BİZ SAHNEYİ DAHA ÖNCE GÖRMÜŞTÜK / SAVAŞ SÜZAL
Tarih: 2.05.2003 Saat: 03:09
Konu: Basın-Yazarlar


Nedendir bilinmez, biz mi yeni oyunlar veya çıkışlar bulamıyoruz, ta da gerçekten de başka çıkış noktası mı yok. Hep aynı filmi seyretmeye başladık.

Tek fark, bu eski filmin ve tiyatronun yayın sürelerinin sıklaşması, araların kısalması. Bilmiyorum neden benden başka kimse bunu telaffuz bile etmeye cesaret edemiyor, korkuyorlarmı yoksa? Neden bahsediyorsun diyeceksiniz? Nasıl sonuçlanacağını daha önce gördüğümüz ve siyaset sahnesinde oynanan bu kötü oyundan söz ediyorum. Bu oyunu 1997 yılı 28 şubat tarihinde yaşadık. Önce bu oyunlar 20 yılda bir sahneye konurdu. Sonraları 10 yıla şimdide 5 yıla düştü. Bu çaresizlikli mi yoksa taş kafalılık mı bilemiyorum. Söze birinci ve ikinci olayı bir kez daha hatırlatacağım.

    Aynı Tayyip Bey gibi Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'da  Washington'a seçimler öncesi gelmiş, Amerikan yönetimlerinin baş danışmanı ve Cizvit papazları okulu Georgetown'da Profesör Espesito ile ardından da Dışişleri Bakanlığı'nda görüşmeler yapmış ve aldığı mesajlar ve büyük seçim başarısı ile de zamanın *****hurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilip DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in yardımı ile Refahyol iktidarını oluşturmuşlardı. Buraya kadar demokrasinin yalın çalışması olarak görünen olaylarda daha sonra Türkiye de siyasilerle öteki laik kurumlar arasında bir güç denemesine dönüşmüştü. Ben Türkiye içinde yaşanan gelişmeleri değil buradan yani Washington'dan ABD yönetiminin tutum ve tepkisine yer vermek istiyorum. Zamanın Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nicholas Burns, (şimdi ABD'nin NATO daimi temsilcisi) benimle birlikte sürekli basın toplantılarını izleyen konuyu açmaya çalışan bir avuç Türk gazeteci (Hürriyet'ten Esen Ünür ve C TV den Yılmaz Polat) arkadaşlarımın sorularını olayın demokrasi olduğunu söyleyerek geçiştirirken Türkiye'de yaşanan endişelere en ufak bir yanıt vermemeye özen göstermişti. Bu savsaklamalar ve bir anlamda Necmettin beye veya iktidara verilen destek taa Necmettin Hoca'nın yurt dışı gezilerine ve oralarda verdiği anlamsız demeçlerin Washington'a ulaşmasına kadar sürdü. Bu dakikadan sonra Burns, Türkiye de tek güvendikleri siyasi kişinin Demirel olduğunu söylemeye başladı ve 28 Şubat olayı ardından da herhangibi yorum yapmaktan kaçındı.  Bir anda ABD'nin Refah ve liderlerine verdiği destek gittiği gibi, Amerikalılar DYP Lideri Tansu Çilleri de kara listesine aldılar ve Washington'a gelişleri sırasında kendisine görüşme için adam gibi randevu bile vermediler

   Gelelim AK Parti ve Tayyip Bey'e. Aynı hocası Erbakan gibi, oda seçimler öncesi Washington'u ziyaret etti. O da Espesito ile konuştu. O da ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile biraraya geldi ve CSIS'te hatta görüşlerinin ne denli ılımlı islam olduğunu anlatan bir konuşmada yapıp seçimlere girdi ve büyük bir başarı sağlayarak Meclis'te çoğunluğu ele geçirdi. Daha sonra kritik anlar yaşanmaya başladı. Tayyip Bey milletvekili olmadığı halde yalnızca AK Parti genel başkanı olarak Beyaz Saray'da başkan Bush tarafından kabul edildi ve kendisine Irak operasyonu sırasında Türkiye'nin ne denli yardımcı olacağını anlattı. Buraya kadar ibre aynı Erbakan'ın Libya ve Tahran gezilerinde olduğu gibi Tayyip beyden yanaydı. Ancak ibre, Abdullah Gül'ün Başbakan olarak Arap ülkeleri ziyareti ile biraz titremeye ve Washington'u da acaba hata mı yaptık noktasına getirdi. Hatta Kürşat Tüzmen'in anlamsız Bağdat ziyareti içinde, "giden bir yönetimle ne tür bir bağlantı yapılıyor" gibi Washington alaylı açıklamalar yaptı. Daha sonra bildiğimiz gibi Tezkere geçmedi. Ardından Tayyip Bey Başbakan olur olmaz ikinci tezkere konusunu Meclis gündemine getirmekte ayak direyerek geciktirdi ve tam Kasımpaşalı noktası ile pazarlık gücünü artırmak istedi. Bu aşamada ABD pazarlığı kesip masada olan tekliflerini de geri çekti ve savaşı başlattı. Bizde kıyıdan köşeden bu olayı seyredip sürekli olara şikayet eden ağlayan taraf olduk.

   Şimdi ise aynı Erbakan döneminde olduğu gibi Abdullah Bey İran ve Suriye ile bir ittifak kurma çabası içinde. (Ne hikmetse dinci kesimler Türkiye düşmanı bu iki ülkeye büyük itibar gösterirler) Bu konuda hafta sonunda ABD Savunma Bakanlığı müsteşarı Wolfowitz'in bir soru üzerine yaptığı açıklamayı ben belki de fazla abartarak sanki 1997'de MGK toplantısı öncesi ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Burns'un sözlerine çok benzettim. O tarihte Burns ülkede Başbakan ve Dışişleri Bakanına değil yalnız ca Demirel'e güvendiklerini söylemişti. Şimdi de Wolfowitz, açıklamasında "kavga etmeyin olayı kanlı toplu tüfekli değil demokrasi içinde çözün" mesajı verdi. Buna en son gelen tepki ise Ankara da Turkish Caucus diye bilinen ABD Kongresinde Türkiye'yi seven milletvekilleri gurubu başkanı Wexler den geldi. Amerikalı milletvekili İran ve Suriye yakınlaşması konusunda uyardı. Şimdi diyebilirsiniz ki biz istediğimizle görüşür istediğimizle ilişki kurarız. Tabii ki yerden göğe kadar haklısınız ama o zaman da buraya avuç açamazsınız. Son uyarı ve hatırlatma ABD Savunma bakanı Rumsfeld'den Arab yarımadasında Türkiye bizi aldattı türünden bir şeyler söyledi.

    Ben diyorumki bunları alt alta yazar ve toplarsanız sonuç bence hiç açıcı değil. Bu nedenle MGK toplantısında yayınlanacak bildiri ve içerde konuşulanlar Türkiye'nin yeni bir gelişmesinin başlangıcı olabilir. Hatırlatması bizden.






Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=917