Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç


ŞANLI DAVANIN KAHRAMAN YİĞİTLERİ

Aziz Ülküdaşlarım, muhterem gençler!...
Bu yazımda, size, Ülkücü şehitlerle alakalı hatıralarımdan bir demet sunmak istiyorum.. Bunlardan bazılarını, geçmişte bazı yayın organlarında (Yeni Düşünce, Milliyetçi Çizgi ve Ortadoğu) değerli dava dostlarıma takdim etmiştim. Bozkurt Net´in ehli tefekkür ve ehli kalem kıymetli mensuplarına da bir defa daha sunmak istedim. Ümit ederim makbule geçer... Düşünerek, üzülüp kederlenerek ve aynı zamanda da övünerek mütalaa edeceğinizi biliyorum..Bunlar ise ,çok güzel meziyetlerdir. Düşünmek... Beyin çalıştırmak.. ve ona üretim yaptırmak.... Üzülmek... Ruha hayat hakkı tanımak... Ve dolayısıyla insan olduğumuzu unutmamak... Övünmek...maziden güç alıp, istikbale daha emin adımlarla yürümek....


Bu hatıralarımı zaman zaman dile getirmemde bir başka sebep daha var o da; Şehit Ülkücü dostlarıma karşı ( az da olsa)vefa borcumu bu ödemektir.
Buyurun lütfen birlikte okuyalım.
1980 öncesiydi. İstanbul´un Cennet köşelerinden bir köşe olan PENDİK´te Hayati DAĞARSLAN isminde bir dost kardeş tanımıştım. Hani bir insanın ruh zenginliğini ifade etmek için;"ismiyle müsemma" denir ya, adı geçen arkadaşımız hem ismiyle ve hem de soy ismiyle müsemmalaşmış biriydi...Evet candı....hayattı....Dağlar kadar yüce, arslanlar gibi de ruhen, fikren ve beden güçlüydü.

Sevgili Hayati o yıllarda tahminen 26 yaşında ve üç çocuk babasıydı .Alarko-Alemsaç(İst. Tuzla)fabrikasında işçiydi ve işçi kardeşlerimizin temsilcisiydi...Bununla birlikte Marmara Üniversitesi´nde İktisat üç de öğrenciydi.Pendik ve civarında Ülkücü bir gurubun hem ağabeyleri ve hem de başkanlarıydı.
Zaman zaman arkadaşlarını toplar, bizi de davet eder; beyin gönül sohbeti yapardık. Bu gönül muhabbetlerinde öyle derinleşirdik ki;çok geceler sabahlar ve güneş doğduktan sonra dağılırdık.(Ey gidi günler ey!!!!!.....)
Can kardeşim Hayati, her yeni çıkan dava ile ilgili eseri okur ve daha sonra da Ülküdaşlarının ruh dünyalarına takdim ederdi. Ayrıca Hayati, dini vecibelerini de mümkün mertebe yerine etirirdi.Kısaca Dağarslan, "OKUMADAN, VE OKUTMADAN VE DOLAYISIYLE ÖĞRENİP ÖĞRETMEDEN GEÇİRDİĞİ BİR GÜNÜ ÖMÜRDEN SAYMAZDI"

Bunlarla birlikte merhum Hayati´nin yaptığı bir diğer şey daha vardı. O zamanlar 4-5 yaşlarında olan oğlu Fatih´i elinden tutup Pendik sahilinde gezdirmekti.Bu da onu çok mutlu ederdi.Çünkü O gerek yavrularına ve gerekse yavrularının değerli annelerine çok bağlıydı...Zira Hayati Dağarslan ,başta anne,baba olmak üzere;ailesine eşine- dostuna, akraba ve komşusuna bağlı olmayan ve dolayısıyla bu insanların teveccühünü kazanamamış kişilerden değil dava adamı; "insan dahi " olamayacaklarını çok iyi bilirdi.
(Not:Hayati´nin kutsal emaneti oğlu Fatih´in şimdi 25 yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum Yeğenim.Fatih´le mutlaka görüşüp, tanışmak istiyorum. Onu tanıyan ve adresini bilen dostlarımdan bir ricam olacak, bu;adı geçen kardeşimizin adresini veya telefon numarasını e-mail adresime bildirmeleridir. Bu konuda gayret gösterecek olan dostlarıma şimdiden çok teşekkür ediyorum. Bu zahmetlerini her iki cihanda unutmayacağımı bilmelerini ayrıca istirham etmekteyim.)

