra bunu söylüyor. PKK'nın ne olduğu biliniyor, DTP'nin nasıl yandaş olduğu biliniyor. Ama yeşerdikleri yer AKP'dir. AKP nerdedir. AKP'nin iktidardan alınması lazımdır.

MHP olarak sokakta olmayacağız, bir etnik çatışmanın tarafı olmayacağız. Bir ülkücünün burnu kanamadan çalışacağız, Milletin iradesini alarak iktidar olacağız. Bölücülüğü tahrik edenlerle hesabımız var, bu hesap görülecek. Anayasa ve yasa çerçevesinde mutlaka hesabı görülecektir. Ama bunun için iktidar olmak lazımdır. Son söz milletindir, son söz Milliyetçi Hareket'indir.Tuzağa düşmeyeceksiniz" dedi.

"Vatanseverlikle hareket edeceğiz, kardeş kavgasına düşmeyeceğiz, milli yapıyı bozmayacağız. MHP olarak şerefli mücadelemizi yürütmeliyiz. Bazı imkanlardan yararlanabilirsiniz, bazı insanları ikna edebilirsiniz, bazıların saflığından yararlanabilirsiniz. Ama bu tavırlar MHP'ye zarar veremez" dedi

Bahçeli konuşmasını, "Ülkücü hareket İstanbulsuz olmaz, ama bu demek değildir ki ülkücü hareket sadece İstanbul'dadır. İstanbul için gece gündüz çalışmalıyız. Bozkurtlar birlik olacaktır. İstanbul'u İstanbullulardan istiyoruz.'diyerek bitirdi.

ALİNTİ ORTADOGU
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Pts Ekm 26, 2009 7:29 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Bahçeli: Azerbaycan kandırıldı



Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin
TBMM Grup Toplantısı Konuşması.




Muhterem Milletvekilleri,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta fikir ve gönül adamı olarak yıllarını millet sevdasına adamış gazeteci ve yazar Ergun Göze Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

78 yıllık ömründe milli davaların savunucusu olarak hepimize ışık tutmuş, fikir dünyamızı şuurlandırmıştır.

Merhum’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, basın camiasına, düşünce dünyasına ve aziz dava arkadaşlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Mekanı cennet, kabri nur olsun.

Değerli Milletvekilleri,

özellikle İsviçre’de imza altına alınan protokollere kadar gidilen süreçte, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerindeki düşüncelerimizi hepiniz biliyorsunuz.

Bu süreçte ana hatlarıyla;

ülkeler arasında kalıcı dostlukların olamayacağı gibi kalıcı düşmanlıkların da olamayacağını,
Devletler arasındaki münasebetlerin mütekabileyete uygun olması gerektiğini,
Kurulan bir ilişkinin, kurulmuş başka bir ilişkiyi bozmasından mutlaka kaçınılmasını,
Atılan adımlarda Türkiye’nin kalıcı çıkarlarına ve milli haysiyetine dikkat edilmesini,
Görüşme ve ilişkilerin küresel dayatma ve ipoteklere bağlanmamasını, geçmişteki konuşmalarımızda vurgulamıştık.
AKP hükümetinin önceki hafta Ermenistan’la imzaladığı protokollerden sonra yaşadığımız gelişmeler kaygılarımızı haklı çıkaracak seyir izlemeye başlamıştır.

Nitekim, muhataplarının yıllardan beri tırmandırarak getirdikleri sözde Ermeni soykırım iddialarından geri adım atacaklarına dair en küçük bir işaret henüz alınmamıştır.

Hatta bu konuda yeni bir dayatma ve telkin kampanyası başlayacağına, protokollerin Meclisten onaylanması için baskıların geleceğine dair güçlü emareler görülmektedir.

Ancak, AKP’nin Ermenistan’la imzaladığı protokollerin ilk ve en hızlı vahim sonucu, dost ve kardeş Azerbaycan’ın küstürülmesiyle yaşanmaya başlanmıştır.

Bu konu, bizim baştan beri üzerine en çok düştüğümüz ve kaygılandığımız bir konudur ve hükümete yönelik uyarılarımız sıcaklığını korumaktadır.

Hükümetin protokollerin imzalanması sürecinde Türk milletinin rızasını alamadığı ortadadır.

Buna ilave olarak, ziyaretlerle ikna edilmeye çalışılan Azerbaycan’ın da açıkça kandırılmış olduğu gelişmelerden ortaya çıkmıştır.

Ve ne üzücüdür ki, Ermenistan’ı kazanmak uğruna Azerbaycan’ı kaybetmeyi göze alan AKP zihniyeti bu kardeş ülke ile olan ilişkilerimizi çok tehlikeli bir yola sokmuştur.

Protokollerin imzasıyla yaşanan gerilime, geçtiğimiz hafta yapılan Türkiye-Ermenistan futbol müsabakasında, Azerbaycan bayrağının AKP zihniyetince yasaklanması da eklenince Azeri kardeşlerimizde tepkilerin had safhaya ulaştığı anlaşılmaktadır.

Milletimizin ve partimizin bayrak konusundaki hassasiyeti ortadayken, haklı ve meşru tepkilerin boyutunu aşan bir öfkenin Azerbaycan yönetimine hakim olduğu görülmektedir.

özellikle medyaya yansıyan şekliyle Bakü'de Şehitler Hıyabanı'nda bulunan Türk şehitliğindeki Türk bayraklarının kaldırıldığına dair haberler Anadolu Türklüğünü derinden üzmüş ve incitmiştir.

Buradan Azerbaycanlı kardeşlerimize seslenmek istiyorum:

Hükümetin Ermenistan’la yakınlaşmasındaki üslup, seviye ve yöntem hepimizi olduğu gibi sizleri de öfkelendirmiş olabilir.
Bu konuda yapacağınız eleştirilerin ve göstereceğiniz tepkilerin, mensubu olduğumuz Türk milletinin mukaddesatına saygıyı esas alması şarttır.
üstelik bu tür bir tepki şekli ve milli hassasiyetleri aşan itici tavır iki kardeşin arasını açmak isteyenlerin de ekmeğine yağ sürecektir.
Türkiye’nin Ermenistan’la imzaladığı protokollerin keyfiyeti bugün iktidarı elinde tutan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne aittir. Türk milletinin tamamının iradesini ve duygularını yansıtmaz.
Türkiye ve Türk kamuoyu AKP zihniyeti ve kadrolarından ibaret değildir. Bu hükümet ve ilkesiz kadrolar bugün belki vardır, ama yarın olmayacaktır.
Onların yapacakları yanlışlar, milletimizin gelecekteki ilişkilerini ve dostluğunu bozmamalıdır.
Türk milleti, eşsiz sağduyusu ile Azerbaycan Türklüğünün yanındadır. Karabağ meselesini savunmuş, Azerbaycan bayrağını bağrına basmış ve dalgalandırmıştır.
Bu itibarla, ecdadımızın yadigârı olan al bayrağımızın hatıralarına saygı gösterilmesi hepimizin dileği ve mecburiyetidir.

O ay yıldızları şehitliğe diken AKP zihniyeti değildir ki, AKP’nin yaptığı hata, düştüğü zillet, ay yıldızımıza mal edilsin ve bir nezaketsizliğin vasıtası olsun.

Bu konuda yaşanan haklı öfkenin, diplomatik alana yöneleceğine, bizleri “bir millet” yapan değerleri incitmekten uzak durulacağına inanıyorum.

Hıyaban Şehitliği bir tarafta 91 yıl önce Azerbaycan`ın bağımsızlığı için savaşan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu`nun, diğer tarafta ise Hocalı`da 1918`de, Karabağ`da 1990`da katledilen Azerbaycan Türklerinin şehitlerini kucaklamaktadır ve bizim için çok önemlidir.

Azerbaycan Türklüğünden, başta Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev olmak üzere bütün siyasi partilerden ve yetkililerden bu vahim hatayı derhal telafi etmelerini bekliyorum.

Ay yıldızlı al bayrağımız ile mavi kırmızı ve yeşil Azerbaycan bayrağı aynı gönderde sonsuza kadar dalgalanmalıdır.

Unutmasınlar ki, Türklüğün müşterek sorunları tam bir dayanışma ile Milliyetçi Hareketin iktidarında çözülecek ve geride kalan bütün yanlışlar mutlaka telafi edilecektir.

Ve böylesi bir yönetim gücü ile muazzam bir coğrafyaya yayılmış muhteşem kudret hak ettiği mevkiiye yükselecektir.

Değerli Milletvekilleri,

Hükümetin Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme adı altında giriştiği yol ve yöntemin sakat bir anlayışa, çürük bir zemine ve küresel dayatmalara dayandığı bir gerçektir.

Kamuoyu haklı olarak bu konudaki ikna girişimlerini inandırıcı bulmamış ve süreci sorgulamaya başlamıştır.

Teslimiyetçi icraatları konusunda hakkında ciddi tereddütler uyandıran AKP hükümeti, yaptığı yanlışları aklayacak bahaneler ve gerekçeler arama yarışına girmiştir.

