Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - KIBLESI ab OLAN DÖNEKLER
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Ekm 06, 2005 8:31 pm    ileti konusu: KIBLESI ab OLAN DÖNEKLER Alıntıyla Cevap Gönder

Kıblesi AB olan Dönekler...


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisine yönelik "dönek" benzetmesi nedeniyle SP Genel Sekreteri Suat Pamukçu ve Milli Gazete'ye karşı açtığı tazminat davasını kaybetmiş Dönekliği tescilli ilk siyasetçi RTE olarak Türk siyasi tarihinde yerini almıştı.

600 bin Türk ve Türkiye sevdalısının doldurduğu ve AB' ye hayır diye haykırdığı mitingi görmezden gelen mütareke medyası satılmış basın organları, mitingi es geçsede Ankara tarihi bir güne daha tanıklık ederek kendisini başkent yapan o ruhla Toy yaptı.

Yüzbinlerce Bozkurtun Başkent Ankara mitingi için Ankaraya geleceğini anlayan tayyip Ankara'dan kaçarak kampa girerek kendini saglama almış,
Öyle ya Bozkurtların oldugu yerde..........İşine?

Dönekliği tescilli Tayyip miting bitip Bozkurtlar yuvalarına döner dönmez ayaklarındaki titreme kesilmiş ve yine miyavlamaya başlamış.
"terörist başının idamını durdurma kararının altına imza atacaksın, ondan sonra da sıkılmadan kalkıp bize yol göstermeye çalışacaksın. Böyle şey olmaz. Bu, samimi bir yaklaşım değildir"

Evet Tayyip arşivleri açalım MHP-DSP-ANAP 3'lü koalisyonda 7saat 23 dakikalık toplantıda MHP nin asılmasını istediği halde diger iki partinin ortak karar alması üzerine MHP bir madde koydurarak ülkemizde bölücü terör azdığı anda apo iti asılacaktır metninide açıklayın.
Hatta idam cezasının tck dan nasıl çıkarıldığını, apo itinin "altıncı hissime güveniyorum idam kalkacak" demesinden sonra
İdam cezasının kaldırılması için meclise geldiğinde MHP nin 127 ret oyuna karşı AKP-DSP-ANAP-FP-DYP-CHP'nin Bebek katilinin 6.hissi olan 6 partinin pazarlıklarınıda açıklayın.


Onurdan bahseden Omurgasız, AB sevdası uğruna Milletimizin onurlarını ayaklar altına alırken miyavlamaya devam etmiş,

"Samimi olalım, dürüst olalım, ilkeli olalım, dün söylediğini bugün inkar etme... Artık sözde de kalmıyor, bunlar imzalı olarak arşivlere giriyor. Bütün bunlar Meclis arşivlerinde.."

İnsanda bunları söylerken ar, haya, edep, onur olacak aynaya baktınmı hiç?
Dünü ile bugünü farklı olduğu için size dönek diyenlere karşı açtığınız dava ile yargıtay bile dönekliğinizi onaylarken bizde hafızalarımızı tazeleyip sizin dün ve bu günlerinize göz atalım...

Dün Minareler süngü camiler kışlaydı, Bu gün Kilise kuleleri süngü, kiliseler kışla, milli görüş gömleği yerine papaz cübbesi,

Dün Baş örtüsü bizim namusumuzdur bize yetki verin bu sorunu çözecegiz diyenler, Nammussuzluğa razı oldu ve yetki tek başına kendisine verildiği halde baş örtüsü sorunu gündemimizde değil diyorlar.

Dün AB' ye hayır islam birliğine evet diyenler, Bu gün islambirliği konferansında islam birliğinin gerçekleşmesini hayal diyorlar,

Dün Rotary-Lions mason kuruluşlarına siyonist teşkilatlar ezilmeli diyenler bu gün toplantılarına gidip Başbakan sıfatıyla konuşmalar yapıyorlar,

Dün yahudi dost olmaz düşmandır diyenler, Bu gün Kuru kuruya Yahudi düşmanlığı yapmayin diyip yahudi kucağında oturuyorlar,

Dün elini müslüman vatandaşa vermeyen haremlik selamlıkların hanımı, bu gün yunan başbakanına kendini öptürüyor,

Dün IMF kanımızı sömürüyor bu ülkeden kovacağız diyenler, IMF nin kucağından kalkmıyorlar,

Dün seçim meydanlarında dokunulmazlıklara dokunacağız diyenler, Kendilerine dokunulacağını bildikleri için dokunulmazlıkları kaldırmıyorlar,

Dün 15.000 km otoyol yapacağız iddasında olanların, Bu gün yaptıkları yarım yamalak mıcır döktükleri yollar can pazarı halinde ortada duruyor, otoyollardan ise eser yok,

Dün Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bütündür diyenler, bugün Fransız kanalına Kültür Bakanlığı desteğiyle Güneydogumuzu Kürdistan diye sunuyorlar,

Dün şanlı ecdadım diyenler, Bu gün yargıtay kararına ragmen Ecdada camur atan içimizdeki Ermenilere çanak tutuyorlar,

Dün peşmergeler Kerkükten çıkıyorlar,Musuldan çıkacaklar diyenler, Bu gün Kürdistandan gelen haberler bizi mutlu ediyor diyorlar,

Dün ABD askerlerine beddua edenler, Bu gün "Kahraman ABD askerlerinin sağsalim evlerine dönmesi için dua ediyorum" diyorlar,


Dün terör örgütüne destek yüzünden cezaevlerinde olan soysuzlar, Bugün AB baskısı ile tahliye edilmiş ve dışişleri bakanlığında ağırlanıyorlar,

Dün Erzuruma gidip tek millet,tek devlet, tek bayrak diyenler, Bu gün Diyarbakıra gidip Kürt sorunu vardır, BOP'un yıldızı Diyarbakır olacak deyip Türk kelimesini ağzına dahi almamakta anayasal vatandaşlık gibi uydurma kavramlar çıkarmaktalar,

Dün Norvecte Kürt sorunu yok PKK sorunu var diyenler, Bu gün Diyarbakır'da Kürt sorunu vardır diyorlar,

Dün bıçak gibi kesilen terör olayları, Bugün akp içindeki azılı kürtçü danışmanlar, bakanlar, milletvekilleri yüzünden yurdun dört bir yanı ateş çemberi olmuş Mehmetler hergün şehid olmaya başlamıştır.

say say bitmez dün ve bu günler velhasıl...

Dün kıblesi Mekke olanların bu gün kıblesi Brüksel olmuştur.

Kıblesi AB olan Papaz cübbeli Ürkek oğlu ürkekler ...

Gördünmü dününü ve bu gününü tayyip?

Oturduğun kucaklardan Devletimize ve Milletimize ihanet ederken Bozkurtlar Türk ve Türkiye sevdalıları ile konuşurken haddiniz bilin.

Kıblesi AB olan, DÖNEKLER!!!


04-11-2005

TANRI TÜRKÜ KORUSUN

Yıldıray Sarı
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
reis269
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 15, 2005
İletiler: 180

İletiTarih: Per Ekm 06, 2005 9:11 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Allah(c.c.) sonumuzu hayır eder inşallah.Hatırlayınız 25-30 yıl kadar öncede bizim gibi ülkücü duruşun neferleri,çok çetin bir sınavla karşı karşıya gelmişler,kanlarını akıtmışlar,zorlanmışlar ama yılmamışlar ve sonunda sınavı kaybetmemişlerdir.Biz birlik olalım yeter çünkü bu ülkeye sadece ülkücüler de yeter.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
aybuke83
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Feb 14, 2005
İletiler: 74

İletiTarih: Cum Ekm 07, 2005 2:54 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Herşey bu kadar açık ve net ortadayken hala at gözlüğü takan insanlar ne zaman gerçekleri görecekler acaba!!merak ediyorum...
Ey Türk Milleti senden olmayan,vatanını ona buna peşkeş çekeni,kültürünü,töreni,ahlakını,dilini yozlaştıran,geçmişini kabul etmeyen,kahraman atalarımızın bize emanet ettiği bu kutsal topraklara,bu devlete,bu cumhuriyete layık olmayan bu haysiyetsizi artık başından def etmenin zamanı gelmedi mi!!!
Atalarımızın kemikleri sızlıyor...
Biz bağımısız bir millet olduk ezelde,ebediyete kadar da öyle kalacağız Allah'ın izniyle...
O zaman yapılması gereken tek şey bu vatanı gerçek sahiplerine teslim etmek olacaktır...
İnşallah o günler de yakındır...

ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN!!!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 5:29 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ermeni iddialarını 15 ülke onayladı
Tarih: 20.07.2005 Saat: 18:13
Konu: Siyaset


Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 15 ülkenin parlamentosunda Ermeni soykırım iddialarına ilişkin karar ve açıklamanın kabul edildiğini açıkladı. Bakan Gül, DYP Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın yazılı soru önergesine cevap verdi. Abdullah Gül, Ermeni soykırım iddialarına ilişkin karar ve açıklamaları parlamentolarında onaylayan ülkeleri şöyle sıraladı:


Almanya
Belçika
Fransa
Hollanda
İsveç
İsviçre
İtalya
Kanada
Lübnan
Rusya Federasyonu
Slovakya
Uruguay
Yunanistan
Polonya
Dışişleri Bakanı Gül, Kıbrıs Rum Yönetimi parlamentosunda da benzer bir karar alındığına dikkat çekti.
Gül, Ermeni soykırım iddialarının tanınmasını sağlamak amacıyla ulusal ve yerel parlamentoların gündemine getirilen karar tasarılarının kabulünü önlemek amacıyla Dışişleri Bakanlığı ve ilgili dış temsilciliklerin her düzeyde yoğun diplomatik girişimler yaptığını vurguladı.
Dışişleri Bakanı, tüm büyükelçiliklerin ve diğer diplomatik temsilciliklerin Ermeni soykırımı iddialarına karşı akredite bulundukları ülkelerdeki faaliyetleri yakından takip etmeleri ve bu yönde bir gelişmeden haberdar oldukları takdirde önlemesi için resmen girişimde bulunmaları konusunda talimatlandırdıklarını belirtti.
Gül, ''kararın gündeme geldiği parlamentonun önemine göre sayın TBMM Başkanı, sayın Başbakan, ben veya TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, Dostluk Grupları Başkanları tarafından karşıtlarına mektup gönderilmektedir. Konunun aciliyet arz etmesi halinde sayın Başbakanımız veya ben muhataplarımız ile telefon görüşmeleri de gerçekleştiriyoruz" ifadesini kullandı.
İddialara karşı atak
Bu arada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dış İlişkiler Danışmanı ve İstanbul milletvekili Egemen Bağış, 200 civarında ABD Temsilciler Meclisi üyesine Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili mektup gönderdi.
Türk-Amerikan Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı da olan Bağış, Temsilciler Meclisi'nin İnsan Hakları alt komisyonunun görüşeceği Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili tasarı konusunda üyelere gönderdiği mektupta, Türkiye'nin dış politikasının temel prensiplerinden birinin ABD ile iyi ilişkiler oluşturmak olduğunu vurguladı.
Bağış, ''mevcut bulunan bölgesel ve global mücadelelere bakıldığında Türkiye-ABD ilişkileri bugüne kadar olduğundan daha önemlidir. Bizim ilişkilerimiz güçlü temellere ve çok boyutlu tehditlere karşı karşılıklı karar vermeye dayalıdır'' dedi.
Bağış, mektubunda, ABD Kongresi'nin bazı üyelerinin, Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili iki benzer karar taslağını sunduklarını anımsatarak, bunun Türkiye'de büyük hayal kırıklığına neden olduğunu, Kongre'nin tek taraflı iddiaları desteklemeyeceğini umduğunu vurguladı.

CNN









Bu haberin geldigi yer: Canrize
http://www.canrize.com

Bu haber icin adres:
http://www.canrize.com/modules.php?name=News&file=article&sid=422
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
reisim25
Özel Üye
Özel Üye



Kayıt: Mar 25, 2005
İletiler: 779
Şehir: TR

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 5:36 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

RTE siyasetin kirli ve omurgasız olanını tercih ediyor ve belliki bu görüş kendisne ait değil, ya müthiş bir hırsla hareket ediyor, yada ne yaptığını çok iyi bilerek yapıyor. Opürtonist demiştim, Vuslatım kardeşim'i okuduktan sonra şüphem kalmadı.

Ancak MHP çatması beni sevindiriyor.
Hani, düşmanlarımın saldırdığında, doğru yerde olduğumun sağlamasını yapmak açısından farklı oluyor.
Ortada hiç bir sebep ve geçerli bir neden yokken MHP'ye saldırmasını anlamış değilim.
Fark etmez, kervan yürüyor..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 6:23 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sahsen RTenin tam bir militan oldugu kanaatindeyim. Belliki lider olarak yetistirilmemis, fakat birakin siyaseti(Turk dusmanlarinin militani olusunu) nankor donek kendisini yetistiren Refahcilari bir saniyede satti!
Kisiligi olmayan adamdan, ustune ustuj militandan vatana hizmet etmesini beklemek mantik disi. Butun yapilanlardan sonra RTEye oy veren ya mantiksiz cahil, yada art niyetlidir.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 6:30 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

---------------------------------------------------------




Jeo-Kritik Özel : "GLADIO ürünü "İslamcılık ve "Kürtçülüğün Yeniden İnşaasında Koza Olarak AKP"
Tür: Açık İstihbarat Jeo-Kritik
sazende tarafından gönderildi: 20.08.2005 günü, 18:50:54
--------------------------------------------------------------------------------

Açık İstihbarat olarak yazılmayanları yazmaya devam ediyoruz...
GLADIO ürünü "İslamcılık ve "Kürtçülüğün Yeniden İnşaasında Koza Olarak AKP
Erdoğan'a 4. Yıl Hediyesi : "Laiklik" Krizleri İslamcıları; "Kürtçülük " Krizleri Kürtçüleri AKP İçinde Tutuyor.

Son günlerde başrolde Tayyip Erdoğan'ın; yardımcı rollerde ise çeşitli bürokratlar ve Gladio uzantısı terör örgütlerinin (Bkz PKK) rol aldığı bir "Kürt Sorunu" diyalektiğine şahit olmaktayız.

Türkiye'de aylardır evlere sessiz sedasız şehit cenazeleri gelirken görmezden gelen;

PKK'nın bayrağı aylardır Kuzey Irak'ta asılıyken Millet'e bir satırla bile duyurmayan;

Mustafa Kemal'in resmi altında demeç verip, "Devlet politikası" ilan ettikleri AB yolunda terörle mücadele yetkileri kısıtlanırken gram seslerini çıkarmayanlar;

birden sahne aldılar ve kamuoyu bir tarafta "Terörle Mücadele Sorunu"; diğer tarafta "Kürt Sorunu" ile karşı karşıya kaldı.


--------------------------------------------------------------------------------

Düşünenler için
JEO - KRİTİK

Yazılmayanları yazmaya devam ediyoruz...

15 Ağustos Pazartesi



GLADIO ürünü "İslamcılık ve "Kürtçülüğün Yeniden İnşaasında Koza Olarak AKP

Erdoğan'a 4. Yıl Hediyesi :

"Laiklik" Krizleri İslamcıları;
"Kürtçülük " Krizleri Kürtçüleri AKP İçinde Tutuyor.


RAPORUN ÖZETİ


Son günlerde başrolde Tayyip Erdoğan'ın; yardımcı rollerde ise çeşitli bürokratlar ve Gladio uzantısı terör örgütlerinin (Bkz PKK) rol aldığı bir "Kürt Sorunu" diyalektiğine şahit olmaktayız.

Türkiye'de aylardır evlere sessiz sedasız şehit cenazeleri gelirken görmezden gelen;

PKK'nın bayrağı aylardır Kuzey Irak'ta asılıyken Millet'e bir satırla bile duyurmayan;

Mustafa Kemal'in resmi altında demeç verip, "Devlet politikası" ilan ettikleri AB yolunda terörle mücadele yetkileri kısıtlanırken gram seslerini çıkarmayanlar;

birden sahne aldılar ve kamuoyu bir tarafta "Terörle Mücadele Sorunu"; diğer tarafta "Kürt Sorunu" ile karşı karşıya kaldı.

"Terörle Mücadele Sorunu"nu dile getirenlerin bir kaç ay önce "Terörle Mücadelede Mükemmeliyet Merkezi" gibi ciddi Tercüme Sorunu kokan merkezler açtıkları gibi hassas ayrıntılar medya ışığı altında körelen gözlerden saklanırken;

iki yanına bir grup "aydın" süsü verilmiş entellektüel taşeronu biblo gibi dizen;

AKP'nin karizma kiralayan lideri Tayyip Erdoğan;

bu sahnenin en can alıcı metinlerinden birini "Ulusa Sesleniş" formatında kamuoyuna okuyuverdi.

Tabi ardından gelen Diyarbakır gezisi; tam bir imgesel şölen olarak, anlayana mesajlarla doluydu.

Bütün bunlar "Kürt Sorunu" adına yapılmadı.

AKP'nin destekleyici rolünde kurgulanan Kuzey Irak sahnesinin artık palazlanan ve Türkiye'de siyaset satın almaya başlayan güçleri açısından;

geçici olarak AKP içine yerleştirilen Kürtçü dinamiğin parti dışına çıkarılarak, yeni dönem için partileşmesi zamanı geliyordu.

Türkiye'yi ve İstanbul'u dönüştürme sürecinde hala AKP gibi bir uluslararası koalisyon platformuna ihtiyaç duyanlar açısından ise;

AKP'nin üzerine kurulduğu üç temel direkten biri olan Kürtçülüğün bu aşamada parti dışına çıkması erken bir doğum olacaktı.

