Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - Bunlari biliyor muydunuz?
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Haz 30, 2008 3:44 pm    ileti konusu: Bunlari biliyor muydunuz? Alıntıyla Cevap Gönder

Ülkücü Sehitlerimizi ne kadar taniyoruz Linke basip sesi de sonuna kadar acin.


Eger gözünüzden yas gelmediyse Allah (c.c.) askina Ülkücüyüm diye kendinizi kandirmayiniz.


Unutmak ihanettir.

Unutmak kadar düne sahip cikmamak ta ihanettir.


SEN SEHIT OLDUN, SIRA BIZDE ÜLKÜDAS


TANRI TÜRK´Ü KORUSUN VE YÜCELTSIN
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Pts Haz 30, 2008 9:11 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

İdam sehpasına Kur’an ve bayrakla çıkanlar...

DARAĞACINDA DOKUZ CAN, YÜREK VARSA GEL DAYAN.
BİRGÜN GELİR CAN VERİR, O DOKUZ CANA KIYAN!...

İ'layı Kelimetullah uğrunda, Allah ve Resul'unun yolunda; canlarından aziz bildikleri davaları için adları Ahmet, Mehmet olanlar tarafından boyunları kahpece yağlı urgana geçirildi. Onlar şehit oldu. İslam'ın ışığı sönmedi. Sönmeyecek. Mücadele tek nefer tek nefes kalana kadar kıyamete değin devam edecek''

12 Eylül'de bir sağdan bir soldan mantığı ile başlayan idamlar ülkücülerle yapılan bir anlaşma ile değişti.

18 solcu idam edilirken, ülkücülerden 9 kişi idam edildi. Anlaşma şuydu: Ülkücüler Ermeni Terörü ile mücadelede yardım edecekler, buna karşılık daha fazla idam yapılmayacak. Abdullah Çatlı ve arkadaşları bu anlaşma ile ülkücülerin daha fazla idam edilmesinin önüne geçtiler.

12 Eylül'den sonra idam edilen ülkücülerin idam esnasındaki tavırları incelendiğinde her birinin kendilerinin "şehit" olduğuna inandığıdır. Başkaları ne düşünürse düşünsün, önemli olan onların kendilerini nasıl hissettiğidir. İdam edilen 9 ülkücünün hepsi de idamdan önce Kuran'ı kerim ve Türk Bayrağı istemişler ve ne için öldüklerini böyle ifade etmişler. Vatan ve millet için ölüyorlardı ve ancak devlet onları asıyordu! Hiçbiri bu çelişkiyi düşünmeyecek kadar davalarına bağlı insanlardı. Onlar idam edilebilirdi ama, onlar sayesinde bayrak inmeyecek, ezan susmayacaktı! Tam dokuz genç adam. Hayatlarının baharında, ellerinde Kuran ve bayrak ile idam sehpasına çıktılar!

En gençleri 20 yaşındaydı. Ahmet Kerse, 31 Ocak 1983, Gaziantep Cezaevi'nde idam edildi. Ali Bülent Orkan, 13 Ağustos 1982, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. Cengiz Baktemur, 2 Mayıs, 1982, Elazığ Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. Cevdet Karakuş, 4 Haziran 1981, Elazığ Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. Fikri Arıkan, 27 Mart 1982, Mamak Askeri Cezaevi'nde idam edildi. Halil Esendağ, 5 Haziran 83, İzmir Buca Cezaevi'nde idam edildi. İsmet Şahin, Paşakapı Cezaevi'nde idam edildi. Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim 1980'de ve Selçuk Duracık, 5 Haziran 1983'te idam edildi...

Şimdi... Selçuk Duracık ve Halil Esendağ'ın idam edildikleri 3 Haziran'da radyodan duyuruldu. Ancak onlar gerçekte 5 Haziran'da idam edildiler. Çünkü cezaevinden alınıp iki gün boyunca işkenceye tabi tutuldular! Ülkücülerin vatan ve millet sevgileri sürekli istismar edilmiştir. Mesela İrfan Sönmez, 12 Eylül öncesinde Manisa Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış. O anlatıyor: "Ankara'da Bahçelievler'de çeşitli suçlardan dolayı aranan ülkücülerin kaldığı evler vardı. Buraya zaman zaman resmi görevliler gelerek 'Büyük adam öldürün de kimi öldürürseniz öldürün' diye telkinde bulunuyorlardı."