Ve bu konuda hepinizin bildiği gibi, Başbakan Erdoğan’ın ağzından, Kurucu Genel Başkanımız Alparslan Türkeş Bey’in 1993 yılında Ermenistan devleti ile ilişkilerin kurulması için yaptığı girişimler bizlere hatırlatılmak istenmiştir.

Merhum Genel Başkanımızın bir milli meseleyi sahiplenerek 16 yıl önce başlattığı girişimle ilgili olarak gerekli açıklamaları, bugün partimizin milletvekili de olan Sayın Tuğrul Türkeş Bey yapmıştır.

Rahmetli Başbuğumuzun bu temasları, basına da yansıdığı gibi, Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgalini durdurması, esir alınan Azeri kardeşlerimizin serbest bırakılması amacına dönük olmuştur.

O günlerde, yapılmak istenen ile bugün karşımıza çıkartılmak istenenin aynı olmadığı, yol, yöntem ve hedeflerin tamamen ayrı olduğu konuya şahit olanların anlatımlarıyla ortaya çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, her türlü milli meselede ve her zeminde; milletinin yararına, yarınına ve haysiyetine uygun olmak koşuluyla destek vermeye hazır ve donanımlıdır.

Ancak bugünkü teslimiyetçi şart ve ortamda, dayatmalarla ilerlenen tünelde yer almamız veya göz yummamız asla düşünülemeyecek bir sonuçtur.

Başbakan Erdoğan’ın girdiği yanlış yolda ve teslimiyet sürecinde içine düştüğü çaresizliği kapatmak amacıyla Merhum Türkeş Bey’in fikirlerine sığınmış olması ve onu örnek alması hepimiz için umut verici olmuştur.

Bu yolla, milli meselelerde girdiği yanlışları bir nebze olsun fark ederek, gerçek bir devlet adamının onurlu ve muhteşem mücadelesini takip etme ve ders alma imkânı bulabilir.

Bu itibarla, Başbakan Erdoğan’ın Türkeş Bey’i okumasında, izlemesinde kendisi açısından sonsuz yarar vardır. Bu tutum, bizi Başbakan’ın doğruları ve haysiyetli münasebetleri öğrenmesi konusunda ancak mutlu eder.

Madem ki Ermenistan’la münasebetlerde Türkeş beyin yaptıklarını rehber edinme arzusu uyanmıştır, biz Başbakan Erdoğan’a hidayete erme noktasında merhum liderimizin millet, milliyetçilik, siyasi ahlak, mücadele, onurlu duruş ve Türklük konularında da takipçisi olmasını temenni ediyoruz.

Ve bu konuda samimi ise Türkeş Bey’in 12 Aralık 1994 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmadaki şu sözlerini de, milletimizi etnik kimliklere bölmeye çalışan ilkel anlayışını ve karanlık vicdanını aydınlatması için Başbakan’a hatırlatıyoruz.

Merhum Başbuğumuz diyor ki,

“Burası Türkiye’dir; bu kutsal vatanın adı, köyümüz, kentimiz, bölgemiz ne olursa olsun, Türkiye’dir.

Türkiye’de yaşayan herkesin, ailesi, sülalesi, aşireti, kabilesi, etnik kökeni ne olursa olsun, müşterek adı Türk’tür.”

Muhterem Milletvekilleri,

Milliyetçi Hareket Partisi, yıllardan beri terörü ve terör örgütünü, yalnızca kanlı eylemlerinden ibaret bir suç ve cinayet şebekesi gibi görmekten uzak bir anlayışla, daha yukarıdan yorumlama ve değerlendirme çabası içinde olmuştur.

özellikle çağımızda, terörizmin uluslararası karanlık oyunların çok etkili bir vasıtası olduğu açıktır.

Yine bu kapsamda, terör eylemlerinin de muhasım ülkeleri istenilen kıvama getirmek için kullanılan stratejik senaryoların kirli yüzü olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Bu gerçeği, ülkemize yönelik tehditlerde bulmak istemeyenlerin, terörün hangi amaçlarla kullanılabileceğini anlamaları için çok uzaklara gitmelerine gerek yoktur.

Yalnızca komşumuz Irak’a baktığımızda bile Amerika Birleşik Devletlerine yönelik terör saldırısının sanal suçlusu ilan edilen bir diktatörün idamına ve ülkesinin kan gölüne çevrildiğine şahit olabiliriz.

Bu itibarla, yaklaşık yirmibeş yıldır kanlı eylemleri ile ülkemizin ilk gündemi haline gelen PKK terörünün bir sonuç değil bir vasıta; bir amaç değil araç olduğu bilinmektedir.

Nitekim, kurulduğu ilk yıllardan itibaren PKK’nın, Türkiye üzerinde emelleri olan her devletin kullandığı, uluslararası ve hatta uluslar üstü bir baskı ve pazarlık vasıtası olarak şiddete ve teröre başvurduğu ortadadır.

Millet varlığına kasteden PKK terörüyle mücadele ve teröristlerin imhası yıllardır en üst seviyede ve büyük bir fedakârlıkla sürdürülmüştür.

Bu uğurda çok sayıda şehit verilmiş, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.

ülkemiz başka sahalara ayırması gereken maddi imkânlarını haklı olarak terörle mücadeleye aktarmış, bu konuda da kayıplar yaşamıştır.

Burada, sizlere geride kalan yılların acı bilançosunu tekrarlayacak ve terör örgütünün katliamlarından bahsedecek değilim.

Ancak, yıllardır süren bu eylemlerin arkasındaki stratejik nedenleri, küresel aktörleri, yerli işbirlikçilerini, tarihsel köklerini ve emellerini dikkate almadan yapılacak analizlerin asla doğru olmayacağını düşünüyorum.

Bu açıdan PKK terörünü, silahsız bölücülükten; bölücü faaliyetleri de bölgemizdeki küresel projelerden bağımsız düşünmek ve birbirinin içinden çıktığını görmeden tek tek ele almak hepimizi yanlış sonuçlara ve elbette ki yanlış sebeplere götürecektir.

Aslında kökleri Osmanlı İmparatorluğuna kadar dayanmasına rağmen, bugünkü haliyle 1984 yılında ortaya çıkan bölücülüğün silahlı boyutu olan PKK terör örgütünün, yıllar içinde aldığı boyut ve şekil terörizmi Türkiye’mizi de içine alan bir projenin parçası haline getirmiştir.

Yalnızca son yirmi yılın Irak coğrafyasındaki gelişmelerine baktığınızda PKK terörünün arkasında Türkiye üzerinde hesabı olanların tamamının isimlerini görmek ve arka planda yer alan ülkeleri bulmak mümkündür.

Nitekim, devletin terörle mücadeleden sorumlu veya yetki verilmiş resmi makamlarının zaman zaman bunları dile getirdiği ve hatta şikayetçi olduğu bilinmektedir.

Ne var ki Türkiye, PKK’nın ve bölücülüğün arkasındaki küresel aktörleri bilmesine ve görmesine rağmen sadece sızlanmakla yetinmiştir.

Milli güvenliği bu derece etkileyen bir meselede örgüte verilen gizli veya açık desteği muhataplarının yüzüne çarpmaktan kaçınmıştır.

Bu çaresizlik ve acziyet, tarihi Şark Meselesi dediğimiz emellerin peşindeki küresel aktörler tarafından, bölücülük ve silahlı uzantılarını çok maksatlı ve çok destekli bir uluslar arası yıkım enstrümanı olarak kullanılmasının da önünü açmıştır.

özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin son yirmi yılda komşumuz Irak’a yönelik iki ayrı savaşının siyasi sonuçlarını sebepleri ile birlikte yorumladığınızda, karşımıza yıllardır Türkiye’yi bir kıvama getirmek için kullanılan bölücülük ve bölücü terör oyununa şahit olunmaktadır.

Gelişmeler, Türkiye ve Türkiye’yi yönetenlerin günübirlik açıklamalarla durumu kurtarmaya çalışırken, ülkemizi ve bölgemizi tanzim etmek isteyen küresel gücün uzun vadeli ve bizim için yıkımla sonuçlanacak bir senaryoyu sahnelediğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Gerilere gitmeden, daha geçtiğimiz ay Türkiye'nin Terörle Mücadele özel Temsilcisi olarak görev yapan ve zamanında bu konuda aktif görev üstlenmiş emekli bir zevatın Amerika’nın PKK’ya yardım ettiğine dair açıklamaları bilinmektedir.

Devletimizin istihbarat arşivleri PKK ile Avrupa, PKK ile ABD arasındaki ilişkileri doğrulayacak belgelerle doludur.

Türkiye yıllarca bu kirli ilişkileri görmezden gelmiş, içten içe ve adına sözde dost dediği müttefikler tarafından ülkesinin altının oyulmasına seyirci kalmıştır.

Her yıl yayınlanan terör örgütleri listesinde PKK adının da bulunuyor olmasını bir lütuf gibi algılayan teslimiyetçi zihniyetlerin bununla yetindikleri bilinmektedir.