Yaşanan süreç ile;

Tayyip Erdoğan ve ekibi; Kürtçü dinamiklere;

"Sizi Askere ve taleplerine karşı kararlılıkla ben koruyabilirim. Beni desteklemezsiniz sizi asker amcalara veririm"

mesajını çok net bir şekilde verdiler.

Bu süreç;

"İslamcı" zannettikleri Başbakanlarının Anadolu'yu son gaz Hristiyan ve Yahudi odaklara peşkeş çekmesi ile şaşkına uğrayan İslamcı tabanın huzursuzlanmaya başlaması ile ardaarda sahnelenen ve Tayyip Erdoğan'ı tabanı nezdinde yeniden meşrulaştıran "laiklik sorunu" ve "türban sorunu" krizleri ile benzer niteliklere sahip bir süreçtir.

NATO'nun küresel güvenlik doktrinine senkron bürokratlar ile;

NATO'nun küresel İslam konseptine uygun siyasilerin son gölge boksu;

dördüncü kuruluş senesinde nitelikli destek sağlanan AKP'nin;

üstlendiği misyon çerçevesinde görevinin sürdüğünün ve bu misyona hala ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

AKP'nin içine yerleştirilen "İslamcı" ve "Kürtçü" dinamiklerin rafine hale getirilerek, federasyon projesi nezdinde ayrı ayrı partileşmesi için daha zamana ihtiyacı vardır.

"Kürtçü" dinamikleri AKP dışına taşıma zamanı geldiğine inananlarla;

AKP'nin misyonunun hala tamamlanmadığına inananların çatışmasının;

TSK-AKP-STK(Aydınlar)-PKK dörtgeninde kurgulanan yeni gölge oyunları ile pekişmesi muhtemeldir.

Ortada bir "Kürt Sorunu" değil;

Tabanları ve kadroları nezdinde duruşlarını meşrulaştırma sıkıntısı yaşayan bürokratik ve siyasi kurumların Millet'i Salak Yerine Koyma Sorunu mevcuttur.






Son yaşadığımız olaylar; farklı cephelerden farklı kaygılarla yükselen sesler tarafından "Kürt Sorunu" ifadesi çerçevesinde yorumlanıyor.

Halbuki;

son dönemde "tırmandırılan" (Bkz : PKK'nın NATO-Gladio ekseninde üstlendiği coğrafi rol) PKK teröründen;

"aydınlar" sıfatını üzerlerinde emanet olarak taşıyan bir grup isimle buluşan Başbakan'a kadar bir çok unsur;

yaşadığımız sürecin adını doğru koymamızı şart koşuyor.

Vatansever cephe açısından iyi haber;

Ortada "Kürt Sorunu" üzerinden başlatılan uzun vadeli bir dinamik yok bilesiniz. Bu da; bu ülkenin gündemine atılan bir çok "sansasyonel" başlık gibi eriyip gidecek.

Kötü haber;

AKP isimli, parti görünümlü; "uluslararası mutabakat platformu"nu yaşatma yönündeki kararlılık sürüyor.






Tek Parti Değil, Uluslararası Koalisyon İktidarı Olarak AKP

3 Kasım seçimleri sonrasında herkes "sonunda tek parti iktidarı altında istikrar sağlanacak" yorumları yazarken, kaleme aldığımız raporda AKP'nin içinde barındırdığı dinamiklerle Türkiye'nin gördüğü en hassas koalisyonlardan bir olduğunun altını çizmiş ve şu yorumda bulunmuştuk :

3 Kasim öncesinde, bir AKP iktidarini, hem patlama noktasina gelen halk kitlelerinin öfkesini olaysiz sekilde atlatma, hem de sistemle uzlasma geregini en fazla hisseden parti olmasi nedeni ile AKP araciligi ile istedikleri politikalari dayatma firsati olarak gören çevreler, AKP'nin alisma devresini atlatip daha bagimsiz hareket etmeye baslamasi ile birlikte oynadiklari oyunu sertlestireceklerdir.

AKP'nin neden iktidara getirildiği ve bulunduğu noktada ne işe yaradığı çok netti :

1) Uygulanan ekonomik politikalarla patlama noktasına getirilen kitlelere; Tayyip Erdoğan isimli karizmasını kiralayan lider aracılığı ile "bakın sizden biri iktidarda" görüntüsü sunuldu ve bu yolla kitlelerin ağzına bir parmak bal çalındı.

Kitlelerin ağzına çalınan bu bir parmak bal; Türkiye'nin Arjantinleşmemesi yolunda da kritik öneme haizdi. Neticede; kızı türbanlı diye üniversiteye alınmadığı için devletinden soğumaya başlayan kitlelerle, midesindeki gurultu dayanılmaz boyuta ulaşan kitleler büyük oranda örtüşüyordu.

Tayyip Erdoğan önce mazlumlaştırılarak, sonra da liderleştirilerek;

karizmasını kiralayan lider olarak Türk siyasetinin başına oturtuldu.

Tayyip Erdoğan'ın mazlumlaştırılması sürecinde; stratejik miyopluktan müzdarip kurumları çok önemli bir rol üstlendiler. (Bkz : TSK ile AKP'nin gölge savaşlarına dikkat çeken yazılarımız)

İnşa edilen mazlumluk üzerine liderleştirme sadece bir kozmetik operasyondu ve Türk medyası zaten bu günler için şekillendirilmişti.

Toplum önünden bir anda;

"Devlet düşmanı Tayyip" imgesi kaldırılıp, yerine "vizyon adamı Tayyip" imgesi servis edildi.

2) Türkiye'de; 1950'lerden bu yana beslenip, radikalize unsur olarak sisteme balans ayarı yapmak için kullanılan iki unsurun; karikatürize isimleri ile "İslamcılık" ve "Kürtçülüğün", yeni dünya planı çerçevesinde bu coğrafyada üstlenmeleri gereken rol artık çok daha rafine olup, eski vulgarize halleri ile kalmalarına izin verilemezdi.

İslamcılığın "Erbakan" ; Kürtçülüğün "Öcalan" imgesinden temizlenmesi gerekiyordu.

İşte bu noktada AKP;

"İslamcılık" ve "Kürtçülüğün" yeniden inşaası için bir koza olarak örüldü.

Tayyip Erdoğan'a iktidar yürüyüşü de;

ABD-Almanya eksenindeki Atlantik kafalı "Kürtçülerle"

Kayseri-Üsküdar ekseninde konuşlanan liberal kafalı "İslamcıların"

eşliğinde açıldı.

3) Soğuk Savaş döneminde "Komunizm" öcüsüne inandırılıp, onlarca evladının kanı üzerinden denge sağlayan devlet elitleri;

geçiş döneminde, PKK kod adlı bir operasyonla, bu ülkenin binlerce evladının harcanmasına ve sanki bu evlatlar bir amaç uğruna can vermemiş gibi, bu davanın marjinalize edilip, gündemden düşürülmesine göz yumdular.

Bir zamanlar Kürt lafına bile tahammül edemeyen yapıların, bugün Kürt sorununu telafuz eden ve Kürtçü danışmanlar üzerine kurulan bir iktidarla şiir gibi olmaları ilk bakışta size garip gelebilir ama aşağıdaki üç maddeli formül çerçevesinde incelediğinizde; Türk Devleti'nin yakın siyasi tarihinde hep aynı dinamik üzerinden yönlendirildiğini görürsünüz.



a) Önce "Sorun"(Kürtçülük veya İslamcılık) ve sorunun taşıyıcısı(PKK veya radikal islami unsurlar) yaratılır

b) Devletin bazı birimleri bu sorunu yoketmek üzere sahaya salınırken; diğer güçleri bu sorunu kullanarak, ülkenin uzun vadeli bekaasını sağlama görevine inandırılır..

"Romantiklerle" , "Pragmatiklerin" aynı devlet yapısı içinde varlığı; bu yapıyı kurgulayanların şeytani (Dia-bolik) zekasının da ürünüdür.

Birileri "dağda şehit olarak"; diğerleri "Öcalan ile gizli görüşmeler yaparak" bu sorunu çözeceğine inanır.

Bu denge sayesindedir ki; Abdullah Öcalan isimli operatif ajan; Türkiye sınırının bir kaç yüz kilometre ötesindeyken de;

Marmara'nın ortasında bir adada, üniformalılar tarafından servis edildiği özel hücresinde dinlenirken de,

ÖLDÜRÜLMEZ.

Çünkü o bir GLADIO ürünüdür.

c) Sorunun ve taşıyıcının; küresel konjonktür adına işlevini kaybettiği noktada; taşıyıcıyı düşman belleyen kadrolara sorunun aslı gösterilir ve Yeni Oyun'a katılmaları istenir.

Kozmik dosyaların içini gören kadroların buna tepkisi farklı olur.

Bazıları; yıllardır uğruna mücadele ettikleri davanın bir makro fabrikasyon olduğunu anladıklarında, hayalkırıklıkları ile birlikte eskiden bağlı oldukları uluslararası doktrinel kimlikten sıyrılarak, gerçek anlamı ile yerli/milli bir dinamiğe kavuşurlar.

Diğerleri ise; mevkiler, statüleri, banka hesapları adına, geçmişin üzerine bir bardak su içip, önlerine konan yeni oyuna, aynen bir önceki gibi "evet" derler.

Tayyip Erdoğan'ın; aslında "Batı Bey'in Can Polat"'ı olduğu

(Bkz:
Batı Bey'in Can Polat'ı Erdoğan İçin Seçim Anı - Siyasi İslamı Dönüştürme Operasyonunun Türkiye'yi Dönüştürme Operasyonu Olduğu Anlaşılınca başlıklı yazımız)

ve

Öcalan Kürtçülük hareketi için neyse;

Tayyip Bey'in de İslamcılık hareketi için aynı güçler tarafından kurgulandığı ortaya çıkınca;

bu kozmik ifşaat karşısında eski kadroların iki farklı tepkisi olur :

Bazıları;

Yeni Oyun'u hiç bir şey olmamış gibi aynen kontrol edip; Musevi lobilerin koordinasyonunda eski düşmanlarının danışmanlığına soyunurken;

Bazıları;

Hayalkırıklıkları ve zamanında vermedikleri mücadeleyi şimdi verebilme kaygısı ile kitaplar yazmaya soyunurlar.

Kurumların; NATO merkezli küresel güvenlik doktrinasyonları ile Milli tezler arasında ayrışmasının,

Tayyip Erdoğan'ın zamanına denk gelmesi;

Tayyip Bey'in değil;


onu İslamcılık görüntüsü altında bu günler için yaratanların kararlılığının eseridir.




Yukarıda üç madde altında sergilemeye çalıştığımız bu klasik oyunun bugünkü ismi "federasyon projesidir"

Bu proje için küresel güçlerin;

nitelikli "İslamcılığa" ve nitelikli "Kürtçülüğe" ihtiyacı vardır fakat bunun zamanlaması tartışma meselesidir.

Birileri;

Bu devletin kadrolarını federalizm projesine ikna etmeye çalışmaktadır.

İkna olmakta zorlananların önüne;

Milli damarları hoş tutulsun diye "Yeni Osmanlı" projesi konulup, bu yolda devletin özel birimleri Özbekistan'dan, Afganistan'a başkalarının oyunlarına jandarmalık etmek adına göreve gönderilirken;

çoktan ikna olanlar ise;

ABD-Almanya eksenindeki NATO konseptine uygun Kürtçüler, Liberaller ve İslamcılar'la ortak ticari ve toplumsal mühendislik projelerine imza atmaktadır.

Hangi kanatta olurlarsa olsunlar; bu kadrolar artık Türkiye'nin bekaasını;

YENİ OYUN'A ADAPTE OLMAKTA görmektedirler.

Teslimiyetçilerle, "Onurlu Sızlanışçılar" arasındaki fark sadece önlerine konulan dosyaların başlığındaki farktır.

Dosyaların uzun vadeli içeriği aynıdır.

AKP; işte bu geçiş dönemi için; İslamcılıkla, Kürtçülüğün kozası olarak kurgulanmış bir platformdur ve son gelişmeler bu kozaya olan ihtiyacın sürdüğünü göstermektedir.

Bu ihtiyacın sürdüğü; son dönemde yaşanan olaylar arasındaki kurgusal paralellikte gizlidir.




AKP ile TSK'nın Gölge Boksları Kime Yaradı?

AKP'nin iktidar oluşu ile birlikte aynı paralelde yapılan iki yorumu hatırlayın :

"Refah Partisi eridi"


"DEHAP eridi"

Halbuki bu iki ekolün erimesi sözkonusu değil, sadece AKP içine monte edilmesi sözkonusu idi.

Bir de bunu ANAP ekolünü ekleyip, başına karizmasını kiralayan lideri oturttuğunuzda tablo tamamlanıyordu.

AKP tablosundaki uyumun İslamcı kanadı ile ilgili sorunların yaşandığı noktalarda Türkiye'de hep laiklik krizleri kurgulandı.

Stratejik miyop kurumların başrolu üstlendiği bu sanal krizler (Bkz : Hüsrev Kutlu Krizi : Milli Olma Sancısı Çeken İki Yapının - TSK ve AKP - Sanal Kavgaları başlıklı yazımız
)
en çok AKP ve lider kadroya yaradı.

"İslam" etiketi ile iktidara gelen bir lider kadrosunun iktidara gelir gelmez;

Anadolu topraklarını Hristiyanlığın ve Yahudiliğin çıkarlarına açma yolundaki istekleri taban nezdinde sorunlar yaşatmaya başladıkça;

medyada "laiklik" krizleri peşi sıra geldi.

Bu krizler sayesindedir ki;

AKP'nin tabanındaki cemaatler, camialarına,

"bakın bizim çocuk doğru yolda ilerliyor. Askere kafa tutuyor"

propagandasını diri tutabildiler.

AKP içinden Refah'ın kopuşu;

TSK-AKP ekseninde kurgulanan sanal kavgalarla önlendi.

Dolayısı ile iktidara geldiği günden beri "Türban Sorunu" 'nu ÇÖZMEYEN AKP ile

bu sorunu kronikleştirerek, AKP'nin ekmeğine yağ süren kurumlar;

nihai tahlilde;

Türkiye'yi dönüştürmek için AKP tarzı bir platforma ihtiyaç duyanların amaçlarına hizmet ettiler ve platformun dağılmadan, bir arada tutulmasına yardımcı oldular.




Erdoğan'ın Kitlelere Mesajı :

"Bana Oy Vermezseniz Sizi Asker Amcalara Veririm"

TRT'de yayınlanan ve şehit aileleri ile karşılaştığı için rahatsızlıklarını açıkça dile getiren Ali Bayramoğlu gibi "aydın" görüntülülerin katıldığı "Ne Yapmalı" programında;

AB fonlarından yararlandıkça giydiği kravatların ve ceketlerin kalitesi yükselen Oral Çalışlar;

Diyarbakır'daki geziye dair bir anektodu anlattı.

Çalışlar bölgedeki bir AKP'li yetkilinin,

ilk defa Erdoğan'ın bu gezisinde AKP rozetini taktığını kendisine söylediğini ve kendisini ilk defa AKP'li hissettiğini belirttiğini açıkladı.

Aslında bu tespitte; AKP'yi tehdit eden ikinci unsur gizli.

Bu da AKP içinden DEHAP'ın yeniden doğma riskidir.

İşte "Kürt Sorunu krizi" bu noktada Tayyip Erdoğan'a;

"bakın bana oy vermezseniz, sizi asker amcalara veririm"

kozunu sunmaktadır.





"Tavşan"la "Tazı" Aynı Anda Üretildi; Medyaya Sadece "Tut" Deme Kaldı


Irak'ın kuzeyinde; silah-para-uyuşturucu ticareti ile belirli bir olgunluğa erişerek, Türkiye'de siyaset satın almaya başlayan emperyal maşası aşiret sermayesi; Türkiye'de etnik tabanlı siyasetin de bir numaralı oyuncusu olmaya soyunmaktadır.

Irak'taki siyasi yapının oyuncuların uyuşturucu parası üzerinden Türkiye'deki "Kürtçülüğe" de talip olmaları an meselesidir. Savaş öncesinde Meclis'te milletvekilleri olduğunu söyleyen aşiretler, artık "Meclis'te partimiz var" noktasına gelmişlerdir.

İşte bu noktada; AKP açısından, içine aldığı "Kürtçü" ekolün;

yeni patronlarının yeni dinamikleri adına bünye dışına çıkarak, partileşmesi ciddi bir tehdit olarak başgöstermiştir.

AKP'nin "İslamcı" ekolünün ayrışmasını "sanal laiklik krizleri" ile erteleyenler açısından;

"Kürt Sorunu" işte bu noktada;

medya ile eşgüdümlü bir operasyonla en çok AKP'nin bütünlüğünü koruma açısından bir anlam taşımaktadır.

Aslında PKK terörünün tırmanışı ve evlere şehitlerin gelişi aylar öncesinden başlamasına rağmen; medya bu olaylara son dönemde ışık tutmaya başlamıştır...

Keza;

Manşetini bugüne kadar çok farklı odaklara kiralamakta bir beis görmeyen medya;

Kuzey Irak'taki PKK bayrağını nedense yeni görmüş ve "O Bayrak Oradan İnecek" tarzı,

AB standartları ile hayli uyumsuz başlıklar atmaya başlamıştır.

Bu dramatizasyonlarla eşgüdümlü bir şekilde ise;

NATO ile senkron kadrolar;

sanki bir kaç ay önce, "devlet politikası" ilan ettikleri AB yolunda devletin terörle mücadele yetkileri kısıtlanırken seslerini çıkarmayıp, Çankaya yolunda demokrasi puanları kazanan kendileri değilmiş gibi; "yetkilerinin kısıtlandığından" şikayet etmeye başlamışlardır.

Kısacası;

Kamuoyu önünde "tavşan" ve "tazı" aynı anda inşa edilmiştir. Medyaya sadece "tut" demek kalmıştır.

