Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - AB GERCEGI
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 4. sayfa (Toplam 4 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 7:38 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Serbest dolaşımı olmayabilir ; imtiyazlı ortaklık seçeneği hala var; Rumları tanımamız için baskı artıyor…
Tür: Avrupa Birliği
istiklalitam tarafından gönderildi: 07.10.2005 günü, 06:49:12
--------------------------------------------------------------------------------

Yaşasın , bayram yapalım, eyoo, yupiii, hip hip hurray: AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, EK Protokol’ün bir an önce TBMM’den geçirilmesi gerektiğini söyledi, “ 2020'ye kadar Türklerin serbest dolaşımı ertelenebilir , günü geldiğinde o zamanki şartlara bakılır. O zaman Avrupa’nın iş gücü piyasasına bakılıp belki de serbest dolaşım konusundaki bu erteleme, kalıcı hale gelebilir" diye konuştu. Fransa Başbakanı Dominique de Villepin de Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerin sonunda imtiyazlı ortaklık da dahil olmak üzere her seçeneğin gündemde olduğunu söyledi.

Ne ? Efendim ? Bunlarda sevinecek, bayram yapacak bir şey yok mu? Eee peki o zaman bizim , anlı şanlı iş adamlarımız, basın-yayınımız ve onların kuyruğu siyasetçilerimiz ve sendika ağalarımız ve burada adını anamadığımız niceleri MANYAK mı da zil takıp oynuyorlar, ? Köyün delisi kadar da mı akılları yok bu adamların?


--------------------------------------------------------------------------------

http://www.milliyet.com.tr/2005/10/06/son/sonsiy14.html:




AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, EK Protokol’ün bir an önce TBMM’den geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Rehn, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger ve üyelerle biraraya geldi. Milletvekilleriyle sohbet eden Rehn, sorularını da yanıtladı.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, toplantıda, Gümrük Birliği Ek Protokolü konusu ele alındı. Milletvekillerinin Protokol’ün ne zamana kadar onaylanması gerektiği sorularına Rehn, "Vakit kaybetmeden Ek Protokol’ü Meclis’ten geçirmelisiniz" dedi.
Rehn, bir soru üzerine, tarama sürecinin 1 yıl süreceğini bildirdi.
CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen’in Müzakere Çerçeve Belgesi’nde son anda mutabakata varılan uluslararası kuruluşlara üyelik konusundaki sorusuna Rehn, "NATO, AB’nin işi değil. Bir ortaklığa girdiğiniz zaman orada diğer ortaklarla uyumlu olmanız beklenir" karşılığını verdi.
Milletvekillerinin "hazmetme kapasitesi" konusunda yoğun sorularıyla karşılaşan Rehn, bunun kriterlerinin 6 Ekim 2004’teki İlerleme Raporu’nda yer aldığını, yeni bir unsur olmadığını söyledi.
Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkına sahip olup olmayacağı sorusuna karşılık Rehn, "2020 yılına kadar Türk vatandaşlarının serbest dolaşımının ertelenebileceğini " belirterek, "Günü geldiğinde o zamanki şartlara bakılır. O zaman Avrupa’nın iş gücü piyasasına bakılıp belki de serbest dolaşım konusundaki bu erteleme, kalıcı hale gelebilir" diye konuştu.
Milletvekillerinin "AB ile müzakerelere başlayan ülkenin vatandaşları müzakere süresince diğer ülkelere vizesiz girebildi. Bu Türkiye için de mümkün olacak mı?" sorusuna da yanıt veren Rehn, bunun hükümetlerin işi olduğunu, kendilerini ilgilendiren bir husus olmadığını dile getirdi.




Fransa: İmtiyazlı ortaklık da olabilir

Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerin sonunda imtiyazlı ortaklık da dahil olmak üzere her seçeneğin gündemde olduğunu söyledi.







NTV

Güncelleme: 22:07 TSİ 06 Ekim 2005 Perşembe

PARİS - Senatodaki soruları yanıtlayan Fransa Başbakanı, “Kimse bugünden müzakerelerin sonucunun ne olacağını söyleyemez, bütün seçenekler gündemde, imtiyazlı ortaklık da buna dahil” dedi.

Türkiye ile müzakerelerin kontrollü olacağını belirten Villepin, bu sürecin tam bir şeffaflık içinde ilerlemesi gerektiğini de söyledi. Fransa Başbakanı, milletvekillerine müzakere sürecinin her aşamasında gerekli bilgilerin verileceğini de açıkladı.

Dominique de Villepin, müzakere sürecinin sonunda Türkiye’nin tam üyeliği konusunda Fransa’da bir referandum düzenleneceğini de hatırlattı.

PARLAMENTERLER ‘İZLEME’ İSTİYOR
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac dün iktidardaki halk hareketi birliği partisinden Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan bir grup milletvekilini kabul etti. Görüşmede milletvekilleri Türkiye’nin müzakere sürecini izlemek için parlamenter heyet oluşturulmasını teklif etti.

Fransız Le Figaro gazetesine göre, milletvekilleri Türkiye konusunu gündeme getirdi ve müzakere sürecini izlemek için parlamenter heyeti oluşturulmasını teklif etti.

Chirac’ın milletvekillerine müzakere süreci konusunda parlamenterlerin sürekli ve düzenli olarak bilgilendirileceği sözü verdiği belirtildi. Milletvekilleri görüşmede Türkiye’nin üyeliği konusunun 2007’de cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da sık sık tartışma konusu olacağına dikkat çekti.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
esin38
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Sep 14, 2005
İletiler: 20
Şehir: kayseri

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 10:01 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

KAVŞAKTAKİ TÜRKİYE

Nuri GÜRGÜR
Türk Yurdu Dergisi (Ekim 2005)

Türkiye Cumhuriyeti bu ay kuruluşunun 82.yılını kutluyor. Bütün mazlum milletlere örnek olan ve çok elverişsiz şartlar altında zaferle sonuçlanan Millî Mücadele sonrasında kurulan üniter ulus-devletimiz (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) bugün ciddî problemler, baskılar ve tehditlerle karşı karşıyadır. Mesele sadece bölücü etnik terör, Kıbrıs veya Irak'taki gelişmeler gibi konulardan sadece birisiyle sınırlı olsaydı, şöyle yahut böyle bir çözüm bulmakta fazla zorlanmazdık. Ancak Türkiye bu süreçte bir yandan coğrafyasından, tarihinden ve kültüründen kaynaklanan ve aynı zaman kesitinde buluşan problemlere çözüm arıyor; diğer yandan değişen dünya dengeleri paralelinde Batı ile ilişkilerinde köklü bir karar mecburiyetiyle karşı karşıya bulunuyor.

Yarım yüzyıla yakın bir süreden beri katılmak için çırpındığımız Avrupa Birliği Türkiye'ye eşit ve muteber bir yeni ortak adayı nazarıyla bakmıyor. Avrupalılar nazarında üyeliğe tehdit sayılan, katılım ihtimalinden büyük rahatsızlık duyulan, ancak olağanüstü talepkâr tavrımızdan bilistifade olabildiğince kazanımlar sağlanmaya çalışılan sevimsiz bir ülke konumundayız. Bunu her fırsatta yüzümüze haykırıyorlar, müzakerelerin bu şekilde başlamasını yönlendirici bir sopa gibi kullanıyorlar. Gelecek nesillerimiz yetmiş iki milyonluk genç ve nüfusa, dünyanın 20.nci büyük ekonomisine, bölgesinin en deneyimli ve etkili silahlı kuvvetlerine, emsalsiz bir tarihî ve kültürel derinliğe sahip bir ülkenin nasıl olup ta bu kadar zelil kılınabildiğini anlamakta güçlük çekeceklerdir.