Nitekim geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletlerinin Kandil kadrolarından üçünü uyuşturucu kaçakçısı ilan etmesinin, teröristlikten kaçakçılığa terfi mi, yoksa teröristlikten tenzili rütbe mi olduğu anlaşılamamıştır.

Yıllardan beri milletimize büyük acılar çektiren ve son yıllarda da ABD kontrolündeki Irak’tan hiçbir engele uğramadan, Türkiye’ye saldıran teröristlerin, kanlı eylemlerine uyuşturucu kaçakçılığını da ilave etmiş olmaları Amerika’nın aklına bugün mü gelmiştir?

Başta İmralı Canisi’nin yargılanma konularından biri de olan ve Türkiye’nin yıllardır yaptığı bu tespitlere Washington şimdi mi ulaşmıştır?

Yoksa herkesçe malum olan bu konunun bugün gündeme getirilmesi, kendi yazdığı yeni bir oyunun son perdesini açan gongun vurulduğuna mı işaret etmektedir.

Kuzey Irak’taki fiili Kürt devletine giden süreç incelendiğinde,

Türkiye’deki bölücülüğün kazandığı mevziler değerlendirildiğinde,

AKP hükümetinin içine düştüğü sarmal doğru okunduğunda,

Başbakan’ın Büyük Ortadoğu Yıkım Projesinin eşbaşkanlığı analiz edildiğinde, bu son gelişmelerin Türkiye’yi milleti ve devleti ile tam bir yıkıma sürüklediği anlaşılacaktır.

Elbette ki yabancı güçlerin güdüm ve kontrolündeki bölücü gelişmelerin tamamından AKP zihniyetini sorumlu tutmak doğru da değildir, ahlaki de sayılmayacaktır.

Ne var ki, tam yedi yıldır tek başına iktidar olan AKP, bölücülüğün arkasındaki küresel desteği görmezden gelmenin de ötesinde, yardım ve yataklık edecek kadar stratejik türbülansa girmiş ve gelişmelere tam teslim olmuştur.

Irak’taki gelişmelere paralel olarak ilerleyen vahim süreç, Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu’daki sınırları değiştiremeye doğru giden projelerinin, hükümeti düşürdüğü açmazın adıdır.

Uluslar arası literatürde, aşılması halinde “kan dökülmesini göze almayı” ifade ve ilan eden “kırmızı çizgiler” kavramı Irak’taki gelişmelerin tırmanması üzerine gerek hükümet ve gerekse güvenlik makamları tarafından geçmişte defalarca dile getirilmiştir.

Bugün başta Irak’ın Kuzeyinde olgunlaşarak ilan edilmeyi bekleyen sözde Kürdistan devleti olmak üzere, Türkmenlerin ve Kerkük’ün durumu ile Kandil’e göz yumulması gibi adeta savaş nedeni gördüğümüz bütün şartların ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin çizdiği kırmızı çizgiler bugün tamamen silinmiştir.

Şimdi hükümetin yaptığı, başkalarının çizdiği kırmızıçizgilere ve önleyemediği bölgesel gelişmelere “sıfır sorun” adı altında boyun eğmekten ibarettir.

Türkiye geride bıraktığımız yıllar içinde süreci yönlendirmekten tamamen uzak kalmış, başa geçirilen çuvalların korkusu hükümeti dayatmalara teslim olmaya itmiştir.

Bugün aktif dış politika, sorunsuz ilişkiler, barışçıl gelişmeler adı altında yürütülen teslimiyetin tamamı Türkiye’nin AKP çaresizliğinin kılıfı ve makyajıdır.

Değerli Milletvekilleri,

Son günlerde sözde açılım adı verilen süreçleri de küresel projeler kapsamında değerlendirmek ve yabancı dayatmaların yeni bir şekli olarak yorumlamak doğru olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, yıllardan beri milletimizin huzur ve emniyetine musallat olan PKK terör örgütü ile etkili ve anlayacakları yöntemlerle mücadeleyi savunmuştur.

Bu konuda hükümetlerin ihtiyacı olan her desteği vermeye hazır olduğunu da her ortamda açıklamıştır.

Terörle ve bölücülükle mücadelede ne gerekiyorsa, siyasi, sosyal, ekonomik bütün tedbirlerin alınmasının gereğinden ısrarla bahsetmiştir.

Ancak, bugün gelinen nokta bu senaryonun son sahnesine girildiğini işaret eden çok ciddi gelişmelerle doludur.

Yıllardır ülkemizi yoran ve acı çektiren terör örgütünün sona erdirilmesinin koşulları bellidir:

Türkiye silahlı ve silahsız bütün imkânlarını kullanarak teröristleri ortadan kaldırmak, silahları ile birlikte adalete teslimiyetini sağlamak zorundadır.

Ancak, böylesi bir tam teslim almanın hiçbir pazarlığa tabi olmaması, kimsenin ipoteğine bırakılmaması, başkalarının insaf ve iznine tabi olmaması şarttır.

Ne var ki, dün kortejler halinde ülkemize sınırdan giren üniformalı terör temsilcilerinin; güvenlik kuvvetlerince teslime zorlanmış, teslim olmaya mecbur kalmış çaresiz ve aldatılmış kişiler olduklarını söylemek mümkün değildir.

1999 yılında da PKK teröristleri Türkiye’ye dönüş yaşamış, teslim olanlar doğruca adalete verilerek mahkûmiyetleri sağlanmıştı.

Oysa bugün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Kandil kadrolarıyla girdiği pazarlığın verdiği cüret ve küstahlık, bu rezalette bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.

Kalabalık karşılama komitelerinin çadır kurarak, sözde marşlarla ve sevinç çığlıkları altında yapılanlar AKP zihniyetinin eseri ve sonucudur.

Dikkat buyurunuz, alkışlarla karşılananlar Mekke-i Mükerreme’den dönen hacı kafilesi değildir.
Ya da alın terleriyle ekmeklerini kazanmak için gittikleri yabancı ellerden kesin dönüş yapan gurbetçiler değildir.
Milletini yabancı coğrafyalarda şerefle temsil etmiş Mehmetçik birlikleri hiç değildir.
Bunlar, elinde bebeklerin, anaların, kadınların, şehitlerin kanı olan, silahlarına masum binlerce vatandaşımızın kanı bulaşmış hain teröristlerdir.

Teslim olmak için değil de İmralı Canisi’nin talimatıyla Türkiye’ye dönenlere baktığınızda, AKP kadrolarının analarının namı hesabına arkalarından gözyaşı döktükleri “kandırılmış çocuklara” benzerlikleri var mıdır?

Bu yakada Mehmetçik silahı omzunda beklemektedir, öte yakada terörist elinde silahı ile beklemektedir.

Hükümetin açılım adı verdiği rezalete hala kulak verenlere soruyorum:

Son ihanet tablosunda, silahı kimin bıraktığını anlayanınız var mıdır?
Gelenlerde bir teslimiyet ve pişmanlık, bir suçluluk duygusu ve milleten utanma ve mahcubiyet var mıdır?
Dün yaptıkları katliamları yarın yapmayacaklarına dair bir terbiye hali, ıslah işareti var mıdır?
Bu alçaklık tablosu, Başbakan Erdoğan’ın eseri ve sözde açılımın tipik sonucudur. Hazmettirilmek istenen seri alçaklıkların birincisi budur.

Bu, PKK’nın teslim alınmasını değil, AKP’nin ülkemiz sınırlarında teslim alındığını gösteren tarihi bir rezalet, ihanet ve melanet tablosudur.

PKK Türkiye’ye değil, AKP PKK’ya teslim olmuştur. Durum bundan ibarettir.

Yıllardır özellikle AKP ile birlikte sayısız zillete şahit olmuş bu millet, ne üzücüdür ki “açılım” adı altında yürütülen pazarlıkların geldiği noktayı, milli haysiyetin düştüğü seviyesizliği de görmek durumunda kalmıştır.

Aslında bu gelişmeler bizim için sürpriz olmamıştır. AKP’yi tanıyanlar için bu gelişme beklenen bir sondur ve işaretleri iki yıl önce alınmıştır.

21 Ekim 2007 günü Dağlıca karakoluna yapılan saldırının ardından Irak’a kaçırılan 8 Mehmetçiğin 4 Kasım 2007 tarihinde geri alınmasına katkıda bulunanların oluşturduğu sevk zincirini hatırlayınız.

Kandil Kadroları, Barzani çeteleri, Irak İstihbaratı, Amerikalı General ve subaylar, Türkiye’den bölücü refakatçiler ve AKP’den teslimat memurları hazır bulunmuşlardı. Ve hepinizin bildiği gibi bunlar yıllarca “bulmak imkânsız” diyerek Kandile gitmekten ısrarla kaçınmışlardı.

İşte ABD, Barzani ve AKP’nin sözde bir türlü bulamadığı teröristlerin öncü kafilesi ortaya çıkmıştır. Açılım sevdalısı Başbakanları ile kucaklaşmak için gün saymaktadırlar.