Diyarbakır'a Başbakan'ın sanki yabancı bir ülkeyi ziyaret eder gibi gerçekleştirdiği ziyaret bu çelişkiler bütünü ardından gerçekleşmiştir.






************************AÇIK İSTİHBARAT olarak TEZİMiZ********************************

AKP; dördüncü yılına girerken, bazısı medyaya yansıyan ciddi iç sorunlarla boğuşmaktadır.

Üstlendiği taşeronluk rolü; kadrolar arasındaki dokuları ve kadro ile taban arasındaki köprüleri zorlamaya başlamıştır.

Yaşanan "satış" ve "hortumlama" sürecinin, bütün medya perdelemesine rağmen gizlenemeyen boyutu, Abdullatif Şener gibi isimlerin karşı çıkışlarında kendini göstermektedir.

İslami referanslar üzerinden iktidara gelen bir liderin;

Türban sorununu çözemediği gibi, sözkonusu kitlelerin aş ve iş sorununa da ciddi çözümler üretememesi üzerine,

bir de "ABD askerlerinin başarısı için dua eden" ve Yahudi bankerlerle hemhal olup, İstanbul'u Bizans hayallerine servis eden bir küresel bürokrata dönüşmesi ise;

taban nezdinde ciddi rahatsızlıklar yaratmaktadır.

ANAP ekolünün emanet edildiği Cemil Çiçek gibi isimler kendi sazını çalarken;

Partinin "Kürtçü" kanadında da, "artık ayrı bir parti kurmanın vakti geldi mi?" şüpheleri su yüzüne çıkmaya başlamıştır.

AKP'nin alet olduğu "Kuzey Irak" sürecinin yarattığı uyuşturucu-silah ticareti rantının Türkiye'deki yansımalarının bu şüpheleri beslemedeki rolü ortadadır.

APO kod adlı operatif ajanın PKK içindeki rolü törpülenirken;

Leyla Zana üzerinden terörün dişileştirilmesi

Türkiye'de "Kürtçülüğün" siyasallaşması sürecinde;

sermaye şartının yerine geldiğinin, sıranın liderleşme aşamasında olduğunu göstermektedir.

Son günlerde yaşanan olaylar;

bu dinamiği gören ve küresel operasyonları çerçevesinde, bölgeyi ve Türkiye'yi dönüştürmede hala AKP gibi bir platforma ihtiyaç duyanların;

AKP içinde Kürtçü dinamiği parti içinde tutmak adına çok yönlü bir dinamik kurguladıklarını göstermektedir.

Bu yolda herkes üzerine düşeni başarı ile yürütmektedir.

PKK;

bombalama eylemleri ve tırmandırdığı terör ile;

Kürtçülerin üzerine devletin güvenlik güçlerini salmak için gerekli psikolojik meşruiyet zeminini sağlamakta;

Terörle mücadele için ellerinden yetki alınırken AKP ile şiir gibi olanlar;

şimdi aynı AKP'yi yetkilerini kısıtlamakla suçlayarak; dolaylı olarak, Kürtçülere "sizi bizden koruyacak siyasi sığınak AKP"'dir mesajı yollamakta;

Kuzey Irak'taki PKK bayrağını aylardır görmezden gelen medya;

yeni bir şey keşfetmişcesine "bayrağı indirin oradan" manşetleri attıktan hemen sonra;

Tayyip Erdoğan'ın "Kürt Sorunu" söylemine verdikleri destek ile;

PKK ile Kürtçülüğü ayıran fakat adresi AKP olarak gösteren tabloya nitelikli bir destek atmakta;

Bir bildirinin altına imza atmaktan başka bir şey yapmamış olan "aydın" süsü verilmiş entellektüel taşeronlar ise,

Erdoğan'ın yanına biblo gibi dizilerek,

"Kürtçü entellektüellere" , düşünsel kıblelerini işaret etmekte bir sakınca görmemektedirler.

Yukarıda saydığımız unsurların şu ya da bu şekilde ancak

AB-D ve NATO merkezli dinamiklerin türevleri olarak varolduğunu gözönünde bulundurursanız;

son günlerde yaşadığımız "Kürt Sorunu" polemiğinin aslında bir "Kürt Sorunu" değil

"AKP sorunu" olarak karşımızda durduğunu daha net bir şekilde görürüz.

Ortada;

Kürtçülüğün siyasi dinamiğini AKP dışına taşımak isteyenlerle;

bunu engellemek için;

PKK'dan , TSK'ya;

Medyadan, "entellektüel taşeronlara" kadar geniş bir yelpazeyi devreye sokanların çatışması ile karşı karşıyayız.

AKP'nin "Dördüncü Senesi" öncesinde bu sahneyi çatarak;

Tayyip Erdoğan'a nitelikli destek atanların,

bu desteklerinin ödüllerini nasıl aldıklarını İstanbul ve Türkiye'deki dönüşümü izleyerek seyredebilirsiniz.

Tabi Tayyip Erdoğan'ın nasıl ödüllendirildiğini görebilmeniz için ise Kanada'daki iş adamlarını ve bankacılık sistemini bilmeniz gerekir ama o başka bir yazının konusu.

Ara sıra görüntüyü kurtarmak için;


"Onurlu Sızlanış" gösterenlerin varlığı da;

"Tek Bayrak, Tek Vatan" sloganının hemen ertesinde,

CIA El Kitabı gibi, Türkiye'deki bütün etnik unsurları sıralayan bir Başbakan'ın varlığı da sizi yanıltmasın.

Ortada bir "Kürt Sorunu" yoktur;

Sorunumuz;

"Kürt Sorunu"nu;

kendi tabanları ve kadroları nezdinde pozisyonlarını güçlendirmek için kullananların Millet'i salak yerine koyma sorunudur.

TSK-AKP-PKK-STK("Aydınlar")

dörtgeninde kurgulanan bu sanal kavgalar adına uyanık olup, mücadelenin gerçek zemininde sağlam bir duruşa sahip olmak her vatanseverin görevidir.

Saygılar


www.acikistihbarat.com

© 2005 Açık İstihbarat



DEVLETİ AB SEKRETERYASI YAPAN ÇERÇEVE - Behiç Gürcihan

AB'nin hükümetin önüne son anda bilinçli olarak sürdüğü

ve TBMM'den; Genelkurmaya ve Cumhurbaşkanlığına kadar bu devletin bütün kurumları narkozlu gözlerle izlerken;

Tayyip Bey'in bir kaç danışmanı ve İngilliz Büyükelçisi ile beraber bir parti binasına Millet adına "KABUL ETTİĞİ"

bu tarihi belge;

Gümrük Birliği sürecinden sonra; Türkiye Devletini bütün kurumları ile AB'nin bir sekreteryası haline dönüştürüyor.

Tayyip ve ekibinin bunu yapmasına kimse şaşmıyor.

Bütün bunlar olurken;

AB'yi Atatürk'ün hedefi olarak gösterirken;

üzerinde Atatürk'ün üniformasını taşımaktan gocunmayanların bu süreci seyretmesine şaşıyor.

Şaşırmayın Beyler...

EMİN ŞİRİN TAYYİP BEY'E BİR DE ŞU KANADA'YI SORSA... - Behiç Gürcihan

Sizlerde izliyorsunuz; son günlerde yaşanan medyayı Oferleme operasyonunun arka planında hep Kanada çıkıyor.

Bu noktada Emin Şirin'in yardımına ihtiyacımız var.

Emin Şirin ne alaka diyebilirsiniz.

Hakkını vermek lazım; tek başına soru önergeleriyle, neredeyse CHP'den fazla ve odaklı muhalefet yapıyor.


Konumu gereği bu sorular şu ya da bu şekilde cevaplanmak zorunda.

O yüzden kendisinden rica ediyoruz.

Son günlerde; arkasında hep Kanada merkezli şirketlerin çıktığı medyayı oferleme operasyonu ile ilgili; bizim elimize ulaşan bilgiler doğrultusunda aşağıda derlediğimiz soruları bir zahmet kendisi de soruşturup, Tayyip Bey'e bir sorsun.

Nedir bu Kanada'nın sırrı...

GLADIO'YA MEKTUPLAR - I : OYUN TARZIN HİÇ DEĞİŞMİYOR - Behiç Gürcihan


Sevgili Gladio;

Küresel şebekenin ülkem üzerindeki senaryoları bir üst aşamaya geçti geçeli, senin de ne zaman operatif kol olarak aktif olarak devreye sokulacağını merak ediyorduk.

Maslak'ta kurulan karargah sonrasında saniyeleri sayar gibi saydık.

Acaba kaç ay sonra klasik "Gladio-vari provokasyonlar" başlayacak diye.

İnan bizi hayal kırıklığına uğratmadın... Sen uyandın uyanalı...

PKK bir farklı eylem yapar oldu...(Adını yakında PC4 diye değiştireceğiz)

12 Eylül öncesinde sağ-sol fay hattında kurguladığın provokasyonları

bu sefer Türk-Kürt ekseninde benzer tonlarda sergilediğini görünce;

eski bir dostu görmüş kadar sevindik, içimiz nostalji ile doldu.

Ağrı Dağı'nı Boğaz Tepelerinde Savunmak(Sivil Topluma Karşı, Milli Toplum Kuruluşları) - Behiç Gürcihan


Sivil sözcüğü; SOROS isimli karaparacı-uyuşturucu baronu pislemeden önce nezdimizde muteber bir sözcüktü.

Ne zaman ki,

Türkiye'yi dönüştürme projesi çerçevesinde SOROS ismi ile özdeşleşen dış güçler Türkiye'deki bazı entellektüel taşeronlara para akıtıp, STK başlığı altında bir cephe açtı...

O zamandan beri ağız tadı ile Sivil sözcüğünü kullanamaz olduk.

Sivil'in S'si bize hep SOROS'u,

SATIŞI

ve SAMİMİYETSİZLİĞİ

çağrıştırır oldu.

KUVA-İ MİLLİYE HAREKETİ : GÖRÜLDÜ; ONAYLANDI(Vatanseverlikle Vatanhainliği Arasında Vataneblehliği) - Behiç Gürcihan

Türkiye'de son dönemde yaratılan Kuva-i Milliye dalgasının içinde bir truva atı var ki;

"Kuva-i Milliye" ruhu ile yola çıkan vatanseverlerle;

"Bu ülkede bağımsızlık hareketi örgütlenecekse, onu da biz örgütleriz" ekolünün uzantısı olarak devreye sokulanları ortak bir noktada buluşturuyor.

Vataneblehliği bu noktada neon harflerle gözümüzü almaya başlıyor ve ülkenin geleceği açısından; vatan hainliği kadar tehlikeli bir konum arzediyor.

Somut iki örnek üzerinden konuşalım :
YAŞAR PAŞA'YA MEKTUP : CERRAH'IN ELLERİ, ASKER'İN YÜREĞİ - Behiç Gürcihan

Yaşar Paşam;

Size;
ülkemin sürüklenmeye çalışıldığı kaosu; eşiyle, dostuyla kaygı içinde izleyen ve izlemekten öte ne yapacağı konusunda kafası hayli karışık yüzbinlerce vatandaştan biri olarak yazıyorum.
Sizin dışınızda yazacak bir makam bulamadığım için utanıyorum aslında.

Varlığı ile yokluğu anlaşılmayan bir Cumhurbaşkanı;

Çevresi malum odaklarca çevrilmiş kafası hayli karışık bir Başbakan;

AKP içi dengelerde üstlendiği geçici roller dışında ortalıkta gözükmeyen bir Meclis Başkanı;

Mustafa Kemal'le AB vizyonunu eşleştiren bir Genelkurmay Başkanı'na sahip bir

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak;

kısa bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturacak bir ASKER'e yazmak dışında pek fazla seçeneğim yok aslında.
"VATAN" DEĞİL "MAL" MERKEZLİ BURJUVA FAŞİZMİ FİLİZLENİRKEN - Behiç Gürcihan

"Şehirli Muhafazakarlığın" temsilcisi olma iddiasına soyunan gazete de...


Hitler'in Kavgası'nı, "Çok Satan" olmadığı halde, manşetten "Çok Satan" olduğunu iddia ederek "Çok Satan" konumuna getiren gazete de...


Yazdığı köşe yazılarında...

"hiç ummadığınız zengin semtlerde bile kuvay-ı milliye örgütlenmeleri kuruluyor" diyerek;

beyaz yakalıların silahlandığını imasını yapanların başında olduğu gazete de



AYNI. "Türk Milliyetçiliği Aryanlaştırılıyor" başlıklı Jeo-Kritik'te dikkatinizi çektiğimiz süreç gittikçe derinleşiyor.
Türkiye'nin plazalarında bu toprağın alışık olmadığı bir tür milliyetçilik serpiliyor ki;
bu milliyetçilik Anadolu bozkırlarının, tarihten kaynaklanan, efsanelerinden entellektüellerine her şekilde donanımlı Milliyetçilik kültürünün "vatan-toprak-millet" merkezli toparlayıcı özelliğini değil;

"malıma mülküme zarar veriyorlar, ele geçiriyorlar" tepkisinden beslenen, kaynağını Anadolu'dan değil, yabancı faşizan metinlerden alıp ezoterik imgelerle süslenen, "temizlikçi-saflaştırıcı" bir özellik taşıyor.

YUVARLAK MASA ŞAŞKINLARI : AB'YE DE GİRELİM; IRAK'A DA - Behiç Gürcihan

Ortada Türkiye'yi NATO çerçevesinde Irak bataklığına bulaştırma ve Türkiye'yi Irak üzerinden İran ile savaştırma senaryosu olduğunu...
(Bkz : Kerkük'e NATO Müdahalesi Senaryosu Hazır)

ve işte gördüğünüz gibi Bilderberg kızağına alınan yazar-kasalar üzerinden bu senaryo sürekli pompalanıyor.

Tabi bu arada bir yandan PKK kartı sokaklara dökülürken; diğer taraftan İngiliz istihbaratının zor günler için sakladığı Hizb ut-Tahrir'e Fatih Camii'nde; polisin gözleri önünde, hilafet-şeriat parodisi oynatılıyor.

İzleyenlerde Türkiye'ye şeriat geldiğini zannedip, ürperiyor.

İçiniz rahat olsun. Ülkeye şeriat geldiği felan yok.

Kerkük merkezli; Türkiye'yi Irak'a bulaştırma ve Irak üzerinden İran'la savaştırma senaryosunun
ülke içindeki ayakları tek tek devreye sokuluyor.

Bir yandan "şeriat"; diğer taraftan "Kürtçülük" kartı sivriltilirken; bazılarının AB'nin A'sını Atatürk, B'sini Bağımsızlık zanneden kronik miyopluğu sürüyor.
ASKERİN ÇARIĞININ TOPRAK; TOPRAĞIN ÇARIK DOLDUĞU GÜNLER - Behiç Gürcihan

Logosunda "Türkiye Türklerindir" yazan gazete;

PKK'nın halkla ilişkiler kampanyasına soyunuyor.

Çanakkale'de aynı anda toprağa düşenden; birini MARKA'nın önüne; diğerini bir katilin arkasına koyup,

paryalaştırmaya çalışanlar;

KÜRESEL EFENDİLİKLERİNİ BENİM TOPRAĞIMDAN ÜZERİNDEN İLAN ETMEYE HAZIRLANIYORLAR.

İşte bu noktada; ilan panolarına asılan

"Türk Ordusu'nun Kışlası Halkının Yüreğidir"

sloganlı;

HARBİYELİLERİ gösteren 30 Ağustos posterleri aklıma geliyor.


HİLMİ BEY'İN SİVİLE "AŞAMALI" HAZIRLANIŞI(Atatürk'ü ve İslam'ı Tramplen Olarak Kullanma Sanatı) - Behiç Gürcihan


Önce ufak bir testle hafızalarımızı tazeleyelim...

Aşağıdaki söylemler sizce kimlere ait...
““Bu manada inanmis bir insanin Bati karsisinda, Amerika’yla entegrasyon karsisinda olmasi katiyyen düsünülemez

''''Atatürk bu vizyonu, ulusa bilinçli olarak vermistir. Atatürk, geri kalmisligin, maddi ve manevi çöküntünün içinden çekip çikardigi ulus için geriye dönüsü olmayacak yegane istikametin ''çagdas medeniyet'' oldugunu düsünmüstür. Bu vizyon sayesindedir ki Türk ulusu, karanlik cereyanlarin etkisinden siyrilarak bugünlere ulasabilmistir. Bugünkü AB''ye üyelik hedefimiz de esasen bu vizyonun bir asamasidir. AB üyeligini, Ulu Önder Atatürk''ün bizlere vermis oldugu ''Türkiye''yi çagdas uygarligin ilerisine tasima hedefi'' için önemli bir araç olarak görmekteyiz"

“Demokratik Cumhuriyet"


Yukarıda altalta sıraladığımız sözlerden ortadakinin kime ait olduğunu gündemi takip ediyorsanız biliyorsunuz.

DOĞRU SORU : APO NEDEN BAŞKA BİRİME DEĞİL DE MİT'E TESLİM EDİLDİ?(Enformasyon Katsayısının Eşiğinde Kritik İddialar) - Behiç Gürcihan

PKK elebaşını Türkiye'ye getirme sürecinde yaşanan o uzun yol hikayesi sırasında;

Öcalan'ı aslında devletin iki ayrı birimi; birbirinden bağımsız olarak takip ediyordu.

İşte bu noktada;

ABD; devletin çok özel kuvvetlerine Öcalan'ı belli şartlarda teslim etmeyi teklif ediyor fakat bu teklif reddediliyor...

Bu özel birim; kendi özel yöntemlerini kullanarak, Öcalan'ı saklandığı yerlerden çıkartmak için;

St. Petersburg meydanında; Yeltsin'in yakınlarındaki bir ismin boğazını kesecek kadar, yakın takibi sıklaştırıyor.

