Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç



TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN DÜNÜ-BUGÜNÜ VE YARINI

MİLLET:” Aynı toprak üzerinde yaşayan, siyasi organizasyon oluşturmuş, soy, dil,din kültür ve tarih birliğine sahip, bunun neticesi olarak milli bir karakteri bulunan gelecekte bir arada yaşama arzusunu taşıyan insanların oluşturduğu topluluktur. Milletleşmek için bu unsurların hepsinin bir arada bulunması şart değildir. Bunlardan bir kaçının bulunması bir milletin oluşması için yeterlidir. Mesela üç ayrı lisanın konuşulduğu İsviçre’de, iki ayrı lisanın hüküm sürdüğü Belçika’da dil birliği yoktur. Yahudiler, ortak bir ülkeleri olmadan Dünyanın dört bir yanına dağılmış olarak yaşadıkları halde”MİLLET OLMAK VASFINI” kaybetmemişlerdir. Amerika Birleşik Devletlerinde ne soy, ne din....birliği vardır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Demek oluyor ki, milletleri oluşturan asıl unsur kültür ve tarih birliğinin meydana getirdiği”MİLLİ KARAKTERDİR.”

Millet, Arapça asıllı bir kelimedir. Ulus, Moğol’cadır. Türkçe’de Milletin karşılığı”BUDUN”dur

Millet; tarihte beraber yaşamış aynı kültürel değerleri paylaşan, halen beraber yaşayan ve gelecekte de beraber yaşama azmi ve iradesinde olan insan topluluklarına diyoruz. Bu tanımda milleti üç boyutlu olarak görüyoruz

1-Ortak geçmiş, 2- Bugünde birliktelik, 3- Gelecekte ortak irade ve ideal birliği. HALK, dendiği zaman ise bu boyutlar aranmaz.. Belli bir dönemde herhangi bir yerde yaşayan insanların bütününe halk denir. Millet şuurlu ve siyasi bir topluluk iken halkta bu özellik yoktur.

MİLLİYYETÇİLİK NEDİR?

Milliyetçilik, millet gerçeğine dayanmaktadır; milli egemenlik, milli bağımsızlık ve milli birlik ve beraberlikle yakından ilgilidir. Bir diğer ifade ile Milliyetçilik; Milletine bağlanmak, milletini ve milletinin varlığını, milletinin menfa atlarını, dinini, dilini, kültürünü, örf ve adetlerini, tarihini, dilek ve arzularını....bütün bunları sevmek, korumak ve geliştirmeye çalışmak arzu ve çapasıdır.

Kısaca milliyetçilik,mensubu bulunduğu milleti sevme, refah ve mutluluğu için çalışma, onu koruma ve güçlendirme duygusudur.

Yukarıda, her milleti millet yapan unsurların toplumdan topluma değişiklik arz edebileceğinden bahsettik. Konuyu biraz daha açarsak; milleti bir ırka dayandıran anlayış olabileceği gibi,”dil”e,”din’e”dayandıran görüşler de vardır. Esasında bu ve benzeri unsurlar her toplumda önemlidir. Ve toplulukların birbirine yakınlaşmasını, kaynaşmasını ve beraberliğini sağlar ve kuvvetlendirirler. Tabi bu unsurlara, tarih birliği, ahlak birliği, kültür birliğini de eklemek yerinde olur. Bütün bir toplulukta bu ve benzeri unsurlardan ne kadar çoğu bir arada bulunursa o millet daha sağlam ve dayanıklı bağlara sahiptir. Ancak,bütün bunların yanında son saydığımız”KÜLTÜR BİRLİĞİ” esasen diğer unsurları da kısmen içerdiğinden zamanımızda çok daha etkili bir unsurdur. Hatta milleti; kültür birliğinden oluşan topluluklar diye tarif etmek de mümkündür. Kültür; bir milletin duyuş, düşünüş ve yaşayış biçimidir. Yani hayat anlayışı ve tarzıdır. Aynı değerleri paylaşan, hayat tarzı aynı olan insanların müşterek yaşama duygusu, müşterek irade ve ideal birliklerini kurmaları çok daha kolaydır.

TÜRKLERDE MİLLİYETÇİLİK:

TÜRK milleti tarihin kaydettiği en eski milletlerden birisidir. Tarihi gelişimi içinde çok çeşitli coğrafi sahalara yayılmışlar, kimliklerini ve kültürlerini bu sahalara taşımışlardır.. Orta Asya’dan itibaren, Avrupa ve Afrika kıtalarında etkili devletler kurmuşlardır. Türklerdeki bu hareketleri, canlı ve etkili tarih içinde millet, milliyet ve milliyetçilik kavramları da batının ulaştığından çok daha önceleri oluşmuştu. Bir şairimizin dediği gibi””BİR ZAMANLAR BİZDE MİLLET, HEM NASIL BİR MİLLETMİŞİZ. GELMİŞİZ DÜNYAYA MİLLİYET NEDİR? ÖĞRETMİŞİZ.”

Türk tarihinin en eski yazılı belgeleri olarak bilinen Göktürk Yazıtlarında bu konuda çok açık, keskin ve şuurlu ifadeler vardır.

Örneğin;

“TÜRK BUDUNU(MİLLETİ) GÜÇLÜ OL, KENDİNE GÜVEN VE KENDİNE DÖN!”

“EY TÜRK-OĞUZ BEYLERİ, MİLLETİ İŞİTİN, YUKARIDA GÖK ÇÖKMEZSE, AŞAĞIDA YER DELİNMEZSE TÜRK MİLLETİ, İLİNİ(DEVLETİNİ), TÖRENİ KİM BOZAR?”(Tonyukuk)

“TÜRK MİLLETİNİN ADI SANI YOK OLMASIN DİYE BABAM KAĞANI ANAM HATUNU YÜKSELTEN TANRI, ONLARA İL VEREN TANRI, TÜRK BUDUNUNUN ADI SANI YOK OLMASIN DİYE TANRI BENİ KAĞAN OLARAK OTURTTU(VAZİFELENDİRDİ)”(Bilge Kağan)

[--pagebreak--]Bu sözler şuurla söylenmiş sözlerdir. Yine bu yazıtlarda, “milli benlikten ayrılmamayı, Çinlilerin güzel sözlerine kanmamayı, kendi benliğine dönmeyi” tavsiye eden bolca ibareler vardır.

Görülüyor ki, bizde milliyetçilik şuuru ve uygulaması ta Hun Devleti, Göktürk Devletine kadar uzanmaktadır.