Değerli Arkadaşlarım,

Elbette terör son bulmalı, şiddet ortadan kalkmalı, vatandaşımız huzur ve emniyet bulmalıdır.

Bunun aksini savunmak ve söylemek mümkün değildir.

Ancak eline silah alarak ülkemizi bölmek için dağa çıkmış teröristlerin bütün taleplerini, silahsız çözecekleri ortam oluşturarak onlara kucak açmak dünyada görülmemiş bir uygulamadır.

Böylesi bir mantık garabeti ile ne çanakkale savunulabilirdi, ne de Milli Mücadele yapılabilirdi?

Anadolu’yu Yunanlıya bırakırdınız, İstanbul’u İngilize teslim ederdiniz, böylece pürüzler ve sorunlar ortadan kalkmış ve AKP’nin tanımındaki barış da sağlanmış olurdu.

Bugüne kadar sorunları çözmek adına onları yok sayan ve hatta sorunun parçası haline gelerek teslim olan hiç bir ülkenin ayakta kaldığına şahit olunmamıştır.

özellikle Osmanlı İmparatorluğunun son yılları bunun örnekleri ile doludur ve ders almak gerektir.

Gelişmeler yirmibeş yıldır Türkiye’ye musallat olan terör örgütünün görevinin tamamlandığını, silahlı bölücülüğün silahsız olana devir teslim yaptığını göstermektedir.

PKK’nın ve uzantılarının bütün tasavvurları artık AKP tarafından temsil edilmektedir.

PKK’nın teröre başvurarak isteklerini dayatmasına gerek duyacağı şart ve ortam kalmamıştır. Bütün istekleri Başbakan tarafından dile getirilmektedir.

Sonuçta böyle olacak idiyse, 1984 yılında ilk silahlı eylem başladığında ne ordu sevk etmeye lüzum vardı, ne de Mehmetçiğin, polislerin ve korucuların yıllar süren fedakârca mücadelelerine.

Ne isteniyorsa verirdiniz, ne dayatılıyorsa teslim olurdunuz, ne yapmayı arzu ediyorlarsa el sıkışırdınız, böylece aradan geçen yirmibeşyıldaki kayıplarımız da gerçekleşmezdi.

Geriye kalana da Türkiye diyebilirsek, bir avuç toprak parçasında haysiyetini kaybetmiş halde yaşıyor olurdunuz.

Bugün gelinen aşamada Türkiye’nin bölünmesi için PKK’ya ihtiyaç kalmamıştır.

Başbakan bu projeyi gönüllü olarak okyanus ötesinden teslim almıştır. Ayrıntıları görüşmek üzere de 29 Ekimde baş aktörle buluşacaktır.

AKP zihniyeti ve Başbakan Erdoğan Kandil Kadrolarının geride kalmış bütün niyetlerini siyaset zemini içinde çözmeyi kafasına koymuş ve bölücülüğün yeni liderliğine soyunmuştur. Ve bu konuda İmralı Canisi ile rekabet ve işbirliği başlatmıştır.

Bu itibarla Kandil gezisinden dönen eli kanlı teröristleri kucaklama ve affetme görevi Başbakan Erdoğan’a düşmektedir.

Başbakan’ın sebeplendiği bu yıkım projesi İmralı canisinin, terör örgütünün Kandil’deki kadrolarının, etnik bölücü mihrakların Barzani ve Talabani’nin etrafında kenetlendiği Türkiye’ye kefen biçme projesidir.

Başbakan’ın hesabı ortadadır:

Teröristlere örtülü siyasi af çıkartılacak, Türkiye’de etnik bölücülerin etnik kimlik ve dil eksenindeki taleplerini karşılayacak bir siyasi çözüm süreci başlatılacak, bu süreçte askeri operasyonlar asgari düzeyde tutulacak ve PKK teröristleri bu yolla dağdan indirilecektir.

Bu aşamalarla, Türkiye, çok yakında yaşayacağı daha vahim gelişmelerle Başbakanın ve AKP’nin foyasını görecek; kendisine huzur, esenlik, refah ve onur kazandırsın diyerek bu zihniyete verdiği desteğin pişmanlığını duyacaktır.

Ve tarihimizde göremeyeceğimiz bu alçalmanın adresi AKP, mihrakı işbirlikçiler, odağı ise Başbakan Erdoğan olacaktır.

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki sorunlu ilişkiler ve sanal müzakere sürecinin anatomisi niteliğini taşıyan 2009 İlerleme Raporu geçtiğimiz hafta yayınlanmıştır.

Avrupa Birliği’nin Türkiye konusundaki önyargılı yaklaşımı, dışlayıcı tutumu ve çarpık bakış açısı bu yılki rapora da aynen yansımıştır.

Bu yılki raporun en fazla dikkat çeken bir yönü, Başbakan Erdoğan’ın takma ve sahte isimler arkasında saklamaya çalıştığı “Kürt açılımı” adının Avrupa Birliği tarafından “Kürt sorununun çözümü” olarak doğru biçimde konulması olmuştur.

Avrupa Birliği’nin 2009 raporuna da yansıyan bakış açısı;

Etnik bölücülüğün demokratik bir hak ve özgürlük olarak koruma altına alınmasını,
Anayasa’nın değiştirilerek Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü aleyhine faaliyet gösteren siyasi partilerin kapatılmamasını,
Eğitim ve kamu hizmetlerinde iki dilli sisteme geçilmesini,
Farklı etnik kökenlerin azınlık olarak kabulü ve Anayasa güvencesinde kolektif haklara sahip olmasını öngörmektedir ve,
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin ideal rapor olarak alkışladığı maalesef budur.

Avrupa Birliği bunların yanı sıra;

Rum ve Ermeni cemaat kurumlarına tüzel kişilik tanınmasını,
Bu cemaatlerin dini kurumu olan Fener Rum ve Ermeni Patriklerinin papaz ihtiyacının karşılanması için yeni kurumsal düzenlemeler yapılmasını,
Türkiye’nin Kıbrıs Rumlarını adanın tek meşru temsilcisi olarak tanımasını,
Kıbrıs sorununa AB üyesi Rumların bu konumuna uygun bir çözüm bulunmasını,
Kıbrıs Türkleri üzerindeki hukuk dışı ambargolar sürerken Türkiye’nin tek taraflı olarak limanlarını Rumlara açmasını ve,
Ege sorunlarının Yunanistan’ın istediği zeminde çözümüne razı olunmasını istemektedir.
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin olumlu, adil ve dengeli dediği raporda bütün bu hususlar açık biçimde ortaya konulmuştur.

Bütün bunlara rağmen Başbakan’ın bu raporu adil bulmasının gerçek nedenleri, AKP hükümetinin uzun vadeli düşünce ve hedeflerinde aranmalıdır.

2009 yılı İlerleme Raporu’nda Başbakan’ın ne pahasına olursa olsun geriye dönüşü olmadığını söylediği “Kürt açılımı”nın göklere çıkarılması bu bakımdan tesadüf sayılamayacaktır.

Terör örgütü ve etnik bölücülerin siyasi gündeminin savunucusu olan Avrupa Birliği, Başbakan’ın taşeronluğunu yaptığı bu yıkım projesini bu nedenle tarihi fırsat olarak görmektedir.

Bu noktada Brüksel ile Cumhurbaşkanı Gül’ün tarihi fırsatları örtüşmüş, Başbakan’ın tarihi dediği açılım da bunun ortak zeminini oluşturmuştur.

Bundan cesaret alan Avrupa Birliği taciz boyutlarına taşınan müdahale ve dayatmaları için uygun bir ortam bulmuş ve 2009 yılı raporunda ortaya koyduğu taleplerle Başbakan’ın “Kürt açılımının” adeta yol haritasını çizmiştir.

Amerika Birleşik Devletlerine yapacağı son gezide “Kürt açılımını” görücüye çıkararak bu konuda tekmil verecek olan Başbakan’ın, Avrupa Birliği’nin bu yol haritasını da aşamalı olarak hayata geçirmek suretiyle Avrupalı kimliğini ispat etmesi beklenmelidir.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Açılan, saçılan ve sınırları gevşetmekle uğraşan AKP hükümeti, işi ülkemizin bütün emniyet ve güvenlik duvarlarını yıkma noktasına kadar getirmiştir.

Milli ve omurgalı bir politika izlemek yerine, bölgemizde başkalarının hedeflerini gerçekleştirmek ve bu yolla göze girmek amacıyla ciddi bir gayret sarf eden iktidar partisinin, asli ve öncelikli görevlerini unutmuş olduğu görülmektedir.

Açılımların dağılmayla sonuçlanacağını göremeyen bir akıl tutulmasının hâkim ve etkili olduğu bugünkü hükümet etme anlayışının, gerçek anlamda yarınlarımızı ateşe atmaya çabaladığı gelişmelerden anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin huzur ve refahı, esenlik ve saadeti, özgüven ve gururu AKP eliyle tahrip olmuştur.

Sokaklar öfkeli, haneler bitkin, dükkânlar boş, tarlalar bereketsiz, tezgâhlar paslanmış haldedir.

