
Eyvah! 41 Kere Eyvah!
Tarih: 23.01.2004 Saat: 23:10 Konu: Ülkücü Tavır
Yeni evli, kınası kurumamış gelinler kocalarına baskı yapıyordu: “İş Bulma Kurumu'na gittin mi? Alamanya kayıt kâğıdı aldın mı?...” Kadınlar her yemekten sonra kocalarına hep aynı konuyu açıyordu. Uyurken hep, Alamanya ve zenginlik rüyaları görüyordu...
1960'lı yılların başıydı. 30 yaşını geçmemiş, sağlık sorunu bulunmayan gençler için bir kapı açıldı: “Alamanya” İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun önünde uzun kuyruklar vardı. Müracaat için formlar alınıyor, sağlık kontrolünden geçtikten sonra haftalarca kabul cevabının gelmesi bekleniyordu. Hayaller kuruluyordu; “Bir traktör parası, bir başını sokacak ev veya mesleğini icra edebileceği bir mekân” için gerekli para... Sonra geriye dönmek. Evet, evet geriye dönmek... Kabul edildiler Sirkeci'den trene binip gittiler Alamanya'ya... (1.Nesil) Önceleri hasret başladı. Haftada bir mektup attılar sevdiklerine... Daha sonra ayda bir, üç ayda bir, bazan da unuttular geride bıraktıklarını... Bazıları bir iki yıl sonra izine gelmeye başladılar. Başlarında; tavuk telekli foter, omuzlarında fotoğraf makinesi, boyunlarında Grundig çantalı, orta dalgalı, kısa dalgalı radyo, lame iskarpil ve, ve kırmızı Mercedes araba... Ceplerinde yeşil yeşil Marklar... Alamancılar izine gelmeden; tarla, bağ, bahçe, müstakil ev, daire ve dükkan fiyatları artmaya başlardı. Satıcılar hep onların yollarını gözlerdi... Her şey güllük gülüstanlık. Alamanya paraları sadece Türkiye'deki eşi dostu değil, memleket ekonomisini de kalkındırıyordu. Bir çoğu karılarını, çoluk çocuklarını da Alamanya'ya götürmeye başladılar. Bir yarine iki, üç maaş alıyorlardı. Deste deste kazanılan Marklar, geleceğe yapılan yatırımlar... Tatlı hayat, lüküs hayat yan gel de yat. Kedinin önüne kanlı bir törpü konunca, yalamaya başlar. Yalar, yalar sonra; kendi kanını yalamaya başlar canı yandığı halde kendi kanını yaladığını fark etmez. Alamancılar için, bir anda işler ters gitmeye başladı. Türkiye'deki kiracıları kiraları ödemediği gibi, evi, dükkanı harabeye çevirdiler. Türkiye'deki mallarını ve mülklerini satarak Alamanya'ya geri götürdüler. Bir çoğu sarışın, renkli gözlü, kıvırcık saçlı Alaman karılarına tutuldular. Türkiye'deki karılarını boşayıp yabancılarla evlenmeye başladılar. Alaman vatandaşı olabilmek için beyaz evliliklerin (Anlaşmalı paralı nikah) sayısı artmaya başladı. Ailenin yaşlılarını ikna edebilmek için Alaman yengeye bir de vaktiz töreni yapılıyordu. Bu törenden sonra beyaz evlilik yapan Helga beyaz Müslüman (!) oluveriyordu. Helga'nın çocukları oldu Memet'den... Çocuklar (2.Nesil) beş- altı yaşına gelince Helga giydirip, pazar günleri kilise'ye götürmeye başladı. Memet akşamları yavrularını alıp dualar öğretti. Türk'ün şanından, şerefinden, kahramanlıklarından bahsetti. Helga, elinde yıldız sopası olan azize meleklerden bahsetti. Memet de meleklerden bahsetti amma; can alan Azrail (As), kabirde sual soran, azabeden Münker (As) den ve Nekir (As) den... Çocuk okula başladı, Ermeni öğretmenleri tarih derslerinde Türkler’in barbarlığından(!) konular işlediler. Çocuklar tek başlarına kaldıklarında, anneleri babaları yanlarında yokken ağladılar, ağladılar... Ağlaya ağlaya büyüdüler, evlendiler ve çocukları oldu. Çocuklar (3.Nesil) yine Alman, Fransız, İngiliz olarak yetiştiler. Alaman anne kilise'ye babalar da bayramdan bayrama camiye götürdüler. Yine aynı melekleri öğrendiler; Tatlı cadı melekler, can alan melekler, kabirde azabeden melekler. Öğretmenler aynı akord'ta... Ne Alaman ne de Türk, ne Müslüman ne de Hristiyan olabildiler. Baba Ali ağlıyor, dede Memet'de ağlıyor; evlenecek kızım, torunum “boy abdesti almayı bilmiyor” diye. Anne ağlıyor: “Çocuğum uyuşturucu kullanıyor” diye. Henüz reşit olmamış 15 - 16 yaşındaki kız çocukları zencilerle kaçıyor. Uyuşturucu ve fuhuş batağında yakalanıp ailelerine teslim ediliyorlar. Baba tokadı patlatınca polisler babayı hapse atıyor, çocuğu da elinden alıyor. Günümüzde kanun kaçakları akın akın Avrupa'ya gitmeye başladılar. Mafyaların, çapulcuların yardımlarıyla(!) Avrupa'ya girmeyi başarıyorlar. Beyaz evliliğe para bulamadıkları için “iltica” istiyorlar. Fransa'ya sığınmak isteyenler hep aynı savunmayı yapıyorlar: “İki Türk askerini öldürdüm, devleti dolandırdım, cinayet işledim, PKK'lıyım vb” Fransız mahkemeleri bu soysuz Türk düşmanlarına, Türkiye düşmanlarına, Fransız vatandaşlık kimliğini derhal veriyorlar. Yaşasın(!) “Fransa Türkiye dostluğu”, “yaşasın bizi Avrupa'ya alacaklar(!)”, “ver gitsin” neyi?: “Kıbrıs'ı, şerefi, şanı, karıyı, çoluk çocuğu, aileyi, kısaca her şeyi”. İdare nerede? İdare Filiz AKIN'ı takmış koluna balolarda... Peki, millet nerede? Gambeta Ermeni mezarlığında yatan Yılmaz GÜNEY'in, Ahmet KAYA'nın mezarlarının karşısındaki içkili barda expresso içiyor. (uyuşturucu bir tür kahve fincanda içiliyor). Ankara'da beş milyon franklık şirket kurma sevdasında. 7174. Hz. İsa olma yolunda, Karases olma yolunda. Çocuklarımız onlara emanet, iflas etmiş davalara, Karaseslere, Atatürk düşmanlarına emanet. Ya da Kilise'ye götüren Helga'ya emanet. Ülkem krizde... Ne dönen tek bir insan ne de ülkeme giren bir tek yeşil mark yok... Hala gidiyorlar, hala törpüyü yalıyorlar. Şimdi onlar Alamancı değil, tıpkı Ahıska'da, Balkanlar'da, Kosava'da, Kıbrıs'ta, Suriye'de, Irak'ta, İran'da kısaca dünyanın dört bucağında insanlık dışı zulüm, işkence, şiddet ve asimilasyona uğrayan “DIŞ TÜRK” oldular. Bir çoğu Türk ve Müslüman kalmayı başarmış; burnunda buram buram vatan hasreti tütüyor. İzine geldiklerinde havaalanları'nda eğilip toprağı öpüyorlar. Paris - Galatasaray maçında trübünün Fransızlar tarafında Türk bayrağını açıp bir ton dayak yiyorlar. Halbuki bu çocuklar hiç Türkiye'yi görmemişler. Türkiye sevdasıyla yanıp kavruluyorlar. Ama çoğu... Halâ kanlı törpüyü yalıyor...
Hakkı DEDELER Fransa Türk Federasyonu eski Basın Müşaviri Türkiye Gazetesi eski Paris Temsilcisi Halen Ahıska Türkleri Sekreteri
|
|