ABD bu noktada;

bu özel birimin kendilerinden bağımsız olarak Öcalan'ı ele geçireceğini ve Öcalan üzerindeki kontrolü kaybedceklerini anlayınca;
Öcalan'ı bu özel birim yerine; "alışveriş" şartlarını kabul eden, müstesna bir başka kurumumuza teslim ediyor.

Böylece Öcalan; kontrollü bir şekilde Türkiye içine yerleştirilmiş oluyor.
YETKİSİZ BÜROKRATLARIN DAVA AÇMA REHBERİ - Behiç Gürcihan

Genelkurmay'ın kadroları kime dava açar peki biliyor musun...
Bize...

Bazıları "tehdit altında gazeteci" havalarında caka satarken;

Bizim gibi bağımsız gruplar; Genelkurmay'ın İkinci Başkanı İ. Başbuğ Bey'in hakkımızda başlattığı soruşturma süreci ile uğraşırız.

Hem de kendi yazılarımızdan dolayı olsa gam yemeyeceğiz.

"Haki renkli tepelerde" bu acar gazetecilerle yemek yiyen "Aslan" amcanlar; bizim sitede yeralan ve hakaret içerdiği için görür görmez yayından kaldırdığımız okuyucu yorumlarından yola çıkarak;

hakkımızda;

"Türk Silahlı Kuvvetleri, onu temsil eden ve ayrılmaz bir parçası olan komuta kademeleri hedef gösterilerek tahkir ve tezkif edilmiştir"

suçlaması ile Adalet Bakanlığı'na başvururlar.

Apo kod adlı Öcalan iti ve şebekesi hakkında "yetki" sıkıntısı çekenler; sözkonusu Açık İstihbarat olunca, hiç yetki sıkıntı çekmiyorlar anlayacağınız.

Caddebostan Operasyonu : Elitler Avam'ların Donunu Görünce (Avam'ların Oyuna, Elitlerin Gücüne İhtiyaç Duyanların İnce İstanbul Operasyonları) - Behiç Gürcihan

Yıllardır televoleler ve medya üzerinden ELİT donuna maruz kalıp; buna duydukları tepki üzerinden "muhafazakar dinamikleri" besleyen "AVAM" kitleler (Bkz : AKP); ilk defa ELİT'lere kendi donlarını gösterme fırsatı buldular...

Caddebostan Plajı Operasyonu'ndan sözediyoruz...

Neden "Operasyon" dediğim yazının sonunda daha bir netleşecek.

Hep beraber düşünelim :


Hayatlarını "İslamcılık" üzerine kurup, kitlelere bu kavram üzerinden kendilerini pazarlayanların;

AB yolunda "Hristiyan Demokrat" kulübüne girmeye çalışması ile, "Avam"'ın Caddebostan Plajı'ndan denize donla girmesi arasında bir bağ var mı acaba?

YETKİSİZ BÜROKRATLARIN BAŞBAKANLIK SEVDASI NEREDEN ÇIKTI? - Behiç Gürcihan


Eskiden hatırlarsanız terörle mücadele etmek için sıkıyönetim istenirdi...

AB yoluna çıktık çıkalı...

Artık "sıkıyönetim istemek" insanı koltuğundan edebilir...sadece mevcut koltuğundan değil, potansiyel koltuklardan da...

O yüzden bu günlerde moda...

"Başbakanlık Müsteşarlığının kontrolünde Terörle Mücadele Birimi" istemek.

Yalnız her gün sergiledikleri çelişkilerle Millet'i çileden çıkartan ve son "Yetkimiz yok" çıkışı ile artık illallah dedirtenlerin bu çelişkileri niye sergilediğini doğru analiz etmemiz gerekiyor.


RİYAKARLIĞA DEVA ÖNERİ : SINIR ÖTESİNE DEĞİL İÇİNE OPERASYON YAPIN - Behiç Gürcihan

Kerkük'ü Irak içinde "Kıbrıs"laştırma yolunda NATO merkezli bir planın gündemde olduğunu ve bu plan doğrultusunda;

TSK'nın bölgeye müdahil olmasının sağlanacağını ortaya koymuştuk.
Daha sonra 26 Haziran 2004'te kaleme aldığımız;

""Kerkük'ün NATO İşgali ve Jandarma Türkiye" Senaryosu Derinleştirilirken Gaza Getirilen Türkiye"

başlıklı analizimizde ise;
Türkiye-ABD arasında gerilen ilişkilerin ardından yaşanacak bir "müdahale" senaryosunun;

iktidardaki siyasilerin ve bürokratların millet karşısında yıpranan imajlarına telafi şansı verirken,
aynı zamanda Türkiye'yi Kerkük'e NATO'nun ucu olarak yerleştirme yolunda önemli bir adım teşkil edeceğini yazmış ve bu senaryonun gerçekleştirilen bir tatbikatta nasıl önceden test edildiğini ortaya koymuştuk.

Kerkük'ü NATO himayesinde uluslararası bir koloni haline getirme yolunda yine birilerinin düğmeye bastığını görüyoruz.

"SINIR ÖTESİ OPERASYON" sürecine karşı uyarıyoruz.


Kandil dağının ışığını söndürmenin yolu;

İŞGALCİLER KATLETTİKLERİNİN; KANALİZASYONLAR KİRLETTİKLERİNİN "GENİNİ" TAŞIR - Behiç Gürcihan

ABD'nin İstanbul Başkonsolosu David Arnett'i;

Asya depreminde hayatını kaybeden Başkonsolosluk Ticaret Ataşesi Yardımcısı Ezgi Gümüşoğlu'nun cenazesinde;

namaz kılarken gösteren resimlere bakarken kapıldığım duygu;

Arnett'in;

"İstanbul, şiş-kebab çok güzel, yine gelecek ben"

tadında bir demecin ardından patlattığı;
"Genlerimde Türk geni olup olmadığını araştıracağım"

bombası ile doruğa çıktı.

Temsil ettiği devletin politikaları sonucu; sadece Ortadoğu'da değil, bütün dünyada Müslümanlar öldürülüp, ezilip, ikinci-üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görürken namaz kılan Arnett'in;

Türkler ve hakim oldukları coğrafya - İstanbul'undan Kerkük'üne - devleti ABD'nin liderliğindeki küresel güçler tarafından hedef tahtasına yatırılmışken;

"Türk geni" özlemine girmesi tam anlamı ile bir komedidir.

İYİ Kİ ŞEHİT DÜŞTÜN TEĞMEN'İM... - Behiç Gürcihan


Rütbeleri yılların sayısına göre okuyanlar üzülür senin Teğmen'ken gidişine...

Sen ise en katıksız rütbeden en ulvi rütbeye bir adımda terfi etmişsin...

O mayın seni ne büyük yüklerden kurtardı bir bilsen!

Düşünsene;

Askerlerinin başına çuval geçirilişini izlemek zorunda kalabilir;

Hatta ertesi gün seni ziyarete gelen ABD Büyükelçisi'ni kapıda karşılayıp, onla poz verip kameralara gülümseyebilirdin;

Sınırlarından tonlarca C4 girerken bunu izleyip;


daha sonra kamuoyuna; sanki o C4'leri durdurmak vatandaşın işiymiş gibi; "sınırımızdan tonlarca C4 girdi,dikkatli olun" açıklamaları yapmak zorunda kalabilirdin;

Hayatını karın ağrısı çelişkiler içinde geçirmekten kurtuldun...

"Laiklik elden gidiyor; şeriatçılar kadrolaşıyor" diye yaygara koparıp;

Daha sonra bu "şeriatçı" kadrolaşmanın merkezine oturttuğun Başbakanlık Müsteşarı'na bağlı "sivil" bir Terörle Mücadele Birimi kurulması tavsiyesinde bulunmak zorunda kalmaya ne dersin...

Sürekli seni arkandan hançerleyenlere hala ısrarla "STRATEJİK MÜTTEFİK" demenin seni ilkokul çocukları nezdinde düşürdüğü konumu bile görmezden gelmenin psikolojik yükünü saymıyorum bile...

"Port of London"dan "Port of Haydarpaşa" 'ya İKONİK TERÖR(Küresel Baronların TEK DÜNYA Projesi için TEK ULAŞIM AĞI) - Behiç Gürcihan

"Port of Haydarpaşa Authority"

aynen Port of New York Authority

ve Port of London Authority gibi

küresel ulaşım trafiğinin (bu ulaşıma sadece insanları değil, uyuşturucu ve silahı da ekleyin lütfen)

sinir noktalarından biri olacaktır

Nasıl "Port of New York"

ve "Port of London";

ABD'lilere ve İngilizlere bırakılmayıp;

KÜRESEL BARONLARIN denetimindeki özel yapılara devredildiyse;

birilerinin gözünde; "Port of İstanbul"'da Türklere bırakılamayacak kadar değerlidir
İSRAİL ORDUSU AĞZI İLE LONDRA TERÖR BİLDİRİSİ(El-Kaide Masalına Alternatif ŞEBEKE TEORİLERİ) - Behiç Gürcihan

7 Temmuz saldırısının hemen ardından sayfalara ve ekranlara bir "El Kaide" propagandası düştü ki evlere şenlik.

Hala birilerinin "El Kaide"''nin varlığını sorgulamadan kabul ettiğini görmek bana zamanında rastladığım bir karikatürü hatırlatıyor.

Karikatürde; bir UFO'nun içindeki iki uzaylı tiplemesi dünyanın üzerinden geçerken;

biri diğerine aynen şöyle diyor :

Geminin yanlarında iki yanıp sönen ışık yak ve düz uç ki, aşağıdaki salaklar bizi uçak zannettsin


UFO'ların varlığı ve içeriğinden bağımsız olarak bu karikatür; terör olaylarını yorumlarken kendilerine "uzman" diyenlerin düştüğü temel hatayı tek bir karede özetliyor.


GELECEKTE BİR 4 TEMMUZ TÜRK MİLLETİ ADINA BİR KAYIT YAPILACAK - Behiç Gürcihan


ÇUVAL'ın perde arkasında ki ayrıntılar ÇUVAL'ın intikam günü geldiğinde ne kadar işimize yarar bilmiyorum ama...

O günden bu güne konuyla ilgili yaptığım sohbetlerde sürekli karşıma çıkan iki unsur bulunmakta :

1) Askerlerimizin başına çuval geçirilmesinden sonra; Bağdat'a giden yol üzerinde birden fazla pusu atılmış ve Ankara'dan emir beklenmiştir.

Bölgedeki ekiplerimiz; kendi askerlerimizin de şehit olması pahasına; askerlerimizi esir alan ABD'li birliği yoketmek için emir beklemişlerdir. Ama nafile.

Kısacası Ankara'dan emir; sadece olay öncesinde değil, olay sonrasında da gelmemiştir.

2) Olay sadece askerlerimizin başına ÇUVAL geçirilmesi ile sınırlı kalmamıştır. Gönlümüz; burada yaşanan olayın ayrıntılarını yazmaya elvermez. Fakat ÇUVAL yaşananlar karşısında sadece bir ayrıntıdır.

Neticede; Tarih sahnesinde bir ÇAPULCU'dan başka bir şey olmayan "THE AMERICAN SOLDİER"

Tarih sahnesine; her yönüyle bir ASKER olarak geçen

MEHMETÇİK'in başına ÇUVAL geçirebilmeyi başarmıştır.

BUNUN İNTİKAMI MUTLAKA AMA MUTLAKA ALINACAKTIR.

PAŞA ÇOCUKLARI; PAŞA GAZETECİLERİ ve KAPILAR - Behiç Gürcihan

PAŞA ÇOCUKLARI ile PAŞA GAZETECİLERİNİN temel bir benzerliği vardır...

İkisinin de önlerinde;

normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının önüne açılmayacak KAPILAR açılır.

fakat bu KAPILAR'ın arkasında PAŞA ÇOCUĞU ile PAŞA GAZETECİLERİ farklı şeyler görürler :

PAŞA GAZETECİSİ için;

o karizmatik ve tarihi üniforması içerisinde PAŞA bir GÜÇ objesidir; kendisine rahatlıkla bulaştırabileceği bir GÜÇ.

"GENÇ SAZANLAR" ÜZERİNDEN "GENÇ SUBAYLAR" OPERASYONU YENİDEN DEVREDE(Ankara'da Ağustos öncesi Tekrarlanan SAZAN AVI) - Behiç Gürcihan


Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay'ın ince bir dezenformasyon esintisi sonucu attığı "Genç Subaylar Rahatsız" manşetinden sonra, Edelman bu sefer sazı kendi eline aldı ve Nasıl 3-4 yıldızlılarla aralarının iyi olduğunu ama alt seviyelerde rahatsızlığın sürdüğünü dile getirdi. Malzemenin güzelliğine bakar mısınız?

Bir Büyükelçi; bir personel şefi edası ile;

TSK komuta kademesi hakkında ahkam kesiyor ve
TSK'nın üst kademesini ortadan ikiye bölüyor.

3-4 yıldızlılar ve aşağısı. Ne tanıdık değil mi...

"Genç Subaylar" - "Yaşlı Subaylar"...

Tabi Edelman; Genelkurmay'ımızın;

"Türk Silahlı Kuvvetleri; onu temsil eden ve ayrılmaz parçası olan komuta kademelerinin hedef gösterilerek tahkir ve tezyif edilmesi"

konusunda ne kadar hassas olduğunu bilmiyor.

SOROS SÜLÜKLERİNİN BOL UYUŞTURUCULU "HOLLANDA SANDVİÇİ" (KAPALI Şebekeler Üzerinden AÇIK TOPLUM Finansmanı) - Behiç Gürcihan

AÇIK TOPLUM goygoycuları;

Dünyanın EN KAPALI ve KARANLIK şebekeleri tarafından finanse ediliyorlar

ve bu şebeke;

Hollanda'dan ABD'ye bir dizi YASAL AÇIK üzerinden devasa bir kara para gücünü küresel gündemleri doğrultusunda hareket ettiriyor.

Kanser gibi yayılan bu şebekenin ayrıntılarını ileriki yazılarda daha da netleştireceğiz.

CIA adına kara para aklayan Blackstone şirketinden;

Bu şirketle bağlantılı Carlyle Grubu'na...(Hani şu Koçlarla işbirliği yapıp Türk Telekom'a talip olan Grup)

Rothschild sülalesinden;

MOSSAD'ın finans kolunda faaliyet gösteren "Kirli" Rafi Eytan ve Shaul Esienberg'e kadar;

bir dizi büyük sülükten bahsediyoruz.

Kanımızı emiyorlar...

Canımızı emiyorlar...

ve bir de bütün bunları yaparken;

O kanlı ağızları ile bize "DEMOKRASİ" ve "AÇIK TOPLUMDAN" bahsetmeye utanmıyorlar.
İSTANBUL BİR LİMAN; FERGANA BİR VADİ; SOROS KİM? ( Limanlardan Vadilere Küresel Uyuşturucu-Silah Şebekeleri) - Behiç Gürcihan


Karşısında duran da; taraf olan da; SOROS isimli zatı; olumlu bir kavramla yanyana kullanıyorlar : "DEMOKRASİ".

Halbuki vitrininde durduğu KÜRESEL ŞEBEKEYE baktığınızda SOROS'a yakışan tek bir kelime var : UYUŞTURUCU

Ayaklarını BOĞAZIMIZA doğru uzatmış, ahkam kesen bu zatın şebekesinin neden HOLLANDA merkezli çalıştığı da;

Geçenlerde ülkemize gelip; Türk ordusuna demokrasi dersi vermeye kalkacak kadar komikleşen; Kraliçeden emir alan Hollanda Genelkurmay Başkanı'nın emrindeki gemilerin Akdeniz'de sadece asker ve silah taşımadığı iddiaları da aslında hep birbiri ile bağlantılı.

UYUŞTURUCU ve SİLAH; bu dünyada hep kolkola dolaşır.

Biri VADİ'lerde üretilip, tüketilmesi için LİMANLARA indirilir.

Diğeri LİMANLARDAN; kullanılması için VADİLERE taşınır.

Bu iki bağlantılı akış sonucunda birileri alçalırken, diğerleri yükselir.

ABD Derin Devleti'nin uzantısı IRI'dan aldığı danışmanlıkla bile kendini kurtaramayacağı anlaşılan "RECEP ABİ" ile;

Bu çöküş sürecine; GÖZLERDEN UZAK; UYUŞTURUCUYA HAYLİ YAKIN bir coğrafyada, NATO gözetiminde hazırlanan "HİKMET ABİ"

Bu iki akışın etkilerini gün geçtikçe daha fazla hissedeceklerdir.

SOROS ŞEBEKESİNİN; neden Türkiye'de bir DEVRİME ihtiyacı olmadığı bu denklemde gizlidir.

İSTEDİĞİN EZİLECEK BAŞ OLSUN; SEN BİR YÜREK BUL YETER
(Amerikan Köpekleri ve Şehit Dostu ABD Büyükelçiliği)


Edelman-Kunstadner ikilisinin Ankara'daki kötü polis-iyi polis oyunu sürüyor.

Edelman hazretleri; Boğaziçi Üniversitesi'nin
korunaklı ortamında "baş ezme" sevdasına kapılırken;
Kunstadner, Ankara'da açtığı resim sergisinin
gelirlerini TSK Elele Vakfı'nına bağışlıyor.

YANLIŞ OKUMADINIZ :

Kandil Dağı'nda PKK'yı himaye eden ABD'nin
Büyükelçiliği, resim satışından geliri şehitlerimize
bağışlıyor.

Bu komedinin ismini siz koyarken; biz Edelman
hazretlerine HODRİ MEYDAN çağrımızı yenileyelim :

Senin istediğin BAŞ olsun.Biz senin önüne buradan
Washington'a kadar baş sereriz.

