Teşhis ve tedavi
TEŞHİS VE TEDAVİ
Değerli Kardeşlerim. Toplum olarak, teşhiste gayet usta, tedavide ise çok beceriksiz bir hekime benziyoruz.Yıllardır okuduğumuz yazılar, dinlediğimiz sözler, milletimizin dertlerini, gelecekteki tehlikeleri gayet net olarak ortaya koyuyorlar.. Çare olarak ta birlik-beraberliğin şart olduğunu, özellikle Ûlkücü camianın sımsıkı kenetlenmesinin Türkiyenin aydınlığa çıkabilmesi için elzem olduğunu, çok isabetli bir şekilde iddia ediyorlar..
Bu birliğin nasıl oluşacağı da bize zaman zaman anlatılıyor. Benliğin bir tarafa itilmesi, milli meselelerde nefsin ve gururun yeri olamayacağı ve şahısların haksızlığa bile uğrasalar, fedakârlık gösterip sessizce hizmete devam etmeleri gerektiği belirtiliyor ki, tamamen doğru tespitler bunlar. Herkes kendi tarzında Ülkücü tarifi de yapıyor. Bütün tariflerdeki ortak noktalar, Ülkücünün fedakâr, nefsinin zincirlerini kırmış, milli menfaatleri her zaman şahsi menfaatlerinin önünde tutan, imânlı, okumayı seven, bilgili, disiplinli, teşkilatçı, hayatıyla fikirleri uyuşan insanlar olduğu.. Adeta çağımızın Alperenleri, insan-ı kâmilleri…. Bu çok doğru ve değerli tespitlerden sonra sıra tedaviye yani uygulamaya geliyor..
Bakıyorsunuz ki Nefsinin aradığını bulamayan birçok babayiğidimiz, Ülkücü hareketin birliğini sağlama iddiasıyla kopuyor ve nefis merkezli yeni bir oluşum ortaya çıkıyor. Hamasi nutuklarda, demagojide gayet usta Zatlar, gururlarına dokunacak zerreye tahammül edemeyip derhal ”Ülkücü Hareketi Birleştirme” olayına dalarak yeni yeni mantarlar çıkarıyorlar ortaya. Sonra da birçok ağızdan semt pazarı çığırtkanlarına taş çıkaracak naralar atılıyor.. ” Haydii gerçek Ülkücüler buraya”, ”Haydaa, en gerçek Ülkücüler buraya”
Netice: Ekmeğine yağ sürülen gayri milli güçler ve bu odakların sinsice ve rahatlıkla işlerini yürütmeleri… Müsaadenizle ”kılavuz istemeyen görünen köy” e bakarak, ben de milletimizin meselelerini orataya dökmek istiyorum.
Ekonomik olarak içte ve dışta boğazımıza kadar borçluyuz. Kendi zenginliklerimizden faydalanma,kendi ekonomimizi yönetme imkânından ve kâbiliyetinden yoksunuz. Güdümlü ve gayri milli bir medya, çok rahatlıkla beyin yıkama, kitleleri istediği kulvara sevketme faaliyetlerini yürütebiliyor. Batı dünyası gelecekte kendisine rakip olabilecek bir güçlü Türkiyeyi bu günden sabote edebilmek için yerli işbirlikçilerini bulmuş ve oldukça yol katetmiş.. Kendi meclisimiz, milli yapımızın en önemli temel taşlarını ortadan kaldıracak kanunları çıkarmış. Türkiyeyi parçalamayı, Kıbrısta yunanlılar adına enosis gerçekleştirmeyi kafasına koymuş bir AB, hala medya ve yerli işbirlikçiler tarafından cennetin kapısı olarak gösterilmekte ve maalesef insanımız bu yalanlara önemli ölçüde inanmış durumda..
Batının Türkiye ile ilgili görüşlerini, Pavlovun köpeklerine taş çıkaracak kadar ”Türk” kelimesi duyar duymaz havlamaya şartlanmış ağızlardan dinliyoruz… Verhaugenler, Karen Foggh’lar, ne kadar sözlerini kamufle etmeye çalışsalar da,Türke karşı şartlanmışlıkları açıkça sırıtıyor..