O gece rüyalarım çok kötüydü.Refikama; " yine gecem çok sıkıntılı geçti. herhalde acı bir haber gelecek, hazırlıklı olalım" dedim.
Aradan birkaç saat geçmişti ki,. Ali Ağabey işyerimize koşarak geldi." Göztepe SSK. Hastanesi´nden telefon geldi, komünistler Hayati ´yi okul çıkışında Göztepe tren istasyonuna inerken arkasından üç kurşunla ağır şekilde yaralamışlar..Bizi adı geçen Hastanede bekliyorlar. Hemen gidiyoruz" dedi.(Burada Mehmet Ali Erdinç Ağabeyimle ilgili kısa bir bilgi sunmak istiyorum .Sevgili Büyüğüm Ali Bey, bu kutsal davaya merhum ve mağfur Başbuğumun ardından girmiş bir beyin bir gönül adamıdır.1980 öncesi, bir dönem MHP İstanbul İL Başkanlığı görevinde bulundu.Biz onunla Kartal İlçede de yıllarca birlikte çalıştık.Biz onu , gerçekten çok severdik ve bugün de takdirle anıyor ve sevgiyle hatırlıyoruz.Pendik Dolayoba köyünde (ruhuyla-özüyle-içiyle daha fazla meşgul olarak)ikamet ediyor.Onu tanıyan Ülküdaşlarımdan rica ediyorum;Ali Ağabeyimizi yalnız bırakmasınlar! Lütfen bu değerli büyüğümüzü benim adıma da ziyaret edin ellerinden ve nurlu yanaklarında öpün ve hasretle kucaklayın... Ben unutmadım, sizler de elbette hatırlamaktasınız ; bizim üzerimizde M. Ali Ağabeyin maddi ve manevi hakkı sanıldığından çok daha büyüktür. Bu güzel insana hepimizin "VEFA" borcu var. Atalarımızın şu muhteşem sözlerini bir defa daha hatırlamanızı istiyorum:"VEFASIZ İNSAN; İTTENDAHA ADİDİR!!!")

Beş altı arkadaşla birlikte mezkür hastaneye vardık. Ali Beyle birlikte Hayati´nin bulunduğu yere alındık.Can Hayati, fani hayatının son dakikalarını yaşıyordu. Onu bu durumda görünce içim kan ağladı göz yaşlarım sebil olup aktı....Çünkü O(diğer Ülkücü şehitler gibi) bu vatana çok lazımdı. Aramızdan çok erken ayrılıyordu. bununla birlikte, ifade ettiğim özelliklerinden ötürü ben onu çok sevmiştim. Bu mümtaz TÜRK çocuğunun şahsıma karşı saygı ve sevgisi de oldukça büyüktü...
Hayati Dağarsan, sanki gözleriyle yanına yaklaşmamı istiyordu.Oldukça da yaklaştım.Gözünden ve gözünün etrafa saçtığı ışıktan; "inanın ben şu anda çok mesudum ve ne olur, sizlerde benim için üzülmeyiniz.Şimdi bu mekanda sayılmayacak kadar çok melek var.Bunlar beni, Cennete götürmek için hazırlık yapmakla meşguller.(Not: "Şehit" kelimesi şahitlikten geliyor .Şehidin ruhunu 70 bin melek Cenab-ı Hakka büyük bir merasim halinde götürüp; Yarabbi bu kulun şehitlik mertebesine ulaştığına biz de şahitlik ediyoruz." derler.)Biraz sonra ebedi yolculuğa çıkacağım.Çocuklarımı ve annelerini ve Mukaddes davam TÜRK-İSLAM ülküsünü sizlere emanet ediyorum" dedi ve yağdan kıl çekercesine mübarek ruhunu sahibine teslim etti.
Biliyor musunuz değerli okuyucu, uzun yıllardan beri içimde kanayan bir yara vardır, bu yaranın oluşmasına sebep; Şehit Ülküdaşlarımızın geride bıraktıkları ve biz kardeşlerine emanet ettikleri yakınlarına gereken ilgiyi gösteremeyişimizdir. Evet, biz bu aziz Türk çocuklarının anne babalarına; yar ve yaranlarına ..... istenilen şekilde ve arzu edilen biçimde ne yazık ki, yardımcı olamadık. işte bu durum beni ve bir çok dava arkadaşımızı oldum olası kahretmiştir. Ve etmeye de devam ediyor....