Dergimiz baskıya verilirken Avrupa Birliği'nin karşı deklarasyonu yayınlanmıştı; ancak Müzakere Çerçeve Belgesi henüz belirlenmemişti. Rumların itirazları nedeniyle günler geçtikten sonra üzerinde mutabakat sağlanabilen deklarasyon Türkiye'ye kabulü imkânsız dayatmalar sunuyor. Avrupalıların ciddî insanlar oldukları, sözlerine güvenmemiz gerektiği masalıyla yıllardır Türk kamu oyunu uyutan liberal aydınlarımız bunu nasıl geçiştirecekler bilemeyiz; ama Avrupa Birliği Türkiye'ye karşı çok çirkin bir dönüş yaptı, Helsinki'de ön şart olmadığını açıkça belirttiği Kıbrıs'ı Rumların baskı ve şantajına boyun eğerek müktesebat kapsamına altı. Başka bir ifadeyle Avrupalılar gözümüzün içine bakarak verdikleri sözden dönmekte bir sakınca görmediler.

3 Ekimde müzakerelerin başlaması uğruna her şeyi sineye çekmememiz halinde en geç bir yıl zarfında Rumların ilişkileri bloke edecekleri kesindir. Bunu önleyecek tek yol Kıbrıs'ın bir bütün halinde Rumlara aidiyetini kabullenmek anlamına gelen deklarasyon şartlarını yerine getirmektir.

Ne var ki, Avrupa Birliği bu dayatmalarla yetinmeyecektir. Müzakere Çerçeve Belgesi'nde yer alacak başlıkların ana hatları ortaya çıktıkça Türkiye'nin üyeliğini sağlamaya yönelik bir yol haritasından ziyade, savaştan yenik çıkmış bir düşmana iletilecek muhtırayla karşı karşıya kalacağımız anlaşılıyor. Avusturya ve Fransa gibi bazı ülkelerin hararetle talep ettikleri özel statü önerisi açıkça isimlendirilmese bile, aynı amacı sağlayacak ifadeler metinde yer alacaktır. Müzakerelerin ucu açık olduğu, Türkiye'nin tam üyeliğin sorumluluklarını almaya hazır olmaması halinde, en güçlü yollarla Avrupa yapısına kenetlenmesinin sağlanacağı belirtilirken aslında özel statü dört dörtlük tarif edilmektedir.

Serbest dolaşım hakkı, yapısal ve tarım politikalarıyla ilgili uygulamada istisnalara gidilebileceğine ilişkin ifadeler, Avrupa Birliği perspektifinin içini boşaltmakta, işlemez hale getirmektedir.

Son dakikada metne ekleneceği açıklanan ve Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi üye olarak "sindirebilme yeteneğini" müzakereler esnasında sürekli denetim altında tutmasını sağlayacak hükümlerle, mevcut bariyerleri daha da pekiştiriyor, böylece üyeliğimizden müthiş tedirgin olan çevreleri yatıştıracak bir mesaj veriliyor.

Avrupa Birliği ülkeleri müzakerelerin başlamasını vesile yaparak, Türkiye ile ilişkilerini tamamıyla kendi kontrollerinde tutmaya, Kıbrıs, Ege ve Patrikhane gibi konulardaki gelişmeleri diledikleri rotaya sokmaya çalışıyorlar. Bunlara karşı direnmek, taleplerini reddetmek ve müzakereleri kendi inisiyatifimizle askıya almak aslında çok zor değil. Avrupa Birliği perspektifinin açıklananın dışında başka amaçlar için politika malzemesi şeklinde kullanma niyeti taşımayan bir hükümet bunu isterse rahatlıkla yapar. Bundan kaçınarak Avrupa Birliği'nin belirli konulardaki dayatmalarını sineye çekmeye niyetlenilmesi durumunda iç politikada en kısa zamanda ciddî bir krizle karşılaşacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Milletimiz millî çıkarlarımızı, geleceğimizi, güvenliğimizi zedeleyici tavizlerin sorumlusu bir yönetime katlanmayacak derecede onurlu ve bilinçlidir.

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerindeki asıl problem bu ülkelerde bölücü etnik terör hareketine yıllardan beri sağlanan hoşgörü ve destekten kaynaklanıyor. 80'li yılların başında uluslararası dengelerin değişip Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasına paralel olarak Batı Avrupa ülkelerinin ülkemize bakışı önemli ölçüde değişti. NATO ittifakının güney kanadının ve Batı Savunma Sisteminin kilit ülkesi konumundaki Türkiye, bu stratejik özelliğini kaybetti. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere, Avrupa'nın güçlü ülkeleri hem bölgemizde hem de Anadolu coğrafyasında farklı hedefler belirlediler ve buna uygun politikalar izlemeye başladılar. Bu yeni hedeflerin ne anlama geldiğini 1992 yılında zamanın Almanya Dışişleri Bakanı Gencher "biz Türkiye için Yugoslavya benzeri bir model arıyoruz" cümlesiyle net şekilde açıklamıştır. O yıllarda iş bulmak amacıyla Güneydoğu'dan Avrupa'ya giden ve başta Almanya olmak üzere, bu ülkelerde sıkı bir grup-örgüt disiplini içinde yaşamaya başlayan beş yüz bin civarındaki Türkiyeli Kürt aktif bir kitle tabanı oluşturdu. Bunların örgütsel çalışmaları ve propaganda gücü Batı kamu oyunda çok etkili oldu. Madam Mitterand gibi nüfuzlu kişiler değişik nedenlerle Kürt etnikçiliğini himayelerine aldılar. Gerek bu üst düzey entelektüel çevrelerin, gerekse Batılı istihbarat merkezlerinin desteklediği, yönlendirdiği Kürtçüler elverişli bir çalışma ortamı buldular. Radyoları, TV'leri, araştırma merkezleri, dernek ve vakıflarıyla Avrupa'yı bir ağ gibi sardılar. PKK bu sosyal ve örgütsel yapıdan hem maddî kaynak hem de insan unsuru olarak geniş imkânlar temin etti.

1984'te Eruh ve Şemdinli'de başlatılan PKK terörü, ilk dönemlerde yeterli önlemler alınmadığından büyüyüp genişledi. Ancak 1992 Nevruzundan itibaren silahlı kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin aktif ve etkili uygulamaları sonucu terör hem şehirlerde hem de kırsal alanlarda geniş ölçüde bastırıldı. Bölgede hayat normale döndü.

Bu gelişmenin ardından Türkiye'nin 1997'de etkili mesajı sonucu Öcalan Suriye'den çıkartıldı; güvendiği Avrupalı dostları tarafından kaderine terk edildi, paketlenip Türkiye'ye getirildi. Bu gelişme PKK bölücü terörünün dibe vurmasını, yenildiğini kabul edip sinmesini sağladı. Ancak aradan beş altı yıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra Kürt etno-milliyetçiliğinin hızla tırmandığı görülüyor. Bir taraftan yeniden yoğunlaşan PKK terör eylemleri, diğer taraftan örgütün legal uzantısı olan parti aracılığıyla siyasal zeminde düzenlenen faaliyetler Kürt etnikçiliğini hızla uluslararası zemine taşımaktadır.

Olayların gelişme seyri dikkatle izlendiğinde bunda Avrupa'dan iletilen yardım ve teşviklerin birinci derecede etkili olduğu görülür. Avrupa Birliği artık konuyu yetkili organlarında gündem maddesi yapıyor, Kürt etnikçileri arasında muhataplar seçiyor, Diyarbakır başta olmak üzere bölge belediyeleriyle özel ilişkiler kuruyor.

