 |
|
|
|
Konu Basın-Yazarlar
Hayatım boyunca modanın (m)’siyle dahi ilgilenme gereğini duymadım. Moda kültüründen (!) uzak kaldım yani. Kimi zaman gereksiz, kimi zamansa moda kavramına ayıracak vakti bulamadım kendimde.
Nisan yağmurları ile birlikte güneşte artık tam tepeye doğru tırmanışa geçti. Bununla birlikte unsanlar da yazlık giysilerini naftalin kokulu dolaplardan çıkmaya başladı. Televizyon kanallarında ‘yazın ince renkleri’, ‘bu yazın modası giysiler’ gibi seslenişleri de duymaya başladık. Artık yazın, baharın, kışın, yağmurlu, yağmursuz günlerin ayrı ayrı modası var.
Bu bağlamda Yozgat’ı gözlemledim de, genç arkadaşlarımızın modadan hiçte uzak kalmadığını gördüm. 1970’li yılların giysileri vitrinlerdeki yerini almaya başladı. Moda adı altında bir geriye dönüş yaşıyoruz giysilerimizde. Modayı takip edenler arasında gençler ilk sırayı çekiyor. İnsana yakışan her şey kendi modasıdır düşüncesiyle hareket eden birisi olarak, günümüzde moda kılıfı altında ortaya çıkan giysilere açıkçası pek anlam veremiyorum.
Bir biriyle alakası olmayan renklerden oluşan giysileri bir araya getirirseniz ortaya ilginçlik ve tezatlıklar çıkar. Ya da parçalı bulutlu giysileri… Belki de 10 yıl önce görsek gülerdik bu giysilere. Ama şimdi gençlerimizin genel tercihi arasında yer alıyor.
Beli düşük pantolonlar, diz kapakları yırtık, rengi solmuş veya kiremit rengi pantolonlar. Buna benzer ilginçlikleri saymakla bitmez ama, dediğim tam anlamıyla ilgilenmediğim için verdiğim örneklerde kısıtlı imkanlarda oluyor.
Kendi kendime soruyorum da, ‘Acaba bu giysiler nereden geldi bizim üzerimize?’ Moda denilen şeyi adın bir biriyle alakasız renklerin buluşması ve bazı yerleri parçalanmış giysilerden mi ibaret. Uzaklardan birileri bunun adına moda demiş. Televizyon ekranlarında da manken, artist ve buna benzer birkaç şovmen reklamı derken bakmışınız üzerinizde bu giysiler.
Renkler ve zevkler tartışılmaz diyeceksiniz. Ama, bu gün bu kuralı ihlal edelim, bakalım ne çıkacak karşımıza…
Giyimin toplumsal bir içeriği yansıttığı gerçeğini unutmamak gerekir. Giyim aynı zamanda insana güven sağlar. Bir yazar, giyimin nedensiz korkuların yatıştırılmasında ve kendine güvende rol oynadığını söyler. Eğer kendimizi iyi giyinmiş hissetmezsek sahnede rolünü iyi ezberlememiş bir oyuncudan farkımız olmaz, onun gibi huzursuz oluruz. Kendimizi daha rahat ve güvenli hissetmemiz için iyi giyinmemiz söz konusu olabilir. Böylece giyim, kişinin kendine güvenini sağlar ve kendini saydırma isteğini de karşılar. Özellikle üniformalar bunun bir örneğidir.
İnsanları giyimlerine göre ayırt ekmek, yada sınıflandırmak elbetteki yanlış. Ama şunu da unutmamak gerekir. Beden, ruhun elbisesidir. O elbise tek başına bir anlam ifade etmez. Eğer ki ruh ve beden bir birine zıtlık teşkil ederse, artık sonucu siz tahmin edin. Maalesef, üzülerek söylüyorum ki, günümüzde bir çok değer yargısını kişilerin üzerindeki giysiye göre belirler olmuşuz. Bu da ayrı bir kanayan yaramız. Ama benim mesajım buradan genç arkadaşlarımıza. Giyim ve kuşamın şeklinizi belirlemek sizin elinizde. Elbetteki istediğiniz gibi giyinirsiniz. Ama temennim, ruhunuza uygun bir elbise, elbiseye uygun bir ruhla yaşamanız olacaktır.
|
|
|
| |
|
|
| Giriş |
| Hala hesabınız yok mu? Hemen buradan açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi birçok avantajlara sahip olacaksınız. |
|
|
|
| Haber Puanlama |
Ortalama Puan: 5
Toplam Oy: 3
|
|
|
Haber :
Üyeler :
Servisler :
İletişim :
Dökümantasyon :