Selçuklu ve Osmanlı Devleti de Türklerin kurduğu büyük devletlerdendir. Milli duygu ve milli teşkilatlar üzerine inşa edilmişlerdir. Türkler İslamı kabul ettikten sonra, İslamiyet’in millet ve devlet anlayışı ile Türklerin eski millet ve devlet anlayışı arasında yakınlıklar olduğu için bu konuda pek değişiklik olmadı. Yalnız, İslamiyet’in vermiş olduğu devlet mesajı ile manevi olarak artı değerler kendini göstermiştir. Osman Bey’in oğlu Orhan’a vasiyetinde söylediği gibi”DAVAMIZ KURU BİR CİHANGİRLİK DAVASI DEĞİLDİR” sözü bunu çok güzel ifade ediyor. Bununla birlikte Osmanlılarda Türk kültürü, teşkilatı ve Türklük şuuru yaşamakta idi. Devlet, İmparatorluk halini alınca, tabii olarak birçok ırk ve dine mensup olan toplumları içine aldığından naşi, açıktan açığa Türklük ve Türk Milliyetçiliği politikası güdülmemiştir.(1)

İnsanlar Niçin Milletler Halinde Yaratılmıştır?

İnsanları milletler halinde yarattığını Cenab-ı Hak Hucurat Suresinin, 13.ayetinde açık bir biçimde beyan etmektedir:

“EY İNSANLAR! ŞÜBHESİZ BİZ SİZİ BİR ERKEKLE BİR DİŞİDEN(ADEM İLE HAVVADAN VEYA HER BİRİNİZİ BİR ANAYLA BİR BABADAN)YARATTIK.SONRA SİZİ, BİRBİRİNİZLE TANIŞASINIZ, BİRBİRİNİZİN VARLIĞINI TANIYIP KABUL EDESİNİZ VE BİRBİRİNİZLE KÜLTÜR ALIŞ-VERİŞİ YAPASINIZ DİYE, SİZİ MİLLET MİLLET, KABİLE KABİLE AYIRDIK. ŞÜBHESİZ SİZİN ALLAH KATINDA EN ŞEREFLİNİZ, EN MÜKERREMİNİZ TAKVA YÖNÜNDEN EN İLERİ OLANINIZDIR.(MADDİ VE MANEVİ KÖTÜLÜK VE FENALIKTAN EN ÇOK SAKINIP KORUNANIZDIR. DİNE, VATAN VE MİLLETE EN ÇOK HİZMET EDENİZDİR.) ALLAH HER ŞEYİ GERÇEKTEN BİLEN VE HABERDAR OLANDIR.”

Milliyetçilik, Asla Irkçılık Değildir!

MİLLET, arz ettiği özellikleri itibariyle, ırk, kavim ve ümmetten ayrılır. Bu itibarla, Milliyetçilik, asla ırkçılık demek değildir.

IRK, Türkçe, damar asıl, kök anlamında kullanılır. Dilimizde cins manasında da kullanılmaktadır. Kelimenin Fransızca ve İngilizce karşılığı”race”dır.

Millet, ırk demek değildir. Tarihin yapıp yoğurduğu bir gönül birliğidir, bir manevi muhittir. Irk, antropolojik ve filolojik bazı vasıflara göre kurulmuş mücerret bir zümredir. Renklere, kafataslarına, kan guruplarına göre yapılan ayırımlar, bugün ilmi gerçeklere uymamakta ve bir ihtiyaca cevap vermemektedir. Irk kavramı bir istila, birleşme veya emperyalist emellerin vesilesi olarak kullanılmış ve millet realitesi ile karıştırılmıştır. Irk, biyolojik bir vakıadır. Millet ise daha çok tarihi bir vakıadır.”

Prof. Sadi Maksudi Arsal’a göre, “Milliyeti münhasıran antropolojik manada; (fiziki özelliklerini dikkate alarak) ırk esasına istinat ettirmek, ilmi bakımdan doğru değildir. Milletlerin menşei bir taraftan etnolojik manada ırki maya ise, (diğer deyimle birbirine yakın dilleri konuşan, örf ve adet birliği olan aynı devlet otoritesi altında yaşamış milletler topluluğu ise) diğer taraftan tarihi ve sosyolojik amil ve şartlardır.” (2)

Millet, kavim demek de değildir. Kavim, müşterek bir vatana yerleşmemiş, müşterek bir tarih şuuru ile ayrı bir kültür yaratmamış olan göçebe veya yerli dil ve soy birlikleridir. Kavim, milletin doğuşunda ham madde vazifesi görür ve ondan ayrılır. Her millet bir kavmin inkişaf etmiş şeklidir. (3)

M.Emin Erişirgil’e göre, “Ümmet sözü aslında kendilerine Allah tarafından Peygamber gönderilen kavimler” anlamında kullanılır. Nitekim, “Ümmet-i Muhammed, Ümmet-i İsa, Ümmet-i Musa, Müslümanları, Hıristiyanları, Yahudileri anlatmak için kullanılır.

[--pagebreak--]DİN BİRLİĞİ

“Alemde canlı ve cansız her varlığın bir terkibi bulunduğu gibi; milletlerin de elbette ki bir terkibi vardır. Milletlerin terkibinde; din, dil, hukuk ve sanat gibi unsurlar birinci derecede yer alır.”

Milletler bu terkibi muhafaza ettikleri müddetçe yaşarlar, terkibi bozulan milletler ise, zamanla tarihten silinip giderler. Bu husus, Kelamullah ile sabittir ki, başka hiçbir delile ihtiyacımız yoktur (4)

Kitleleri yoğurup bir millet haline getirmekte din birinci sırayı; ve milletlerin bekasını temin hususunda ise dil, ikinci sırayı işgal eder. Din olmazsa millet olmaz... Ve dil olmazsa veya zamanla kaybolur giderse; o millet tarihten silinir ve inkıraza mahkum olur. (5)

Kur’an-ı Kerim’de “Millet” kelimesinin din manasında da kullanılmış olması, din olmadan bir milletin varolmayacağını beyan eder. Zira; din, bir milletin ruhu gibidir. Ona hayat verir. Milliyetini mayalar. Ayrıca, muayyen bir iman ve itikadı telkin eder. Ahlak ve seciyeyi birleştirir. İnsanları birbirine yaklaştırır. Fertler arasında sevgi meydana getirir. Artık o cemiyet bir sürü değil, yekpare bir kitledir, millettir.. (Burada tarifi yapılan din, yüce Allah (C.C.) tarafından gönderilen dindir. Uydurulan din değildir asla! Uydurulan dinde ne millet vardır ne milliyetçilik... Din sarayına bahçe kapısının anahtar deliğinden bakıp O yüce nizamı tanımaya ve anlamaya çalışanların uydurduğu ve tanıdığı dinde vatan da yoktur, vatanseverlik de... Bu gibi kimselerin inandığı dinde kin vardır... nefret vardır.... Sömürü vardır... istismar vardır...Kan ve gözyaşı vardır..Ve tek kelime ile “DİN ADINA DİNSİZLİK” vardır. (S.T.)