Bir ülkücünün idam edileceği haberi o cezaevine geldiği zaman orada sabahlara kadar tekbir getirildiği, ilahiler okunduğu, Kuran seslerinin birbirine karıştığı anlatılır. Ama aynı zamanda arkadaşları kendi aralarında arkadaşları için kefen parası toplarlardı. Halil Esendağ'ın kefen için parası yoktu. 20 kişi bir araya gelir yine kefen parasını toparlayamazlar. Aralarından birinin nevresimlerini arkadaşları için kefen olarak dikerler. Bu arada idam edilecek kişinin sabah namazına kadar gözüne uyku girmez. Sabah ezanının okunması ile öyle bir uykuya dalar ki öğlene kadar uyanmaz. İdamlar sabah ezanından önce olurmuş!

Cengiz Baktemur'un idamına saatler kalmıştı. İmam geldi. "Hocam son bir kez dini telkini tekrarlamak isterim" dedi Cengiz Baktemur. Hoca "Bilmiyor musun telkini" dediğinde O, "biliyorum ama eksiğim veya yanlışım varsa düzelteyim istiyorum" dedi. Beyaz idam gömleğini getirdiklerinde uzaklardan sabah ezanı sesi yankılanıyordu. Müsaade istedi ve sabah namazını kıldı. Sonra idam gömleğini giydi ve onu darağacının yanına getirdiler. Son arzusu soruldu. "Bir bayrak ve Kur'an-ı Kerim istiyorum" dedi. Kuran getirildi. Öptü üç defa başına koydu. Küçük de bir bayrak getirmişlerdi. Bayrağı göğüs hizasına kadar kaldırdı, ileri doğru uzattı ve "Ey benim şerefli bayrağım, Ben seni dalgalandırmak için çok mücadele ettim. ama gücüm yetmedi" dedikten sonra öpüp başına koydu.

Cellat tabureyi tekmeledi. Cengiz can çekişiyordu. Ölüm uzadı. İçlerinden biri "ulan böyle işkence olmaz, tutun kaldırın" dedi. Az sonra cellat yine geldi ve bu defa ipi boynuna tam geçirdi. Ve tabureye bir tekme daha...

12 Eylül’ün bilançosu:

Gözaltına alınan kişi: 650 bin. Açılan dava sayısı: 210 bin. Yargılanan kişi: 230 bin. Hakkında idam istemiyle dava açılan kişi: 7 bin. Verilen idam cezası: 517. Yargıtay'da onanan idam cezası: 259. İnfaz edilen idam cezası: 49 TCK 141, 142 ve 163'ten yargılanan kişi: 71 bin. Örgüt üyeliğinden yargılanan kişi: 98 bin. Pasaport alamayan kişi: 388 bin. Vatandaşlıktan çıkarılan: 14 bin. İşkence sonucu ölüm (belgelenen): 171. ''Sakıncalı'' gerekçesiyle işten atılan: 30 bin. 1402 ile işten atılan öğretmen: 3854. 1402 ile görevden alınan öğretim üyesi: 120. Cezaevine konan gazeteci: 31. Öldürülen gazeteci: 3.
UNUTMAK IHANETTIR UNUTMADIK UNUTTURMAYACAGIZ!!

VELİCAN ODUNCU


Ant; ölüme dirliğe
Ant; dirlikte birliğe
Ant; erdeme erliğe
Mayalandı umutlar,
Dirilecek Bozkurtlar...

Uzun zamandan beri ilk defa bir tahliye veriyorduk.

-İnşallah farkına varmazlar, diyordu Velican.