O işin kolay kısmı. Ama senin işin daha zor.

Senin bir yerlerden bir tane YÜREK temin etmen lazım!


Fethullah'ın "AKŞAM" "NAMAZI"(Katolikseviciliğin Tersten Okunuşu) - Behiç Gürcihan

Puslu bir sonbahar günü

İç karartıcı bir yağmur...

Bandırma'daki askeri üsse bir ABD uçağı iniyor

Uçakta ABD'nin diplomatik kargosu olarak gelen Fethullah Gülen; oradan özel bir helikopterle alınıp;

İstanbul'a;

"Dinler Arası Dia-log" merkezine götürülüyor.

Gülen'in yanında Patrik ve Hahambaşı yapacağı tarihi basın toplantısına ilgi yoğun;

Egemenliği paylaşmakta bir sakınca görmediğimizden olsa gerek;

Türk Bayrağı'nın yanında AB bayrağı da dalgalanıyor..
MGK'DAKİ HARİTAYA SIĞMAYAN ÖZBEK ÇOCUK - Behiç Gürcihan

Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum;

Devlet büyüklerimizin periyodik olarak toplandığı MGK salonunun bir duvarında Türkiye haritası bulunur.

Sınırlarına hapsedilmekle kalmayıp, sınırlarının tartışılır hale gelmesine engel olamayan; atalet girdabına düşmüş bir devletin en sembolik görüntüsüdür o harita.

Nasıl mı...

İsterseniz biraz geriden alalım...

Dünyada; kendisine yönelik psikolojik harp operasyonuna müdahale edemeyen tek MGK olarak tarihe geçen ve resmi TESEVvari bir yapıya kavuşan Milli Güvenlik Kurumu bazı eblehler tarafından "derin devlet" diye lanse edilip, karalandı ve İsmet Berkan gibi isimler bu işi; MGK'nın "derin devlet" olarak suikast işlediği iddialarını alenen gazetelerin manşetinden yazmasına kadar vardırdı.

ÖCALAN ÖZGÜR; BİZ HAPİSTEYKEN EN ÇOK BU ŞAŞIRMAZ HALİME ÜZÜLÜYORUM - Behiç Gürcihan

Evlatlarının geleceği için kendilerini feda etmeyenler;

evlatlarının cenaze töreninde ağıt yakıyorlar.

Öcalan'ın palazlanmasından, cesaretlenmesinden şikayetçi oluyorlar...

Duyan da

Öcalan ellerinin altında değil de;

ABD'de devlet korumasında bir çiftlikte yaşıyor zannedecek...

Demirel'in "Genç Bakış" yazısı ile aynı kadrajda yeraldığı bir Türkiye'de ;

kendi hapishanesindeki teröristin palazlanıp örgüt yönetmesinden şikayetçi devlet kadroları ile bu devlete hem de devlet televizyonundan meydan okuyan terör ajanlarının aynı kadraja girmesi

beni hiç şaşırtmıyor.

NE KADAR C4 O KADAR NATO - İSTANBUL'A GÜVENLİK MASALLARI("Homeland Security" Çarı Olma Hayali Kuran mı Var?) - Behiç Gürcihan

24 Haziran tarihli ;

"Kerkük'ün NATO İşgali ve Jandarma Türkiye" Senaryosu Derinleşirken Gaza Getirilen Türkiye

başlıklı özel Jeo-Kritik'in ilk cümlesi

"İstanbul'da gerçekleştirilecek NATO zirvesinin amblemine dikkatlice baktığınızda; köprünün altında resmedilen boğazın bir kartalın gölgesi olarak dizayn edildiğini göreceksiniz "

şeklindeydi.

Türkiye'nin Kerkük'e ancak bir NATO operasyonu ile sokulacağını ve bunun altyapısının provasının;

İstanbul'a "ikiz" saldırıların yapıldığı hafta, HSBC saldırısından bir kaç yüz metre ileride gerçekleşmekte olan bir Harp Oyunu bünyesinde yapıldığını bu analiz bünyesinde ortaya koymuştuk.

"BATI BEY"'İN CAN POLAT'I ERDOĞAN İÇİN SEÇİM ANI(Siyasal İslamı Dönüştürme Operasyonunun Türkiye'yi Dönüştürme Operasyonu Olduğu Anlaşılınca) - Behiç Gürcihan

"Derin devletini" üçüncü sınıf bir senaryo ile ayağa düşürüp;

ondan sonra bir de üçüncü sınıf muhabirler üzerinden "MİT'in Kurtlar Vadisi Raporu" gibi haberleri manşete çeken;

Bu vesile ile bir de istihbarat subaylarının isimlerini

H.U.A gibi kısaltmalarla deşifre eden bir ülkede;

"Derin Devlet" muhabbetinden gına geldiğinin farkındayım.
Sözkonusu senaryoyu düzenli olarak kontrol edip onaylayanları bilmesem;

gazetenin manşetine çekilen "Kozinoğlu" raporuna inanıp,

MİT'in ülkedeki tarikatlardan bile ancak bir dizi üzerinden haberdar olduğunu düşünüp kahrolacağım.

MOBİUS DÜZLEMİNE MAHKUM KARINCALAR - Behiç Gürcihan


Sevgili Okuyucular;

Kimseye eyvallah demeden yazmaya devam edebilmek maksadı ile hayatımıza bir kaç perçin atmak için ara verdiğimiz dönemde, sağolun yalnız bırakmayıp, aradınız.

Arayan herkesin ortak kaygısı başımıza bir şey gelip gelmediği idi. Başımıza bir şey geldiği için yazı yazmayı bırakacak olsaydık, zaten başlamazdık.

Aksine; etkisi gün geçtikçe artan ve kadrolu Brüksel lahanalarının bile olumsuz olarak da olsa bahsetmeye başladığı Açık İstihbarat sitesine çelme atmak isteyenlerin çoğaldığı bu dönemde, yazılarımıza başımıza bir şeyin geldiği bir dönemde yeniden başlıyoruz.

Başımıza neler geldiğini şartlar olgunlaşınca sizlerle paylaşacağız. Şimdilik bilmenizi isteriz ki; okuyucusu dolayısı ile ortağı olduğunuz bu yapı doğru bildiği yolda ve ortaya koyduğu hedefler doğrultusunda kararlılıkla ilerlemektedir.

Gösterdiğiniz ilgi ve destek elimizdeki yegane güçtür.

Oyun Bozan Arşivi: Ekim 2004 - Şubat 2005

Oyun Bozan Arşivi: Ekim 2004 - Şubat 2005
Keşmir- Van / Kudüs -Washington Ekseninde Nükleer Şebekeler (Kaos dansının sıradışı oyuncuları)

Analizden tortulaşan bünyemizi dünkü yazımızla havalandırıp, taze bir nefesle doldurduktan sonra ciğerlerimizi; analitik bakışın o tozlu raflarına tekrar geri dönelim.
Hatırlarsanız;

Uzun zamandır; Türkiye'nin güvenlik kurmaylarının, "İran ile Anglo/Sakson Siyonist Cephe" arasında bir kontrollü savaş senaryosunun gündemde olabileceğini, olasılık matrikslerine dahil etmeleri gerektiğini savunuyoruz.

MİT Bilgi Edinme Birimi'nden Gelen Cevap ve Sorular - Ozan Bayram


Bu hafta farklı bir konu üzerine yazmayı tasarlarken e-posta kutuma düşen MİT Bilgi Edinme Birimi’nin iletisini sizinle paylaşmayı kararlaştırdım.

12 Mayıs tarihinde sorumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak( kimilerinin deyimiyle ise enayi vatandaş) sitemizde yer verdiğimiz “CIA Istihbarat Analizini Bir Türk Gencinden Öğreniyor” başlıklı açık kaynak tabir edilen istihbari bilgiyi MİT’in internet sitesinden ilgili birimlere iletmiştim.

Aradan 15 gün geçtikten sonra, iletime cevap alabilmeyi bile düşünmezken MİT Bilgi Edinme Birimi’nin cevap iletisi geldi.

Devletimizin İstihbarat Teşkilatının vatandaşına ve aktarılan bilgilere değer vermeye başladığını düşünmeye başlayıp, sevinirken iletiyi açtığımda şu yanıtla karşılaştım.

Amerika ve NATO'ya Sadık Olmak - Ozan Bayram


Tarihe kısa bir yolculuk yaptığımız "İkili(!)" antlaşmalar yoluyla NATO ve CIA'nın Türkiye'ye dayatmaları" adlı yazımızda, 27 Mayıs Devrimi'nin önde gelen kişilerinden biri olan, MBK üyesi ve tabii Senatör Kurmay Albay Haydar Tunçkanat'ın "İkili Anlaşmaların İçyüzü" adlı kitabından,bir Amerikan "gizli" belgesini aktarmıştım.

22 Kasım 1965 tarihinde Washington'daki "Ordu Karargah Dairesi", CIA Başkanlığı'na,Ankara'daki ve Atina'daki Amerikan Kara Ateşelerine "Gizli" kaydıyla şu yazı gönderilmekteydi.


Türk Hükümeti ve Genelkurmayı tarafından,bazı Avrupa ülkelerinde askeri üsler yapılması için Amerikalılara sağlanan kolaylıkların şartlarıyla ilgili istihbarat faaliyeti şunları kapsayacaktır:

Yakında..

Yakında..
SELÂMÜNALEYKÜM ASKER - Hüseyin Mümtaz


Giresun’da Fiskobirliğin fındıkla ilgilendiği günlerden kalma muazzam bir entegre tesisi vardır.

Üreticiden alınan kabuklu fındık burada işlenir, kabukları kırılır, kavrulur, paketlenir tam da ağızlara lâyık hâle getirilerek tüketicinin beğenisine sunulur.

Chirac’ın, Türkiye'nin AB'ye üyelik şartlarını yerine getirebilmesi için büyük bir “kültürel devrime” ihtiyaç duyacağını; Barrroso’nun da, “Türkiye'nin Avrupa halklarının hem gönüllerini hem de zihinlerini fethetmesi gerektiğinin” altını çizmesinden sonra Erdoğan tepki göstererek “Entegre oluruz ama asimile olmayız” deyince işte bu entegre tesisini hatırladım.

Kabuğu kırılmış, kavrulmuş, küçük küçük paketlenmiş, tam kıvamında..

“Hazmedilmeye” lâyık.

Fakat anlaşılan o ki Adalet Bakanı Başbakan’la ayni fikirde değil..

Fikret Bila’ya, tam da Chirac’ın söylediği gibi, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" vurgusu yapıyor ve halkın bir "zihniyet devrimi"ne hazır olması gerektiğini söylüyor.

HAZMETMEDİM, SİNDİREMİYORUM, ÖZÜMSEYEMEYECEĞİM.. - Hüseyin Mümtaz


Gül’ün tercih ettiği kelime olduğu için kullandım “özümsemeyi”.

Daha açık söyleyeyim o halde..

Alışamadım, alışmayacağım.

Mesele AB’nin beni hazmetmesi veya AB düşüncesine beni demirle bağlı tutması değil..

Mesele benim onu hazmetmem..

Ben hazmetmiyorum.

AB’nin düşüncesi de zaten beni hazmederken ülke ve millet olarak küçük parçalara bölüp parçalayarak daha kolay sindirebilmek.,

Duymadınız mı Baydemir ne dedi?

“Ok yaydan çıktı. Nihayetinde hedefine ulaşacaktır. Sorunlu bütün mekanizmaların bu sürece katkı sunması gerekir. Bu süreci hep beraber başardık. Bunun haklı gururunu yaşıyoruz".

MELEKLER VE ARABIN HANÇERİ - Hüseyin Mümtaz


Erdoğan Umman’a gitmeden televizyonlarda ulusa son seslenişinde ‘’AB müzakere süreci uzun, zorlu bir süreç. Bunu biliyoruz. Ancak süreç boyunca sabırlı ve kararlı olacak, bu süreci ilmik ilmik dokuyarak tam üyelik hedefine kuşkusuz ulaşacağız" dedi ve arkasından, Avrupa Parlamentosu ‘’Ermeni soykırımını da tanıyın’’ diyerek boynumuza ilmiği gerçekten geçirdi.

Hem de, ‘’Aferin’’ bekleyerek İstanbul’da Erdoğan-Gül-Çiçek-Arınç destekli Ermeni konferansını gerçekleştirdiğimizin üzerinden daha üç gün geçmeden.

Erdoğan’ı Umman’da Ortadoğu’nun Kâbus’u sarayının kapısında karşılamış.

KANDİLLİ KIZ LİSESİ HARBİYE MARŞI'NI SÖYLERSE? - Hüseyin MÜMTAZ


‘’Kuleli’’liler iyi bilir, tecrübeyle sâbittir.

Kandilli Kız Lisesi, Harbiye Marşı’nı iyi söyler, çok iyi söyler.

‘’Ermeni Konferansı’’nı, demokratik haklarını kullanarak ve Türk Milleti adına karar veren bağımsız Türk yargısına başvurarak engelleyenlere buradan selam olsun..

Orada olacağını söyleyerek başlangıçta protestocularla beraber hareket edeceklerini belirten, fakat sonradan emir komuta zinciri içinde tırsanlara da yazıklar olsun.

Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu Başkanlığı’ndaki TESUD (Türkiye Emekli Subaylar Derneği) üyeleri önce, Konferansın yapılacağı gün Boğaziçi Üniversitesi’nde buluşup protesto etmek, içeri girip soru sormak, meydanı boş bırakmamak konusunda Hukukçular Birliği ile mutabakata varmışlar.

Mahkeme Kararı ile toplantı ertelenince de işleri çıkmış, dağılmışlar, mevzileri terk etmişler.

Dolayısı ile karşı tarafın Bilgi Üniversitesi karşı taarruzunu hesaplayamamışlar.

TRUVA ATLARI SADECE TAHTADAN YAPILMAZ - Hüseyin Mümtaz


Bazen, hâttâ oldukça sık STÖ suretinde ve normal insan kılığında da arzı endâm ederler.



Aramıza karışır, sizin bizim gibi dolaşır, yer, içerler.

Büyüklerimize de tribünlere oynamak istediklerinde ve fırsat düştükçe ‘’görüşmek’’, fikir alışverişinde bulunmak, onlardan bahsetmek olanağı sağlamış olurlar.



Erdoğan, Gül ve Babacan 3 Ekim sürecinde çok önemli bir yer alacağını düşündükleri ‘’Sivil Toplumla’’ geçtiğimiz günlerde bir AB Buluşması gerçekleştirdi.

GÖMLEK VE KUZGUN ARASINDAKİ DERİN İLİŞKİ - Hüseyin Mümtaz


İmparatorluk döneminin yıkılış yıllarının gözde sözüdür; ‘’Ya devlet başa, ya kuzgun leşe’’..

Yine ‘’İktidar sahiplerinin iki gömleği vardır, biri idamlık, diğeri selamlık (Cuma selamlığı, bayramlık)’’ anlayışı da; döneminin, benzer şekilde popüler sözü idi.

Ben içinde bulunduğumuz koşullar karşısında ümitsizliğe kapılan çoğu insanda aynı ruh halinin yavaş yavaş tekrar gündeme oturmakta olduğunu düşünüyorum.

Kimseyi asalım demiyorum.

Zinhar, kelleyi koltuğa da alalım gibi bir düşüncem de yok.

Ama ‘’iktidara sahip olanlar’’ ile ilgili bütün soruşturma ve kovuşturmaların, ille de akçeli konularda yürütülmesini; basit bir hortum, deve yapma, ham hum’a indirgenmesine de tahammül edemiyorum.

Aksi davranışın, kamu vicdanını rahatlatacağına, toplumda biriken gazı alacağına, bir tür sigorta işlevi göreceğine inanıyorum

ORHAN PAMUK'U BESLEYELİM - Hüseyin MÜMTAZ


Böyle bir başlık, ‘’beslenme’’ ile ilgili üç türlü yaklaşımı çağrıştırır..

a) Faşist yaklaşım: ‘’Asmayalım da besleyelim mi?’’

b) Buluttan nem kapan komplo teorisyeni yaklaşımı: ‘’Koynunda yılan beslemek’’.

c) Doğasever yaklaşım: ‘’Besle martıyı oysun gözünü’’.

Ben, çevre ve doğa dostuyum. Kargalara karşı bir peşin hüküm de taşımıyorum ama martıları bir başka seviyorum..

Umarım Orhan Pamuk’un da, şekil (a) da görüldüğü gibi kedi düşmanı olmak gibi bir sorunu yoktur.

Sahil çocuğuyum..

Küçüklüğüm martılarla, çaparinin ucuna taktığımız martı tüyleriyle, denizin ortasında tek başınayken onların ahbaplık eden çığlıklarıyla geçti.

İKİ UÇLU DEĞNEK - Hüseyin Mümtaz


Bu değnek, ilginç bir değnek.

Hem çok uçlu; hem de çoklu uçlu.

Nereden denerseniz deneyin, bir türlü tutamıyorsunuz..

Telekom özelleştirilmesi bahanesi ile Arap ve Ermeni sermayesi; Tüpraş özelleştirmesi tezgâhı sayesinde de Yahudi sermayesi piyasayı ele geçiriyor.

Özelleştirme öncesinde Global aracılığı ile Tüpraş’ın % 14.76’lık hissesini deve yapan Ofer kardeşler için İsrail’in Haaretz Gazetesi; ‘’Ofer sadece İsrail’de değil, genel olarak hükümetleri maymuna çevirmeyi iyi biliyor’’ diye yazdı. (16 Eylül 2005 Sabah.)

CİĞERLER VE KEDİLER - Hüseyin Mümütaz


Asrın en büyük ‘’oryantali’’ Talabani gene yollara düştü...

Çat burada, çat kapı arkasında.

Moskova’da, Washington’da, Newyork’ta..