Evet; din, milleti millet yapan unsurdur. Onları mayalayan, yoğuran ve hamur haline getiren varlıktır. Nitekim “bir Fransız” denildiği zaman akla bir Hıristiyan; “bir Hintli” denildiği zaman bir Budist ve “bir Türk” denildiği zaman da akla bir Müslüman gelir. Zira, Hıristiyanlık dini Fransız’ın, Budizm Hintlinin ve İslam dini de Türklerin terkibinde olandır. (6)

ATATÜRK’ÜN MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

Türkçülük ve Türk milliyetçiliği konusunda Mustafa Kemal Atatürk’ü en çok etkileyen kişi ünlü sosyolog Ziya Gökalp olmuştur. Bununla beraber bir ara ittihat ve terakki ile irtibata geçen Mustafa Kemal ve daha sonra onların politikalarını beğenmediğinden ayrılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, çok okuyan, çok düşünen ve Türk tarihini çok çok iyi bilen birisidir. O,Türk milletinin geçirdiği evrelere vakıf, milli değerlerini ve hasletlerini özümsemiş bir devlet ve fikir adamıdır. Bununla birlikte dünya devletlerini, politikalarını gerçekçi bir biçimde derinlemesine incelemiştir.

Mustafa Kemal, bu özellikleriyle Türk milliyetçiliğini tanımlar ve uygular. Milleti de şöyle tarif eder:”BİR MİLLETİN, DİĞER MİLLETLERE ORANLA DOĞAL VEYA SONRADAN KAZANILMIŞ ÖZEL KARAKTERLER SAHİBİ OLMASI, DİĞER MİLLETLERİN FARKLI BİR YAŞAYIŞ GÖSTERMESİ,, ÇOĞUNLUKLA ONLARDAN AYRI OLARAK, ONLARA PARELER BİR GELİŞME İÇİNDE BULUNMASINA, MİLLİYET İLKESİ DENİR...”

Türk milletinin oluşmasında etkili unsurlar da ; siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve köken birliği,, tarih akrabalığı, ahlak akrabalığı olarak gösterir.

O’nun milliyetçilik anlayışı akılcı, gerçekçi ve ilmidir. Türkiye Cumhuriyeti içinde ve dışında kalmış bütün Türkleri kapsar. Türkiye dışında kalmış”DIŞ TÜRKLER”den”TARİHİN ACI BİR HATIRASI” diye bahsederken, onları soyumuzun bir parçası olarak görür ve gereken ilginin gösterilmesini ister.

Türk milliyetçiliğini manevi ölçüler içersinde değerlendirir ve kendini”TÜRK HİSSEDEN”,TÜRK GÖREN VE TÜRK’ÜN DEĞERLERİYLE YAŞAYAN HERKESİ TÜRK OLARAK KABUL EDER”NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” veciz sözü de bunun eseridir. Çünkü bizim tarihteki Türklük ve milliyetçilik anlayışımızın bu doğrultuda olduğunu çok iyi bilmektedir. İmparatorluklar kurmuş yüzlerce yıl imparatorluk kültürüyle yaşamış bir milletten ırkçı çizgide bir yaklaşım beklenilemez. Zaten Türk’ün sahip olduğu manevi değerler ve kültürü de buna müsaade etmez.

Atatürk’ün yukarıda özetlenen millet, milliyet ve milliyetçilik görüşlerinin yanında Türk milletine yaptığı hizmetler bakımından da en büyük Türk Milliyetçisi olarak gösterilebilir.

Bunun içindir ki bu millet O’na”ATATÜRK” soyadını layık görmüştür.

[--pagebreak--]Gazi’nin Türk Milleti Ve Türk Milliyetçiliği ile İlgili Sözleri

“TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, YÜLKSELME VE GELİŞME YOLUNDA VE ULUSLAR ARASI TEMAS VE İLİŞKİLERDE, BÜTÜN ÇAĞDAŞ ULUSLAR DOĞRULTUSUNDA VE ONLARLA BİR DERİNLİKTE YÜRÜMEKLE BİRLİKTE, TÜRK TOPLUM YAPISININ KENDİNE ÖZGÜ YARADILIŞINI VE BAŞLI BAŞINA BAĞIMSIZ VARLIĞINI KORUMALIDIR.”

“MİLLET SEVGİSİ KADAR BÜYÜK SEVGİ YOKTUR...”, “BENİM ARKADAŞLARIMA VERECEĞİM ÖĞÜT ŞUDUR: KENDİMİZ İÇİN DEĞİL AMA BAĞLI OLDUĞUMUZ ULUS İÇİN EL BİRLİĞİ İLE ÇALIŞALIM. ÇALIŞMALARIN EN BÜYÜĞÜ BUDUR Kİ, TÜRKİYE VE TÜRKİYE’DE YAŞAYAN ULUS, BAŞLI BAŞINA BÜTÜN DÜNYA ULUSLARI İÇİN ETKİLİ BİR VARLIĞA SAHİPTİR. BU ARTIRILAMAZ...” (1923)

“DÜNYANIN BİZE SAYGI GÖSTERMESİNİ İSTİYORSAK, ÖNCE BİZİM KENDİ BENLİĞİMİZE, ULUSAL VARLIĞIMIZA BU SAYGIYI DUYGUDA, DÜŞÜNCEDE, AÇIKÇA BÜTÜN DAVRANIŞ VE TUTUMUMUZLA GÖSTERMEMİZ GEREKİR. BİLELİM Kİ, MİLLİ BENLİĞİNİ BULAMAYAN MİLLETLER BAŞKA MİLLETLERE AV OLURLAR...”(1923)

“HER ULUSUN KENDİNE ÖZGÜ GELENEĞİ, KENDİNE GÖRE ULUSAL ÖZELLİKLERİ VARDIR. HİÇBİR ULUS BAŞKA BİR ULUSU TIPKISIYLA TAKLİT ETMEMELİ. ÇÜNKÜ BÖYLE BİR ULUS NE KENDİNİ BENZETTİĞİ ULUSUN AYNI OLABİLİR, NE KENDİ ULUSAL BÜTÜNLÜĞÜNDE KALABİLİR. BUNUN SONUCU HİÇ KUŞKUSUZ DÜŞ KIRIKLIĞIDIR.”( 1923)

BİZ DOĞRUDAN DOĞRUYA MİLLET SEVERİZ VE TÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ. CUMHURİYETİMİZİN DAYANAĞI TÜRK TOPLULUĞUDUR. BU TOPLULUĞUN BİREYLERİ NE DENLİ TÜRK KÜLTÜRÜYLE YOĞURULURSA O TOPLULUĞA DAYANAN CUMHURİYET DE GÜÇLÜ OLUR...” (1926)

"TÜRK’ÜN SAYGINLIĞI, ONURU VE KABİLİYETİ ÇOK YÜKSEK VE BÜYÜKTÜR. BÖYLE BİR MİLLET ESİR YAŞAMAKTANSA MAHVOLSUN DAHA İYİDİR...” (1927)

“Millet, dil, kültür ve mefkure birliği ile birbirlerine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyettir.” (7) Bu tarif Türk milletinin kültür hazinesini dile getirmekte, zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak konusunda ortak istek ve rızaları en içten bir şekilde açıklamaktadır.