Bu cümleden olarak Avrupa Birliği Parlamentosu çatısı altında 17 Eylülde düzenlenen Kürt konferansına katılımcılarının sıfatları açısından sıradan bir toplantı nazarıyla bakılamaz. Avrupa Birliği Türkiye Komisyonu Başkanı Joost Lagendijk toplantı öncesinde ve toplantıda yaptığı konuşmalarda dikkate değer mesajlar verdi: "Geçmişinizle ve Öcalan'la bağınızı kesin, Türk siyasetine girin. Dağdaki PKK'lıların dönmesi için af düzenlemesine ihtiyaç vardır. Ancak bunlar bir günde olacak şeyler değildir. Avrupa'da PKK'ya büyük sempati olmakla beraber, silahlı mücadele yöntemi destek görmüyor. Kürtler içinden Türk demokrasisi içinde mücadele verecek yeni liderler, yeni siyasî partiler çıkmalı. Türk Hükümeti orduyu kontrol etmeye çalışmalı. Son günlerdeki olayların sorumluları çözüm istemeyen kesimlerdir; yani milliyetçiler ve ordudur. Onların ellerini güçlendirecek adımlardan kaçının"

Bir başka Avrupa Birliği yetkilisi, Türkiye-Avrupa Birliği Ortak Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcısı Andrew Duff aynı günlerde daha açık konuştu ve "Diyarbakır ve diğer bölgelere otonomi verilmesi" ni istedi.

Avrupa Birliği'nin itibar gösterdiği, siyasî muhatap saydığı, raporlar hazırlattığı Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir karşılaştığı bu sıcak ortamın verdiği güvenle Türkiye'yi açıkça tehdit etmekte sakınca görmedi: "Demokratik siyasî kanalların tıkanması halinde siyasetin dili tekrar şiddet olur"

Milliyet Gazetesinde yayınlanan söz konusu konferansın sonuç bildirisi Kürt etno-milliyetçiliğinin siyasî boyutunu, Avrupa'dan bulduğu desteği ve yakın zamanda Türkiye'ye iletilecek taleplerin özeti sayılabilir:

1- Kürt sorunu, terör, güvenlik, geri kalmışlık-eğitimsizlik eksenindeki yüzeysel anlayış bırakılmalı.
2- Tüm politikaların merkezden belirlenmesi anlayışı bırakılmalı, yerel demokrasi kültürü temel alınmalı.
3- Dağdaki gerillaların silah bırakması ve yasal yaşama kazandırılmaları için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı.
4- Öcalan'ın ağır tecrit durumu kaldırılmalı.
5- Yüzde 10 barajı düşürülmeli.

CHP lideri Baykal'ın değerlendirmesi bulunduğumuz ortamın gerçekçi bir tespitidir: "Terör olaylarının geldiği boyut, halının altına süpürülerek geçiştirme noktasını çoktan geçmiştir".

Kürt etnikçiliği tarihî ve sosyolojik ciddî dayanaklardan yoksun olmasına rağmen ilkel ve kaba bir aidiyet duygusu üzerinden besleniyor; kışkırtılıp yaygınlaştırılıyor. Örgütün baskı ve tehdidiyle oluşturulan psikolojik ortamda geniş bir alanın etnik kabileciliğin hükmü altına girmesi sağlanıyor. Bölgedeki geleneksel aşiret ilişkileri, bunun sağladığı ekonomik, sosyal ve fizikî yardımlaşma imkânı örgütsel bağlantılar üzerinden bu alanı geniş bir etno-aşiret yapısına dönüştürüyor.

Örgütün legal uzantısı konumundaki siyasî parti, demokrasilerin bilinen kurallarına göre kurulup işleyen politik bir kurum değil, İmralı'daki aşiret reisinin yahut onun adına hareket eden altındaki diğer şeflerin talimatlarına harfiyen bağlı olmakla yükümlü "sadık teba"nın yasal mekânıdır. Bu mekanizmanın nasıl işlediğini kendi mantalitesiyle kavrayamayan Joost Lagendijk, hayretler içinde kalıyor: "Hatip Dicle geliyor, geçen hafta Osman Baydemir buradaydı. Hepsi potansiyel lider adayı olmalarına rağmen şu ana kadar liderliği ele alacak adımlar atmaya ya korktular ya da istemediler".

Avrupalılar bir yana Türkiye'deki bir çok siyasetçi bile durumu anlamakta zorluk çekiyor. Başbakan Erdoğan uzun hazırlıklar ve plânlamadan sonra iddialı bir ekonomik ve sosyal paketle gittiği Diyarbakır'da karşısında çoğu resmî görevli birkaç yüz kişiden ibaret bir dinleyici buldu. Çünkü örgütün talimatı Başbakanın gelişinden daha önemli sayılmış ve etkili olmuştu. Bu tablonun anlamı üzerinde düşünmek ve tedbirler aramak yerine, millî hassasiyet sahibi çevrelerin endişelerine Avrupa Birliği ilişkilerinin engellemeye yönelik bozgunculuk şeklinde bakmak ve marjinallikle suçlamak vahim bir değerlendirme hatasıdır.

Dünyayı ve olayları ilerlemeci evrensel görüşler çerçevesinde yorumlayan küreselci, kozmopolit, ikinci cumhuriyetçi grupların telkinleri birçokları gibi Başbakanı da etkiliyor. Brüksel-Diyarbakır hattı üzerinde uygulamaya konulan ve sonuçta Türkiye'yi federalleşmeye götürecek yapısal dönüşüm projelerinin varlığına inanılmadığından tedbir arama gereği duyulmuyor. Kısa bir süre önce terörle mücadele amacıyla ilgili yasalarda değişiklik yapmak üzere başlatılan girişim, bilinen çevrelerin baskısıyla engelleniyor. Oysa şer merkezleri içeride ve dışarıda durmuyorlar. Adalet Bakanı'nın ifadesiyle Türkiye "aksırmaktan bile çekinirken" Avrupa Birliği ilişkilerinde yaşadığımız derin zaaftan daha fazla yararlanmak ve taviz koparmak için ülkemiz üzerinde büyük bir baskı oluşturuluyor.

Türkiye elbette çağdaş ve gelişmiş demokratik bir ülke olmanın bütün gereklerini yerine getirmek mecburiyetindedir. Şu anda bulunduğumuz nokta neresi olursa olsun, iki yüz yıllık modernleşme çabalarımızın temel gerekçesi esasen bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Kimse ideolojik kurgulamalarla olayları yanlış yorumlayıp ahkâm kesmesin. İnsan haklarına dayalı, gelişmiş ve müreffeh bir toplum olabilmenin yolu ulus devletten ve üniter yapıdan ödün vermek, bunları esnetmeye çalışmak değildir. Kendimize model aldığımız ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Batılı ülkeler millî kimliklerini bastırarak, üniter yapılarını fırlatıp atarak demokrasilerini inşa etmediler. Tam tersine ona vücut veren sosyal ve kültürel unsurları kendi şartları ve ihtiyaçlarına göre besleyip pekiştirdiler. Avrupa Birliği sürecinde bu politikaları ısrarla sürdürüyorlar. Almanya'nın milyonlarca göçmeni Almanca öğrenmeye mecbur tutması, Hollanda okullarında eğitimin aynı doğrultuda düzenlenmesi, Fransa'nın Fransızca'yı korumak ve Fransız Millî Marşı'nın okullarda öğretilmesini sağlamak amacıyla yasalar çıkarması gibi sayısız örnekler önümüzdeyken, millî kimliği vurgulamanın etnik kışkırtıcılık olacağını söylemenin inandırıcı bir yanı yoktur. Demokratikleşme ve hukuk devleti gibi evrensel amaçları gerekçe göstererek millî kimliği aşındırmaya, etkisiz kılmaya yönelik uygulamalar bölücülüğe zemin hazırlar, azınlık iktidarına cesaret verir. Sonuçta toplumsal gerginlikleri husumet çizgisine taşır, ülkeyi derin bir kargaşaya sürükler. Çünkü insanların iştirak sağlayacakları, paylaşacakları, saygı ve muhabbet duyacakları bir üst kimliğin şu veya bu mülahazayla inşasını engellemek, yurttaşlığı coğrafî tariflerle yapay bir zemine taşımak toplumsal çözülmeye davetiye çıkartmaktır.