Herkesin nabzına göre şerbet veriyor, herkesin, duymasını istediği sözleri söylüyor.

Ortadoğu’yu aştı, Kafkasları şekillendirmeye çalışıyor.

70 milyonluk Türkiye çayda çıra ile vakit geçirirken; üç buçuk peşmergenin aşiret reisi dünyayı parmağının ucunda oynatıyor.

‘’Eş zamanlı olarak’’ da Türk Telafer haritadan siliniyor.. Kürt Telafer onun yerine konuluyor

SÖĞÜT’ÜN ERENLERİ - Hüseyin Mümtaz


Türkiye son derece ilginç bir ülke ey millet, akıl sır ermiyor.

Dünkü 11 Eylül 2005 günü 1).Söğüt’te ve 2).Ankara’da iki toplantı-anma töreni yapıldı. 3).Kürt meselesine; nereden icabettiyse Fethullah Gülen de ‘’menfadan’’ müdahil olmak mecburiyetini hissetti.

1. Dün Söğüt’te ‘’Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'’nin 724’üncüsü gerçekleştirildi. 15 gün önce Diyarbakır’a 4000 polisle giden ve ‘’Kürt sorunu’’nu deklare eden Erdoğan bu defa polissiz gittiği ve Türk’ün harman olduğu Söğüt’te, hem kaybettiği mevzileri kazanmak hem de gövde gösterisi yapmak için günlerce önceden parti örgütüne talimat vererek 81 vilayetten kaldırtılan otobüslerle ‘’Türkiye seninle gurur duyuyor’’ kalabalığı toplamak istedi.

Halbuki daha iki gün önce Batman’daki olaylar için Erdoğan ‘’Halk desteği olmayan bindirilmiş-toplama kalabalık’’ demişti.

Söğüt’te ilk defa ‘’karizma çizildi’’. Erdoğan konuşurken, kendisini protesto edenleri ilk defa azarlamaya cesaret edemedi, konuşmasını güçlükle tamamlayabildi.

Çünkü meydan boş değildi.

SALKIM HANIMIN ÇOCUKLARI - Hüseyin Mümtaz


Salkım Hanım’ın cümle sülâlesi; torun torba, çoluk çocuk yine sokaklara dökülüverdiler.

Geceleri ıssız köşe başlarında peruğun ve bol boyalı suratların arkasına saklayamadıkları erkeksi sesleri ile kırmızı lambalı elektrik direkleri altında piyasa yapıyorlar.

Geçen hafta; devletin anayasada kayıt altına alınmış niteliklerinden üniter yapısı Batman’daki ‘’Burası Türkiye değil, Kürdistan’’; laik yapısı da Cuma çıkışı Hizbüttahrir gösterisi sırasında güvenlik güçlerinin seyrettiği bir ortamda ayaklar altına alınmıştı.

Şimdi de


En son kurtoglu1919 tarafından Cmt Ekm 08, 2005 9:35 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 6:38 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ATATÜRK'ÜN TANIMLAMASIYLA
"BİR FESAT ve İHANET ODAĞI" OLAN FENER RUM PATRİKLİĞİ ve ETKİNLİKLERİ

1.

Ortodoksluk ve Fener Rum Patrikliği :


Hıristiyanlığın resmi devlet dini durumuna gelişi İmparator Konstantin'le başlar. Konstantin 330 yılında İstanbul'da bugün Patriklik denilen dinsel kurumu kurar. Başlangıçta ruhsal bir kurum olarak kurulan Patrikliğin konumu, İ.S. 451 yılında Kadıköy semtinde toplanmış olan Konsey'in de aldığı karar çerçevesinde, Roma'ya eşit sayılmıştır. Konsey'in benimsediği 20 numaralı yasayla Patriklik, yalnızca ruhsal öderlik değil aynı zamanda hükümet etme yetkisini de almıştır. Patriklik, O günden beri bölge siyasetinde her zaman etkin bir kurum olarak Osmanlı'dan bu yana 5. kol etkinliğinin en önemli oyuncularından biri olmuştur.

Beşinci kol etkinliği bir ülkenin içinde o ülkenin kimi seçilmiş ve özel amaçlarla yetiştirilmiş yurttaşlarınca yönlendirilen bozgunculuk etkinlikleridir.

Patriklik, Doğu (Yeni Roma) Kilisesi'nin temsilcisidir. 1054 yılında Batı (Roma) Kilisesi'yle İsa'nın Hıristiyanlıktaki konumu üzerine dönen ve 585 Toledo Konseyi'nden bu yana süren tartışılar sonucunda birbirlerine girerler. Roma Piskoposu (PAPA) Konstantinopolis Patriği'ni aforoz eder. Kendilerini Katolik (Evrensel) gören Roma'yla kendilerini tek ve gerçek Hıristiyan gören Ortodoks Doğu Kiliseleri birbirinden koparlar. İstanbul'daki Rumlar arasında bütün güç, Fener Rum Patrikliği ve kendilerini "Bizans'ın varisi" olarak gören Fenerlilerin elindeydi.

19. yüzyılın başında birer Türk düşmanlığı kurumu olan Rum okulları, yalnızca İstanbul'un değil Küçük Asya'nın da (Anadolu) bütün illerine yayılmıştı. Tümüyle Rum din adamlarının elinde olan bu eğitim kurumlarında, gençlere eski Yunan uygarlığı, yaşayış ve kültürü öğretilirdi. Denetimden uzak bu okullarda Rumlar ve öbür Hıristiyanlar özgürlük ve bağımsızlık için bilenirlerdi.

Avrupa'yla çok erken bağlantı kuran ve çocuklarının eğitimlerini Avrupa'nın çeşitli kentlerinde, özellikle de Fransa'daki kentlerde, almasını sağlayan Fenerli Rumlar çok çeşitli alanlarda kendilerini eğittiler. Yavaş yavaş ülke yönetimine sızarak sonunda ülkenin dolaylı yöneticileri oldular. Divan-ı Hümayun, Derya tercümanlıkları, Başkatiplik ve Kapı Kethüdalığı, Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları onlara verilmeye başlandı. Öyle bir zaman geldi ki Osmanlı Dışişleri tümüyle Fenerli Rumların eline geçti. Rumlar bir yandan bağımsızlık mücadelesinde Avrupa ve Hıristiyan dünyasını arkalarına almak isterken öbür yandan Hıristiyan dünyası, özellikle de Rusya, Fransa ve İngiltere, Rumları bir dayanak noktası olarak kullanarak Osmanlı üzerindeki umunçlarını (emellerini) gerçekleştirmek istiyorlardı. Nitekim 1774 Kaynarca Antlaşması'nda Rusların isteyip aldığı haklardan biri, Osmanlı Devleti'nin Hıristiyan uyruğunu korumak hakkıdır. Rusya günümüzde halen Ermenistan, Ukrayna, Moldavya, Romanya, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan ve Kıbrıs'ı da içine alan Ortodoks devletleri kuşağının önderliğine oynamaktadır.

Napolyon da Doğu Akdeniz'e yerleşerek Mısır üzerinden Hindistan'a ulaşmak için Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını istiyordu. Napolyon'un Avrupa'da krallık yönetimine karşı giriştiği etkinlikleri İngiltere, Avusturya ve Rusya'nın çıkarlarına ters düştüğü için bu devletler, her türlü ihtilal ve isyan girişimlerine karşı çıkmışlardır. Bu durum, Rum isyanları 25 yıl kadar sekteye uğramıştır. Rumlar bu dönemde gemiciliğe, tecime (ticarete) ve okullar açmaya daha çok önem vererek bu etkinlikleri aracılığıyla Etniki Eterya ve onun etkili mücadelesini doğuracak ortamı hazırlayacaklardır.

Fener Rum Patrikliğinin açtığı okullardan birisi olan İkonomos Akademisi'nin 1884 yılı ders izlencesinde (programında) şunlar yer alıyordu :

1) Türkler ezeli bir düşman olarak Rumlara tanıtılacaktır.

2) Türklerin en küçük hataları büyütülerek Avrupa'ya duyurulacak ve uygar dünya Türklere düşman edilecektir.

3) Türkler ekonomik bakımdan çökertilecektir. Bu amaçla varsıl Türkler, sakat tecim (ticaret) yollarına götürülecek, onlara yüksek faizli krediler açılacak, ağır koşullarla rehin kabul edilecektir.

4) Türklerin ahlak, ulusluk, din ve gelenekleri yozlaştırılacaktır. Bu amaçla onlara sövgüler öğretilecek ve bunların Türkler arasında yayılmasına çalışılacaktır. Türkler zinaya ve öbür ahlaksızlıklara teşvik edilecektir. Türk gençleri arasında kabadayılık ruhu aşılanacak gençler arasındaki sevgi ve saygı bağlılıkları kırılarak aralarına ikilik sokulacaktır. Argoya benzer bir sövgü dili Türkler arasında yayılarak ulusal dil ve duyguları bozulacaktır. Varsıl Rum tecimci (tüccar) ve esnafı Türk hocalara bol armağan ve veresiye vererek onları elde edecektir. Hocalar içkiye alıştırılarak her türlü uydurma inanışlarla onların dinsel inançları saptırılacaktır. Onlara yalan yanlış olaylar anlatılıp Türk halkıyla hocaların arası açılacaktır.

5) Türk egemenliği baltalanacaktır. Bu iş yavaş yavaş geliştirilip Bizans yeniden kurulacaktır.

6) Türk halkı arasında sürekli olarak anlaşmazlık tohumları ekilecektir. Ayaklanmalar düzenlenip zamanında aradan çekilerek Türkler arasında kardeş kanı akıtılacaktır. Komiteler kurulup Türk köyleri basılacaktır.

7) Bir savaş sırasında Türk halkını sefilliğe götürecek her türlü yola başvurulacaktır. Türk topraklarındaki en önemli besin maddeleri, halkın elinden hızla ve gizlice toplanıp adalara gönderilip buradan komşu ülkelere satılacaktır. Rum tecimcilerin (tüccarların) uğradığı zarar ulusal bankalarca ödenecektir.

8) Doktor ve eczacı Rumlar, özellikle kimsesiz Türk hastaları gizlice zehirleyip öldürecek; kör, sağır, sakat edecek ya da saf dışı bırakmaya çalışacaktır.

9) Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından yoksun bırakılacaktır. Borçların kolayca çoğalması sağlanacak; böylece Türkler, ellerindeki toprakları Rum tecimcilere (tüccarlara) satmak zorunda kalacaktır.

10) Yüksek rütbeli devlet memurları rüşvet, ziyafet ve üstelik kadın ikramları ile Etniki Eterya'nın buyruğuna alınacaktır. Ancak bu işler, tümüyle okuldan yetişmiş Papazların ve okulun atayacağı kişilerin vereceği direktiflere göre uygulanacaktır.

11) Fırsat bulundukça, özellikle resmi binalarda, yangın çıkarılacaktır. Kaza süsü verilmiş ölümlü olaylar yaratılacaktır. Savaş gemilerinde yangın çıkarılacak bunlara çeşitli zararlar verilecektir.

12) Rumlar, bir ileri karakol ve gözetleme yeri olan Manastırlardaki istekleri hemen yapacaktır. Verecekleri mektupları kendi işlerinden önce yerine götürüp teslim edeceklerdir.

13) Rum ustalarının hiçbiri kesinlikle Türk çırak kullanmayacaktır. Politik düşüncelerle bir Türk çırak almak gerekirse Rum usta, Türk çırağı bir hizmetçi gibi kullanacaktır.

14) Bütün bu kurallar gizlice uygulanacak, kurallara uymayanlar hemen aforoz edilecektir. Kurallara uymayan Rumlar, Rum toplumu arasından kovulacaktır.

19. yüzyıldan itibaren Türkiye'ye yoğun olarak girmeye başlayan Avrupa sanayicileri, Osmanlı İmparatorluğu'nda doğal olarak ilkin Müslüman olmayan uyrukla tecimsel (ticari) ilişkilere giriyordu. Avrupa burjuvazisinin sermayesiyle birlikte 1789 Fransız ihtilali sonrası Avrupa'da gelişen milliyetçilik duyguları bu uyruğu etkiledi. Bu ideoloji, Müslüman olmayanları, özellikle de imparatorluk bünyesinde Türklerden sonra ikinci kalabalık küme olan Rumları, doğrudan etkilemiştir. Ayasofya Kilisesi'ndeki resimler, Fatih Sultan Mehmet'çe (2. Mehmet) üzerine sürülen boyaların altında kendilerini nasıl korumuşlarsa Hıristiyan ve Türk olmayan uyruk da Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında öyle kalmıştı. Nitekim yıllar süren isyanlardan sonra 1830 yılında gelindiğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın desteğiyle Mora ve civarında bağısız bir Yunanistan devleti kuruluyordu.

Fener Rum Patrikliğinin hayalini kurduğu Megalo İdea denilen Büyük Yunanistan hayalinin sınırları, İskender'in dolaştığı toprakları içine alacak kadar büyüktür. Kaldı ki İskender Yunan asıllı olmak şöyle dursun Yunanistan'ı baştan başa çiğneyip geçmiş bir Makedonyalıdır, aslen de Arnavuttur. Oysa ki Yunanlar tarihte bir gün bile Makedonya'ya egemen olamamışlardır. Yine aslında Yunanlılarla hiçbir ilgisi olmayan ve Doğu Roma demek olan Bizans'a bağlanmayı belirten Megalo İdea, Yunan yayılımcılığından başka bir şey değildir.

Yine aynı biçimde Rum Patrikliğine doğrudan bağlı Trabzon Metropolitliği de Karadeniz'de Pontus Devleti kurmaya çalışmaktaydı. Karadeniz'e "Pont Oksen" denilmesinden yola çıkılarak 65 yılına dek sürmüş, Pontus adında bir Rum devletinin olduğu öne sürülmektedir. Gerçekte bu devlet, Yunanlılarca değil İran Şehinşahı Birinci Dara'ca kurulmuştu. Devletin, en ünlü hükümdarı Mihridat olup "adalet güneşi" demek olan bu Farsça ad dahi bu devletin Rumlukla ilgisi olmadığının kanıtlarındandır. Ayrıca bu sözcük Roma'da bozmadır. Yani Rum, Grek demek değildir. Rum sözcüğü Doğu Roma yani Bizans halkını tanımlar.



2.

1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Sırasında Fener Rum Patrikliği :

İstanbul Fener Rum Patrikliği, Mondros Ateşkes'inden sonra İtilaf güçlerine seslenen bir bildirge yayımlayarak Türk yurdunun işgal edilmesini istemişti. Patriklik, 1 Eylül 1918'de yayımladığı bir başka bildirgeyle de Yunan ordusunun Türklere karşı başarılarını överek yerli Rumların fiilen Yunan ordusuna katılmasını buyurmuştur. Ateşkes yıllarında, Patriklik kararıyla Türk topraklarındaki Rum okullarında Türkçe okutulması yasaklanmıştır.

Venizelos'un Sözleri :

"Bana verilen ve daha sonra da bazı yansımalarıyla gerçeğe tümüyle uyduğu da saptanmış olan güvenceye göre, Memalik-i Osmaniye'deki ve Rumların oturduğu birtakım küçük, büyük kentler ve kasabalardaki kiliseler ve Rum okulları, tümüyle birer silah deposu durumuna getirilmişlerdir. Bu sonuç için o bölgede yaşayan Rumlar büyük bir cesaret ve basiret göstermişler ve Türkler'in tapınaklarına olan saygı ve yerel okullara sağladıkları dokunulmazlıktan yararlanmışlardır. İzmir'in işgaline karşılık gelen günlerde İstanbul'daki Fener Rum Patrikliğinden bir heyet gelip beni gördü. Karadeniz kıyılarında ayrı bir Rum Devleti kurmak için derhal etkinliğe geçmek kararında bulunduklarını, milis alaylarını harekete geçirmek için yalnızca Yunan subaylarını beklemekte olduklarını bana belirtti. Heyetin sahip olduğu serveti öğrenince bunun miktarı beni şaşkınlıkta bıraktı. Kendilerinin sahip olduğu altının mevcudu o anda Yunan hükümetinin sahip olduğu altın toplamından çoktu."

Atatürk'ün Sözleri :

"Bundan başka, ülkenin her yanında Hıristiyan azınlıklar gizli ya da açıktan açığa kendi özel amaçlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Kurulu illerde çeteler kurmak ve bunları yönetmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraşıyor. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmi Göçmenler Kurulu, Mavri Mira Kurulu'nun çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Kurulu'nca yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor. Ermeni Patriği Zazen Efendi de Mavri Mira Kurulu'yla birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz kıyılarında örgütlenmiş olan ve İstanbul'daki 4 merkeze bağlı bulunan Pontus Derneği hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor." (Söylev, Samsun'a Çıktığım Günkü Genel Durum ve Görünüm)

Söylev'in belgeler bölümünde de bu heyetin doğrudan Venizelos'tan buyruk aldığı ve heyetin başının Patrik vekili Droteos olduğu, İstanbul Patrikliğinin ve Yunan Konsolosluğu'nun silah deposu durumuna getirildiği anlatılmaktadır.

Lozan : Lozan'da, İngiliz diplomatı Lord Gürzon'un ısrarlarıyla, "Ruhsal alanda etkinlik göstermesi koşuluyla" Patrikliğin İstanbul'da kalmasına yoksa Fener Rum Aynoroz Adası'na aktarılmasına karar veriliyordu.



3.

Cumhuriyet Sonrası Fener Rum Patrikliği :

Büyük Yunanistan hayalinin ifadeleri olan, Megolo İdea ve Enosis İstanbul, Kıbrıs ve Ege'yi kapsar.