Atatürk, Milliyet meselesini ferdi ve ortak hürriyet meselesi olarak görmektedir. Atatürk, milletin yapıcı unsuru olarak Türk diline önem ve değer vermekte, Türk dilini Türk milliyeti için mukaddes bir hazine saymaktadır. Atatürk’e göre "Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir."

Atatürk, Türk milletinin oturduğu, yaşadığı toprak parçasını, derin ve şanlı geçmişin; büyük kudretli atalarının mukaddes mirasını sakladığı, sınırları tarihte çizilmiş yer olarak belirtilmektedir. Atatürk’e göre, “vatan diye adlandırılan bu toprak parçası hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir bütündür.” (8)

Milliyetçiliğin temel esaslarından biri ve en önemli olanı da “VATAN SEVGİSİDİR”” Kur’an-ı Kerim’de Vatanı koruma ve kurtarma ile ilgili bir çok Ayet-i Kerime mevcuttur. Bunlardan bazılarının, bulundukları surelerin isimlerini ve ayet numaralarını vermek istiyorum: Al’i İmran Suresi, ayet 195; Sad Suresi, ayet 45-46; A’ref Suresi, ayet 10; Ahzab Suresi, ayet 27; Haşır Suresi, ayet 9; Mümtehine Suresi, ayet 8-9; Bakara Suresi, ayet 191.

Vatan ile ilgili bir çok Hadis-i Şerif de vardır. Bunlardan birini buraya almakta yarar görüyorum. Cihan Peygamberi şöyle buyurur:

“MALI UĞRUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDDİR, KANI UĞRUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDDİR. DİNİ UĞRUNA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDDİR. AİLESİ UĞRUNDA ÖLDÜRÜLEN ŞEHİDDİR.”

Cenab-ı Hakk, yüce kitabında insanın vatanından çıkarılmasını “öldürülme” suçu ile bir arada zikretmektedir: “... ‘KENDİNİZİ ÖLDÜRÜN’ YAHUT ‘MEMLEKETİNİZDEN ÇIKIN’ DİYE EMRETMİŞ OLSAYDIK...” (9)

[--pagebreak--]TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE KİMLER NİÇİN DÜŞMANDIR?

Türk milliyetçiliğinin düşmanlarını, “Müslüman olanlar”, “Müslüman olmayanlar”, “Yurt dışındakiler”, “Yurt içindekiler” diye kısımlara ayırabiliriz.

Türk milliyetçiliğinin dışarıdaki düşmanları:

a) Kapitalist veya komünist bütün gayrimüslim milletler ve devletler.

b) Türk olmayan Müslüman komşu milletler.

Türk milliyetçiliğinin yurt içindeki düşmanları:

a) Gayrimüslimler ve onların çizgisinde bulunanlar.

b) Kendisini Türk hissetmeyen Müslüman azınlıklar.

c) Müslüman ve Türk olduğu halde, yukarıdakilerin tesiri altında kalanlar. (Milli ve manevi konulardan habersiz, başkaları tarafından beyni ve gönlü yıkanmış kara cahiller.)

TÜRK YURDU Dergisi’nin 1960 tarihli Temmuz sayısında merhum Dr. Hasan Ferit Bey, şu görüşlere yer vermektedir: “Milliyetçiliğin Müslümanlar arasında tesanüt ve vahdetin bozulmasına sebep olacağı iddiasında bulunanlara cevap olarak şunu söyleyebiliriz: “Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bir çoğunluğunu teşkil eden Müslüman Arapların Müslüman Türklere karşı her vesile ile düşmanlıklarını gösterdikleri, herkesin bildiği bir hakikattir. Hacca giden Türkleri, merhametsizce karınlarını deşme suretiyle öldüren bu Araplar, Osmanlı hükümetinin zaaf inhitatında (İnhitat: İyi, kuvvetli bir halden kötü, güçsüz hale düşme, alçalma. Gerileme, çökme gibi anlamlar taşımaktadır.) mühim rolleri ifa edenler değil miydi? Yıllarca süren yemen isyanlarını bastırmak için, Müslüman olan Anadolu çocukları mütemadiyen Yemen’e gitmişler ve bir daha evlerine, yuvalarına dönemeyerek Arabistan çöllerinde can vermişlerdir. Osmanlı Devleti’ne karşı Araplar, yaptıkları bu asırlar süren isyan hareketleri Müslümanlar arasındaki tenasüt ve kardeşlik hislerine engel değil de bir avuç Türk gencinin milletçe parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir zamanda onun cehaletten, fukaralıktan, hastalıktan kurtarılması ve milli benliğini idrak etmesi için yapılmasını elzem gördüğü ilmi, iktisadi, içtimai yardımlar mı bu dini rabıtayı bozacak kadar büyük bir günah telakki kabul ediliyor” demektedir.

Biraz evvel işaret ettiğimiz gibi, “Türk neymiş. Türk milliyetçiliği de ne oluyormuş? İslam dininde bunların hiç birinin önemi yoktur.” diyen kimseler ya da kötü niyetli, düşman ruhlu, kendisini Türk hissetmeyen, içinde bir başka milletin özlemini taşıyan azınlık ırkçılarıdır, ya da Türk ve Türk milliyetçiliğinin sadece yazılmış şekillerini bilen, ifade ettikleri manada anlamaktan aciz bulunan, saf ve bilgisiz kimselerdir.” Bu insanlar buldukları her bir fırsatta, “İslam’da Türklüğün ve Türk milliyetçiğinin yeri yoktur. İslam ırkçılığı yasaklamıştır.” Diyerek akıllarınca Türk’e ve Türk milliyetçiliğine karşı yaptıkları düşmanlığa İslami bir renk vermek isterler. Hemen ifade edelim ki, İslam’da Türk’e ve Türk milliyetçiliğine karşı düşmanlığın yeri katiyen yoktur. Türk’ü ve Türk milliyetçiliğini sevmek ve savunmak bir emri ilahidir. Evet, Yüce Allah herkese bağlı bulunduğu milletini sevmesini, onları meşru şartlar dahilinde koruyup kollamasını ve savunmasını emretmiştir. İslam, Müslümanlara önce kendilerine yakın olan kimselere, akrabalarına, milletdaşlarına yardım etmelerini emretmektedir. İslamın yasakladığı ırkçılık ise kendi soydaşı zalim olduğu halde, onun yardımına koşup; zulmüne ortak olmaktır.

MİLLİYETÇİLİK, 19. YÜZYILDA MI MEYDANA ÇIKMIŞTIR?