[--pagebreak--]

Efendim, mezkür yıllarda, hakikaten çaresizdik . Askerlerin ve bekçilerin koruması altında çocuklarımıza ekmek parası temin etmeye çalışıyorduk.Böyle bir mekana müşteri gelir miydi? Bırakın işyerimize girmelerini yüz metre uzaktan dahi geçmezdi, geçemezdi korkardı vatandaşımız. Ama(Rabbim onlardan bir değil, binlerce kez razı olsun) Ülküdaşlarımız(başta can Ağabeyim Ali Bey olmak üzere)bizi hiç bir zaman yalnız bırakmazlardı.Maddi ve manevi her zaman yanımızda olmuşlardır.Onlara ebediyen müteşekkiriz.. İşte bugün ayaktaysak ve 30 yıldır bulunduğumuz adresten bir saat olsun ayrılmamışsak; bunu, başta damarımızdaki asil kana ve yüreğimizdeki İslam imanına borçluyuz. Ayrıca, bunda, yediğimiz lokmanın ve içtiğimiz suyun helal oluşunun payı da çok büyüktür.

İşte böyle bir ruh hali içinde şehitlerimizin yakınlarıyla alakalanmamız mümkün olmuyordu.Öyle zaman olurdu ki, biz,bizi, biz en yakınımızı bile unuturduk.Yahu, çok kötü günlerdi o günler... Düşünün, Kartal´da HÜRSÖZ isimli bir gazete çıkaran Erdoğan Hançerli oğlu Ağabeyimizin cenazesine sadece 35 kişi katılabilmiştik.Kartal´a girmek kimin hattineydi.(Rahmetli Erdoğan Bey´i de, bir akşam üstü eşi öğretmen ablamızla birlikte evlerine giderken Şehit etmişti Vatan-Millet ve Devlet düşmanları.Allah hepsinin bin bir belasını versin! (Amin!)
1980 inkılabı sonrası ise, durumumuz çok daha fazla kötüleşti.Üzerimizden öyle bir dozer geçmişti ki azizim; faraza, bu zulüm dozeri dağların üzerinden geçmiş olsaydı; hiç mübalağa etmeden söylüyorum; o dağların yarinde kırk yıl ot bitmezdi. Ve keza, bu dozerin bir parçası,
gündüzlere dokunmuş olsaydı, gündüzler bir anda gece olurdu... İşte biz, o günlerden geldik bu günlere....Çok çok şükür bu günlerimize....
Hiç unutmam, yok imkanlarımla aldığım ve kütüphaneme koyduğum bazı kitapları yok bahasına satarak ancak,, Maraş, Antep....cezaevlerinde yatan arkadaşlarımı ziyaret edebilmiştim. Gerçi, o zamanlarda da aramızda(özellikle de Ankara´da) sıfır mersedese binerler ve paralarla beş taş oynayanlar vardı.Bu zavallı dostlarımız(?!!) paralarını haram yoldan kazandıkları içindir ki ,hayra sarfedemezlerdi...Öyle der büyük mütefekkir İ.Gazali:"HARAM PARA HELALE, HELAL PARA DA HARAMA GİTMEZ. Bunu ifade ettikten sonra aynen şöyle buyurur yüce insan:" Bir"BİR İNSANIN MALININ HELAL Mİ HARAM MI? OLDUĞUNU ANLAMANIZ İÇİN HARCADIĞI YERE BAKINIZ." Bunlar, bizim için güzel birer ölçüdür değerli dostlar!