Cezaevi infaz savcılığı tahliye tarihimi yanlış hesaplamış, on aylık bir sapmayla, erken bırakılıyordum. Defalarca hesap yaptık, evet idare şaşırmıştı. İki firar ve birçok isyandan dolayı yanan infazımın on aylık bölümü görünmüyordu. Gardiyanlar iki gün sonra bırakılacağımı söylediler. Hapishanede arkadaşlar arasında ihtiyatlı bir bayram havası esmeye başladı. Bende ise yaşayamadığım buruk bir sevinç vardı. On yılı aşkın bir süredir doğudan batıya kadar bir çok cezaevinde birlikte olduğumuz can'larımdan ayrılıyordum. Biz bu kahramanlarla birlikte neler görmüştük neler. Değil seneleri ayları, saniyeleri bile parça parça yaşadığımız, o karanlık dehlizlerde birbirimize destek olarak ne savaşlar vermiştik.

O akşam büyük bir hücrede hep beraber toplanmamıza idare göz yumdu. Son geceyi İhsan Barutçu ve Erdoğan Tağın’la altı ay beraber kaldığımız hücrede hepimiz toplanarak geçirdik. Sohbet ederek sabaha kadar oturduk. Herkes birşeyler konuşuyordu, sanki hapishanede ki ilk zamanlarımızdı. Bu insanlara bakarken, âdeta son çeyrek yüzyılın tarihini görüyordum, o gül yüzlerinde. Ülkemizin etrafı ABD ve RUSYA tarafından ve onların içerdeki ortakları tarafından kuşatılmış, bir avuç vatanperver ülkücü de bu haçlı kuşatmasını kırarak, cennet yurdumuzu felaha çıkarmıştı.

Velican, arkadaşları dikkatle dinliyor fakat lafa hiç girmiyordu. Benimle göz göze gelincede tebessüm ediyor ve sağ yanağında hafif bir gamze oluşuyordu. On yıl önceki günlerimiz sanki dün gibi canlanmaya başladı hafızamda. Velican ondört yaşında, pol-der'li vatan hainleri tarafından yakalanarak ve bir nice işkenceden sonra tutuklanmış, Sağmalcılar taşmedresesine kapatılmıştı. Yaşı küçüktü ama o bir devdi, bir ülkü devi.

Sarsarak köprüleri
Devler geçti bu yollardan:
Dudaklarında Hun Türküleri.

Şair onu tarif ediyordu şüphesiz. Dedesi Osman Batur uçağa kement atmıştı Türkistan dağlarında. Çinlilere karşı amansız bir savaş yapan bu büyük kumandanın destanları hâlâ yaşar o kutsal topraklarda. Sağmalcılar'da rahmetli Zeytin dayıdan dinlemiştim Osman Batur'un kahramanlık öykülerini. Zeytin dayı, onun komutasında, Çinlilere kan kusturan bir ilay-ı kelimetullah savşçısı. Çocuk yaşına rağmen orduya katılmış.

Türkistan Türkleri yıllarca mücadele etmişler ancak Osman Batur ve bir nice kahramanın şehadetiyle birlikte, hicret kararı alan aksakkallar Türkiye'nin yolunu tutmuşlar. Çok zorlu bir yolculukla Taklamakan çölünü geçmişler ve yoğun bir şekilde devam eden Çin birliklerinin takibi altında Himalayalara kadar varmışlardı. Ancak bu bölgede Tibet çetecileriyle defalarca çatışmaya girmişler, geçitvermez dağları, açlık, susuzluk ve her türlü meşakkati de yenerek Hindistan sınırına ulaşmışlardı. Bir dizi görüşmeler neticesi bir kısmı Suudi Arabistana diğer bir kısmı da ülkemize gelmişlerdir. İşte "Sartaphanoğlu" Velican onların çocuğu, o çile neslinin yadigarıydı. Ama çile bitmemiş, dedelerinin, Çinlilerden gördüğü zulmün bin fazlasını Velican'lar özyurdunda görmüş, o inci gibi dişleri pol-der'li köpekler tarafından kaç kere kırılmıştı!..