Ve bunların yanı sıra, Türkiye’nin gelecek perspektifi zedelenmekte, bağımsız ve hür yaşama idealinden hızla uzaklaşılmaktadır.

Sırnaşık ve tavizkar siyaset uygulamaları Türkiye’yi bir kördüğümler ülkesi haline getirmiştir.

Demokrasiyi, milli konularda kapanmayacak yaralar açmakla eşanlamlı gören AKP iktidarı, ekonomide de açık vererek, siyasetteki ve diplomasideki alışkanlığını buradada sürdürmüştür.

Bugünkü şartlarda; dış ticarette, cari dengede ve bütçe dengesinde milletimizin hayat şartlarını kötüleştirecek bir açık politikası izleneceği anlaşılmaktadır.

Bunlar arasında bütçe dengesindeki açık, hükümetin yanlış tutum ve uygulamalarından dolayı tehlike sınırını çoktan aşmıştır. Son verilerle birlikte Ocak-Eylül arasında bütçe açığının geçen yıla göre yüzde 747 arttığı görülmektedir.

Kamuoyuna açıklanan 2010 yılı bütçe kanunu tasarısı ise, önümüzdeki yılda da sorunların ağırlığından bir şey eksilmeyeceğini kanıtlamıştır.

Bu çerçevede; TBMM’nde ayrıntısıyla görüşülecek olan önümüzdeki yılın bütçe büyüklüklerinden, giderlerin 286 milyar 928 milyon TL, gelirlerin 236 milyar 794 milyon TL, bütçe açığının ise 50 milyar 134 milyon TL olacağı tahmin edilmiştir.

öncelikle şunu kabul etmemiz lazımdır. 2010 yılı bütçesi krizden çıkış bütçesi değil, krizi toplumsal tabana iyice yayacak olan bir bütçedir.

Bunun en somut göstergesi ise, bütçenin açıklar üzerine kurulu olmasıdır. Krizden çıkışın işaretlerini verecek olan bir bütçenin doğal olarak büyük açıklara konu olmaması gerekirdi.

İlgili bakanın söylediğinin aksine, hazırlanan 2010 Merkezi Yönetim Bütçesi’nin bu haliyle; sosyal yönü olmayan, kamu görevlilerini gözetmeyen, insanımızın sorunların altında ezileceğini adeta tescil eden içeriğe sahip olduğu anlaşılmıştır.

Kaldı ki, kamu çalışanlarına yönelik önümüzdeki bir yıllık sürede yüzde 5’lik zam yapılmasının açıklanması, kamu görevlileri için yine değişen bir şey olmayacağını göstermiştir.

Akaryakıttan doğalgaza kadar yapılan zamlar, sağlıklı beslenebilmek için gerekli olan et fiyatlarındaki son günlerdeki artışlar; kiradan, ulaşıma, haberleşmeden giyim eşyalarına kadar birçok mal ve hizmetteki pahalılık, kamu çalışanlarının maaşlarındaki komik artışın bir manasının olmayacağını bariz olarak ortaya çıkarmıştır.

Ayrıca, maliye politikası hedefleri arasında yer alan, kamu açıklarının tedrici olarak makul seviyelere çekilmesi hedefinin ise yeni bir aldatmacadan başka bir anlamı bulunmamaktadır.

2008 yılında 17 milyar 69 milyon açık veren bütçenin, orta vadeli programda ifade edildiği üzere; 2010 yılında 50 milyar TL, 2011 yılında 45,1 milyar TL, 2012 yılında ise 39,1 milyar TL düzeyinde açık vereceği düşünüldüğünde, üç yıl sonra bile 2008 yılındaki açık miktarı ikiye katlanacaktır.

Bütçe açığı artışı, borç stokunda yükselişe neden olacağından, önümüzdeki süreçte başta iç borç miktarı olmak üzere, toplam borç miktarı yükselen bir seyir izleyecektir.

Ayrıca, orta vadeli programda; bu yıl için dış ticaret dengesinin 35,5 milyar dolar, cari işlemler dengesinin 11 milyar dolar, merkezi yönetim bütçe dengesinin ise 62,8 milyar TL açık vermesi öngörülmüştür.

Her üç parametrede önümüzdeki üç yılda da değişen bir şeyin olmayacağı, özellikle dış ticaret ve cari işlemler açıklarının hızla artacağı anlaşılmaktadır.

Verilen bu açıkların, daha fazla emeğe, daha fazla alın terine, daha çok vergiye ve artan yoksulluğa neden olacağını söylememiz abartılı ve yanlış olmayacaktır.

Bu kapsamda, azalan refahın, artan sorunların kişi başına geliri düşüreceği, fakirliğin düne göre bugün ve yarın daha fazla olacağı ortadadır.

Değişen hesaplama yöntemine göre, 2008 yılında kişi başına düşen gelir 10 bin 372 dolar iken, bu rakamın 2009 yılında 1916 dolar düşerek 8 bin 456 dolar olacağı tahmin edilmektedir. Ne üzücüdür ki, 2012 yılında bile, 2008 yılındaki kişi başına düşen gelir rakamına ulaşmak mümkün olmayacaktır.

2008 yılında 735 milyar dolar civarında olan GSYH’nın, ekonomideki alaboradan dolayı 2009 yılında 608 milyar dolar düzeyinde gerçekleşeceği öngörülmüştür. Yine aynı şekilde 2008 yılı milli gelir rakamına, üç yıl sonra bile yetişebilmek imkân dâhilinde görülmemektedir.

Bir yıl içinde, milli gelirde yaklaşık 130 milyar dolarlık azalmanın, elbette AKP hanedanında yol açacağı bir sıkıntı, onlar açısından endişe verici bir durum yaşanmayacaktır.

Bu kara tablonun faturasını her zamanki gibi esnafımız, çiftçimiz, memurumuz, işçimiz ve emeklimiz ödeyecektir.

Değerli Milletvekilleri,

Türkiye ekonomisi; pusulasını kaybetmiş, dümeni kırılmış, kaptanı olmayan bir gemi misali kriz kayalıklarına çarparak su almış ve batma noktasına gelmiştir.

En belirgin problem alanlarının başında gelen işsizlik konusunda gözle görülür ve hissedilir bir iyileşme, umut verici bir gelişme yaşanmamaktadır.

Hala insanımız işsiz, piyasalar durgun, üretim düşük, yatırım yetersizdir.

Açıklanan en son işsizlik verileri; geçen yıla kıyasla işsiz sayısında 842 bin artış olduğunu, tarım dışı istihdamda 314 bin, ücretli istihdamında da 163 bin düşüş yaşandığını göstermiştir.

İşsizlik oranının, diğer dönemlere kıyasla nispeten düşük çıkmasının arkasında en başta tarım kesiminde meydana gelen 364 bin kişilik bir istihdam artışı bulunmaktadır.

Şehirlerde işsizlik oranı, kırsal kesimlere göre daha fazla olup yüzde 16 düzeyinde gerçekleşmiştir.

15–24 yaş arasındaki genç nüfustaki işsizlik sorunu daha endişe verici olup yüzde 23,2 seviyesindedir.

Yüzbinlerce üniversite mezunu bugün iş beklemektedir. Yuva kurmanın, kendi ayakları üzerinde durmanın ve topluma yararlı olmanın yollarını aramaktadır.

Her fırsatta, Türkiye ekonomisinin ülkeler arasındaki sıralamasından bahseden Başbakan Erdoğan, işsizlik sorununu çözmeden, çalışma istek ve arzusunda olan kardeşlerimize hayatlarını idame ettirecek yeni iş sahaları oluşturmadan ekonomideki gelişmeden bahsetmesi siyasi iki yüzlülük olacaktır.

Doğrudur; Türkiye GSYH büyüklüklerine göre yapılan sıralamada 182 ülke arasında 17’nci sırada yer almaktadır. Ancak, sıra kişi başına düşen gelir rakamına geldiğinde, Türkiye 182 ülke arasında 63’üncü sıraya gerilemektedir.

İşin içine yaşam beklentisi, yetişkinlerin okur yazarlık oranı, eğitim ve sağlıktaki gelişmeler gibi faktörler girdiğinde, Türkiye’nin ülkeler klasmanındaki yeri 79’uncu sıraya inmektedir.

Başbakan Erdoğan, özellikle işsizliğin üzerinden gelemediğini defalarca kabul ederek, bu konuda yapabileceklerinin sınırlı olduğunu, hatta daha ileri giderek, her üniversiteyi bitirenin iş bulacak diye bir kuralı olmadığını söyleyerek milyonlarca genç evladımızı hayal kırıklığına uğratmıştır.

Kendi mahdumlarına imrenilecek eğitim imkânlarını ve çalışma şartlarını sağlayan Başbakan’ın, aynı ilgi ve desteği milyonlarca evladımızdan esirgemesini kabul etmemiz, hoş görmemiz mümkün olmayacaktır.

