Avrupa sevdasının meyveleri çıkıyor
AVRUPA SEVDASININ MEYVELERİ ÇIKIYOR
Değerli Kardeşlerim.. Yazıma, Eylül 2002 tarihinde yazdığım bir yazıdan, bir paragraf alarak başlamak istiyorum.. O günün yazısı “görünen köy”e bakarak yazılmıştı. Yani tahmin falan değildi.. Ortadaki gerçeklerin tespitiydi. O gün ortadaki gerçeklere göz yummakta direnenler, bugün hala gözlerini açmak istemiyorlar.. Buyrun once eski yazımızın konuyla ilgili parçasını okuyalım:
Bizler, bu gün AB’den daha AB’ci olan siyasetçi, işadamı, yazar ve bilumum akıl hocalarının, bize boş tencereleri ve boş keseleri göstererek bizi davet ettikleri yola girersek hayali bir maddi zenginlik uğruna başımıza neler gelecek, bizden sonraki nesillere hangi tehlikeleri bırakacağız bir düşünelim :
· Bugün mecliste kabül edilen anadilde eğitim, Türkiyenin kendi ihtiyaçlarından doğan ve milli iradesiyle verdiği bir karar olmayıp, pkk ’nın siyasallaşma planlarıyla doğru orantılı olarak AB nin dayatmasıyla alındığı için (bu arada AB kendi içindeki mesela İspanya ve Yunanistandaki etnik meselelere hiç ilgi duymamaktadır.) zaman içinde ikinci resmi dil – özerk bölge talebi-ve vatanımızın bölünmesi sürecinin ilk adımı değilmidir ?
· Yunanistanın baskısıyla paketin içine dahil edilen Kıbrıs meselesi, bürokratik kulvara çekilip, Yunanistanın istediği gibi pratikte tekrar rum yönetimine teslim edilmeyecekmidir?
· Ermeni soykırım palavrası Türkiyeye dayatılıp, arkasından tazminat talepleri milletimizin sırtına yüklenilmeye çalışılmayacakmıdır ?
· Kürtlerden sonra Türkiyede yaşayan veya yaşadığı iddia edilen etnik kökenliler için de (kendilerinin böyle bir talebi olmasa dahi taşeronlar kullanılarak ) özerkliğe varan talepler gündeme gelmeyecekmidir.
·Bugün işkembe çorbasına, kokorece karışan AB, yarın ezân sesine, mezbahalardaki İslâmi hayvan kesimlerimize, yönetmeliklerine aykırı buldukları gelenek ve göreneklerimize karışmıyacakmıdır.
· Fener rum patrikhanesinin ekümenlik hayalleri ve patrikhanenin Avrupa gezileri sırasında bu hayallere çanak tutan Avrupalı devletlerin davranışları ortada iken, Vatikan gibi bir devlet kurma peşinde olanları neyle engelliyebileceğiz.
·Milli birlik ve bütünlüğü yaralanmış, Türkiyeyi Türkiye yapan, Türkü Türk yapan maddi ve manevi değerleri başkaları tarafından kontrol altına alınmış ülkemizi, TÛRKİYE olarak gelecek nesillere bırakabilecekmiyiz ?
Okuyanlar içinde yazımızı fazla karamsar bulanlar çıkabilir. Ancak milletine karşı sorumluluk duyan her devlet adamının, hatta sokaktaki her insanımızın Ekonomiyi, midesini ve kesesini düşündüğü kadar bunları da iyi düşünmesi gerekir.
Evet yazımız buydu.. Bizdeki at gözlüklü aydınların, bizleri bir an önce kucaklarına atmaya çalıştıkları Avrupalı ”dost” larımızın, sadece bizim daha iyi yaşayabilmemiz, daha fazla demokrasiye kavuşabilmemiz, vede daha da güçlenebilmemiz için, Türkün hilal kaşına, kara gözlerine olan kapkara sevdalarından dolayı bize dayattıkları, uyum kanunları meyvelerini veriyor.
Rus sürülerinin vahşi saldırıları karşısında çareyi Türkiyeye sığınmakta bulan, büyük bir sevgiyle kucak açıp bağrımıza bastığımız, toprağımızdan toprak, aşımızdan aş, işimizden iş, yüreğimizden sevgi verdiğimiz, bir an bile kendimizden ayrı görmediğimiz Çerkes (Çeçen, Adige v.s ayırmadan hepsini böyle tanımlama alışkanlığımız vardır.)kardeşlerimiz de müracaat ederek anadilde eğitim istediler. Türkiyenin kendilerini yok farzedemiyeceğini beyan ettiler.. Sinsi sinsi fidan sulayıp, meyve vaktini bekleyen işkembeden ibaret zevat, salyalarını akıtmaya başladı. Az buçuk Türklük şuurunda olanlar ise yavaş yavaş uykudan uyanma gayretleri içinde.. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir demişler. Adamlar yutma arzusunda oldukları Türkiyeyi, hazmı kolay lokmalara bölmeye çalışıyor. Bunda da kendi milli çıkarları açısından haklılar tabii. Ama bizim içimizden onlara gönüllü payanda olanlar zorumuza gidiyor..
Gerçi, batan gemiyi en önce fareler terkeder demişler ama, bazı gerçeklerin de altını çizmekte, hem bizim açımızdan, hem de “kardeşlerimiz “ açısından fayda var.. Türklük gemisi, bu güne kadar, bu günkünden çok daha şiddetli, çok daha feci fırtınalar atlatmıştır. Kıyamete kadar da bu geminin her türlü fırtınaya Allahın izniyle göğüs gereceğini herkes beynine soksun.. Ama geminin sallanmasını, batma işareti sanarak, gemiyi terketmeye çalışanlar, beyinsizliklerinin cezasını ödeyeceklerdir.. Tarih bunun örnekleriyle doludur..
Ben hala “Çerkezoğlu”nu seviyor ve benden ayırmıyorum. Bu işe alet olanlara da en güzel cevabı yine kendilerinin vereceğine inanıyorum.
Kağıt üzerinde, kendi hayallerinde ve uluslararası politikanın kaygan ve kalleş kulvarlarında¨, Türkiye üzerinde “sanal”oyun oynayanlar bilsinlerki, TÜRKİYE KAYITSIZ ŞARTSIZ, BÖLÜNEMEYECEK BİR TÜRK YURDUDUR. HERŞEYİN BİTTİĞİ ZANNEDİLDİĞİ ANDA TÜRK MİLLETİ KONUŞACAKTIR. TÜRK MİLLETİ KONUŞTUĞU ANDA DA BİRÇOKLARI İÇİN PİŞMANLIK FAYDA ETMEYECEKTİR.
Herkes dönüp tarihe baksın ve ayağını denk alsın.
Saygılarımla
İlhan Esen esen@ulkucuhareket.dk
|