Türkiye'nin 82 yıl önce çok elverişsiz şartlar altında bağımsızlığını kazandığını, bu sonucun milletimizin özünde mevcut olan değerlerle, tarihî ve kültürel hasletlerimizle sağlandığını söylemek bazılarına içi boş bir hamaset gibi görünebilir. Herkesin inancı ve meşrebi elbette kendisini ilgilendirir. Ancak gerçek bizce budur ve doğrudur.

Avrupa Birliği'nin 3 Ekime doğru aldığı tavır Türkiye için tarihî bir silkinme ve atılım hamlesinin başlangıcı kılınmalıdır. Kendimizi hayallerle oyalamaktan artık vazgeçmeliyiz. Emperyal güç merkezleri tarafından daha fazla kandırılmamıza, iyi niyetimizin istismar edilmesine izin vermemeliyiz. Bunları yapabildiğimiz ölçüde içimizdeki etnik fitneyi dışarıdan besleyen damarların önemli ölçüde kuruduğunu, problemin sanıldığı derecede vahim olmadığını hep birlikte göreceğiz. Yasalar tam ve eksiksiz şekilde uygulandığı zaman şer güçler cesaretlerini kaybedecek, Devlet içeride ve dışarıda kaybettiği saygınlığı yeniden kazanacaktır.

Yetmiş iki milyonluk kitlenin her ferdi bu ülkenin aziz ve muhterem vatandaşlarıdır. Kimsenin diğerine ayrıcalığı, üstünlüğü, farklılığı yoktur. Kendini Kürt hisseden insanımızın bu duygusunu sakıncalı saymayız. Bireysel hak ve özgürlük bağlamında herkesin özelliklerini yaşaması ve sürdürmesi doğaldır. Bu anlayış çağdaş demokratik kriterler açısından ne derece gerekliyse, Türkiye'nin üniter ulus devlet yapısına, vatandaşlık statüsüne anlam kazandıran üst kimlik unsurlarına saygı gösterilmesi, vatandaşlığın "sorumluluklarının" yerine getirilmesi herkes için uyulması zarurî esaslardır. Bu anlayış bütün Batı demokrasilerinde geçerlidir. Hiçbir Batılı ülke kendi bünyesinde hak ve özgürlükler ortamının grup haklarına dönüştürülerek etno-milliyetçi ayrılıkçı-bölücü politikalara referans yapacak şekilde kullanılmasına izin vermez. Çünkü bu tarz bir yaklaşım demokratik hak ve imkânların, sosyal, siyasal ve kültürel nizamın devamını sağlayan ve devlet adı verilen üst örgütlenmenin dağılması demektir. Bunu göze almanın adı toplumsal intihardır.

Türkiye'nin gerekli kararları almak ve doğru politikalar izlemek hususunda daha fazla zaman kaybına tahammülü olmadığını, başta ülkeyi yönetenler olmak üzere, millî sorumluluk duygusu taşıyan herkesin görmesi gereken bir kavşaktayız.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
bozkurt__1453
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 04, 2005
İletiler: 60
Şehir: Türkiye

İletiTarih: Cmt Ekm 08, 2005 11:00 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi' nden...
YORUMSUZ: Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin "Türkiye" baslikli bölümünden; "Presidency Conclusions"
Madde: 23.."..müzakerelerin yalniz Türkiye'yle degil, diger
devletlerle de yapilabilecegini... Müzakereler sirasinda Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydogu bölgesinde bir kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksizin onlarla da müzakere yapilacagina...

ÖNEMLI NOT :Ülküdaşlarım bunu konu ile ilgili ayrı bir başlık açarsanız daha fazla ülküdaşımıza ulaşacağı düşüncesindeyim.Lütfen vatanseverlik görevimizin gereği bu durumdan herkesi haberdar edelim... Türkiye üzerine oynan oyunlari herkes öğrensin...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Pzr Ekm 09, 2005 12:25 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sayin gonuldaslarim, izninizle ABD nin AB ye girmemiz icin desteginin sebebine degincem.
ABnin koku 18inci yuz yila dayanir Roma konferansiyla, fakat Ingiltere ve diger buyuk Avrupa devletlerinin ben daha fazla somurcem politikasindan fikir olarak kaldi.
2inci dunya savasi sonrasi ABD AByi zorla kurduki Rusyaya ve Cine karsi hem daha guclu olsunlar, hemde usak gibi kullansin. Fakat bilmeden kendilerine rakip cikardilar. Ornegin Almanya ve Fransanin Irak konusunda ABDye karsi BM duzeyinde gosterdigi tepki ABDyi yeni yollara yonetti. Turkiye girerse hem AB karisir, belki yikilir en kotu ihtimal zarar gorur. En azindan 70 milyonluk nufusumuzla ve Ingilizlerle ABD yeniden ABnin kotrolunu eline gecirir.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
reis269
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Jul 15, 2005
İletiler: 180

İletiTarih: Pzr Ekm 09, 2005 1:35 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sevgili adıgek kardeşim güzel bir konuya değinmiş ve güzel fikirlerini bizlere sergilemiş.Evet söyledikleri doğrudur.Ama bence bir önemli neden daha var.

Bildiğiniz gibi şu anda Asya'da bir birlik kurulma aşamasında.Rusya ve Çin bir ortaklık kurdular.Ve bu iki ülkenin yanısıra Hindistan,Japonya ve bu ortaklığa sıcak baktıklarını,eğer kendilerine bir teklif gelecek olursa,teklifi olumlu yönde değerlendirmeye başlayacaklarını söyleyerek ortaklığa hazır olduklarını ima etti.Bazı çevrelerden bu ortaklığı "Muhteşem Dörtlü" adıyla da duyabilirsiniz.Ve bu ülkeler Türkiye'nin de ittifaka katılmasını istiyorlar.Çünkü Türkiye katılırsa oluşacak "Muhteşem Beşli" her durumda çok güçlü olacaktır.Çünkü bütün bu ülkelerin pekçok ortak özelliklerinin bulunmasının yanısıra pekçok da farklı ama çok faydalı özellikleri vardır.

Eğer abd Türkiye'yi bu"-Asya Birliği-"ne kaptıracak olursa bütün planarı suya düşer:Ilımlı İslam politikası,her azınlığa devlet verip Türkiye'yi federal yapıya getirme ve kendine bağlama,büyük ortadoğu projesi ve daha birçoğu hayal olur.Çünkü dünyada hiçbir güç yada devlet böylesine bir birliğe karşı koyamaz.

İşte bu yüzden abd bizim Avrupa Birliği'ne girip onların,dolayısıyla çoğunluğu kendi uşağı olan bir birliğin içinde olmamızı istiyor.