“Yoksul hanelere deva olmaya, üşümüş elleri ısıtmaya, sönmüş ocakları yeniden yakmaya, düşenlerin elinden tutmaya gayret ettiğini” iddia ederek, yoğun bir duygu istismarına teşebbüs eden Başbakan Erdoğan’ın samimi ve dürüst olmadığı, gençlerimizin en tabii hakkı olan iş bulma konusundaki yaklaşımından açıkça görülebilecektir.

Eğer, evinde sobası yanmadığı için titreyen elleriyle kalem tutmaya çalışan kız çocuğunun hakkı sizin omuzlarında ise, evine ekmek götürme derdine düşmüş, o kız çocuğunun karnını doyurması gereken babaya iş bulmakta sizin sorumluluğunuzdadır.

Bir kap sıcak çorbaya muhtaç yaşlı teyzeyi eğer gerçekten düşünüyorsanız, çocuğunun bir işe sahip olmasını sağlamayı da görev olarak görmeniz gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi; ekmekle soğanı katık yapan, bir tas çorbaya şükreden, cebinde olmadığı zaman hayır dileyen, olduğu zaman şımarmayan, siftahı müşteriden, bereketi Allah’tan bekleyen, mütedeyyin, sabırlı, kanaatkâr insanımızın daha fazla istismar edilmesine asla rıza göstermeyecektir.

öncelikle hayatın normal ve rutin sorunlarının çözülmesini isteyen, mutlu ve gülen bir yüzle, kimseye muhtaç olmadan hayat geçirme niyetinde olan milyonlarca insanımızın daha fazla aldatılmasına, kandırılmasına geçit vermeyecektir.

AKP’nin kurduğu kumpaslarla örülü, sorunlarla yüklü, yoksulluk ve işsizlikle çevrili düzenini yıkmaya da sonuna kadar uğraşacaktır.

Bu sözlerim sarsılmaz bir inancın, büyük bir kararlığın hülasası şeklinde görülmeli ve öyle anlaşılmalıdır.

Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum.

Devlet Bahçeli

NETTAVIR

Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Cum Ekm 30, 2009 10:07 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bahçeli'den 10 Emir!



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin teşkilatlarına gönderdiği bir genelgeyle, parti yönetici ve mensuplarına birtakım uyarılarda bulundu. Bahçeli, hükümetin sürdürmekte olduğu Kürt açılımından 'PKK açılımı' olarak bahsediyor ve 'mola verilen' sürecin, yakın bir gelecekte yeni tuzaklarla sürdürüleceği uyarısında bulunarak, partilileri uyanık olmaya çağırıyor.

“AKP hükümetlerinin çatışmacı ve ayırımcı anlayışı toplumda gerilim ve öfkeyi yükseltmiş," denilen açıklamada, küçük bir kıvılcımın büyük patlamalara neden olacağı bir toplumsal hassasiyet ortamının doğduğu öne sürülüyor.

“HER AN PATLAMAK üZERE YOĞUN BİR GERİLİM BİRİKMİŞTİR"
Mesaj'da, Habur'dan giriş yapan grubun karşılanması sırasında yaşananlara halkın tepki verdiği hatırlatılıyor ve MHP'nin 'aylardır yaptığı uyarıların' toplumda kabul görülmeye başladığı savunuluyor. Bir yandan, söz konusu kabul görmenin memnuniyetle karşılanmış olduğu belirtilirken öte yandan bir uyarıda da bulunuluyor: “Bu acı gerçeklerin neden olduğu kırılgan ve hassas toplumsal yapı her an patlamak üzere yoğun bir gerilim de biriktirmiştir."

“PKK AçILIMI"
Bahçeli, mesajında, Hükümetin yürütmekte olduğu Kürt açılımından, “PKK açılım" olarak bahsediyor.

“HüKüMET GERİ ADIM ATTI AMA YIKIM NİYETİNDEN VAZGEçMEDİ"
Son yaşananlar karşısında, toplumun tepkisinden dolayı hükümetin, açılımdan geri adım attığı kaydedilen mesajda, “yıkım niyetinden" henüz vazgeçilmediğinin de altı çiziliyor ve 'Türkiye'yi çözülmeye götüren aktörlerin', kısa bir moladan sonra 'yeni oyun ve tuzaklarla' tekrar ortaya çıkacakları ileri sürülüyor.

Bahçeli, süreç boyunca, MHP'ye yönelik tahrik arayışları başlatılacağına dair işaretler alındığını kaydediyor şu uyarıda bulunuyor:

"Yıllar içinde sabır ve özenle ulaştığımız teveccühün ve ilerlediğimiz iktidar yolunun, doğru zannedilen masum fakat yanlış adımlarla heba olmasına izin verilmesi mümkün değildir. Geçtiğimiz yıllar içerisinde milliyetçiler ve ülkücüler çıkartılmak istenen kavgaların tarafı olmamış, karanlık sokaklardan uzak durarak ülkemizi küresel senaryolardan korumuşlardır."

MHP lideri, sıraladığı ve aşağıda yer alan 10 maddeye, parti yönetici ve mensuplarının, 'dikkat ve riayet' etmelerini istiyor:

1. Toplumun her kesimini derinden etkileyeceği anlaşılan önümüzdeki süreçte AKP ve işbirlikçilerinin hazırladıkları muhtemel tuzaklara karşı uyanık olunacaktır.

2. Milliyetçi, hareket, ocak, ülkü, hilal gibi partimizin sembollerini çağrıştıran, istismar eden veya kullanan bizim dışımızdaki yabancı dernek, parti, kurum gibi oluşumlardan uzak durulacak, bu gruplarla bağımızın olmadığı kamuoyuna anlatılacaktır.

3. Dengeli ve sabırla oluşturulan güveni sarsmak ve siyasetimizi yalnızlaştırmak için yapılacak tahriklere dikkat edilecek, bu hassas ortamda gerilim, tartışma ve çatışmadan mutlaka kaçınılacaktır.

4. Partimize doğrudan nüfuz edemeyen odakların, eski ülkücü veya eski MHP'li sıfatı ile bilinen şahıslar üzerinden makale, toplantı, söyleşi gibi faaliyetlerle tabanımızı yönlendirme, duruşumuzu sorgulatma arayışlarına karşı uyanık olunacak, bunların gerçek yüzleri ve maksatları konusunda partililer uyarılacaktır.

5. Partimizin düzenlediği toplantı ve kararlaştırılmış kampanyalarının haricinde münferiden hareket ve tepki gösterilmeyecektir.

6. Genel Merkezin belirlediği işaret, slogan, marş, sembol ve kavramlar dışında materyal kullanılmayacak, tanıtım disiplinine riayet edilecektir.

7. Demokrasi dışı odakların siyasete müdahaleye davet eden çağrılarına dikkat edilecek, partililerimiz ve aziz milletimizin bu konuda bilgilenmesi sağlanacaktır.

8. Milletimizin gönlünde yükselen partimizi gözden düşürmeye, milliyetçilere yönelik korku ve kaygılar uyandırmaya dönük girişimler ve kışkırtmalara karşı partimizin vakur çizgisi korunacaktır.

9. Ortak fikir ve tutum oluşturmak için Genel Merkez açıklamaları ve Grup Toplantıları hassasiyetle takip ve analiz edilecek, politik ve ideolojik söylemlerin sınırı bu esaslar üzerinde çizilecektir.

10. Oluşacak gerilimler ile partililerimize yönelik faaliyetler sürekli kontrol edilecek ve değerlendirmeler vakit kaybetmeksizin Genel Merkeze ulaştırılacaktır."
Nettavir.com alinti
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Cum Ekm 30, 2009 4:46 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Icerige eyvallah. Sözümüz yok...

Yalniz bu "10 emir" betimlemesi hosumuza gitmiyor. Sakat noktalari cagristiriyor. Dikkat edilmesi gerekir.

Bunun yerine 10 maddelik bir genelde yayimlandigini söylemek daha dogru olur.


TANRI TÜRK´Ü KORUSUN VE YÜCELTSIN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Pzr Kas 01, 2009 7:18 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

LİDERİN UYARILARI

Yüce Allah'a şükürler olsun ki, bu ülkeyi karşılıksız seven; fedakâr, vefakar, cefakar, çilekeş gönül insanlarının kutlu davası Ülkücü Hareket ve onun büyük şemsiyesi Milliyetçi Hareket var...

Yüce Allah'a şükürler olsun ki, şu içinden geçmekte olduğumuz tarihi ve kritik dönemeçte; bu harekete akıl, itidal, sağduyu hakim...

Yüce Allah'a yine şükrederiz ki, bu ülkenin birlik ve dirliğine kastedenlerin çok sinsi, çok ustaca planladıkları oyunları bir bir boşa çıkaran ve Milliyetçi Hareket'in ülkenin bugününe ve yarınlarına sahip çıkmak için hazır tutan bir lideri ve kadroları var...

Liderin, bu hassas günlerde teşkilatlara yayınlamış olduğu genelgeyi ve yapmış olduğu uyarılar, esasında içinde bulunduğumuz zamanın ne kadar önemli ve dikkate şayan olduğunu göstermesi açısından tarihi bir belge özelliğindedir.