Hayır. Milliyetçilik, Millet varlığının teşekkülünden itibaren var olan bir kavramdır. Milletlerin geçirdiği evreler, kurdukları imparatorlukların bir gereği olarak milliyetçilik dünya görüşü zaman zaman yerini enternasyon görüşlere bırakmıştır. Bu görüşlerin zayıfladığı, yani milletlerin imparatorluk döneminin sarsılması ile kurtuluş çareleri arama, düşünme, kendilerine dönme, kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme arzuları yeniden milliyetçiliğe dönülmeye vesile olmuştur.

“Milliyetçilik sosyal bir gerçek olan millet kavramının bir aksiyonu, bir ülküsüdür."

“Milliyetçilik; vatan ve milletini aşk derecesinde sevmek, onun için çalışmaktır.”

Milliyetçilik, sosyal hayatın en gelişmiş şekli olan”MİLLET” kavramı üzerinde yükselir. Millet olmadan milliyetçilik de olmaz.

Milliyetçilik kavramını iki ana ölçü içersinde değerlendirmek mümkündür.

Psikolojik anlamda milliyetçilik.

Sosyal manada milliyetçilik.

[--pagebreak--]Psikolojik manada milliyetçilik, ferdin kendine güvenini ifade eden ve”BEN DE VARIM, ESER VEREBİLİRİM”” şeklinde ifadesini bulan bir şahsiyet meselesidir. Şahsiyet, insanın doğuştan getirdiği çeşitli kabiliyetlerinin çevre şartları(sosyal, kültürel ve fiziki çevre vs.)

İçersinde yapılaşmayla oluşan bir davranışlar manzumesidir. İşte milliyetçilik, kendi kendine güvenin bir göstergesi olan belli bir şahsiyete sahip olma halidir.

Sosyolojik anlamda milliyetçilik kavramını da yukarıdakine yakın bir bakışla incelemek gerekir. Her şeyden önce milliyetçilik, içtimai bir şahsiyet meselesidir. Yani kendi kendini bir toplumun üyesi, parçası sayarak mutluluk hissetmesi olayıdır. Tabi ki, her toplumun bir kimliği olacaktır. İşte kendi kendini toplumun(milletin) milli kimliği ile aynileştirmesi, o kimlikle hareket etmesi, en basit milliyetçilik tarifidir. Öyle ise milliyetçilik için bir milletin kendi benliğine sahip olma ve o benliğe uygun hareket etme şuurudur da denilebilir.

Nasıl her ideolojinin esas aldığı fert, sınıf gibi bir değer varsa, milliyetçiliğin de dayandığı ana değer millettir. Milliyetçilik, milleti temel ve hareket noktası yapan Marksizmden,”soyut insan fikrini”gaye bilen Hümanizmden ayrı, milleti esas alan toptancı bir düşünce sistemidir.(10)

Bazılarının ifade ettiği gibi, milliyetçilik, sadece “milleti” sevmek” demek değildir. Eğer milliyetçiliği sadece “milleti sevmek”ten ibaret sayarsak, büyük bir hataya düşeriz. Bugün milliyetçilik artık bir fikir hareketidir. Sanatta, siyasette ve ekonomide ayrı bir hayat görüşünü temsil etmektedir. Kendine mahsus bir devlet felsefesi vardır. İşte bu esastan hareket edilince milliyetçiliği şöyle tarif etmek gerekecektir: “MİLLİYETÇİLİK, MİLLETİN TEŞEKKÜLÜNÜ SAĞLAYAN SOY, KÜLTÜR, TÖRE, DİN VE TARİH GİBİ MANEVİ UNSURLARI ŞUURLU OLARAK BENİMSEMEK, MİLLETİ VE ONA AİT BÜTÜN DEĞERLERİ ŞUURLU OLARAK SEVMEK VE BUNLARI KORUYUP YÜCELTMEYE ÇALIŞMAKTIR.”

Bu tarife göre milliyetçiliğin iki yönü vardır:

Birincisi fikir, inanç ve duygu yönüdür. Bu, “Milletin teşekkülünü sağlayan soy, dil, kültür, töre, din ve tarih unsurlarını benimseyip sevmektir.”

Bir milliyetçinin önce samimi olarak kendisini Türk kabul etmesi, Türk hissetmesi gerekir. Bu, Türklüğün şuuruna varıp gururunu duymasıdır. Nasıl, Müslüman olan insanın, iman ettiği hakikatleri “DİLİ İLE İKRAR VE KALBİ İLE TASDİK ETMESİ” şart ise, milliyetçinin de öyle, Türklüğünü gönlünde duyması ve bunu açıkça belirtmesi şarttır. Bu, sanıldığı gibi ırkçılık yahut “kafatasçılık” değildir. Ferdin his ve inancına bağlı bir keyfiyettir.

Milliyetçi Türk dilini, Türk tarihini, Türk’ün sanat ve kültürünü, Türk ahlak ve töresini bilmek, sevmek ve benimsemek zorundadır. Bunlardan bir kısmı kabul edilip bir kısmı reddedilemez. Aralarında bir tercih yapılamaz. Bir kısmının daha çok, bir kısmının daha az mühim olduğu söylenemez.

Nasıl ki İslamiyet’te imanın altı şartı varsa ve Müslüman olmak için bu altı şartın, mutlaka, hepsini birden kabul etmek gerek ise, milliyetçiliği de meydana getiren unsurların tamamını benimsemek zarureti vardır. O halde milliyetçi, ana dilini bilmek, sevmek ve onu hem yabancı dillerin baskısına, hem de uydurmacılara karşı korumalıdır. Milli kültürünü, musikisini, edebiyatı, mimarisi ve bütün unsurları ile tanımak, anlamak, sevmek, yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmak mecburiyetindedir. Milliyetçi, Türk töresine uygun şekilde yaşamalı, ona göre davranmalıdır. Ahlak, terbiye, nezaket ve görgü kaideleri, Türk töresinin esaslarından alınmalıdır. Milliyetçinin, yüce dinimiz İslamiyet’i kayıtsız şartsız benimsemesi ve o dinin vecibelerini yerine getirmesi de şarttır. Hiç bir milliyetçi, mensup olmakla övündüğü milletinin inandığı dini ihmal edemez. Milliyetçi, Türk tarihini başlangıçtan bugüne kadar, bir bütün olarak görmeli ve benimsemelidir. Türklerin tarih boyunca kurmuş oldukları devlet ve medeniyetlerin, sanat ve kültürün hiçbirini diğerlerine üstün tutmak doğru değildir. Bunların hepsi bir altın zincirin halkaları gibidir. Sadece tarihi akış içindeki yerleri farklı, fakat milli değerleri aynıdır. Bu sebeple, milliyetçi, ne çeşitli Türk boyları, ne de bu güne kadar kurulmuş Türk devletleri arasında bir tercih yapmaya kalkışamaz. OĞUZCULUK, TÜRKMENCİLİK, OSMANLICILIK gibi ayırımlar da yapmaz. Bunların hepsini bir bütün halinde kucaklayan Türk milliyetçisi, doğru bilgilere dayanan sağlam tenkitlerden de çekinmez. Kendi tarihi ile hesaplaşır ve her an onu aşmaya çalışır. (11)

“Milliyetçilik, insanoğlunun ulaştığı en gelişmiş ve son cemiyet şekli olan millete dayandığına göre, onun varlığını kuvvetlendirmeyi, geliştirmeyi, korumayı ve devam ettirmeyi gaye olarak bilecektir.”