Velican'a bakarken bir olay canlanıyordu gözlerimde. O gün, bir-iki saat birlikte bahçede volta atmış, dinlenmek için, sandelyemiz olan büyük taşların üzerine oturmuştuk. "Peykeler, duvara mıhlı peykeler" diyordu Necip Fazıl. Bizde, yerlere mıhlı taşların üzerinde, mazinin derin mevzularına dalmış, öylece sohbet ediyorduk. Gaziantep'in kızgın güneşi tam tepemizdeydi ve hücrelerde geçirdiğimiz havasız kapalı günlere inat masmavi bir gökyüzü, tertemiz bir hava vardı. Bir sünger gibi bedenim güneş ışınlarını emiyor ve zaman, Velican'ın bal muhabbetiyle âdeta duruyordu. Yaklaşık iki saat sonra.

-Biraz gölgeye geçelim, dediğimde, o sendeleyerek ayağa kalktı ve bir taraftan başını tutarak:

-Öf be hoca, hiç demeyeceksin zannettim.

Karanlıkta çok kaldığı için güneş ışınları onu çok rahatsız ediyormuş, ama ben güneşli tarafa gidelim dediğim için, sırf beni kırmamak uğruna kendi arzularını bir kere daha feda etmiş ve iki saat bu çileye katlanarak, asalet, nezaket ve estetizmin doruklarından, bizlere bir taşmedrese dersi daha vermişti.

Hapishanede ki bütün arkadaşlarımızın hayatında bu gibi zarafet ölçüleri vazgeçilmez bir ilke olarak yer almıştı. Birine sevmediği bir şey bile ikram edilse kesinlikle onu reddetmezdi. Zehir verseler onu zemzem diye içerdik. Hatır, gönül burada gerçek anlamlarıyla yaşatılıyordu. İnsanlık ihtişamlı günlerinin başdöndürücü sarhoşluğunu bizim hayatımızda tekrar yakalamış, tarihini yeniden yazıyordu. Geçici heveslerden ve gündelik telaşlardan uzak, feragat ve fedakarlık gibi üstün değerleri zirvelere taşıyan arkadaşlarımız vazifelerinin ince yollarını bütünüyle keşfetmenin verdiği rahatlıkla hasta ruhlara şifa dağıtıyorlardı. Ya kudurdular, ya duruldular... Ya kasırga gürültüsü ya da gece sessizliği... Bir altın nesil oldular...

Bir taraftan kafamda böyle hatıralar canlanıyor, diğer taraftan arkadaşları dinliyordum. Bir arkadaşımız ezan okumaya başladı. Susmuştuk. Ilık bir ses. İnsan ruhunun derinliklerine işleyen bir huzur rüzgarı. Sabah ezanının ötelere götüren havası bir anda hapishane maltasına hâkim olurken, bizlerde yere çarşaflar sererek, o kâbus hücresini bir özgürlükler beldesine dönüştürmüş ve cemaat olarak namazımızı eda etmiştik. Ne de çabuk sabah olmuştu.

Arkadaşların bir kısmı uyumak için hücrelerine çekildiler. Biz volta atarak muhabbete devam ediyorduk. Velican’a gidip yatmasını söylediğimde itiraz etti. İhsan Barutçu ve Erdoğan Tağın’da yatmadılar. Tahliye müzekkeresi de bir türlü gelmiyordu. Hepimiz yorulmuştuk. Hava karardı, gelen giden yok. Nihayet saat 20:00 dolaylarında giderek yaklaşan ayak sesleri bizi hareketlendirdi. Kalabalık bir ekip geliyordu anlaşılan.

Arkadaşlar üstümde bir falçatanın olmasını istiyorlardı. Ne de olsa sol siyasilerin bölmesinden geçecektim. Başkan:

-Aman ha. Bir sürpriz olmasın. Yanına bir şeyler al da öyle git.

Ben “gerek yok” dedikçe, onlar ısrar ettiler. Oldukça keskin bir bıçağı yanıma alarak hazırlandım.

Ayrılık çok zor olacaktı. Cezaevi savcısı ve müdür tahliye müzekkeresiyle hücrenin kapısına gelmişlerdi. Veda sahnesi dayanılacak gibi değildi, birbirimize sarılmış ayrılamıyorduk. Savcı beklemekten sıkıldı ve kendince bir çıkış yolu buldu:

-Haydi acele edin, bir kişi yola vurmak için bölme kapısına kadar gelebilir.