Geçmişin sisli, puslu günlerinden; karanlık oyunlarından ve hali hazırda sürdürülmekte olan politikaların dayandığı, uzandığı ahtapot misali ayaklar, kollardan; birbirine girmiş karanlık ilişkiler ağından kuşkusuz ki, bu ülkede en ciddi öngörüyü çıkaran Milliyetçi Hareket Partisidir.

Bu ülkenin gençliğini sokaklara çağıran, vatan-millet hassasiyeti taşıyan insanlarını piyon gibi kullanmak ve tasfiye etmek isteyen birtakım karanlık odakların karşısında bir tek MHP, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü zemininde çözümün siyaset yoluyla olacağını haykırmış; kardeş kavgasının, kör dövüşünün ülkeyi destablize etmek ve çıkmaz yollara sürüklemek gibi onulmaz yaralar vereceğini ifade etmiştir.

Şimdi yine böyle günlerde, birtakım kendini bilmezlerin silahsız, savunmasız, sivil insanları tahrik yoluyla ülkeyi bölmeyi, hassasiyetleri tırmandırıp kendi şen'i emellerini tahakkuk ettirmeyi planladıkları bir dönemde MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, Türk milliyetçilerine, ülkücülere yaptığı uyarılar ile aslında bütün sorunların çözüm yolunun ve büyük, güçlü Türkiye'nin istikametinin MHP iktidarından geçtiğini göstermiştir.

Bu ülkenin hiçbir sorunu sokaklarda çözülmez. Ülkenin sorunlarını sokak değil, iktidar üretmektedir. O zaman çözüm yolu da yine iktidarda aranmalıdır. Lider işte bunu söylemektedir.

Türk milliyetçilerini vatanlarının bölünmezliği, milletin birlik ve dirliğini sürdürmek için; "Türk milletinin bin yıllık kardeşliğini yaşamak ve yaşatmak için", "Türkiye'yi sonsuza kadar var etmek" için iktidara doğru yürümeye, kenetlenmeye çağırmaktadır.

Liderin bu çağrısına yürekten "evet" demek, "varız" demez, "hazırız" demek bizlere düşen tarihi bir görevdir.

Liderin teşkilatlara ve aslında tüm dava ve yol arkadaşlarına, aziz Türk milliyetçilerine bu çağrısı, uyarısı hepimizin elinin altında olmalı, aklına kazınmalıdır...

İşte bu sebepledir ki, liderin uyarılarını burada sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum:

"1. Toplumun her kesimini derinden etkileyeceği anlaşılan önümüzdeki süreçte AKP ve işbirlikçilerinin hazırladıkları muhtemel tuzaklara karşı uyanık olunacaktır.

2. Milliyetçi, hareket, ocak, ülkü, hilal gibi partimizin sembollerini çağrıştıran, istismar eden veya kullanan bizim dışımızdaki yabancı dernek, parti, kurum gibi oluşumlardan uzak durulacak, bu gruplarla bağımızın olmadığı kamuoyuna anlatılacaktır.

3. Dengeli ve sabırla oluşturulan güveni sarsmak ve siyasetimizi yalnızlaştırmak için yapılacak tahriklere dikkat edilecek, bu hassas ortamda gerilim, tartışma ve çatışmadan mutlaka kaçınılacaktır.

4. Partimize doğrudan nüfuz edemeyen odakların, eski ülkücü veya eski MHP'li sıfatı ile bilinen şahıslar üzerinden makale, toplantı, söyleşi gibi faaliyetlerle tabanımızı yönlendirme, duruşumuzu sorgulatma arayışlarına karşı uyanık olunacak, bunların gerçek yüzleri ve maksatları konusunda partililer uyarılacaktır.

5. Partimizin düzenlediği toplantı ve kararlaştırılmış kampanyalarının haricinde münferiden hareket ve tepki gösterilmeyecektir.

6. Genel Merkezin belirlediği işaret, slogan, marş, sembol ve kavramlar dışında materyal kullanılmayacak, tanıtım disiplinine riayet edilecektir.

7. Demokrasi dışı odakların siyasete müdahaleye davet eden çağrılarına dikkat edilecek, partililerimiz ve aziz milletimizin bu konuda bilgilenmesi sağlanacaktır.

8. Milletimizin gönlünde yükselen partimizi gözden düşürmeye, milliyetçilere yönelik korku ve kaygılar uyandırmaya dönük girişimler ve kışkırtmalara karşı partimizin vakur çizgisi korunacaktır.

9. Ortak fikir ve tutum oluşturmak için Genel Merkez açıklamaları ve Grup Toplantıları hassasiyetle takip ve analiz edilecek, politik ve ideolojik söylemlerin sınırı bu esaslar üzerinde çizilecektir.

10. Oluşacak gerilimler ile partililerimize yönelik faaliyetler sürekli kontrol edilecek ve değerlendirmeler vakit kaybetmeksizin Genel Merkeze ulaştırılacaktır."

EVET, HEPİMİZ BU UYARILARA LÜTFEN BÜYÜK BİR TİTİZLİKLE, HASSASİYETLE UYALIM...



www.etikhaber.com!

alinti
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kerkuk_turk
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Aug 06, 2004
İletiler: 855

İletiTarih: Sal Kas 03, 2009 12:24 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

MHP lideri Devlet Bahçeli Meclis'te grup toplantısında gündemi değerlendirdi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Gündeminde açılım vardı ve yine sert konuştu. Erdoğan'ı ihanetle suçladı ve 'zemzemle zehiri karıştırıyor' dedi. Konunun Meclis'te tartışılmasını beklediklerini, Erdoğan'ın gerçek yüzününorada çıkacağını söyledi ve tam açılım tartışmaları esnasında ıslak imzanın çıkmasının ilginç olduğunu da sözlerine ekledi.

BİN YILLIK KARDEŞLİK BOZULMAK İSTENİYOR

İşte Bahçeli'nin açıklamasından satırbaşları:

Cumhuriyetimizin ilanı üzerinden 86 yıl geçtiği bugünlerde, sancılı bir süreç ülkemizin yine karşısındadır. Büyük bir inanç şuur ile girişilen İstiklal mücadelesinin mükafatı olan cumhuriyetimizin temel değerleri bugün tehlike altındadır.

Milletimizin bin yıllık kardeşliği bozulmak istenmektedir. İkinci bir dilin resmiyete sokulması planlanmaktadır. Dağdaki canileri affetmenin yolları aranmaktadır. Başbakan Erdoğan bin yılda ağır bedeller ödeyerek bugünlere ulaşmış Türk milletini kabileler haline getirmek istemektedir.

ERDOĞAN ZEMZEM İLE ZEHRİ KARIŞTIRIYOR



MHP GRUBUNDA MASKELİ KADIN
Bahçeli konuşurken onu izlemeye gelen bir kadın da dikkatleri çekti. Grupta maskeli bir kadın oturuyordu. Kadının domuz gribi önlemi olarak maske taktığı sanılıyor.

Kapanmamış tarihi hesaplar yeniden açılmakta, Türk milletine karşı ahlaksızca meydan okunmaktadır. Türkiye’de, bir yandan teröristler alkışlar arasında dağdan inmektedir, öte yandan milletimiz öfkeyle ayağa kalkmaktadır.

Bir yandan teröristle pazarlık edilmektedir, diğer yandan aziz şehitlerimizin yaraları bir kez daha kanatılmaktadır. Bir tarafta Başbakan bu rezaleti umut verici bulmaktadır, diğer tarafta gazilerimiz gözyaşı dökmektedir. Bugünümüzü borçlu olduğumuz, gazilerimiz şehitlerimiz incitilmektedir. Başbakan Erdoğan, zemzem ile zehri karıştırmaya çalışmaktadır.

HÜKÜMET CANİYE KUCAKLAYICI, GAZİLERE ZORBA


Hükümetin memurlarınca terörist kucaklanırken, ruhları yaralanmış insanlara gösterilmemiştir. Hükümet canilere kucaklayıcı, gazilere zorbadır.

Bu leke Başbakan’ın alnına silinmemek üzere çalınmıştır. Tarih asla affetmeyecek, bu kara leke asla çıkmayacaktır.

'Biz sizin kardeşiniz değiliz, sizin kardeşiniz dağdan inenlerdir' diyen öfkeli kahramanlar hepimizin yüreğini derinden dağlamıştır.

En acılı günlerinde bile vatan sağ olsun diyenler bugün öfke duymaktadır.

Hatırlatmak isterim ki hunhar saldırılarda meydana gelen kayıplarımız sadece güvenlik güçlerimizden oluşmamaktadır. Zor şartlar altında öğrencileri için çırpınırken, hayatını kaybeden yüzlerce öğretmenimizin hesabını kim verecektir?

HESABINI KİM VERECEK?

Cemaate vaaz eden sayısız din görevlilerinin katledilmesinin hesabını kim verecektir?

Maden ocaklarında inşaat sahalarında katledilen mühendislerimizin işçilerimizin hesabını kim verecektir?