“Türk milleti, müşterek bir tarihten gelen, müşterek milli ülkü, kültür ve milli tarih şuuru unsurları ile birbirlerine bağlı fertlerin meydana getirdiği yüksek bir cemiyettir.

Altay Dağları’ndan Tuna Nehri’ne kadar uzanan dünyanın pek çok ülkesi ve çeşitli devletlerin sınırları içinde kalmış (çok şükür, bugün bunlardan bir çoğu kendi milli devletlerini kurmuş ve böylece hürriyetlerine kavuşmuşlardır) esaret altında yaşayan Türk vardır. Türk milliyetçiliği, ister Türkiye içinde, isterse dışında bulunsunlar bütün Dünya Türklüğünü kucaklayan ve içine alan bir fikir ve aksiyon adıdır.

[--pagebreak--]TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN GAYESİ

Bu gaye, Türk milletinin ebedi bekasıdır. Bu da Türk milletinin sonsuza kadar yaşatılması ve yükseltilmesi, onu meydana getiren dil, din, milli kültür, milli ülkü ve milli tarih gibi unsurların korunması yaşatılması ve yüceltilmesini gerektirir.

Türk milliyetçiliği, Türk milletinin sahip olduğu bütün maddi ve manevi değerleri ile dünya durdukça ebediyete kadar yaşatma ve yürütme ÜLKÜSÜDÜR. Kendisini, kayıtsız şartsız bir ülküye adayanlara da Türk milliyetçisi denir.

Türk milliyetçiliği, tarihe, insana ve olaylara, Türk milletinin yüksek menfaatleri açısından bakan bir dünya görüşüdür. Bu sebeple, “HER ŞEY TÜRK İÇİN, TÜRK’E GÖRE, TÜRK TARAFINDAN” düsturu Türk milliyetçiliğini en özlü anlatan sözlerden biri sayılmıştır. Her insanın içinde bulunduğu millete ve cemiyete karşı az da olsa bir bağlılık hissi mevcuttur. Hatta her insan yaşadığı cemiyetin kalkınmasından yanadır. Fakat milliyetçi olmak için bunlar yeterli sayılmaz. Ve bilhassa da “Ülkücü” olmak için!!!

Bir kişinin Türk milliyetçisi olabilmesi için:

Türk milletini, sınıf ve bölge ayırmadan bir bütün olarak görmesi.

Türk milliyetçiliği fikir ve ülküsünü hayatının yegane gayesi bilmesi, aktif şekilde Türk milliyetçiliğinin içinde yer alması.

Milli menfaatleri her zaman şahsi menfaatinin üstünde tutmasıdır.

“ÖNCE MİLLETİM, SONRA PARTİM VE SONRA BEN” vecizesi, bunu en güzel şekilde ifade etmektedir.

Türk milliyetçiliği, Türk olmanın gurur ve şuuruna ulaşmaktır. Kendi milli tarihi, milli kültürü ve soyu ile iftihar etmesi her insanın tabii hakkıdır. Bu bir insanlık hakkıdır. Bu bakımdan Türk milliyetçiliği bir varlık şuurudur. Türklüğü her bakımdan üstün kılma hareketidir. Türk soyundan gelmek, Türk soyuna mensubiyet hissi duymak, Türk milletine hizmet şuuru taşımak Türk olmanın gereğidir(Mustafa Kemal Atatürk’ ün şahsında bunun en güzel biçimde tezahür ettiğini görmekteyiz).

Kendini samimi olarak Türk hisseden, kendisini Türk bilen, Türk vatanına, milletine ve devletine vatandaşlık bağları ile bağlı, Türk soy şuuruna sahip, Türk milleti için çalışan, gönlünde başka bir millete özlem duymayan, “Türk’üm” diyen herkesi Türk kabul etmek gerekir. Bu insani, milli, dini, hukuki, tarihi, kültürel ve ahlaki realitelerin icabıdır. Türk milletine hizmet şuuru, Türk’üm diyebilme şuuruna dayanır. Kültürel şuurlaşmaya dayanır. Bu bakımdan milliyetçiliğimiz, bölücü, aykırı, ırkçı değil, bütünleştirici, toplayıcı, birleştirici bir anlayışa sahiptir.”

Merhum Başbuğumuz, Türk milliyetçiliğinin hiç bir zaman şoven olmadığını söyler. Der ki:

“Türk milliyetçiliği, hiç bir zaman başka bir milleti küçük görmek, yok etmek veyahut o millete zulmetmek fikri ile, duygusu ile alakası olmamıştır. Eğer öyle olsaydı 500 sene, 800 sene, 900 sene bizim idaremizde, elimizin altında kalmış olan milletlerin 500 sene sonra, 900 sene sonra ayrı bir millet hüviyeti, varlığı göstermemiş olmaları, içimizde eriyip gitmiş olmaları icap ederdi.

Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlaşmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna ermiş samimi olarak “BEN TÜRK’ÜM" diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sabık ölçülere, özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, (hemşehricilik ve bölgeciliğe, alt kimliği, üst kimlik yerine koyma gibi bir günaha (S.T) laboratuar ırkçılığına asla inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye sokan antropolojik ırkçılık, Türk milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının, komünist ırkçılığının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız. Emperyalist ırkçılık, milli devlet fikrini tanımaz. Milliyetçi hareket, milli devlet fikrine inanır, bütün devletlerin eşitlik ve bağımsızlığını savunur, her milli devletin ülke ve millet bütünlüğüne saygı duyar.

Türkçülük, milliyetçilik fikri de bu şuur ve bu duygudan doğmuştur. Türkçülüğü (milliyetçiliği) kısaca şu şekilde özetleyip tarif edebiliriz: “HER FAALİYETİN TÜRK MİLLETİNİN MİLLİ MENFAATİNE UYGUN BİR ŞEKİLDE DÜZENLENMESİ, YÜRÜTÜLMESİ GÖRÜŞÜDÜR.” (12)

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’e göre milliyetçilik:

“Sivil manasıyla, milli olan şeyleri sevmek ve takdis etmektir. İçtimai siyaset prensibi olarak da milletin bütünlüğünü ve büyüklüğünü temine çalışmak ve milletçe hürriyet ve istiklal içinde yaşamayı hedef almaktır. Binaenaleyh milliyetçilik, sırf memleket içi bir harekettir. Irkçılık ise, memleket hudutlarını aşan ve bu sebeple milletlerarası sulhu tehdit eden bir politikadır. Milliyetçilik terbiyeci, barışçı ve insaniyetçi bir prensiptir. Irkçılık ise ayrı bir ırktan gelen veya geldiği farz olunan bütün insanları aynı bir bayrak ve buyruk altında toplamayı gaye edinen hırçın ve mütecaviz bir politikadır.” (13)

[--pagebreak--]TÜRK MİLLİYETÇİLERİ VE MİLLİYETÇİ HAREKET

Merhum Ziya Gökalp: "MEFKÜRESİ DEVLETLER HER AN KOPACAK BİR KIYAMETİ BEKLERLER. DİRİLTİCİ VE YARATICI BİR MEFKÜREYE MALİK OLAN DEVLETLER İSE FETİHLERDEN FETİHLERE KOŞARLAR.” demektedir. Bizim devlet adamlarımız bu inançta ve yürekte olmalıdırlar...