Yunanistan Kültür Bakanı Melina Merküri'nin 1982 yılında dağıttığı harita





İmren Aykut'un 2000 yılında yayımladığı harita







Yunanistan'ın Türkiye'ye yönelik politika ve stratejilerini, özellikle 2000 yılından sonra, çok yönlü olarak ele almak gerekir. Yunan devlet adamları ile basını, Megalo İdea'ya yeni bir yorum getirerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'yle çok daha kapsamlı bir ortak savunma anlayışı geliştirmişlerdir. Rusya, Bulgaristan Suriye, İran Ermenistan ve Arnavutluk'la askeri işbirliği antlaşmaları imzalamışlar ayrıca Balkanlarda Sırplar ve Rusya'yla "Ortodoks ittifakı" oluşturmuşlardır. PKK (Kadek-Kongra-Gel) terörüne özellikle ve yoğun destek vermişlerdir. Bütün bunların yanında Kıbrıs, Ege, Fener Rum Patrikliği, Heybeli Ada Ruhban Okulu ve Pontus konularını öne çıkarmışlardır.

Günümüzdeki Heybeliada Ruhban Okulu ve Bartelemeos'un "Ekümenik" olma isteği, bu çerçevede yok olmak üzere olan Ortodoks nüfusuna karşın Türkiye'nin egemenliğini tanınmama çabasının simgesidir. Fener Patriği için istenen "Evrensel Ekümenik Patriği" unvanı bir devletin başı ya da başkanı anlamında olduğuna göre Fener Rum Patriği kurulacak hangi devletin başına düşünülmektedir? Türkiye'yi kuşatmaya ve uluslararası sistemden soyutlamaya yönelik bu hareketin önemli bir ögesi olarak gündeme getirilen Fener Rum Patrikliği, 1990'dan beri şu dört önemli hedefi gerçekleştirmek için açıkça çalışmaktadır:

1. Ekümenik unvanını alarak, 1500-2000 kişilik bir cemaatin "Azınlık Kilisesi"nin dinsel makamı olmaktan çıkarak Vatikan benzeri bir yapılanmayla, devlet içinde devlet niteliğinde bir makam durumuna gelmek.

2. 1971 yılında kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmak.

3. Ayasofya'nın yine kilise durumuna getirilmesi ve Ortodoks ibadetine açılması.

4. Patrik seçimlerinde, seçime katılabilmek için T.C. yurttaşı olmak zorunluluğunu kaldırtmak.

Yunanistan'da devlet başkanı konumunda askeri törenlerle karşılanan ve yine Yunanistan'ın sağladığı Bizans simgesi olan çift başlı kartal amblemi taşıyan özel bir uçakla Vatikan'a giderek Papa 2. Jean Paul'la görüşen, ABD Başkanı Clinton'ca devlet başkanlarına düzenlenen bir protokolle ağırlanıp adı New York'ta sokaklara verilen ve Amerika'da, ilk kez George Washington'a verilmiş bulunan Amerikan Kongresi Onur Madalyası'yla ödüllendirilen, bütün bu gezilerde de Türkiye'yi dünyaya şikayet ederek, "Türkiye'de ikinci sınıf yurttaş muamelesi görüyoruz." diye veryansın eden Fener Rum Patriği Bartholomeos'un 1500-2000 kişilik cemaati olan bir kilisenin başkanı olarak hafife alınamayacağı açıktır.

Aslen Yunan olan İngiltere Prensi Philip'in başkanı olduğu Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Patmos Adası'nda düzenlenen ve Bizans ikonaları konusunda araştırı ödülü alan "Vahiy ve Çevre Sempozyumu", çevrecilik maskesi altında Venizelos gemisiyle Karadeniz'de Pontus Devleti'ni kurmak amacını güden "Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu", Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği "Hoşgörü" toplantıları gibi etkinlikler, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un gizli niyetleri ve asıl görevine ilişkin bize çok belirgin biçimde bilgi vermektedir.

a) Vahiy ve Çevre Sempozyumu (23 Eylül 1995) : Tören günü Patmos Adası, Doğu Roma ve Yunanistan bayraklarıyla donatılmıştı. Patriği Patmos Adası'na götüren Yunanistan'ın sağladığı "Aleksandros" (İskender) adlı yat, Çanakkale Boğazı'ndan çıktıktan sonra iki Yunanistan savaş gemisince karşılanmış ve törenin yapılacağı adaya dek kendisine eşlik edilmiştir. Patrik, devlet başkanı protokolüyle karşılanmış, 21 pare top atılmış, Yunan marşı çalınmış ve bir Korgeneralin eşlik ettiği askeri kıtayı teftişi sırasında, askerleri selamlarken, elindeki haçı havaya kaldırarak onları kutsamıştır. Ertesi gün, 24 Eylül 1995 sabahı bir manastırda yapılan çok gizli toplantıya yalnızca Avustralya, Amerika, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Orta Doğu ve Afrika'daki Ortodoks kiliselerin Patrik ve Başpiskoposları katılmışlardı. Toplantının yapıldığı bina askeri kordon altına alınmış ve hiç kimse yaklaştırılmamıştı.

b) Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu (20-28 Eylül 1997) : Sempozyum, Giritli bir armatöre ait olan Yunanistan bandıralı El. Venizelos Gemisi'nde gerçekleşmiş ve ilk durak olarak Trabzon Limanı seçilmiştir. Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna, İstanbul ve Selanik limanlarında da birer oturum gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun Başkanı Jacques Santer ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'nun himayesini sağlamıştır. Yunanistan, 35 yıl aradan sonra ilk kez Selanik'e gelen bir Fener Rum Patriği'ni devlet töreniyle karşılayarak Patrikliğin Ortodoks dünyasına yönelik projesine destek vermiştir. El. Venizelos, Adalar Denizi'nde Yunanistan karasularındayken iki Yunan savaş gemisi de gece yarısı selam durarak gemiye bir süre eşlik etmiştir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, Selanik'teki devlet töreninde "Ortodoks Kilisesi'nin günümüzün dünyevi sorunlarıyla da ilgilendiğini kanıtlıyorsunuz..." diye konuşmuştur. Sempozyuma katılanlar, 28 Eylül 1997 günü öğleden sonra saat 14'te, Selanik'te Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios Kilisesi'nde yapılan dinsel törene de katılmışlardır. Patrik Bartholomeos'nun yönettiği dinsel törende Selanik Kilisesi'nin Başpapazı Hz. İsa'nın tutsak İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarması için dua ederek Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul'daki Patriklikte gerçekleştirilemeyen bu törenin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ikinci başkenti olan Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını belirtmiştir. Bartholomeos dinsel töreni, üzerinde çift başlı Doğu Roma kartalı bulunan altın kaplamalı bir tahttan yönetmiştir. Patriğin ayakları altına serilen halılar da çift başlı Doğu Roma kartalıyla bezenmiştir. Patriğin tahtının iki yanında bulunan yine üzerinde Doğu Roma İmparatorluğu'nun simgeleriyle süslenmiş daha gösterişsiz tahtlardaysa Bulgaristan, Sırbistan ve öbür kimi Balkan ülkelerinin Başpapazları oturmaktaydı. Kilisede yaratılan görüntü, Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu ve ona bağlı Balkan ülkelerindeki eyaletlerinin başında bulunan kilise temsilcilerinin bir araya gelişleri biçimindeydi.

1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Salonu'nda bir seminer düzenlenmiştir. Seminerin konularından biri, İstanbul'un Fatih'teki Zeyrek Camisi'nin "Paramikariteros" durumuna getirilmesiydi. Seminerde görüşülen bir başka konuysa Bizans Hipodromu'nun ortaya çıkarılması için Sultanahmet Camisi'nin yıkılmasını isteyen Harward Üniversitesi öğretim görevlisi aslen bir Rus Ortodoks olan Jhor Sevçenko'nun önerisiydi.

1999 yılında da Silivri Belediyesi, "Belki turizme katkısı olur." Diye, Yunan ayrılıkçı hareketinin ilk tasarlayıcı ve başlatıcısı olan Aziz Nektorios'un Silivri'de şu an boş bir arsadan ibaret olan evinin aslına uygun biçimde inşa etmeye çalışıyordu.

2001 yılında Ayasofya'nın Ortodoks ibadetine açılması AB katında resmen istendi. Merkezi İsviçre'de bulunan Süryani topluluğu Türkiye'den resmen toprak isteminde bulundu (Ekim 2001) benzer bir iddia da 1999 yılında Ermenistan'dan geldi.

Yahudilerin İ.S. 66 yılında yitirdikleri İsrail'deki topraklarını alacaklarını da kimse ummuyordu. Yahudiler tam 1.880 yıl topraksız, yurtsuz ve devletsiz yaşadılar. Ancak 18. yüzyıldan sonra İsrail kuruldu. Yahudiler Tevrat'ta belirtilen toprakların bir kısmını aldılar ve devlet kurdular. İşte Hıristiyan dünyasının Türkiye üzerindeki umunçlarını (emellerini) kışkırtan neden budur. Son 50 yıldır soğuk savaş nedeniyle bastırılan bu istekler, bugün büyük bir hız ve türlü yollarla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Kurulan ev kiliselerinin sayısı onbinleri bulmuştur. Birtakım kişiler bu topraklarda bir "Pontus Devleti", başkenti İstanbul olan bir "Marmara Devleti"nin kurulması için çok etkin biçimde çalışmaktadırlar. Patriklik İstanbul'da yaşayan yoksul Rumlara ayda adam başı 200 dolar yardım yapmakta ve bu yardımlardan yaklaşık 600 Rum yararlanmaktadır.

Clinton'un Mektubu : Clinton bu mektubu yazmadan önce, Kanada ve ABD Ortodoks Kilisleri'nin başı ve Özal'ın yakın dostu Metropolit Yokavas'la görüşmüştür. Mektupta bu tür yazışmalarda geleneksel olduğu üzere Fener Rum Patrikliği değil tam tersine "Church Of Greece" yani Yunanistan Kilisesi kullanılmıştır.

"Bulunduğu konum nedeniyle Türkiye, uluslararası komşuluk açısından karşıt bir bölgededir. ABD, Türkiye'yle ilişkilerini ikili olarak ve NATO aracılığıyla sürdürecektir. Bu bölgedeki gerilimi en aza indirmek için, Yunanistan dahil, Türkiye'nin bütün komşularıyla birlikte çalışması, Türkiye'nin yarına olacaktır. Yunanistan'la olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetinizce kimi simgesel adımlar atılabilir. Bu konuda şu anda kimi gelişmeler kaydedilmesinin denenmesi gerektiği kanısındayım. Bu simgesel adımlardan biri, İstanbul'daki Yunan Kilisesi (Fener Rum Patrikliği) olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması konusundaki kimi zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınızı umuyorum."



Rum isyanı sürerken Patrik Grigoryos'un Mora'da Etniki Eterya'nın ileri gelenlerinden Petro'ya gönderdiği mektubun ele geçirilmesiyle hainliğinin anlaşılması üzerine 22 Nisan 1821'de Patrikliğin orta kapısında idam edilmiştir. Bu kapı o günden bugüne yas işareti olarak hiç açılmamıştır ve adı "Kin Kapısı" dır.

Fener Patrikleri, T.C. yasaları çerçevesinde yerel yönetim açısından Fatih Savcılığı'na ve İstanbul Valiliği'ne bağlıdır. Çoğu cemaatsiz 18 metropolitçe seçilen Patrik, bu makama getirildiğinin onayını validen alır.

Yunanistan kendi dini içindeki mezheplere dahi en ufak hoşgörü göstermemektedir. Yunanistan'da yalnızca Yunan Doğu Ortodoks Kilisesi'nin yayımladığı İncil'in okunması ve okutulması serbest bırakılmıştır. Öbür İnciller, örneğin Katolik İncili'nin okutulması, toplu yerlerde okunması üstelik kimi durumlarda bulundurulması dahi suçtur. Dinsel propaganda ve protesti (dinden döndürme) kanıtı olarak yorumlanabilir ve eylemi yapanlar hapisle cezalandırılır.

Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde ikinci bir Vatikan'a kesinlikle izin verilemez. Bizim yapılanmamızdaki konumu Müftü düzeyinde olan Rum Patriği'nin başka ülkelerde devlet töreniyle karşılanıyor olması hafife alınacak bir durum da değildir.



4.

Türk Ortodoksları :

Türk Ortodoksları'ysa ellerindeki taşınmazları bir türlü değerlendirememekte ve Vakıflar Başmüdürlüğü'yle bürokratik bir mücadeleyi sürdürmektedirler. Geçmişte Türk Ortodoks Patrikliğine ait olan kimi taşınmazlar Hazine ve Vakıflar arasında paylaşıldığından bunların gelirlerinden bu kurumlar yararlanmakta, giderleriniyse Türk Ortodoksları karşılamaktadır. Türk Ortodoks Kilisesi, Rum Fener Patrikliğinin bölücü etkinliklerine kesinlikle karşıdır.



5.

Heybeliada Ruhban Okulu :

Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve özellikle de bu okulun Teoloji Bölümü'nün açılmamasının hukuksal dayanakları şunlardır:

* Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sonrasında 1924 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nın azınlıklara ayrıcalık değil yalnızca Müslüman Türk halka tanınan eşit davranım görme hakkı tanıması ve bu durumun Anayasa'daki eşitlik ilkesine uygun olması,

* 403 sayılı Öğretim Birliği Yasası'nın (Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun) Türkiye'de dinsel öğretimi cemaatlerden ve özel kişilerden alıp devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığına vermesi,

* T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması; bunun gereği olarak da dinsel öğretim yapan özel okul açmanın ve yönetmenin yasak olması. Özel Okullar Yönetmeliği'nde, "Bir özel okula alınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısı, okulda okuyan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı öğrencilerin yüzde 20'sini aşmamak kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nca belirlenir." hükmünün bulunması,

* 625 sayılı yasanın 3. maddesinin 3. paragrafında, 'Askeri okullar, dinsel eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile güvenlik örgütüne bağlı okulların aynı ya da benzeri özel öğretim kurumu açılamaz.' hükmünün var olması,

* Anayasanın 130. maddesindeki "Yasada gösterilen yöntem ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla vakıflarca devletin gözetim ve denetimine bağlı yüksek öğretim kurumları kurulabilir." hükmüne göre Patriklik bir vakıf kimliğinde olmadığı için Patrikliğe bağlı bir özel yüksek öğretim kurumu açılmasının da olanaklı olmaması,

* Anayasa'nın 24. maddesinde "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Kimse devletin toplumsal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ya da siyasal ya da kişisel çıkar ya da etki sağlamak amacıyla her ne biçimde olursa olsun dini ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılanları sömüremez ve kötüye kullanamaz." hükmünün bulunması,

* Lozan Antlaşması'nda ve öteki uluslararası sözleşmelerde azınlıklar için ayrıcalıklar değil yurttaşlarla eşit haklar tanınmıştır. Din görevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi, Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Yasası ve Milli Eğitim Temel Yasası'yla düzenlenmiş devlet politikasıdır. Bu nedenle azınlıklara verilecek bir hak yurttaşlar arasında azınlıklar lehine bir eşitsizliğe neden olur. T.C. Devleti, din görevlilerini bir devlet okulu olan İmam-Hatip Okulları ve devlet üniversiteleri bünyesindeki İlahiyat Fakülteleri'nde yetiştirmektedir. Eğitim-öğretim etkinlikleri, devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Hiçbir cemaat ya da kesime bu konuda ayrıcalık tanınmamıştır.

Heybeliada Ruhban Okulu 1971 yılında 'Özel Yüksekokulları Kapatan Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Bu yasa çıkartılırken ve Anayasa Mahkemesi'nin 625 Sayılı Özel Öğretim Yasası'nın kimi maddeleri iptal edilirken hiçbir biçimde Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapatılması amaçlanmamıştır. Yapılan düzenlemelerle, özel üniversitelerin açılmasına 'devlet denetiminde olmak' koşuluyla izin verilmiştir. Ancak Patriklik, bu koşulu kabul etmeye yanaşmadığı için Heybeliada'daki okul açılamamıştır. Patriğin "Kendi din adamlarımızı eğitme hakkından yoksunuz." savı kötü niyetlidir. Patriğin, yalnızca dinsel eğitim vermesi gereken bir kurumun, devletin denetimi altında etkinlik göstermesini kabul etmemesinin nedenleri bellidir. Ulusal mücadele dönemindeki ataları gibi, Patrik Athenegoras, Metropolit Emilyanos, Makarios gibi Türkiye karşıtı etkinlik gösteren militan Papazların hep Heybeliada Ruhban Okulu'ndan mezun oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Patriğin ve kendisine bağlı 12 metropolitin T.C. yurttaşı olmaları koşulunun da (ki bu koşul Lozan Antlaşması'nın ilgili maddeleri gereğidir) kaldırılması isteği göz önüne alınırsa durum daha da belirginleşmektedir.



Sonuç ile Öneri :

1) Fener'deki Patriklik, yasaklanmış olmasına karşın siyasal etkinliklerini din maskesi altında sürdürmektedir.

2) Patrikliğin, siyasal etkinlikleriyle Türkiye'yi bölmeye yönelik ittifakın içinde olduğu pek çok kez kanıtlanmıştır.

3) Patrikliğin etkinlikleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi olan laikliğe tümüyle karşıdır.

4) AB kapsamında bu tür konular da sıkça gündeme gelmekte ve Türkiye'nin devleti ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü ilkesi aleyhine kararlar alarak Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeliklerde değişiklikler yapması beklenmektedir. Hangi beklentiyle olursa olsun bu tür girişimlerde bulunanlar haindir. Ruhban okulunu açmaya yeltenmek de açık bir ihanettir.