Türk Dünyası da büyük sıkıntıda.. Kıbrıs sallantıda, Kerkük feryat ede ede gidiyor. Güney Azerbaycandaki Fars şovenizminin baskıları 32 milyon Türkün üzerinde günden güne ağırlaşıyor.. Yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri, Sovyet emperyalizmi tarafından 70 yıl boyunca sadece tabii kaynakları boşaltılan, tehlikeli denemelerin arenası yerler olarak kullanılmanın ve özellikle gelişmenin, sanayinin sokulmadığı bölgeler olmanın sıkıntılarını yaşıyorlar. Modern Rus çarlığı, özellikle Azerbaycan gibi Türklük şuurunun yüksek olduğu Türk topraklarında Aliyevler gibi yerli işbirlikçilerin yönetimde kalabilmeleri için her türlü melaneti yapıyorlar. Doğu Türkistan, Altay, Kırım, Balkan, Kafkasya, Saha, Balkan Türkleri tamamen unutulmuş ve kendi kaderlerine terkedilmiş durumdalar..
Evet, manzara içimizi karartacak durumda.. Ama gelin birazcık ta aydınlik arayalım.. Türkiyede genç ve dinamik bir nüfusumuz var. Bor,Toryum gibi geleceğin hammaddeleri elimizde.. Daha önemlisi, bölgemizde gelecekte birçok ülkeyi bize bağımlı kılacak su depolarına sahibiz. Ülke olarak ekonomik potansiyelimiz adeta sınırsız.. Milli bir yönetimle kısa bir sürede ekonomik darboğazları aşabiliriz.. Yine milli bir yönetimle bu güne kadar çıkarılan tehlikeli kanunlar iptal edilebilir, AB ’ye girme rezaletine son verilerek, AB ile karşılıklı menfaat ilişkilerine dayalı bir işbirliğine gidilebilir.
Gayretli bir çalışmayla, daha önce % 18 oy oranı yakalayarak potansiyelini göstermiş olan Ülkücü Hareket, tek başına iktidara taşınabilir ve mevcut kadrolarıyla saydığımız işlerin üstesinden rahatlıkla gelebilir.. Türk Dünyasında ise, Türklük şuuru günden güne güçlenmektedir. Komşumuz İran, her yıl Savalan dağlarında, Babek kalesine yürüyen milyonlarca Türk yüzünden uykusuz geceler geçirmektedir.. Emekleme devrinde olan Türk Cumhuriyetleri, İnşallah bu dönemi atlattıktan sonra, mevcut potansiyellerini kullanarak çok güçleneceklerdir.Türk dünyasında işbirliği mutlaka sağlanacaktır..
Görünen manzaramızı anlatmaya çalıştım.. İşte Ülkücülük iddiasındaki insanları bekleyen yükler ortada.. Buyrun omuz vermeye. Benim olmadığım yerde Ülkücülük olmaz zihniyeti bu millete ihanettir. Bu kafayı terkedip insanlarımızın bir an önce yükün altına koşması gerekir.. Ülkücü kadroları ise sadece ve sadece Ülkücüler doldurmalıdır.. Etiketten ibaret ve hareketin ruhundan habersiz zevat, bu davanın yükünü taşıyanları her zaman rahatsız etmiştir.. Bunlar bir an önce peklenip, yerlerine Ülkücü tabanın saygı duyduğu ve benimsediği insanlar getirilmelidir.. Seçimlerden önce ”Ülkücü delegenin sağduyusuna ve Ülkücü iradeyi yansıtacağına” güven duyduklarını ifade edenlerin, seçimi kaybedince ”satılmış, tayin edilmiş delege” sözlerini de çok çirkin, gurur bataklığının hezeyanları olarak görüyor ve kınıyorum..
MHP Ülkücü Hareketin siyasi temsilcisidir.. Hiç kimsenin şahsi malı değildir ve hiç bir Ülkücüye kapısı kapalı olamaz.. Ülkücü Hareketin birlik beraberligi için atılan her adıma seviniyor ve saygıyla karşılıyorum…. Dünyanın en zor işi, insanın kendi gururunu, nefsini yenebilmesidir.. Bu mücadeleden galip çıkamayan insan ise Ülkücüyüm diyebilme hakkını kaybeder… Tüm Ülkücülük iddiasındaki insanlarımızı gururlarıyla yapacakları bu mücadeleye davet ediyorum. Hem de acil olarak.. Çünkü harcayacak hiç vaktimiz kalmadı.
Saygılarımla İlhan Esen
|