Allah(c.c.)herşeyin hayırlısını versin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
adigek
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Aug 25, 2005
İletiler: 474

İletiTarih: Pzr Ekm 09, 2005 1:42 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Okunmasi gereken onemli bir yorum.
SAHTE ZAFER ÇIĞLIĞI VE GERÇEKLER



İşbirlikçilerin dört gözle beklediği 3 Ekim tarihi içerde-dışarda yarattığı tartışmalarla geride kaldı. 17 Aralık kararlarının gölgesinde bunalımla başlayan ve anlaşmaya varılması ile geride kalan 3 Ekim 2005 tarihi, bazılarına göre ‘zafer’ olarak tarihe geçmesi gereken bir günmüş. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Nedenlerini bir çok kere belirtmiştik. Dilerseniz konuya girmeden önce ön şart olarak ileri sürülen 17 Aralık kararları ne idi, bir kere daha hatırlayalım;

- Üyelik sürecinin ucu açık olacak,
- Serbest dolaşım ve tarım konusunda kısıtlamalar olacak,
- Türkiye komşuları ile ilgili sorunlarını çözecek,
- Türkiye, rum kesimini tanıyacak,
- Kıbrıs rum bandıralı gemilere yönelik kısıtlamalar kalkacak,
- Türkiye-ermenistan sınırı açılacak,
- Sözde ermeni soykırımı tanınacak,
- Türkiye'deki azınlık faaliyetleri kısıtlanmayacak,
- Heybeliada Ruhban Okulu açılacak. Patriğin 'ekümenik' sıfatı kabul edilecek ve bu sıfatın kamusal alanda kullanımı sağlanacak,
- Aleviler azınlık kabul edilecek,
- Güneydoğu'daki koruculuk sistemi kalkacak,
- Yapılan anayasa reformlarına rağmen, 1982 anayasasında köklü değişiklikler gerekmektedir, bu değişiklikler yapılacak,
- İnsan hakları ihlalleri konusuna dikkat edilecek,
- Seçim sistemindeki yüzde 10 barajı aşağıya çekilecek,
- Yetkin ve bağımsız bir yargı sistemi oluşturma çabaları devam edecek,
- GAP, AB denetiminde uluslararası bir komisyona bırakılacak,
- Güneydoğu'da boşalan köylere dönüşler konusunda planlar geliştirilecek,
- Müzakereler ancak 2014 yılından sonraki mali durumun tanımlanması ardından sonuçlanabilir.

17 Aralık kararları kabul edilmesi intihar olarak nitelendirilebilecek kararlardı. 3 Ekim sabahı Avusturya’nın yarattığı yapay bunalım sonrası yaratılan boş gürültü aslında 17 Aralık tarihinde koparılmalıydı. Ama 17 Aralık'ta ne bir itiraz oldu, ne bir tepki.. Hükümet, kuzu kuzu kararları kabul etti. Şu an olduğu gibi 17 Aralık kararları sonrasında da ‘zafer çığlıkları' atıldı. Kızılay’da kutlamalar yapıldı. Eminim, bu kutlamalar gelecekte unutulmayacak. 3 Ekim’i de unutmayacağız.. Türk çocukları tarih kitaplarında bu haysiyetsizliği, zavallılığı okuyacak.

17 Aralık tarihinde AB, ‘hazırlanın, 3 Ekim’de yine görüşelim’ demişti. 3 Ekim günü geldi. Avrupa’da sahneye konan oyunda iyi polisi oynayan Avusturya’nın yapay inadı 3 Ekim’e damgasını vurdu. Avusturya, Türkiye ile sadece ‘imtiyazlı ortaklık’ konusunda görüşme masasına oturabileceğini belirtti. Türkiye ile sorunları herkesçe bilinen Avrupa devletleri nedense bir anda Türkiye'nin lehine dönmüşlerdi. Gerçek şu idi; Avusturya bu oyunda kurban edilmişti. İngiltere de, dönem başkanı olarak iyi polisi oynadı. Avrupa’da bu gelişmeler yaşanırken, Ankara’da neler oluyordu? Ankara’da hükümet yetkililerinde ise büyük bir telaş vardı. Bu arada Türk siyasi tarihine ‘ciddiyetsizlik örneği’ olarak geçecek bir olay yaşandı; konuyla ilgili bütün Türk Dışişleri bürokratları akp Genel Merkezi’ne çağrıldı. Bunalım bir türlü aşılamıyor, Avusturya’nın sözde inadı sürüyordu. İşbirlikçiler nefeslerini tutmuş gelişmeleri takip ediyorlardı. Bu telaş ve korku arasında karanlığa doğru çalınan ıslıklar ‘meydan okuyoruz’ diye tanıtıldı. Bir anda allak bullak olan Türk borsası soğuk duş etkisi yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Rice ile yapılan 10 dakikalık görüşme ise bütün bunlara son veren gelişme oldu. ABD’nin arabuluculuğu ile Müzakere Çerçeve Belgesi ‘zafer çığlıkları' arasında kabul edildi. Abdullah Gül yola çıktı… Ve… Alkışlar, alkışlar… Aynı gün her şeyi özetleyen bir açıklama vardı. O da yunanistan Dışişleri Bakanı Molivyatis'ten geldi; "- yunanistan'ın tüm beklentileri karşılanmıştır..." Aslında tüm AB üyelerinin beklentileri karşılanmıştı.

Peki şu muhalefetten, dışişleri bürokratlarından, meclisten bir sır gibi saklanan Müzakere Çerçeve Belgesi’nde neler var? Bu belge ile bizden istenenler ana hatlarıyla şunlar:

- Sözde ermeni soykırımı kabul edilecek,
- Kıbrıs rum Kesimi tanınacak,
- Havaalanları ve limanlar rum uçaklarına ve gemilerine açılacak (Gümrük Birliği),
- Müzakerelerin ucunun açık olduğu kabul edilecek,
- Üyeliğin garanti olmadığı kabul edilecek,
- İmtiyazlı ortaklık ihtimali kabul edilecek,
- AB'nin Türkiye'yi hazmetme kapasitesine bakılacak,
- Kıbrıs rum Kesiminin NATO ve OECD üyesi olması gündeme gelince bu öneri veto edilmeyecek,
- Serbest dolaşım konusunda ısrar edilmeyecek,
- Kalıcı kısıtlamalar getirilmesi peşinen kabul edilecek,
- İnsan hakları ihlalleri nedeniyle müzakerelerin dondurulabileceği kabul edilecek.

Özetle; Çerçeve Belgesi 17 Aralık kararlarından farklı değil.. Ucu açık müzakere şartı ‘zafer çığlığı’ atanların Türk milletini aldattığını açıkça ortaya koyan bir şart… Bunun dışında Avrupa’nın diğer istekleri de kabul edilmesi mümkün olmayan istekler… Ayrıntılara girmeyeceğim. Belirtmek istediğim bir husus var; Avrupa diyor ki; serbest dolaşım hakkınız olmayacak, tarıma destek alamayacaksınız, diğer üyelere yapılan maddi yardımdan yararlanamayacaksınız. Peki Avrupa bunu açıkça belirtmişken birilerinin ‘AB’ye üye olalım’ ısrarı ne için? Israr, Türkiye’de devleti ayakta tutan kurumların bertaraf edilmesi ile ilgilidir. Bu ısrar kesinlikle, üyelik ısrarı değildir, ‘müzakere ısrarı’dır. Birilerine göre Türkiye, müzakerelerde ne kadar oyalanırsa o kadar iyi.. Görünen manzara şudur; sarı ışıkta bekletilen ve her isteği kabul etmeye mahkum edilmiş bir Türkiye… Teslimiyetçi bir hükümet.. Hükümete alkış tutan işbirlikçi yalakalar… Avrupa, bu hükümeti elinden kaçırmamak için ne gerekiyorsa onu da yapacaktır. Bu da unutulmamalıdır.