Şehit Hayati´nin ölüm haberini ailesine değerli dostum Av. Orhan Çakıroğlu ile birlikte vermiştik. Merhumun yaşlı anne, babası Emirgan(İstanbul)koruluğunda bekçilik yapıyorlardı. Bu mekanın birköşesinde bir barakada bulduk ve saat dokuz raddelerinde kapılarını çaldık. Uykuda oldukları için biraz gecikerek açtılar ve bizi bir deri bir kemik iki yaşlı can, bir gözlü odaya buyur etti .Ne yapacağımızı, söze nereden nasıl başlayacağımızı inanın şaşırmıştık .İnsan böyle zamanlarda çok çaresiz kalıyor be dostlar. Orhan Bey, ıkına-sıkına" sizlere ömür, bugün oğlunuz Hayati´yi kaybettik." diyebildi. Aradan şu kadar yıl geçti, o insanların o andaki feryadı figanları halen içimde çınlamaktadır. Aman Allah´ım o ne feryattı!!!(Rabbim, hiç bir kuluna evlat acısı göstermesin (Amin!) Of be dünya, bazen ne kadar da acımasız oluyorsun!!!!
İşte böyle benim beyin ve gönül dostlarım.Evet, çok doğru, biz bugünlere çok zor şartlarda geldik.Her şeye rağmen(çok şükür) maksadımızın önemli bir kısmına da ulaştık.. Daha yapacağımız çok şeyler elbette ki var. Allah´ın inayetiyle daha çok güzel işler yapacağız bu kutsal vatanda.Yeter ki Ankara´daki dostlarımız bizi yalnız bırakmasınlar. eğer bizi(ezeli ve ebedi dostlarını) unutur veya sesimizi duymamazlıktan ve bizi görmemezlikten gelirler de başka yerlerde, yabancılar arasında dost arayacak olurlarsa; hatırlatırız;"DİMYATA PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLAÇAKLARDIR." Bu ise, hem bizim ve hem de onlar için; elim bir felaket olur. Rabbim, muhafaza buyursun!Çünkü biz, canımızla, kanımızla kazdık bu kuyuyu. İşte bu kuyunun mübarek suyuyla suladık ve büyüttük bu kutsal dava ağacını.Bunu yüzdendir ki, bu ağacın bir yaprağına dahi zarar gelmesine gönlümüz asla razı değildir. Hassasiyetimiz de bundandır.Söz buraya gelmişken,Bir defa daha hatırlatıyor ve en samimi duygularımızla rica ediyoruz.Ve diyoruz ki, Allah için ve Haz. Muhammed aşkına ve toprak altında kefensiz yatan Ülkücü şehitlerimizin hatırı için;Ülkücü beyinleri, Ülkücü gönülleri bir birinden ayırmak isteyenlere fırsat verilmesin!Bu devasa hareketi bir cemaat zihniyetiyle idare etmek isteyenler var. Küçük olsun, benim olsun...Yapmayın, etmeyin Allah aşkına! MHP misyonuna gönül vermiş insanlar arasında" benden, senden...." gibi , yürekleri kemikleştiren bir mantığa asla yer olmamalıdır. Bu zihniyet birtakım küçük beyinlerin sermayesidir. Sizler ve bizler ;yıldızları hedeflemiş kimseleriz.Küçük düşünmek, mesafeyi kısa tutmak ve dolayısıyla çakıl taşlarıyla meşgul olmak yakışır mı bize?!

Bir 35 yıl daha beklemeye, ne yaşımız müsait ve ne de gücümüz.... Bunun için;Türk Ülkücülerinin yegane siyasi misyonu olan MHP´yi mutlaka ebede kadar yaşatmak istiyoruz.!Bu itibarla da hiç bir yere gitmiyoruz ve gitmeyeceğiz de!!!.... Eğer bir yerlere gitmesi gerekenler varsa, onlar bazı mülahazalarla bir yerlerden gelmiş olan seyyahlardır. Zaten kalmak veya gitmek onlar için önemli de değildir. Bu arkadaşlarımızdan ricamız(en çok sevdiklerinin başı için) dün dağlardan inip , bugün bağdakileri uzaklaştırmaya tevessül etmemeye kalkışmamalarıdır.Üzülerek biliyor ve görüyorum ki, buna yeltenenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Beyler!!!. Sizin için bu davanın ne anlama geldiğini bilmiyorum(biliyorum bilmesine de...) inanın bana, bizim için bu hareket çok önemlidir. Evet evet bu dava bizim kanımızdır, canımızdır haysiyet ve şerefimizdir bunu biliyor musunuz?!... Bir şeyin dışında her şeyimizi bu davaya verdik biz." Dağlılara" soruyorum: Siz ne verdiniz?!!! Allah´ınızı seviyorsanız yutkunmadan cevap verin siz kaç damla kan ve siz kaç damla gözyaşı verdiniz?!!!zaten sizler , almak için varsınız...Vermek mi? Sizin kitabınız da yazmaz ki bu!!! Bundan dolayıdır ki, dün oradaydınız, bugün burasınız...Yarın nerede olacağınızı Allah bilir...Ama biliyor musunuz, biz otuz yıldır hep buradayız....Hayatımızın gerek gecesinde ve gerekse gündüzünde bir dakika dahi buradan ayrılmadık....Yazında, kışında...da keza nöbetimizin başında olduk. İnşallah son günün son saatinin son dakikasına kadar da biz buradayız!... Ve ancak bizi buradan da Yüce Halık uzaklaştırır! Eğer zerremiskal aklınız ve vicdanınız varsa, bu söylediğimi unutmayınız!!!!