Yürekli olmak için milliyetçi, vatanperver olmak için mutlaka Ülkücü olmak zaruridir.

Türk milliyetçilerinin en büyük vasfı cesur oluşlarıdır. Cesur olmayan milliyetçi, gerçek milliyetçi değildir. (Burada kastedilen cesaret, beyin ve yürek gücünden gelen cesarettir. Cehaletten kaynaklanan cesarete cesaret değildir elbette. Bunun tek bir adı vardır: Aptallık). Hırsızlara, arsızlara, alçak ve namussuzlara yumruk sallamayan bir milliyetçi, milliyetçiliğin bezirganlığını yapan bir başka saman kafadır! Gerçek milliyetçiler, yeri ve zamanı geldiğinde beyniyle, yüreğiyle ve bileğiyle...mutlaka savaşmalıdır. Yüreksizler, korkaklar, fedakar feragat sahibi almayanlar milliyetçilik simsarı yapan kişileridir. Vicdan fakirleri, fikir fukaraları, sinsi ruhlu ve ikiyüzlüler, bukalemun gibi renkten renge, şekilden şekle girenler milliyetçi olamazlar ve milliyetçilerin aralarında bu gibi onursuzların yeri yoktur!..

Politikacıların etrafını dalkavuklar sarar, ikbal mevkilerinden düşer düşmez bu dalkavuklar selam bile vermez olurlar! Bunu iyi bilip, büyük hizmetlere yönelmek gerekir. Fikir ve ülkü gücünün yanında kamuoyuna da dikkat etmek ve kamu oyunun tasvibini almak gerekmektedir. Ancak bu dalkavuklara önem vermek ve bu dalkavukları kamuoyu zannetmekte büyük hata vardır.

Milliyetçi hareketin öncüleri, bu durumu iyi bilmeli ve riyakarlara önem vermemelidirler!.. Ağızlarından salya akan ve liderler etrafında yıkama yağlama vazifesi görenler hareketin özünü bozar ve gereksiz hareketlere öncüleri sevk ederler. İşte lider odur ki, bu iki büklüm ve bu gereksiz insanlara yüz vermez ve büyük hedefin insanları ile kader ortaklığı yapar.

Milliyetçiler, yeri geldiği zaman davalarının heyecanında kendilerini kaybedenlerdir... Kamuoyunu hor görmeden, saplantılara bağlanmadan ileri atılanlar, hedefe doğru koşarken, geri dönüp bakmayanlardır. Milliyetçi, yıkıcı değil yapıcı, bölücü değil birleştirici, atıl değil dinamiktir. Milliyetçiler disipline önem vermeli, bu işi iyi başarabilenlere saygılı olmalıdırlar. Milliyetçiler, arkadaşlarına karşı vefalı ve yeri gelince ona karşı fedakar olmalıdırlar... Milliyetçi, milliyetsizlere, yalakalara, sahtekarlara, spekülatörlere karşı amansızca hareket etmeli ve acıma duygusu taşımalıdırlar...

Milliyetçi şeref ve namus timsalidir ve milletini bu inanış açısından görür. Yüksek şeref ve mücadele ruhunu milletin bütün fertlerinde görmek ister. Ayak arasında dolaşan fino köpekleri gibi, partilerden partilere giden ve paraboller çizen adama milliyetçi, idealist demek mümkün değildir.

Milliyetçi hareket, şer kuvvetleri dezenfekte etme hareketidir. Devlet millet düşmanlarına, Türk milletinin birliğine ve Türk devletinin bekasına, namussuzlara, şerefsizlere, ikiyüzlülere (gerçi bugün, ikiyüzlü insanları arar olduk; artık etrafı dokuz yüzlü olan kimseler istila etti.) “DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN DOMUZ” diyen “domuzoğlu domuzlara” tekmil hainlere darbe üstüne darbe indirmek lazımdır. (Devlet ve milletin bekası için bu şarttır!)

Milliyetçi hareket devlet kasasına uzanan kanlı elleri ve Türk Devletine saldıran kirli dilleri bir gün mutlaka kıracaktır

Milliyetçi hareket, orta sınıfın kuvvet kazanmasına bütün gücü ile çalışacaktır. Meslek ve ihtisası birinci plana alacak, “YE KÜRKÜM YE MİSALİ, YE DİPLOMAM YE HAKİMİYETİNE SON VERECEKTİR.”

Milliyetçi hareket, bir aşk, bir sevgi ve aynı zamanda bir korku hareketi olmalıdır. Kanun kaçakları, soyguncu, vurguncular korkmalı, millet ve milliyet aşkını içinde yaşayanlar ise bayram yapmalıdırlar.

Milliyetçi hareket, dış temsilciliklere çok dikkat etmeli, Türk’ün ruh ve şuurunu temsil gücünden mahrum yabancılaşmış, benliğini kaybetmiş kimseleri mutlaka tasviye etmeli ve onların yerine Türk’ün asalet ve vakarını temsil edenler vazifelendirmelidir!..

Milliyetçi hareket, sevgi, saygı, alicenaplık, diğerkamlık, fazilet, adalet, iffet, hikmet, şecaat... duyguları ile beraber yaşamak, hareket ve hamleye yönelmek ve hedefe mutlaka varma hareketidir. Hedef: Türk milletini, madde ve manada ileri götürmektir. Bu bir kahramanlık, leventler gibi ehlisalip gemilerinin üzerine atlama hareketidir!.. Kalelere tırmanma, dağlara karşı, her türlü rüzgara ve kasırgaya rağmen yürüme hareketidir!..

[--pagebreak--]Bu hareket, çetin, zor, kaçınılmaz bir aşk hareketidir!..

Bu hareket, kendini millete adayanların, maziye layık bir istikbal yaratmak isteyenlerin, milli izzetinefsini kurtarmak isteyenlerin hareketidir!..

Cenab-ı Hak bu hareketin asil mensuplarını korusun ve kollasın!..