Bu teslimiyete ‘dur’ denmediği takdirde, Avrupalıların ifadelerinden de anlaşılıyor ki, Atatürk ilkelerinden vazgeçmemiz, Türkiye'nin egemenliğini, üniter yapısını belirleyen Anayasamızda istenilen düzenlemeleri yapmamız, etnik haklar vererek Güneydoğu'nun bölünmesi önündeki engelleri kaldırmamız, Lozan Antlaşması'nın tümden yok sayılması için gerekli düzenlemeleri yapmamız, son olarak Milli egemenliği Avrupa Birliği'ne devretmemiz de istenecektir.

Bir kere daha hatırlayalım. Başbuğumuz M. Kemal Atatürk diyor ki; ''Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.''

Saygılar…

Salur Beğ


5 Ekim 2005
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kurtoglu1919
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Dec 03, 2004
İletiler: 940
Şehir: AVUSTURYA/VIYANA

İletiTarih: Pts Ekm 10, 2005 10:50 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ülküdaslarim

kaynak http:// www.hurriyet.com.tr/avrupabirligi/
http:// www.hurriyet.com.tr/gundem/3355765.asp

saygilar sevgiler
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder MSNM
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pts Ekm 10, 2005 1:17 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu kadar dayatmanın geleceğini,bu ülkenin; düşünen tüm insanları biliyordu.Avrupa birliğini başından beri tanımıyorum ve kabul etmiyorum.Batı medeniyetine ulaşmanın yolu bu birlikten geçmez.Biz nerelerde nerelere geldik.Böyle bir birlik içinde yer almadan bu noktaya kadar gelebilen bir Türkiye daha ileriye atılmağa da muktedirdir.Kendi öz cevherimize dönmek var iken Türkiyenin bu birliğe gireceğim diye,tüm kurumlarını alt üst edip yıkması,82 yılın birikimlerini elinin tersiyle itip,erimeye gitmesi,federasyon taleplerini kabul etmesi,etnik kimlikler kabul edip telaffuz etmesi,daha önce lozanda hesaplaşılmış ve kefareti ödenmiş meselelerin tekrar yüklenilmesi, mükerrer bir ödemeye talip olunması akıl ile bağdaşacak bir tutum değildir.Niyet artık bellidir.Böyle bir birlikte Tc onurlu ya da onursuz hiçbir şekilde yer alamaz.Hakkımızda beslediği emeller apaçık ortada olan bir birliğe katılmakta ısrar etmek,akreple ayni yatağa isteyerek girmekten farksızdır.Bu ülkede yolsuzlukları önleyelim,şu dokunulmazlıkları kaldırıp hainleri hesaba çekmeye başlayalım,hele bi sorulmaya başlansın"ananın adı ne,babanın adı ne?",laçka olmuş kurumlarımızı düzenliyelim,milli eğitimimizi ıslah edelim,bu ülkenin hiç bir dayanağa ihtiyacı olmadığını göreceksiniz.Bu kokuşmuş sistemi(ASLA DEVLETİN REJİMİ OLARAK SÖYLEMİYORUM,KASTIM HAİNLİKLER VE YANLIŞLIKLAR SONUCU BOZULAN SİSTEMDİR)düzeltmeden,hangi birliğe girerseniz girin,bu ülkede hiç bir şey değişmez.Bu bozuklukları çatırdatın,yıkın.Millet buna karşı değil ki.Bunun için ab ye girmek gerekmez.İktidar olacaksın kardeşim,muktedir olacaksın.Koyacaksın kelleyi ortaya.Hakkını vereceksin oranın.Kim yapmak istediğin düzenlemelere direniyorsa koparacaksın kafasını.Kim bu kokuşmuşluğun devamını diliyorsa bitireceksin onu.Makamı ne olursa olsun,gücü ne olursa olsun.Bunu yapmak için bu birliğe girmek istiyorsanız bu davayı başından kaybetmiş insanlarsınız.Çünkü bu kadar dert yetmemiş gibi bir de dışarıyla uğraşmak durumundasınız.Olay içte bitecek beyler.İçerisi düzelecek yeter.Kimse hedef saptırıp da bu teslimiyete gidişe kulp aramasın.Ne demek içeriyi düzeltememek,ne demek batının kanatlarına sığınarak içeride düzenleme yapmaya kalkışmak?Bunu Osmanlı denemedi mi?
Yanlış yoldasınız.ÇARE İÇERİDE.KAYNAK İÇERİDE.CEVHER İÇERİDE.LAZIM OLAN HERŞEY İÇERİDE.İÇERİDE,ÇOK MİKTARDA VE DAHA HİÇ DOKUNULMAMIŞ.UZATIN ARTIK ŞU ELİ İÇERİYE.KAPATIN ŞU KAPILARI VE KULAKLARI DIŞARIYA.(TİCARETİ KASTEDMİYORUM)BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN DIŞARIYA AYIRACAKLARI ZAMAN FALAN YOK.ŞU ŞUNU DEMİŞ,BU BUNU DEMİŞ,ŞU ŞUNU İSTEMİŞ,BU ŞUNU TALEP ETMİŞ.BUNLARDAN SAĞLIKLI SONUÇ ÇIKMAZ.TEK ÇARE ÇOK ÇALIŞMAKTIR.ÇALIŞMAK,ÇALIŞMAK,ÇALIŞMAK.BU KADAR KAYNAKLARI OLAN BİR ÜLKEDE EL ŞEYİNDEN MEDET UMMANIN MANASI DA MANTIĞI DA YOK.ONUN İÇİN DİYORUM Kİ ONURLUSUNA DA ONURSUZUNA DA HAYIRRRRRRRRRRR!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pts Ekm 10, 2005 1:55 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bir latife var; dogrumudur kesin bilmiyorum.

Söyle; 2. Abdülhamid Han herhangi bir konuda enine boyuna hesaplar yaptiktan sonra muhakemesi icin ingilizlerin görüslerini de ögrenirmis. Ve onlarin isteklerinin tam tersini yaparmis.

Bu ab sürecinde dönem baskani; ingilizler. Cirpinan görünen ingilizler vs... vs...

"Kilisenin camina tas atmakta mi gelmedi akliniza " diyen 2.Abdülhamid Han´in torunlari olarak meseleyi bu kadar teslimiyetci kabullenmede ihanet ariyorum.

Kaldiki görüsmeler sirasinda Abant´ta kampta olan akp milletvekilleri bile tartismanin seyrini takip edememisler.

Buyrun kendi agizlarindan dinleyelim; AK Parti Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, AB müzakere çerçeve belgesinin kabul ediliş sürecini eleştirdi.
Çömez, Türk Ocakları İzmir Şubesi’nce düzenlenen "Önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye’yi bekleyen tehlikeler" konulu toplantıda, AB müzakereleri etnik sorun, Irak, terör ve ekonomik konuların, yakın gelecekte Türkiye’nin önünde duran sorunların başında yer aldığını söyledi.
AB müzakere çerçeve belgesine kendisinin de milletvekili olmasına karşın herkes gibi internet sitelerinden ulaştığını belirten Çömez, "Gönlüm isterdi ki bu, Meclis’te halk adına karar verme iradesini elinde bulunduran insanlar tarafından tartışılsın, konuşulsun ve karar mekanizması öyle çalışsın" dedi.

"NE OLDUĞUNU BİLMEDİĞİMİZ DÜNYA"
Türkiye’nin önünde öncelikli olarak bir AB meselesi bulunduğunu ifade eden Çömez, AB’nin ve yaşanan sürecin tam olarak kimse tarafından bilinmediğini öne sürdü.