[--pagebreak--]

BİR BAŞKA HATIRA....
1978 yılının sonbaharıydı.Her gün üç-beş kardeşimiz kızıl kurşunların hedefi oluyordu.Böyle elem-keder yüklü günlerden bir gündü. Hava sıcak, rutubet zirve noktasındaydı. adeta nefes almakta güçlük çekiyorduk.her zamanki nazik, kibar ve saygılı haliyle işyerimizin kapısından içeri, Geyveli Adem Tomay Bey girdi.Hoş-beşten sonra, maruzatını dile getirdi. Şöyle diyordu: "Efendim,çalışmakta olduğum Tekel (Tuzla.İst.) fabrikası bir müddetten beri grevdedir.Ben mecburen her gün gidiyorum, ne var ki çalışmıyorum.Daha doğrusu çalışmamıza engel oluyorlar. Ben de bu boş zamandan istifade ederek, yüce Kitabımız Kur´an-ı Kerim´i öğrendim ve O´nu okuyorum.

Fakat fabrikada büyük boy Kur´an-ı muhafaza etmek zor oluyor.Çevremdeki Marksist, Ateistlerin tahrikinden de çekiniyorum.İstiyorum ki herhangi bir olaya sebep olmayayım.
Yoksa ben, kutsal Kitabımı,gök kubbeden bütün dünyaya okuyacak, haykırarak bir beyin, gönül gücüne sahibim. Bu itibarla Allah´tan gayri hiç bir canlıdan da korkmam! Tek korktuğum yüce Mevlamdır. Sade be tedbirli hareket etmek istiyorum Çünkü biliyorum ki, tedbiri elden bırakmamak kulluk görevlerimizin başında gelmektedir. "
Can kardeşimi çok iyi anlamıştım.Sözlerinde çok haklıydı Evet,.dikkat, rikkat ve tedbir...kulluk vazifelerimizin arasında birer vecibeydi... Önce tedbir ve daha sonra da tevekkül geliyordu.Gerçi yürek sultanları;" EN BÜYÜK TEDBİR, TEDBİRİ DE TERKETMEKTİR" demişlerdi ama, bu bizi bağlamıyordu. Bu Davranış manada zirve noktasına"merhaba" diyenlerin işiydi.Biz ise, artı-eksilerin dünyasında debelenmekte olan birer aciz kullardık. O halde, hiç bir zaman tedbirli olmayı ve dikkatli yaşamayı ter edemezdik.
Adem Bey, arzusunu öylesine samimi dillendirmişti ki, onun bu hali karşısında, bir dost ağabeyimin hediyesi olan Kur´an-ı cebimden çıkardım ve verdim."AL SEVGİLİ DOSTUM.ON YILDAN BERİ BU BENİMDİ. ŞİMDİ İSE SENİN OLDU. HEDİYEM OLSUN SANA" dedim.Adem Bey´in gözlerinin içi gülüyordu. Belli ki, çok sevinmişti. Aldı , üç defa öptü ve cebine koydu.
"ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN! SİZE, SEVDİĞİNİZ BİR BÜĞÜNÜZÜN HEDİYE Sİ OLAN BU KİTABI BANA ARMAĞAN ETMENİZK GERÇEKTEN BENİ ÇOK MUTLU ETTİ. SİZE EBEDİYYEN DUA EDECEĞİM" dedi. Ve yine aynı edep ve saygı içinde çıktı ve gitti.
Muhterem okuyucum, inanın o zamanki dava arkadaşlarımız bir başkaydı.... Onlardan edep, terbiye ve olgunluk akıyordu.... Şimdi maalesef öyle değiliz.... Söyler misiniz; BİZE NE OLDU?.. Ne olmadı ki, kanallarımızın suyu çekildi ve dolayısıyla beyin ve gönül zenginliğimiz azaldı ve böylece ruh gücümüzü büyük oranda kaybettik. Bu acı gerçekleri(vallahi) kahrolarak ifade ediyoruz.
Yüz birinci defa yetkili ve etkili dostlarımızdan istirham ediyorum;