Sözde küçük bir taviz veriyordu idare. Yunus Meral'le bölme kapısına doğru yönelirken, geride bıraktığım arkadaşlarımı düşünerek, karmaşık duygular içinde, tahliyeme bile sevinemeden kendimi dışkapıda bulmuştum. Bu arada üstün gayretleri ile tahliyemi sağlayan (bu gün hayatta olmayan) büyük insan Mehmet Öztürk kardeşimin çabalarını düşünerek yürüyordum. Öztürk, yanına bir muhasip alarak mahkeme heyetine götürüyor ve on aylık erken bırakılmam onun hesap oyunu sayesinde gerçekleşiyordu.

Ben iki kişiydim artık, ikiye bölünmüştüm ve birini orada bırakarak diğeriyle dışarıya yöneldim. Kapıda bir başka canlar beni bekliyordu. Adil Aşkaroğlu ve diğer kardeşlerim. Bu sefer kavuşma sahneleri yaşanıyordu.

Biz nasıl bir nesildik... On yıllık işkenceli, sürgünlü ve ölümlerle dolu bir cezaevi ortamından sonra tahliyeme bile sevinemiyordum. Çünkü, ruhumun yarısı içeride arkadaşlarımın yanında, diğer yarısı ile ancak dış dünyadaydım.

Mahzunluk duygusu her yanımı kuşatmış, kımıldayamıyorum. Gittikçe ağırlaşan bu his yoğunluğu beynimi teslim alırken, bedenim de bu istilaya karşı fazla bir direnç gösteremiyor. Hüzün ve utanç karışımı bir hücum bu. Hislerimin en mahrem kalelerini zapteden bu utanç duygusundan kurtulmam lâzım ama arkadaşlarım içerde, ben dışardayım. Hazmedemiyorum doğrusu. Yakalandığım bu ruh kasırgasından hasarsız sıyrılmak için bir çıkış yolu arıyordum. Nafile... His fırtınası dinmek bilmiyor. Bir tesselli bulmak için kenarından köşesinden bir şeyler aramaya çalıştıkça, ulaşabildiğim mazinin ihtişamlı günleri sadece şuurumu kamaştırıyor.

Herşeye rağmen kaybeden biz değildik. Özgürlük ve esaret kavramları bizlerin dünyasında asli manalarıyla vücut bulmuş, kapımızdaki gardiyanlar esaretin dayanılmaz acısını yaşarken, bizler karanlık hücrelerimizi gül bahçesine çevirip ruh dünyamızdan fışkıran sonsuzluk pınarlarından, kana kana soğuk sular içmiştik.

Zelzele tarlasına dönen ruh dünyamda, bir müddet sonra yine bir sarsıntı olacak ve takvimler 16 Temmuz 1988'i gösterirken o kara haberi alacaktım.

Velican şehit olmuştu.


Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,
"İyi insanlar iyi atlara binip gitti."


O ŞEHİDİN ARDINDAN

Bir Leyle-i Kadir de, düşen din için yere
Şu matemli kalbimden, O ÜLKÜCÜ ŞEHİDE...

Şimdi senin dinini, bu emin eller bekler
Atom atsalar bile, Yaratan’ı kim terekler?..
Ama ne var ki böyle, ürüyecek köpekler
Sen şehit oldun yiğit, onlar geberecekler.

Türk-İslâm’ın bayrağı, senin başındaki taç
Kalplerde yaşıyorsun, ölmedin ki ülküdaş!..
Saldırtmadın sağ iken mübarek mabedine
Uzanan el kırılır, elbet bu kutsal dine.
Yemin ettik Ülküdaş, yolumuz yolun olsun

İmansız alçaklardan, zafer kimin haddine?
Bakma gözlerimize, gözden değildir o yaş

Neden ağlayayım ki, ölmedin ki arkadaş!..
Övmeyeceğim seni, çünkü övgü az sana

Sen ki bayrağın gibi, boyandın bir al kana
Düğün gecesi demiş bu geceye Meclâna.
Bir Leyle-i Kadir de, sen kavuştun Mevlâ’na.
Omuzlarda gitse de, al bayraktaki na’aş

Sana öldü diyemem, şehit ölmez Ülküdaş!..

TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSIN MÜSLÜMAN TÜRKÜ
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Pts Haz 30, 2008 9:17 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Mübarek sehitlerimizin hayatlarini okudukca kendi kendimizi sorgulamaktan alamiyoruz,kullugumuzun gereklerinin yaninda ülkücülügümüzüde sorgulamamiza dünün isimsiz kahramanlari bugünlerimize,gönüllerimize bir isikli yol aciyorlar .mekanlari cennet ,kabirleri nur olsun ,
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSIN MÜSLÜMAN TÜRKÜ
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Haz 30, 2008 11:57 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



KALBİMDE KÖPEKLER HAVLIYOR




Biz ki ölmekten çok zulmü gördük

Hiç aldırmadık amma böyle ucuza gitmek dokunur bize…

Beynimin fırtılarından ürkmüş olacaklar

Yandaşlık adına kızgınlar

Onlarda tanış acının rengiyle

Biliyorlar sanki maviyi

İnat bir nakaratta makam tutturuyorlar

Şafak alacası somurtmaları hissediyorlar

Asılmak vaktidir diyorlar bu saat

Nazlı uyku dehlizlerinde öfke bileyletiyorlar

Atlar kişniyor gecenin içinde

Aylardan haziran

Mevsimin rengi kapkara

Mateme şahitlik ediyor köpekler

Herkes uykuda

çığlık yarası sesler uğulduyor

Ezgiler nakaratlı dolunaysız ve bulutlu

Aksak tedirginlikler kabus büyütüyor

Bir anne uykusunu bölüyor

Yanı başında bir cellat

Güller üzerinde tepiniyor

Genç bir sevgili yüreği kanıyor

Tabutta taşınıyor aşk

Milat zamanlar ve kuşlar uçamaz

Dar bir gökyüzü…

Hüzün gemileri resmediyor

Acının rengi tanıdık kılınıyor

Tüm tanıklara

Aşiret türküleri töresiz soluklanıyor

Köyün delisi cinnete durmuş

Hazin karanlıklar kabahatli

Adını koyuyor havlama sesleri

Cinayet gündüze manşet taşınıyor

Bölük pörçük uykular ifşa ediyor kendi

öğreniyoruz ki bizden biri asılmış

Kalbimde köpekler havlıyor

Paramparça aynalara taranıyorum

Adım cüzamlı bir öyküde rastlantı kılınıyor

Aşk olsun ki tuvaldeki tüm resimler

Hala siyah beyaz

öğreniyoruz ki bizden biri pusuya düşmüş

Kalbimde köpekler havlıyor

Beynimin fırtınalarından ürkmüş olacaklar

öyle ya hangi köpeğin harcıdır?

Şafağına kan bulaşmış vakitlerden ürkmemek…



Alisan SATILMIS
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Sal Tem 01, 2008 4:07 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

yılmadan usanmadan inandıkları yolda bu kutlu dava uğruna şehit olan can veren bütün ülkücüleri rahmetle anıyorum.onlardan aldığımız bu bayrağı yere düşürmeyeceğimize söz verdik yemin ettik.onların baş mkoyduğu düzlüğe çıakrdığı bu dava bizlerind egayterleriyle sona ulaşacaktır.onların haklarını hiçbişekilde veremeyiz.bu ülkede onlara eziyet eden acı çektirenlerinde gidecek yeri yok onlar vatan için çarpıştılar geriye dönüp bakmnadılar vatan dediler ,din dediler bu yolda şehit oldular.mekanları cenent olsun ruhları şad olsun
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Per Tem 03, 2008 8:38 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

öğreniyoruz ki bizden biri pusuya düşmüş

Kalbimde köpekler havlıyor

Beynimin fırtınalarından ürkmüş olacaklar

öyle ya hangi köpeğin harcıdır?

Şafağına kan bulaşmış vakitlerden ürkmemek…
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1