Milletvekillerini toplama kampina toplayip üstlerine de kilidi vurup dünya ile baglantilarina parmakliklar ardindan sürdürmelerine sansür koyarak islerine karistirmamislar. Ya bu kadar olur. Aklimdan muhtesem MHP Baskent Mitinginden kactiklari geciyordu. Bunun mutlak cok büyük etkisi vardi. Ama hepsini gözetim altina alip tavuk gibi kümese tikacaklari, inandiklari demokrasinin göstergesi olsa gerek.

E yani bu saatten sonra akp de milletvekili olmak, ne bileyim toplama kampinda esir olmak veya abesle istigali normal görmek demektir.

Burdan sunu tekrar anliyoruz ki, ihanetin senaryosunda basroller paylasilmis, geriye kalan figuran vekiller var. O gece babacanla yaptigi basin toplantisinda gül; herkese bilgi vermedik diyor. Tabi veremez belki yüzyüze görüstügü vekillerinin birinden söyle okkali bir meydan dayagi yiyebilirdi... Bence cok da gec degil.

Artik dur denilmeli... Istedikleri rüzgarin önü MHP tarafindan kesildi yoksa resmen sahte kabadayi rte isi cok büyük ihanetlere götürecekti.

Bakin su makaleyi okumanizi tavsiye ederim;

Sahte 3 Ekim Bayramınız Kutlu Olsun !...

Yalan ve sahte başarılarla süslü AB maceramız yeni bir aşamaya girdi.
Her istediğini almaya alışmış bir Avrupa ile istenen her şeyi vermeye
hazır AKP iktidarı son gösteri maçını da yaptı. Halkı uyutmaya yönelik
ince bir manevra ile bu kez Avusturya gibi etkisi zayıf bir ülkeyi öne sürdüler.
Anlamsız bir inatçılık gösterisi ile çerçeve kararını son ana kadar beklettiler.
Teslim bayrağını çoktan çekmiş AKP Hükümetine, uyduruk dayatmalarda
bulundular. Böylece kanı canı çekilmiş AKP yönetimine bir kez daha sahte
horozlanma fırsatını bilerek verdiler.



Bu filmi geçen yıl da görmedik mi ?

17 Aralıkta da bugün olduğu gibi yine son anda AB ülkeleri tarafından gereksiz bir dayatma icat edilmedi mi ?

Bu sayede Kıbrıs dahil, her şeyi kürekle vermeyi kabullenmiş hükümetin
trişkadan dayılanmasını, “Çeker giderim!” blöfünü medyamızın verdiği
gazla ekranlarda izlemedik mi?





Türk medyasının mide bulandıran goygoyculuğu ile birlikte Ankara’daki
“Aslan asker Şvayk” törenleri düzenlemedik mi? Kısa bir süre sonra, durumun
hiç de bize anlatıldığı gibi olmadığını anlayıp dilimizi yutmadık mı?...



Ne hikmetse, AB görüşmelerinde hep son dakikada biri mızıkçılık yapıyor,
nedense bizim aslan politikacılarımız da son dakikada aslanlaşıp, mızıkçı
AB Ülkelerine diz çöktürüyorlar....Ondan sonra da “Vatan kurtaran Şaban”
havalarında yurda ayak basıyorlar...



Şimdi hazır olun Kasımpaşalı Başbakanımız Erdoğan’ın basın toplantılarına...

Yerli malı medyamızın dudak uçurtan manşetlerine...



Oysa gerçekler asla bize anlatıldığı gibi olmadı. Herkes yalan söylüyor.



AKP siyasi geleceğini ABD ve AB’ ne bağlamış . Ne pahasına olursa olsun

bu desteği sürdürmeye çalışıyor. Aslında AB , AKP’nin de umurunda değil..

AB ne katılma hayaliyle Türk Halkının desteğinin devam edeceğine, aksi

halde ilk seçimde yerle bir olacağına inanıyor. Bu yüzden AB ile tartışmaya

yapay desteklerini kaybetmek korkusuyla asla cesaret edemiyor.





AB dayatmalarıyla kabul ettiği yasalar da, hatta, demokrasi de AKP’nin

umurunda değil...Bu AKP iktidarı , bir ülkenin geleceğini tümüyle değiştirecek

bir çalışma yapıyor, detaylardan kimsenin haberi yok. Ne sivil ne askeri

kuruluşlar, ne üniversiteler, ne uzman bürokratlar ne yapılan görüşmelere davet

ediliyor ne de görüşleri soruluyor.



Bırakın hepsini, TBMM nin bile hiçbir şeyden haberi yok.. Anlaşmanın içeriği nedir,

anlaşmazlık nedendir, istenenler nedendir, verilen tavizler nelerdir ? Koskoca TBMM.nin 450 milletvekilinden kimse bir şey bilmiyor..



Şu hale bakın.... Türkiye’de yer yerinden oynuyor. Muhterem medya bugünü

“Türk Tarihinin miladı” olduğunu ilan ediyor....Başbakan ve Dışişleri Bakanı ise

olayları Başbakanlık’ta ya da Dış İşleri Bakanlığı’nda izleyeceğine AKP

Genel Merkezinde izliyorlar.. Büyük elçiler bile parti binasında kabul ediliyor.



Yani Erdoğan bu koskoca ülkeyi tek başına aklına estiği gibi yönetiyor.Böyle

bir yönetim anlayışı ancak aşiret devletlerinde görülür. Hiçbir konuda konuşma

ve denetleme hakkı bulunmayan, görüşleri önemsenmeyen bu milletvekillerini

biz sadece parmak kaldırsınlar diye mi seçtik..Yağıp gürleyen Meclis Başkanımız

acaba bu konuda ne düşünür ?...



Avrupa ülkelerinin böyle yönetilen bir ülkeyi, demokrasiyle yönetiliyor diye
kabullenip de aralarına alacaklarına inanıyorsanız daha çok beklersiniz...

Ülkemiz parçalanma tehlikesi içinde. Terör tırmanmaya devam ediyor..Küstah Avrupalı Atatürk’ü faşist ilan ediyor ve resimlerinin duvarlardan indirilmesini istiyor.Özelleştirme masallarıyla yurdun tüm değerleri haraç mezat satılıyor. Kıbrıs gitti. Nato’daki vetoyetkimiz gitti. Sıra Ege’ye, Güneydoğu Anadolu’ya ve Ermenilere geldi. Çok değil,kısa bir süre sonra görüşme masasında bu isteklerini de gözümüze sokacaklar. Siz ozamangörün gümbürtüyü..Gerçekler yine tek tek açığa çıkacak, gözler yine hayretle açılacak...



İşte bu ortamda biz; aslan medyamızın Türkiye için milad saydığı 3 Ekim rezaletini bayrama dönüştürmeye hazırlanıyoruz. Sevinenlere kutlu olsun....



28 Haziran 1921..



Türkiye, Avrupalının ve Yunan istilasının çizmeleri altında inlemektedir.

Yoksul ve bitkin Türk Ordusu ile Kütahya- Eskişehir savaşından yeni çıkan

İsmet İnönü, Eskişehir’deki ordu karargâhında kurmay subaylarıyla toplantı

halindedir. İnönü moralini bozuk gördüğü Subaylarına seslenir :



“Memleketin imkânı bu kadar. Sabırlı ve iyimser olmak zorundayız. Bizim bir tek
gerçek müttefikimiz var: ‘Zaman.’ Zamanla güçleniriz, zamanla halkın direnişi
daha da artar. O zaman gelince de vatanımızı düşmandan temizleriz. Şimdi bize düşen, ümitsizliğe kapılmadan, var olanla yetinmek, dağlarımıza, ovalarımıza
tırnaklarımızı geçirip o güzel zaman gelene kadar direnmektir.”