"Ben ülkücüyüm" diyen ve( her şeye rağmen bu cesareti ve heyecanı içinde taşıyan) şu TÜRK çocuklarının iç dünyalarını daha fazla ihmal etmeyiniz!Onlara, kitabı, kalemi, sözü sohbeti...mutlaka yeniden sevdirmeliyiz. Vallahi bunun zor olduğuna inanmıyorum.Çünkü , sizler gibi ben de; CENAB-I HAKK´IN KUTRETİNDEN SONRA EN BÜYÜK GÜCÜN, BİLGİNİN VE SEVGİNİN ELİNDE OLDUĞUNU BİLİYOR VE BUNA GÖNÜLDEN İNANIYORUM.Demek istediğim, sahanın uzmanları için; Türk çocuklarını beyninde ve ruhunda ilim, irfan inkılabı yapmak kadar kolay ne vardır...yeter ki biz bu işin ehli olanlara verelim bu hizmeti.Orman bekçiliği yapacak, ve 3 koyunu güdecek kapasiteye sahip olmayan kişilere terk edemezsiniz Türk beyinlerini ve Türk yüreklerini.. Hayır, buna asla hakkınız yok!. Bu iş sadece bilginin meselesi de değildir. Yürek meselesidir yürek.!..Aşksız....olmaz!!! tamtakır -kupkuru bir kalple ."beni" tatminden başka hiç bir şey olmaz!.. Böyleleri için; "Başkanım" sözünü duymak her şeyden çok daha önce gelir. Davanın vitrinde yer alan kişiler, mutlaka kendilerini aşmalıdırlar Böylelerini bulmak çok mu zor Allah aşkına? Tekrar soruyorum; ´ben´ini aşmış, nefis ve şeytanla olan savaşını kazanmış " içi-dışı bir" insanları bulmak ve onlara sorumluluk vermek çok mu zor???? Vardır, bu milletlin sinesinde mutlaka vardır..Bu kutsal dava da bulunmazsa söyler misiniz, nerede bulunur? TÜRK´ün bu ezel ve ebet davası çok bereketli ve verimlidir dostlar. Bu hareket, .Fikren, ruhen ve beden sağlam ve zengin yüz binler yetiştirdi "YOKSA ADEM´İN BAŞINA KÖTÜ BİR HAL Mİ GELDİ?
Adem Tomay Beyle karşılaştığımızın ikinci günü, ikindi vaktiydi.Canımız içimize sığmıyordu.Yine bir acı haber mi gelecekti? Ben bunları düşünürken;karşıdan iki kız kardeşimin geldiklerini gördüm. Her hallerinden kötü bir olayın haberini getirdikleri anlaşıyordu.İyi de nasıl ne şekilde başlayacaklardı söze? Onlar nefesleri kesilmiş bir vaziyette beklerken hemen sordum:
-Yoksa kötü bir şey mi oldu? Hemen söyleyin lütfen!
"Evet maalesef, biraz önce Kartal Cevizli arasında, trende, Adem Tomak Ağabeyimizle iki arkadaşını Komünistler Şehit ettiler. Size Orhan Ağabeyimizin selamı var. Adem Bey´in eşine bu acı haberi sizin götürmenizi rica etti."dediler.
Bir anda kanımın donduğunu, canımın çıktığını hissettim.
Ademin eşine ve gelin kardeşimize;"BAŞINIZ SAĞOLSUN.ADEM BEY´İ KAYBETTİK" diyecektik öyle mi?İyi de biz bunu nasıl yapabilirdik... Çok zor bir işti bu...Ama ne var ki, buna mecburduk. Hareketimizin başkanı istiyordu bunu bizden. O zamanlar İstanbul´un Anadolu yakasında Ülküdaşlarımızın şahadet haberini ailelerine duyurmak benim vazifemdi.Şimdi düşünüyorum da, şaşıp kalıyorum.... Bugün mü? Ne mümkün efendim ne mümkün... O zamanlar herhalde fazla cesaretliydik.Beyin gönül aç olunca cesur olmak da daha kolay sizin anlayacağınız.