Ateşe verdiği evlerde dükkanlarda ölen kadınların çocukların hesabını kim verecektir?

Kardeşim dediği insanlara sağlık vermekten başka, fedakar hemşireleri doktorları öldürenlerin hesabını kim verecektir?

Dağdakiler suçsuz, gelenler suçsuz, kalanlar suçsuz ise bunca yılın ağır kayıplarını nasıl helal edecektir?

Bu mücadelede bugüne kadar başrol oynayan, akıl veren kurumlar ve zevat bunun vebalini nasıl ödeyecektir?

Biz asla kan ve intikam peşinde değiliz. Ama yapılanlar ceza mı kalacaktır? Teröristler törenlerle karşılanacaksa yıllardır verilen mücadele nerede kalacaktır

PKK'YA AKP VAAD ETTİ

PKK’nın silahla elde edeceği hedef kalmamıştır. Tamamı AKP kadrolarınca vadelenmiştir. Pişmanlık duymalarını gerektirecek, bir nebze olsun utandıracak, bir hükümet üstünlüğü de söz konusu değil.

KÜSTAH ZİHNİYETİ TERBİYEYE DAVET EDİYORUM

Anaların gözyaşları Türkiye’yi bölerek mi dinecektir? Anaların gözyaşları şehitlere hakaretlerle mi dinecektir?

Teröristlerin elindeki paçavrayı indiremeyen hükümet, şehit ailelerinin ellerindeki al bayrağı indirerek mi anaların gözyaşlarını dindirecektir?

Küstah zihniyeti terbiyeye davet ediyorum.

Bizler varlığımızı milletimize borçlu olduğumuza inanan siyasetçileriz. Aziz milletimiz muhterem aileleri ve evlatlarımız üzerlerindeki haklarını helal etsinler. Bilinsin ki bu yaşanan hıyanet milletimizin hissiyatı değiliz.

Emin olunuz ki tüten her ocakta anılarınız yaşatılmaktadır. Bugünümüzü borçlu olduğumuz evlatlarınızı unutmamız mümkün değildir.

Türk milleti yaşadıkça hepsinin aziz hatıraları sonsuza kadar yüreklerimizde yaşayacaktır.

ŞEHİT VURULUNCA DEĞİL UNUTULUNCA ÖLÜR

Biz biliyoruz ki şehit vurulunca değil unutulunca ölür. Asla unutmayacağız, mücadelelerini asla unutturtmayacağız.

Bunun hesabını bu ihaneti yaşatanlardan da mutlaka soracağız.

Türkiye’nin milli birliğini yıkmak için Başbakan Erdoğan PKK açılımında dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Türkiye’ye çok tehlikeli sonuçları olacak toplumsal çatışma ortamına sürüklemeye kararlı olduğu görülmektedir.

Kandil’deki bir grup teröristin Türkiye’ye getirilmesi bu yolculuğun ilk bölümüdür.

Beklenen ikinci adım ise konunun TBMM’nin önüne getirilmesi olacaktır. Bu konunun, cumhuriyetimizin kurucusunun ölüm yıl dönümünde görülecek olması da ilginçtir.

Bugüne kadar adını dahi koymaktan korktuğu takma isimlerle pazarlamaya çalıştığı bu yıkım projesi hakkında neler söyleyeceğini Türk milleti merak etmektedir.

MHP MECLİS'TEKİ TOPLANTIYI BEKLİYOR

Gelinen bugünkü noktada siyasi sahtekarlık yapmak imkanı kalmamıştır. MHP Başbakan’ın gerçek yüzünün bütünüyle açığa çıkması açısından, Meclis’te yaşanacak tarihi hesaplaşmayı beklemektedir.

Türkiye’nin ne bölgesinde ne de dünyanın her hangi bir yerindeki sorunlarına bağımsız karar verme imkanı kalmamıştır.

Özellikle küresel projelerin taşeronluğunu yapan Başbakan Erdoğan, kendisiyle birlikte ülkemizi de karanlığa sürüklemiştir.

AKP bölgesel güç, yumuşak güç gibi tanımlarla avunurken, Türkiye bütün geleceğini dünyaya yön veren vahşi projelerin emellerine alkış tutmaktadır.

Kendi kararlarını kendisi veren bir devletin, bugün yarın ve gelecekte yapacakları bellidir. Elbette ki dünya bizden ibaret, değişimin kontrolü de bizim elimizde değildir. ancak bu da stratejik vizyonların parametresinde yer almaktadır.

Bugün Irak’ta yaşanan sosyal siyasal ekonomik gelişmelerin tamamının Irak’lıların kararıyla olmamıştır. Bölgenin dünyanın enerji geleceği açısından önemi ortadadır.

ABD’nin 1996 yılında sözde Saddam’ın zulmünden korumak için Türkiye üzerinden Guam Adası'nda götürüldüğü 2500 peşmergeyi hatırlatmak isterim.

2003 yılında ise ABD’nin müdahalesiyle Irak tam bir kan gölüne dönmüş, ülkede üçe bölünmenin bütün şartları oluşmuştur.

Geçtiğimiz günlerde, şimdilik ayakta durmaya çalışan Irak devletiyle yapılmış çok sayıda anlaşmanın bu ülkeyi ayakta tutmak için bir önemi yoktur.


PKK AFFININ EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ BARZANİ

Gelişmeler, bu anlaşmaların Kuzey Irak yönetimiyle devam edeceği görülmektedir. ABD’nin 2011’e kadar Irak’tan çekilmesiyle, Başbakan’ın yıl sonuna kadar bitirmeye çalıştığı açılımla bağlantısı olduğu bellidir.

Türkmenlerin varlığı ve geleceği ise ileride yutulacak sözler verilmiştir.

Bu kapsamda yapılan en büyük hata Barzani’yle başlatılan müzakereler olmuştur.

Irak’ın kuzeyini Türkiye’ye karşı terör üssü olarak kullanan Barzani’dir. PKK affının en büyük destekçisi Barzani’dir. Siyasi af karşısında teröristlerle arabulucu da Barzani’dir. Yıkım projesinin Irak acentası olan da Barzani’dir. Türkmenleri imha etmeye çalışan da Barzani’dir. ERbil lobisinin bilirkişisi de Barzani’dir. Senelerce teröristlerin saldırılarının arkasındaki mihrakta Barzani’nin ta kendisidir.

AKP hükümeti bu Barzani’yi muhatap almıştır. Atılan adım Barzani’ye meşruiyet desteği sağlanmıştır. AKP’nin dışişleri bakanı kanlı terörün en büyük temsilcisi Barzani’yi temize çıkarmaya çalışmıştır.

Türkiye’ye her vesilede dil uzatan Barzani’yi hasretle kucaklayan Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı, AKP hükümetinin teröre karşı eksik kalan fotoğrafını tamamlamış

Ortaya çıkan gerçek şudur. Türkiye milli duruşunu Irak’a kabul ettirmek, terörü önlemek, Türkmenlere sahip çıkmak karşısında caydırıcı bir politika izleyememiştir.

Başbakan Erdoğan ve hükümetlerinin, sıkıştıkları yerlerde kamuoyunun kafasını karıştırmak için gösterdiği maharet hepimizin malumudur.

Yapay meydan okumalar, sanal düşmen yaratarak destek istemek, inançları mazeret yaparak vicdanları tahrip etme bu hükümetin karakteri olmuştur.

'ISLAK İMZA' TARTIŞMALARININ BAŞLAMASI İLGİ ÇEKİCİDİR

Hükümetin PKK açılımın bütün lobi çalışmalarına rağmen, tepki topladığı bir esnada “ıslak imza” tartışmalarının başlaması ilgi çekicidir.

Son günlerde üzerinde tartışılan konunun en hassas tarafı AKP’nin yarattığı güvensizliğin devletin kurumlarına dayanmış olmasıdır.

Kimlerin servis ettiği bilinmeyen, gerçek mi sahte mi olduğu netleşmemiş belgelere yapılan yorumlar sağlıklı değildir.

Suçlamalara muhatap olan kurumun TSK olması da ayrıca bir hassasiyet gerektirmektedir.

Ancak bu konu hakkındaki düşüncelerimizi net ifadelerle vurgulamakta yarar görüyorum. Türkiye bugün iyi yönetilmemektedir, milletimiz açlıkla çaresizlikle yüz yüzedir. Cumhuriyetimizin yapısı tahrip edilmektedir. Bunlar AKP’nin karşımıza çıkardığı gerçeklerdir. Acilen çözülmesine de ihtiyaç vardır. Gecikme bunalımı artırmaktadır.

Milletimiz iki ayrı genel seçimde bu partiye iktidar görevi verilmiştir, saygı duyulmalıdır. Bu itibarla hala devam ettiği anlaşılan, siyasete müdahale heveslerini asla kabul edemeyiz. 40 yıl içinde olgunlaştırdığımız siyasetimizi de yetersiz olsa bile Türk siyasetini dayatmalara teslim edemeyiz.


http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=213799
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1