Türk milliyetçileri, bir kemik gördüğünde kuyruk sallayanlardan hiç bir zaman olmadı ve olmayacaklardır! Devlet ve millet malına el uzatanlara karşı ne kadar acımasız isek, kalbi temiz duygularla dolu, vatan ve milletine karasevda ile bağlı insanlara karşı da o derece samimiyiz ve yüreklerimizi açmaya yerlerimizi bırakmaya hazırız! Geliniz, vatan ve millet düşmanlarını birlikte ezelim ve geliniz, meselelerimizi de yine birlikte çözelim.

Geliniz! Haddini bilmeyenlere haddini bildirelim, vatan hainleri kadar cesur olalım, hep birlikte öz gerçeğimizi bulalım, mazimizden kuvvet, halimizden ibret alalım! Geliniz, beyin beyine, gönül gönüle verelim. Birleşelim, dertleşelim, kaynaşalım ve milli hedeflere ulaşalım!..

Milliyetçiler! UNUTMAYINIZ Kİ, HUKUK ROZETLERİNDE KİTAP, YÜREK VE KILIÇ BİR ARADA GÖSTERİLİR. KUVVETSİZ HAK VE HAKSIZ KUVVET OLMAZ. CEBİR HUKUKUN TEMEL ESASIDIR! ŞERBET VE YUMRUK BİR ARADA KULLANILMAMALIDIR. GEVŞEKLİK YOK; YEKPARE BİR ÜLKÜNÜN YARATICI KAVGASI VARDIR!

“Türk milliyetçileri, koltuk aşığı değildirler,bizim için koltuk imkan verdiği için önem taşır. Koltuk haktır ve koltuk kuvvettir!.. Ancak sınırı olmayan hiç bir makam ve koltuk yoktur! Bu sınır temel yasalarla düzenlenir. ‘OLMAYAN DEVLET CİHANDA BİR NEFES KOLTUK GİBİ’ zihniyeti yenilmeli ve bu tutumda olanların koltukları başlarına geçirilmelidir!”

Türk milliyetçileri, “İSTİKLAL VE HÜRRİYET BENİM KARAKTERİMDİR. BEN ANCAK HÜR VE MÜSTAKİL BİR MİLLETİN EVLADI OLABİLİRİM” diyen Atatürk’ün sözlerini her yerde ve her zamanda akıldan çıkarmamalıyız!..

Biz Türk milliyetçileri, tekmil istismarı reddediyoruz!.. İnsanın “i”sini, dinin “d”sini, vatanın “v”sini, devletin “d”sini..bilmeden. bilgiçlik ve sofuluk taslayanların, politikayı entrika olarak anlayanların, yobazlığa (Yobaz: Düşünmesini, konuşmasını ve dinlemesini bilmeyen ve kalbinde acıma duygusu bulunmayan kimsedir.) pirim verenlerin bizim aramızda yerleri yoktur!.. Bizim hedefimiz açık, bizim davamız seçiktir. Sosyal, iktisadi, kültürel, siyasi manada yeni yeni zaferlere hazırlanıyoruz. Bu yolda daima dikkatle, daima uyanık, daima diri, daima tedbirli e daima birlik ve beraberlik içinde bulunmanın şart olduğunu da biliyoruz.” (14)

Değerli okuyucular, aziz ve asil dostlar. İstirhamımdır; sakın ola ki bu yazılanlar için, “bunlar bizim geçmişte öğrendiğimiz şeylerdir. Tekrar etmeye gerek yoktu ” denilmesin!

“Biz sekiz kişiyiz, birbirimizi de çok iyi biliriz” özdeyişince, hiç kimse de lütfen “ ben bilirim” havasına girmesin.Bir gerçek var ki, onu herkesten çok daha iyi bildiğimizi düşünüyoruz. Bu gerçek de şudur:” Bildiklerimiz, öğrendiklerimiz( ve hele de öz benliğimizde uyguladıklarımız) bilemediklerimizin ancak yüzde beşi mesabesindedir. Evet, tekrar ediyorum: YÜZDE BEŞ.Bu tespitimiz de ilimde irfanda en iddialı olanlarımız için geçerlidir. Siz neden bahsediyorsunuz, rica etsem bana söyler misiniz?..Eskiden Türk milliyetçileri,Ülkücüler bu kutsal davayı hareketin yayın organlarından ve sahanın uzmanlarından öğrenirlerdi. Bir süreden beri, maalesef bu yapılmıyor. Ekseriyetimiz kulaktan dolma parkçık pürçük bilgilerler yetinmeye çalışıyoruz. Öğrenme ve öğretmek gibi herhangi bir ihtiyaç hissetmeyenlerimiz de çok. Affedersiniz, İki övgü, bir sövgü, veya iki sövgü bir övgü ile davaya hizmet(!..) ettiğini zannedenler de var. İşte böyle olmadı ve olmayacak da!.. Bu kapasite ile bırakın Türk-İslam hareketini ebediyete taşımayı; çiçekçilik yapmak dahi çok zordur.

Can dostlar! Unutmayın:En büyük güç, ilmin ve sevginin gücüdür. Bu güce, yani beyin ve yürek gücüne sahip olmak için, iyi, kötü, kıymetli, kıymetsiz, telif, tercüme, ne olursa olsun, her kitabı okumak; ve dolayısıyla beyin ve gönül zenginliğini artırmak şart!

Bunun dışında söylenecek ve yazılacak her şey lafı güzaftır, yani boş ve anlamsız sözlerdir.

“FELEK HER TÜRLÜ ESBABI CEFASINI TOPLASIN GELSİN. İLİM, İRFAN, AHLAK VE NİZAM ANLAYIŞI İÇİNDE VATAN VE MİLLET YOLUNDAN DÖNENLER KAHPEDİR!..”

TANRI TÜRK’Ü VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİ KORUSUN!

 

KAYNAKLAR

1- Dr. Halit Eken, Atatürk İlkeleri Ve İnkılapları, 1998 Bursa
2- Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, İstanbul
3- Prof. Dr. Hamza Eroğlu, Atatürk ve Milliyetçilik, 1992 Ankara
4- Kr. Enfal Suresi, ayet 53; Ra’d Suresi, ayet 2
5- İncil, Rab. 13, ayet 8-9-10
6- Abdülmecid Belli, 99 Aydın Konuştu, Din Gerçeği, İstanbul
7- A.Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Kemal Atatürk’ün El Yazıları s.18
8- Aynı eser, s. 24
9- Kr. Nisa Suresi, ayet 66
10- MÇP Genel Merkezi Eğitim Programı, Ankara
11- Prof. Dr. N. Hacıeminoğlu, Milliyetçilik, Ülkücülük, Aydınlar, 1978 Ankara
12- Alparslan Türkeş, Dokuz Işık, Burçak Yay. 1993 Bursa
13- Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, cilt 1, 1960 İstanbul
14- Süleyman Sürmen, Milli Kavga, 1973 Ankara

Selahattin Tekizoğlu
E.Posta:stekizoglu@hotmail.com









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2003-11-21 (4577 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1