İşte bazılarının dava arkadaşlarının gönül saraylarında dere-tepe dümdüz gitmelerinin sebebi bu...İç dünyalarının sığ oluşu...Bunun için, düşünmüyorlar... Bundan dolayıdır ki, sevmiyorlar ve de acımıyorlar.. Kısaca .beyinler taş, yürekler ağaç olduğu için.... İçi de mutlaka insanlaştırmak, İslamlaştırmak ve de Türkleştirmek şart! sadece dışın, şeklin insan olması yetmiyor a benim iki ayaklı kardeşim.Yalnız şeklen Müslüman olmak da hiç bir işe yaramıyor a benim kendini devaynasında gören zavallı biraderim.

[--pagebreak--]

Keza sadece dışı Türkleştirmek de aynen böyledir. İsterse çengellerine boğazına kadar yol versin.... Hiç bir şey ifade etmez. İç,öz... çok önemli. (İlla yenzuru gulubuküm ve amaliküm) Bakılacak ve önem verilecek şeyler Kalpler ve bir de hal ve hareketlerdir Kısaca,bir takım "tır şoförleri"ile olacak şey değil bunlar.
Her iki bacımla birlikte Adem´im Şehit Fetih caddesinde oturduğu evine gittik. Bizi kapıda karşıladı eşi. Soluk benizli, zayıf, utangaç ve edepli bir köylü kızıydı. Yanımızda beyini göremeyince haklı olarak telaşlandı ve hemen sordu: Ağabey,Adem nerede? Zaman kazanmak için, arkamızda, geliyor dedik.Bizi içeri aldı yer gösterdi oturduk.Evleri son derece fakirdi.Onlar burada kirada oturuyorlardı.Siyah beton üzerinde bir kilim.... Bir köşede kuzune sobası, içinde üç-beş patates kaynıyordu.Odanın ortasında salıncakta üç aylık bir erkek bebek uyuyordu. Gördüklerimiz sadece bunlardı.Belli ki, yavrucağız, babasını bekliyordu. Ne var ki babacığını dünya gözüyle bir daha göremeyecekti Muhterem babasıyla ancak Cennette ebediyen beraber olacaklardı.
Gelin kardeşimiz, utana-sıkıla bir defa daha kocasını sordu.
"ALLAH AŞKINA AĞABAY,ADEM´İN BAŞINA BİR HAL Mİ GELDİ? BUGÜNLERDE
RÜYALARIM DA ÇOK KÖTÜ...KORKUYORUM AĞABEY... BU ADAM FAZLA İLERİ GİDİYOR...
BÖYLE GİDERSE BİZİ YETİM BIRAKACAK. BUNDAN ÇOK KORKUYORUM. NASIL KORKMAM AĞABEY; ELDE YOK AVUŞTA YOK...İŞTE GÖRÜYORSUNUZ ÜÇ AYLIKBİR DE BEBEĞİMİZ VAR. ONU KAYBEDERSEM BEN NE YAPARIM?" diyordu.
Oysa korktuğu şey başına gelmişti. Adem´i biraz önce yüzlerce kişinin içinde tren boşluğunda kızıl kurşunlarla Şehit edilmişti.Bunu, bu vakitten sonra nasıl söyleyebilirdik? Bir türlü söyleyemedik işte!. Kardeşlerim bana baktı, ben de onlara baktım...Hem onlar ve hem de ben son derece çaresizdik. dilimiz, damağımız kurumuştu.

Gelin hanımın yanında bir saate yakın kaldık.Şehit Adem´in eşi, bu arada sık sık;ne olur size çay yapayım.Adem gelince bana kızar. Kırk yılda Selahattin Ağabeyimiz evimize gelmiş, ona niçin bir bardak çay olsun ikram etmedin" der. Beni zor durumda bırakmayın Ağabey. Lütfen kabul edin!." dedi ve ısrarını sürdürdü.İhtiyacımızın olmadığını ve bir başka zaman gelip çayını, kahvesini kabul edeceğimizi ifade ettik ve izin istedik. Bizi bahçe kapısına kadar geçirdi. Ve" BU GELİŞİNİZİ KABUL ETMİYORUM. TEKRAR BEKLİYECEĞİM AH KEŞKE ADEM EVDE OLSAYDI NE KADAR ÇOK İYİ OLURDU. İNŞALLAH BİRGÜN TEKRAR BUYURURSUNUZ...." dedi.
Oradan ayrıldıktan sonra adeta sürüklenerek geldim evime.Salona geçtim kapıyı içerden kilitledim. Saatlerce yürek sancısı çektim ve göz yaşlarımı akıttım.Eğer bunu yapmasaydım, inanın çatlayacaktım Daha sonra .bir miktar rahatladım.
Yedi ajansında radyo bu acı olayı verdi. Merhum Adem Bey´in Geyve´deki ailesi can oğullarının şahadet haberini radyodan öğreniyorlar ve Pendik´e gelip, gelinlerine kötü haberi ulaştırıyorlar. Gelin Hanım,işte o anda bizim kendisini ziyaret edişimizin sebebini anlıyor.
Halihazırda şerefli bir hayat süren"DESTANLAŞAN DAVANIN GÖNÜL FEDAİLERİNDEN" biri olan değeli bir dostla ilgili hatıramı da Türk beyinlerine sunarak yazımı bitirmek istiyorum.
1989 seçimleri öncesi, Samsun´un uzak köylerinden birinde seçim çalışmaları yapıyoruz. Dinlenmek için bir çeşme başında mola verdik. Karşı yamaçtan bize doğru koşarak gelen biri takıldı gözüme. Takım elbiseli, kravatlı genç adam gelir gelmez arabamızda asılı bayrağa kapandı, dakikalarca ağladı. Onu oradan zor kaldırdık. Hem ağlıyor ve hem de, "Nerede kaldınız? Biz yıllardan beri hep sizin yolunuzu gözledik, bu ana kadar niçin gelmediniz, bizi bunca yıldır niçin yetim bıraktınız?.." diyordu.
Daha sonra öğrendik ki bu ülküdaşımız orada bir köyde öğretmenlik yapıyormuş.
Bu yürek sevdası değildir de nedir dostlar?..
Aman ne olursunuz, bu ateş sonsuza kadar yansın... Defalarca yazdık, söyledik. Bir kez daha ifade ediyoruz:"BİLGİSİZ HEYECAN ÖKSÜZ;HEYACANSIZ BİLGİ DE YETİMDİR"Dava adamı, her ikisine birden sahip olmak mecburiyetindedir.