Patriklik, Lozan Antlaşması hükümlerindeki esnekliğe dayanılarak Türkiye'den çıkarılıp Aynoroz Adası'na taşındırılmalıdır. Bu bölücü çalışmalara daha çok göz yumulamaz.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 7:25 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Çek Elini Ülkemden Ruthart!
07.10.2004

Sayın Büyükelçi,


Almanya olarak yıllardır bu ülkenin altını oymaya çalışan gruplara olan desteğinizin iyice deşifre edildiği bir ortamda; sizin hareketleriniz ve sözlerinizdeki küstahlığin da ciddi anlamda arttığını görüyoruz.

Kars Belediyesi'ne yaptığınız ziyaret sırasında (Kars'ta ne işiniz olduğunu ayrıca sormamız gerekiyor) belediye başkanının makamında, "Azerbaycan Hükümeti Karabağ'dan vazgeçerse kapı açılır" şeklinde sarfettiğiniz söz; Türkiye'de görev yapan büyükelçilerin artık çizmeyi aştığının en somut göstergesi olarak karşımızda duruyor. Bu mektubu da bizim sabrımızın taştığının somut bir göstergesi olarak algılamanız gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sizin gibi kendini sömürge valisi zanneden diplomatlar ve alt kadroları karşısında düştüğü atıl durumun bu şımarık ve küstah tavırlarınızın arkasındaki ana neden olduğunun farkındayız.

Fakat sizi ve sizin gibileri uyarıyoruz :

Bu ülke; ne ülkeleri dizleri üzerine çökerten, doğanın ve tarihin çok ilginç cilvelerine sahne olmuştur. Bu topraklar; çok çeşitli imparatorlukların emperyal küstahlık ve saldırganlıklarının mezar taşları ile doludur ve sizin de böyle bir imparatorluğun temsilcisi olarak tarihe geçmemek için dikkatli olmanızda fayda görüyoruz.

Karşılaştığınız bürokratlar, diplomatlar, büyükelçiler, bakanlar, milletvekilleri, askerler veya belediye başkanları sizin bu densiz davranışlarınıza gerekli cevabı ve tepkiyi vermiyor olabilirler ama bilin ki; bu ülkenin asıl sahipleri olarak bizler sizi konumunuzun gerektirdiği mantıklı ve saygılı çizgiye çekecek güce ve iradeye sahibiz.


Sizin ve elemanlarınızın ülkenin çeşitli yerlere yaptığı ziyaretlerin sadece "turistik" amaçlı olması ve bu ziyaretlerinizde ülkemizin ne iç, ne de dış işlerine yönelik girişimlerde bulunmamanız gerektiğini hatırlatmamıza gerek olmamasını umuyoruz.

Gazete manşetlerine taşınmadan önce de fazlası ile yakından takip ettiğimiz çalışmalarınız sonucu; bu ülkenin vatanseverlerinin gözünde artık bir İSTENMEYEN İNSAN olduğunuzu bildirmek isteriz.

Bu noktadan itibaren karşınızda bu ülkenin vatandaşlarını bulacaksınız. Sizin gibilere pabuç bırakmayacak kadar bu ülkenin geleceğine, bütünlüğüne ve insanına inanan vatanseverleri.



Bir Türk Vatandaşı
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 7:30 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

İstenmeyen Adam Kimdir?
13.05.2005

Bu ülkede, turistinden yatırımcısına bütün yabancılar misafirimizdir ve dünyada misafirini "başının üstüne koyan" tek millet olarak, bu kişileri en iyi şekilde ağırlamak görevimizdir. Türk insanı'nın bütün dünya insanlarından, dünya insanlarının da bu coğrafyadan öğreneceği çok şey vardır. Türkiye bu açıdan, bir İNSANİ SERBEST BÖLGE olmalı ve bütün dünya insanlarının özgürce buluştuğu bir arenaya dönüşmelidir.

FAKAT.....

Yatırımcısından, turistine, diplomatından askerine bir yabancı kurum veya kişi

- Türkiye'nin iç politikası hakkında kamuoyunu etkilemeye yönelik açıklamalar yapmaya başlarsa;

- Türkiye'nın dış politikasını etkilemeye, değiştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunursa;

- Bu ülkenin kültürel farklılıklarını, ülkedeki ayrılıkları pekiştirme yönünde kışkırtmaya çalışırsa ;

- Bu ülkenin tarihine, kültürüne, insanına, toplumsal ve siyasi yapısına saygısızlık ederse

- Türkiye'yi kolonisi gibi görüp, ülke makamları ile ilişkilerinde küstahlaşıp, emreden bir havaya bürünürse

- Bir Cumhuriyet vatandaşının yapması durumunda suç olacak örgütlenme eylemlerini, diplomatlık kisvesi altında gerçekleştirmeye çalışırsa

- Ülkede çeşitli mevkilerdeki görevlilerle kamuoyundan gizli özel toplantılar yaparsa

- Kamuoyunu etkilemek maksadı ile ülkedeki çeşitli sivil toplum örgütlerine, medya kurumlarına ve kişilere çeşitli kılıflar altında para dağıtmaya başlarsa

- Ülkesini temsil etmekten ibaret olan diplomatlık misyonunun ötesinde, ülke çapında işi olmayan alanlara burnunu sokmaya başlarsa

- Yatırımcı olarak geldiği ülkede, gerçekleştirdiği yatırımı, başka ülkelerin ilgili faaliyetlerine paravan olarak kullanırsa

- Ülke piyasalarında ekonomiyi sarsacak manipülasyon faaliyetlerine girişirse

- Ülkemizin insanını, ülke aleyhine ve/veya başka ülkelerin lehine devşirmeye çalışırsa

- Ülkenin yasama ve yürütme organları üzerinde etki kurmaya yönelik mekanizmalar kurmaya kalkışırsa

- Kendisine verilen faaliyet alanlarını, bu faaliyet alanlarının ötesinde amaçlar için kullanmaya kalkışır ve bu faaliyet alanları içerisinde ülkemizin haberi olmayan faaliyetlere girişirse

- Kendi insanına layık görmeyeceği ürünleri, bu ülke insanına çeşitli kılıflar altında pazarlamaya çalışırsa

- Kendi ülkesine layık görmeyeceği standartları ve uygulamaları ülkemizde yerleştirecek şekilde çalışmalar yapmaya çalışırsa

- Ülke ekonomisini, dış sermaye çevrelerinin ve güçlerinin çıkarları doğrultusunda şekillendirecek girişimlerde bulunursa

KISACASI MİSAFİR OLDUĞU EVDE EV SAHİBİ GİBİ DAVRANMAYA BAŞLARSA

İşte o zaman, misafirini "başının üstünde tutan" Türk milletinin sabrı taşar ve kendisine saygısızlık, küstahlık, ihanet eden bu yabancıyı başının üstünden alıp, ayaklarının altına koyar.

Bu sayfalar, bu çerçevede davranan "İSTENMEYEN ADAMLAR"ları tespit ve deşifre edip, konu ile ilgili kamuoyu oluşturmayı amaçlamaktadır. İnsanımızın iyiniyetinin suistimal edilmesine ve ulusal çıkarları koruma konusunda iyice zaafa uğrayan devlet mekanizmalarının Türk insanının çıkarlarını gözardı etmesine izin verilmeyecektir.

ÜLKENİZE SAHİP ÇIKIN VE SESİNİZİ YÜKSELTİN!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 7:48 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler, karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet. Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karnaval alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyrediyor.

Cemil MERİÇ



MİLLİYETÇİLİK

· Her tavus kuşu mutlaka bir yumurtadan çıkar; ve tavus yumurtasından her çıkan, mutlaka tavus kuşudur; öyle amma, gaye, tavus yumurtasından çıkmış olmak değil, tavus kuşu olmaktır. İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde mânası!

· Tavus kuşu, sebepte değil, neticede tavus kuşudur; bu bakımdan tavus kuşunun şahsiyeti, geriye doğru mânasız ve değersiz yumurta kırıklarında değil, ileriye doğru müstesna bir renk ve çizgi heyetindedir. İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde ruhu!..

· İsterse karga veya devekuşu yumurtasından çıkmış olsun, neticede bütün şartlariyle tavus kuşu olabilen her varlık, tavus kuşunun bütün hakkına maliktir. İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde kıymet ölçüsü!

· Demek ki biz, gerçek milliyetçiliği, geriye doğru değil, ileriye doğru, menba istikâmetinde değil, mansap istikâmetinde, tohum üstünde değil, ağaç, üstünde karar kılıcı bir anlayış ve görüşe bağlıyoruz.

· Bu demektir ki, biz, tarih plânında fışkırışımıza zemin teşkil eden ırk ve toprak şartlarını geride bırakmış; her türlü ırk ve toprak hakikatine ilgili, fakat her türlü ırk ve toprak yobazlığına düşman, ileri bir görüş ve anlayış içinde milliyetçiyiz.

· Amma yumurta olmazsa tavus olmazmış; varsın olmasın, bu zaruret bize hiçbir şey kaybettirmez. Dairenin bulunduğu her yerde mutlaka bir merkez bulunacağı, fakat her merkez bulunan yerde mutlaka bir daire bulunmayacağı gibi tavus, yumurtayı ihata ve ihtiva eder de, yumurta tavusu ihata ve ihtiva edemez.

· Bizim milliyetçiliğimiz, belli başlı bir topluluğa ait madde ve kemmiyet hakikatlerinin mâverâsında, sadece ruh ve keyfiyet vâkıalarına bağlı, cevherini posasından süzen ve yalnız cevhere nisbet kabul eden bir telâkkiden ibaret.

· Türk, bizim nazarımızda, belli başlı bir inanış, bağlanış, düşünüş, seziş, hatırlayış, duyuş, davranış ve bildiriş hususiyetleri içinde, belli başlı bir iman, mukaddesat, tefekkür, tahassüs, hayal, hatıra, meşrep, eda ve lisan birliğinin ördüğü, tek nüshalı ve şahsiyetli bir ruh nescinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vâhit temsil eden bu ruh nescinin zarfı da Anadoludur.

· Ya şu boyuna Türk ruhu, Türk ruhu dediğimiz şey nedir ki?.. Türk ruhu dediğimz şey, iki vâhidin mecmuundan ibarettir: biri, onu kendi dışında olduran, öbürü de bu olan şeyi kendi içinde renklendiren, şekillendiren, seslendiren, kokulandıran, iklimlendiren iki vâhit; Vâhitlerden ilki, Türkün duygu ve düşünce mihrakında pırıldayıcı mutlak ve müstakil iman ışığı, ikincisi de bu ışık etrafında, hususî ve mahallî, bütün bir tahassüs ve tefekkür seciyesidir.

· Vâhitlerden ilki, ırk ve kavim seviyesinin üstünde, bütün insanlar çapında ve hâkim; öbürü de yalnız ırk ve kavim kadrosunda ve tâbidir.

· Demek ki, zaten aslında ve lûgatta bir kavmin ruhunu dayadığı iman kaynağı mânasına gelen ve son zamanlarda gerçek delâletinden kaydırılıp kavmiyet mânasına kullanılmaya başlayan milliyetçilikten anladığımız, bir zarf işi olmaktan ziyade bir mazruf işi; ve mazruftaki dünya görüşüne, insan, cemiyet ve kâinat telâkkisine bağlı bütün bir tahassüs, tefekkür, eda ve ifade kadrosu işçiliğidir.

· Bu ruhî ve kadronun ırkî plânda kendi maddesine karşı sevgisi, ancak belli başlı bir vâhidin doğurduğu böyle bir ruha yataklık etmekten ibaret ve yalnız bu kayd ve şartla sınırlıdır.

· İşte bizim milliyetçiliğimiz;

İslâma bağlı Türk ruhunun, bu mutlak kadro içinde Türk duygu ve düşünce hususiyetlerinin milliyetçiliği!..

Ve işte cihan ölçüsünde milliyetçilik!..


N.F.K




Yer Felluce.. ABD askerlerinin soykırımlara imza attığı kent... Askerlerin dinlendiği bu mekana dikkatlice bakın...

NEREDESİNİZ EY ON VAKİT NAMAZ KILAN ARAP ŞEYHLERİ!..

NEREDESİNİZ EY HER CUMA BEYAZIT CAMİSİNİ CEHENNEM MEYDANINA ÇEVİREN KESKİN MÜSLÜMANLAR!..

NEREDESİNİZ EY ANKARA'YA KADAR EL ELE TUTUŞAN TÜRBANLI BACILAR!..

NEREDESİNİZ MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİDİR DİYEN, EY KARDEŞCİKLER!..

NEREDESİNİZ "CAMİLER KIŞLA" DİYE MİLLETİN KANINI EMEN DİN SİMSARLARI!.. VE CAMİLER KİMİN KIŞLASI!..

Yaktırayım Kur'anı, Yıktırayım Kabeyi.
Şarka gelen görmesin, Minareli kubbeyi...

Romen DIYOJEN




BİTSİN BU ZULÜM, BİTSİN BU İŞKENCE..!

ZİNDANLARDAKİ ÜLKÜDAŞIMIZ...


1980 öncesinde, ülkesi ve milleti adına direnmiş Ülkü devlerinin, o dönemde denge politikasına kurban edildiğini iddia edenlere bir çift sorumuz var:

-Bu nasıl dengedir ki, bugüne kadar çıkan bütün af ve infaz yasalarına rağmen,

Muhsin KEHYA,

Ahmet Şahin ÖZASLAN,

Selahattin BÜYÜKÖZTEKİN,

Bünyamin ADANALI,

Mehmet Ali AĞCA,

Ünal OSMANAĞAOĞLU...

isimli Ülküdaşlarımız hala zindanlarda yatıyor...

-Bu ne biçim dengedir ki gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında yüzlerce Ülküdaşımız hala kaçak yaşıyor...

Adaleti kendine isim olarak seçen, müslüman olduklarından da şüphe etmediğimiz AKP İktidarına soruyoruz... ADALET NEREDE..?





UNUTMADIK !..




Ülkücüler kardeştir. Ülkücüler dosttur. Ülkücüler güvenilir insanlardır. Ülkücüler mücadeleci insanlardır. Ülkücüler mütevekkil insanlardır. Ülkücüler dürüsttür. Ülkücüler fedakardır. Ülkücüler kararlıdır. Ülkücüler çalışkandır. Ülkücüler inançlıdır. Ülkücüler imanlıdır. Ülkücüler milletin hizmetkarıdır. Ülkücüler ferasetlidir. Ülkücüler basiretlidir. Ülkücüler merhametlidir. Ülkücüler mağrurdur. Ülkücüler masumdur. Ülkücüler mazlumdur.

Recep Kücükizsiz


http:/ /www.kutlusevda.com.tr.tc/
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 8:15 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Yazar: [ Bekir Öztürk ] YAZARA MESAJ
TÜM HABERLER
TÜM MAKALELER


--------------------------------------------------------------------------------
Başbakan; " Vermeden olmaz" dedi 6 Ekim 2005 - 09:41:04 - 2 günlük


Üç gündür, sanki Avrupa Birliğine girmişiz, hatta bütün sorunlarımız çözülmüş gibi estirilen kirli havayı teneffüs ettikten sonra, Sayın Başbakanın " Vermeden olmaz, tabiki bizde bir şeyler katacağız." sözleri üzerine "AB müzakere süreci ile" ilgili yazmaya karar verdim.



Üç gündür, sanki Avrupa Birliğine girmişiz, hatta bütün sorunlarımız çözülmüş gibi estirilen kirli havayı teneffüs ettikten sonra, Sayın Başbakanın " Vermeden olmaz, tabiki bizde bir şeyler katacağız." sözleri üzerine "AB müzakere süreci ile" ilgili yazmaya karar verdim.



" Vermeden olmaz " sözü aslında çok tanıdık geldi bana, Alev Alatlı , Başbakanın Hocası Necmettin Erbakanın Sivas sıcak çermiğinde yaptığı konuşmada da " Cihat için vermezsen olmazzzz " dediğini yazmıştı. Peki kime karşı cihattan bahsediliyordu? tabiki yahudiler ve hıristiyanlar,



Burdan şu sonuç çıkıyor, Demekki bu malum kesimle savaşmak içinde, sevişmek içinde mutlak suretle " Vermek " gerekiyor, Daha da enteresan olanı bir dönem hocasının her sözünü ayakta alkışlayan Başbakanın, bu gün cihat yapılması gerektiğini düşündüğü kesimlerle nikahsız beraberliğini - Bir imam nikahı varmıdır bilmiyorum - sanki resmi nikah yapılmış gibi göstermeye çalışması.



Gelelim verdiklerimizin karşılığında ne alacağımıza, Durumu birden içki masasına benzettim, Ben içmem ama ortamda bulunduğum için bilirim. Masada size birisi içki ikram ettiyse, ona içki göndermek iyi karşılanmaz, meze göndermek daha uygun düşer. Bundan hareketle bizim somut yada madde olarak ikram edeceğimiz şeylere karşılık, AB nin bize soyut şeyler - Kültür, medeniyet, demokrasi, insan hakları, terörist hakları gibi - ikram etmesi daha uygun düşecektir sanıyorum.



Eee alacağımız bunca şeye karşılık, olarak masaya bir Kıbrıs göndermişiz ne önemi var, araya bir kaç ege adasıda serpiştirelimmi? hayır hayır " Ermeni soy kırımı " meselesi soyut bir ikram olur sayın Başbakan hiç uygun düşmez, bence siz daha büyük bir iyilik yapın ve egemenlik haklarından vazgeçtiğiniz TÜRKİYE yi top yekün halde onlara teslim edin, zaten onların nihai istekleride bu, ve bunu elde etmek için bundan daha uygun bir iktidar da bulamazlar.

Ekleyen Yazar: Bekir Öztürk

Okuyan: [280] [Yazdır]

YAZARLAR
Bahadır TURAN

TORUNUM
Bekir Öztürk

Başbakan; " Vermeden olmaz" dedi
Buğra Baran

İŞTE AVRUPA BİRLİĞİ FALINIZ..!
DAVACI
EMRE AKSAY

İHANETİN BEDELİ
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1