Gerçek vatanseverler,Kütahya – Eskişehir savaşında Türk Ordusu’nun Sakarya’ya geri çekilmek zorunda kalmasından dolayı kan ağlarken, Hilafet taraftarı İstanbul basını

durumu büyük bir sevinçle halka duyurur. Özellikle, Ali Kemal, yazılarıyla Yunan ordusuna methiyeler düzmektedir. Atatürk’ün bittiğini, yok olduğunu keyifle yazmaktadır.



Ama, O Ali Kemal, Milli Mücadelenin kazanıldığı gün halkın gazabına uğrar ve
halk tarafından linç edilir.



Sadece bugünü ve kendi geleceklerini düşünen politikacılar ve vekiller, sevinç içinde

zafer başlıkları atan yerli medya yöneticileri, tarihi tekrar okusalar ve içlerine sindirebilseler çok iyi olur.

Yoksa bu gidiş iyi bir gidiş değil .....
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pts Ekm 10, 2005 6:02 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bilmemek mazeret değil.Milletvekili ise bilecek.Hesap soracak.
rte nin noteri olmayacak.milleti namusu ve şerefi üzerine yemin ettiği şekilde temsil edecek.Gurupta kalkıp soracak,"ne yapıyorsunuz?" diye.Bunları yapmayıp da basın önünde ağlamak
daha mı yakışık alıyor?Bu hesap yanlız rte ye değil.HesaP günü ;ardında ne kadar akepeli kalmışsa hepsine sorulacak.Yetkisini ve sorumluluklarını bilmiyorlarsa,oraya aday olmasalardı.Orası TBMM.Çocuk bahçesi değil!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
bozo_komutan
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Oct 10, 2005
İletiler: 8

İletiTarih: Pts Ekm 10, 2005 8:14 pm    ileti konusu: SADECE İMTİYAZ VERİYORUZ!!! Alıntıyla Cevap Gönder

Meclisten AB nedeniyle geçirilen her yasa (tavizler) bu ülkeyi biraz daha yozlaşmaya götürüyor.
Avrupalaşacakmışız! Ulan daha dün tuvalet yapmasını öğrettğimiz adamlar şimdi başımıza adammı oldular? Avrupanın alınacak tek şeyi vardır, o da Teknolojisidir! Bu avrupa zaten açık açık, ne olursa olsun sizi almayacağız diyor.Daha bunu üstüne söylenecek söz varmı? Pekte şeyimizdeydi onların avrupası!!! Alsınlar Avrupalılar Avrupa Birliğini Biyerlerine birşeyler yapsınlar buna başka ne demek gerek?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
baba_4401
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Oct 11, 2005
İletiler: 2

İletiTarih: Sal Ekm 11, 2005 10:00 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Türk milliyetçileri elbet bir gün bu abci entel brüksel sevdalısı islamcı geçinen akp lilerden hesap soracaktır bir gün bu akp takımını yüce divan önlerinde vatan hainliği suçundan yargılanırken göreceğiz. adamlar rum ab ye giriyorlar ama üye ülkelerden birini tanımıyorlar. böyle birşey olur mu. sen bir kere ab ye elini kaptırmışsın yarın rum kesimini de tanırsın limanlarını da açarsın. ab ye ne istese veriyoruz . ab buldum bir kaz istediğim gibi yolayım düşüncesinde. Allah Türk milletini bunların elinden kurtarsın!!!!!!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal Ekm 11, 2005 10:54 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ab nin genislemeden sorumlu üyesinin yaptigi aciklama bir skandal olarak gündeme düstü. Ne diyor bu adam; ek protokolün gecmesi icin hükümetten teminat aldim. bingoooo..

Sözler veriliyor, sonra kiliflar uyduruluyor. Ama neticede abnin istedigi oluyor.

basbakan diyordu ya hani bakanlar kurulunda bakariz diye. Bu da dolma cikti. bakanlar kurulu disislerine topu disislerine atti.

Ek protokolde maksat ne güney kibrisi tanima....

Yani rte hükümet adina teminat veriyor. Tamam diyor taniriz. Daha hangi teminatlari verdigini düsünmek istemiyorum...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Ekm 13, 2005 5:32 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Avrupa Komisyonu'ndan, 9 Kasım'daki ilerleme raporu görüşmeleri öncesi hukuk sistemimize müdahalenin işaretleri geldi......

AP, TÜRK Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile Brüksel'de siyasi istişarelerde bulundu ve bir rapor sundu. Raporun başında Orhan Pamuk davası var.
3 saat süren görüşmede Türkiye ve Türkler'e hakarek eden Ermeni gazeteci Hrant Dink davası da Türk yetkililerin önüne sürüldü.

Bir diğer dayatma ise Eğitim-Sen'in kapatılması oldu. Bayrak yakma dahil onlarca olay raporda sıralandı.

Hukuk sistemimize bir müdahale daha

Avrupa Komisyonu, 9 Kasım tarihinde yayınlayacağı ilerleme raporu ve katılım ortaklığı belgesiyle ilgili olarak Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile Brüksel'de siyasi istişarelerde bulundu.

Raporda, aralarında Orhan Pamuk ve Hrant Dink davaları ve Eğitim-Sen'in kapatılması gibi birliğin tepkisini çeken güncel olaylara yer verildi.Avrupa Birliği (AB) bağımsız Türk yargısının verdiği kararlara bile karışmaya başladı.

Avrupa Komisyonu ile Türk Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında yaklaşık 3 saat süren toplantılarda Komisyon, Kasım'da yayımlayacağı Türkiye'nin ilerleme raporu ile ilgili bilgi verdi.

Orhan Pamuk'a açılan dava ve en son Hrant Dink'e 6 aylık hapis cezasına çarptırılmasına ilişkin mahkeme kararı da ilerleme raporunun olumsuz gelişmeler hanesinde yer aldı.

İlerleme raporunda ayrıca, Dünya Kadınlar Günü esnasında polisin müdahalesine dikkat çekildi ve Trabzon'da halkın tepkileri, Mersin'deki bayrak yakma olayı, karikatüristlere verilen para cezası, Eğitim-Sen'in kapatılması kararlarına yer verildi.

Vakıflar Kanunu'ndaki eksikler, Basın Yasası ve ruhsal özürlülere uygulanan insan dışı terapi yöntemleri de raporda bulunan konular arasında.

Türkiye bir piyasa ekonomisi

Raporun olumlu gelişmeler hanesinde ise, Türk hükümetinin Kopenhag siyasi kriterlerini uygulamak konusundaki çabasına dikkat çekiliyor ve Türkiye'nin artık bir piyasa ekonomisi olarak tanımlanabileceği belirtiliyor.

Komisyon yetkilileri ilerleme raporuyla birlikte katılım ortaklığı belgesi hakkında yapılan çalışmalarla ilgili de Türk heyetine bilgi verdi.

Şu anda katılım ortaklığı belgesinde Türkiye'yi rahatsız eden herhangi bir ifadeye yer verilmezken, komisyon kaynakları ek protokolün tüm üye ülkelere ayrım gözetmeksizin uygulanması gerektiğine ilişkin bir ifadeye yer verilebileceği dikkat çekiyor.

Avrupa Komisyonu'nun yayımlayacağı ilerleme raporu 9 Kasım tarihinde açıklanacak.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 4. sayfa (Toplam 4 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1