İlimsiz, irfansız olmaz da ya aşksız, sevdasız olur mu?!!
Vallahi derim; Belki az bir bilgiyle bazı güzel şeyler olur, yapılır....
Fakat aşksız hiçbir şey yapılmaz. Orman bekçiliği dahi olmaz sevdasız!.. Yahu neden anlamıyorsunuz?
" Oldum olası"GÖNÜL FEDAYİLERİ" sözünü duymak beni fazlasıyla duygulandırır. Ne muhteşem bir ifade değil mi canlar? Şükrolsun, ülkücü hareket yüz binlerce gönül ve beyin eri yetiştirdi. Gökte güneş, yerde de bu insanlar...İyi ki varlar...İyi ki varsınız...sevgili Ülküdaşlarım. Hiç kimse endişe etmesin. TÜRK-İSLAM davası ezelden ebede kadar bu vatan topraklarında yaşayacaktır.Evet TÜRK milleti bu vatan coğrafyasında var olduğu müddetçe bu şanlı hareket de Türk beyinlerinde ve Türk yüreklerinde var olacaktır. Zira, Türk Ülküsü, bu milletin belkemiği ve can damarıdır.

Bu mukaddes kavramı yaşamak ve yaşatmak bizim için dini bir vecibedir. Benim sizlerden(özellikle siyasetçi dostlarımdan) istirhamım; "GÖNÜL FEDAİLERİNİ" KORUMALARI VE KOLLAMALARIDIR! Hem sonra,. bu hareketin temelinde binlerce şehidin kanı ve canı vardır. Bir diğer dileğim de; sakın ola bu mübarek insanlar incitilmesin! Bu asil ve aziz Türk çocuklarını kamyon şoförlerinin inisiyatifine terk etmek en büyük zulümdür. Bu beyinler ve bu altın kalpli kişiler kolay da yetişmediler. Başta rahmetli Başbuğum olmak üzere binlerin emeği ve dolayısıyla hakkı var bu insanlarda. Onları gözümüz gibi muhafaza edeceğiz

[--pagebreak--]

Aziz şehit Hayati Dağarslan , Adem Tomay ve diğer muazzez şehit ülküdaşlarımızı ve tüm vatan, millet... şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor; halihazırda hayatta olan destanlaşan davanın gönül fedailerini de derin saygı ve sevgilerimizle selamlıyoruz.
Değerli mütefekkir ve şair Ahmet Yüter Bey´in (ŞEHİTLER) isimli güzel şiirini can kardeşlerimin güzel yüreklerinize takdim ederek manevi huzurunuzdan ayrılıyorum.
"Türk´ün kahraman şanı bizi tutar ayakta,
Şehitlerin kanı var, kekik kokan toprakta,
Düşmana karşı durduk dün, bugün ve yarında,
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...

Sakın fırsat vermeyin Türk-İslam düşmanına
Vatan haini Artin doymadı Türk kanına
Avrupalı "Sevr" der, gelmeyelim oyuna
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...

Bizans´ın artıkları meraklıdır yalana
Bir zamanlar gelmişlerdi İzmir´i mi talana
İninde fırsat bekler aman sular bulana
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...

Kellesini koltuğa alıp gidiyor erler
Şahadet şerbetini seve seve içerler
Allah´tan geldik diye yine Hakk´a giderler
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...

Oğlunuz şehit olur ağlamayın analar
Oğlunuz şehit olsa harbe koşar babalar
Vermez düşmana fırsat gece gündüz çabalar
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...

Türklük gururumuzdur, İslamiyet ruhumuz
Ey yolcu dikkatli ol, şehit dolu yurdumuz
Düşmana pes edemez bizim şanlı ordumuz
Kahpe kurşunlarıyla yere düşen yiğitler
Vatan, namus uğruna Hakk´a gitti şehitler...









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2003-01-02 (3336 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1